Banu BALAT

Banu BALAT

13 Eylül 2024 Cuma

DUVARLARIN ARDINDA

DUVARLARIN ARDINDA
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Henüz sekiz yaşında bile yoktu. Salonda annesinin her gün üşenmeden tozunu aldığı kocaman salon koltuklarından birinde oturuyordu. Evde her pazartesi temizlik günüydü ve o temizlik yapılmasından nefret ediyordu. O gün yine temizlenip itina ile kıvrımlarındaki her toz silinmiş koltukta, en sevdiği pembe fırfırlı elbisesini giymiş bekliyordu. İçeri girecek kişinin kim olduğunu merak ediyordu. Ona sadece beklemesini söylemişlerdi ve o bekliyordu işte. Her kim gelecekse gelsindi artık çünkü beklemekten sıkılmıştı. Daha oynanacak bir sürü oyun vardı ve en sevdiği fırfırlı elbisesi üzerindeyken onu tüm kızlara göstermeliydi. O bunları düşünürken kapıda bir kadın belirdi. Kadın ona sevgi ve hasretle bakıyordu. Gözlerini gözlerine dikti. Bir anda “belki ben de bir gün büyüdüğümde bu kadın gibi olabilirim” diye geçirdi içinden. Çünkü karşısındaki kadından, tepeden tırnağa güven akıyordu. Hiçbir şey konuşmadan koşulsuzca sevebileceği, koşulsuzca güvenebileceği bir hali vardı. Yıllarca tanıyormuşçasına onun kollarına atılmak için içinde bir itki hissetti. Ama bekledi ve sadece izledi. Kadın ona yaklaştı ve “sanırım ben seni çok iyi tanıyorum” dedi. Şaşkındı, daha önce görmediği bu kadın onu nasıl tanıyor olabilirdi ki. Hatta belki o bile henüz kendini tanımıyorken. “Ben senin 49 yaşındaki halinim” dedi kadın, sımsıcak ve sevgi doluydu. Sana bir söz vermek için geldim dedi, “sana en az 49 yaşına kadar yaşayacağının sözünü vermek için. Bu süre boyunca birçok şey olacak ve bazen kırılacak bazen çok mutlu olacaksın ama lütfen unutma bir gün gerçek senle baş başa kalacaksın. İşte o güne kadar seni kimsenin üzmesine izin vermeyeceğim.” Kadının söylediklerine hemen inandı ve zaten doğru olduğunu bildiğini hissetti. “Şimdi sana söyleyeceklerimi iyi dinle” dedi kadın ve kulağına eğilip “seni üzen hiç kimseye acıma, senin mutluluğunun sırrı budur” dedi ve başladı anlatmaya.

Kadın henüz sekiz yaşında bile olmayan kendisine sarıldı ve saçlarını sevip, öptü. “Bir gün, tüm anlattıklarımla zaten bildiklerini hatırlayacak ve hayatta her şeye hazır olacaksın. Hataların da olacak elbette ama sen zaten bu hataların sayesinde güçleneceksin. Çok kısa bir süre sonra gerçekten sevdiğin bir şeyler olduğunu fark edeceksin, merak edeceksin. Pek çok deneme yapacaksın, çünkü içindeki o, seven ve öğrenmek isteyen yanın tarafından yönetiliyorsun. 12 yaşında hayat sana ilk gerçek acını yaşatacak ve insanlara güvenmekten vazgeçeceksin. O gün örmeye başladığın duvarlar bir gün senin sarayın olacak merak etme. Her zaman ışık saçacaksın etrafına ve haliyle ışığın etrafına toplanan çok olur. Işığın sayesinde asla yalnız kalamayacaksın bunu unutma. İstesen bile kalamayacaksın. Herkes seni kendine istedikçe sen onlardan kaçacaksın. Çünkü onlar verdiğin ile yetinmeyi bilmeyecekler. Tek bir şeyin, kendinin yanında olmak için onları hep terk edeceksin. Yeteneklerini kullanmaya başlaman yirmili yaşlarında olacak. Benim yaşıma gelene kadar hep seni sahiplenmek isteyenlerle savaşacaksın. Merak ettiğin ve öğrenmek istediğin her duyguyu ihtiyaç sanacaklar. Oysa sen sadece keşiflerden öğrenen bir kâşifsin. İhtiyacın olmadığını anladığın bir şey ya da biri olduğunu fark edersen, uzaklaş git, arkana bile bakma ve asla kimseye acıma. Sen acıdıkça sadece zaman kaybedeceksin. Yine de bu hatayı defalarca yapacaksın. En sonunda kendini gizlemek konusunda ustalaşacaksın ve gerçek seni asla kimse bilemeyecek. Belli bir süre sonra acımasız olmayı başardığında ise kurtulacaksın. Uzun süre nefessiz kalmışçasına derin bir nefesle yeniden doğacaksın. İçindeki güç gerçek ve bunu kimsenin anlamasını bekleme. Söylediklerimi hep hatırla ve bildiklerimi bil. Sadece içindeki sesime güven ve yaşa. Kahkahanı özgürce at ve sakın korkma. Seni seviyorum… Hep sevdim. Bugün ben senken daha da çok seviyorum. Herkesi sev ama en çok kendini sev. Çünkü sevmenin nasıl olması gerektiğini anlatmakla geçireceğin bir ömrün olacak. Ben hep yanındayım…”

Ve kadın gitti. Küçük kız ise fırfırlı pembe elbisesini göstermek için hoplaya zıplaya arkadaşlarının yanına gitti. Hayatına devam etti… Ama hep bildi. Neyi istediğini bildi, neyi istemediğini bildi. Korkmadan yaşadı ve büyüdü… Aslında hep çok mutlu oldu ve hala mutlu…

Banu BALAT

Devamını Oku

UĞURLAR OLSUN

UĞURLAR OLSUN
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Kendi kendime bir hayal kurdum. Hayalin içinde seninle oldum. Hatta âşık bile oldum. Oysa gerçek bambaşkaydı. Ne aşk vardı, ne de sen. İki kişilik değildi bu aşk, ben kendi kendime, kendi içimde yaşadım seni. Kendi kendime konuştum seninle. Sohbetler ettim, şarkılar söyledim. Hayalimdeki senle seviştim. Kızdım da bazen, bazen söylendim, bazen küstüm. Bazen sessiz, bazen gürültülüydü kafamın içindeki biz. Ama hayalimde bile en çok huzuru sevdim. Huzur ne güzel bir kelime, insanın hayatına nasıl da yakışıyor bir bilseniz. Herkesin gerçeği başkaydı oysa. Eğer gerçeklerle yaşansaydı, biz diye bir şey hiç olmazdı bile. Nereden nereye, kim bilir?

Oysa hayal etmek huzur kapısının anahtarıydı ve huzur için özgür olmak gerekliydi belki de. Sahi, özgür olmak ne demekti? Birçok zaman geçirdim gerçek dünyada ama sadece kafamın içinde benleyken özgür hissettim. O halde özgürlük, hayal dünyasının gerçeği, gerçekliğin ise hayali olabilir mi? Bedenlenmiş gerçek, hissedilen duygulardan daha zor yaşıyor. Bir bedenin ruhu yoksa zaten yaşamasının ne anlamı var ki? Ruhun arayışına yardım etmek için var olan beden, ruhunu göremeyene, ona dokunamayana ne anlamsızdır. Bir sevda sadece ruhların temasıyla mümkünken, bedenlerin coşması, birleşmesi fiziksel aktiviteden başka nedir ki?

Hayalimde sevdim seni, hayalimde paylaştım ruhumla beraber kendimi. Hem verdim hem aldım. Bendim, biz oldum, sonra döndüm gerçeğe ve bizken giz oldum. Kime söylesem gerçeği anlamazdı, ime söyledim, ime sakladım bizi. Bir şiirle aralanan kapıdan bir huzur vermek için girdin ama kalamazdın orada, biliyorum. Sınırlı gerçeklerin dünyasında hayallerin de sınırlıyken. Bir an, sadece bir an belki de biri görebilir sandım beni, ama nafile düşler, nafile bekleyişler. Bize zaman lazımdı belki de, oysa zaman yoktu. Zaman sadece araçtı, huzur ise amaç. Hayal de olsa güzeldik. O yüzden de, yine başlattığım gibi bitirdim seni hayalimde. Kendi kendime vedalaştım seninle, içim rahat, dökmeden, saçmadan, senden aldıklarımla, sana verdiklerimle beraber gittim senden, merak etme. Kendi gerçeğime giderken mırıldandım. Ben vedamı söyledim, sen duymadın.

Uğurlar olsun…

Banu Balat

Devamını Oku

GÖÇEBE

GÖÇEBE
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Tam bir göçebe ruhum var benim. Hiçbir yerde fazla duramıyorum. Hiçbir şeyi fazlaca sahiplenemiyorum. Hatta kendimi hiçbir yere ait hissetmediğimi bile söylesem, yalan olmaz. Hâlâ merak ettiklerim var benim, hâlâ görmek istediğim yerler var, hâlâ bilmediklerim ve hâlâ öğrenmek istediklerim. Hep bir eksiklik hissi… Bir türlü tamamlanamamış bir ben. Bir şeyleri tam seveceğim anda başka bir şey çıkarsa gidip onu kurcalıyor şıpsevdi çocuk ruhum. Ne ben tamamlanıyorum ne de o şey. Hep bir şeyler yarım kalıyor hayatımda. Ne kadar istesem de tam olmuyor. Mizacım böyle, artık bunu kabul etmeliyim. Ait olmak, sahiplenmek, yönetmek, yönetilmek, yönlendirmek, yönlendirilmek hiç bana göre değil. Hayır, hayır, yanlış anlaşılmasın; şikâyetçi değilim bundan. Dedim ya, ruhum göçebe; tek bir şeye bağlanıp kalabilsem, bugün bu yazıyı bile yazıyor olmazdım.

Ama sorun çözmek tam benlik. Çözümsüz hiçbir şey de yok aslında. Yeter ki niyetiniz çözüm bulmak olsun. Her şey olur, hem de çok güzel olur. Bununla da yetinemiyorum; e, göçebeyim dedim ya. Var olan bir soruna çözüm bulduğum anda, başka sorunlar bulup onları çözmeye koyuluyorum istemsizce. Hayatım adeta buna bağlıymışçasına kendimi adıyorum çözüm yoluna. Tam anlamıyla mutlu oluyorum o zamanlarda.

Mutlu olduğum bir başka şey de müzik. Evet, göçebe ruhumu doyuran diğer faktör de kesinlikle müzik. Şarkılara anlam yüklemeyi seviyorum ben. Hoşuma giden bir melodi, bir ezgi, bir nağme duyduğum anda, içinde bulunduğum anı yükleyiveriyorum o şarkıya. İnanın bana, çok geniş bir repertuarım var haliyle. Değişik türler, değişen ruh halime de hitap ediyor ve ben kendi kendime çok eğleniyorum, çok da mutlu oluyorum. Ama benim aldığım hazzı paylaşmaktan ziyade içimde depolamayı seven bir yapım var. Çok ama çok sevdiğim bir şey olunca onu ortaya dökmek yerine kendime saklamayı tercih eden biriyim ben. Benim aldığım keyfin bende çok daha güzel durduğuna inanıyorum çünkü paylaşınca bazı şeylerin büyüsü bozuluyor gibime geliyor. Benim duygum bende; “sadece beni” mutlu eden bir duygu ne de olsa. Her şeyimi paylaşmamam, benim duygusal bencilliğimden. Başkaları anlasın diye mutlu olunmaz ki. Mutluysan mutlusundur işte. Ruhu besleyen en güzel şey, hissettiğiniz duyguların sizde bıraktıklarıdır. Her şeyinizi paylaşmayın ki sizin de size özel, sadece sizi gülümseten anlarınız olsun.

Hepinizin özelinde hep güzellikler olması dileklerimle… Göçebe veya değil, hiç fark etmez; ruhunuza iyi bakın.

Banu BALAT

Devamını Oku

KÂŞİF

KÂŞİF
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Yaşayan herkes, hayata tutunmanın bir yolunu bulmuştur mutlaka. Peki, hayata tutunmanın tek bir yolu mu vardır sadece? Birden fazla yol olamaz mı? Bence, yaşayan ne kadar insan varsa, o kadar da farklı dünya var demektir. Herkesin dünyası kendine özel olduğu gibi, yetenekleri ve yapabildikleri de kendine özeldir. Hepimiz her şeyi mükemmel yapabilir miyiz? Böylesi bir şey doğaya bile aykırı zannımca. Eğer herkes her şeyi mükemmel yapabilseydi, bizi farklılaştıran şeylerin ne anlamı kalırdı ki? Hayata renk ve insana özgüven katan, kişisel farklılıklar değil midir zaten?

Bazen yaşam şartları, bazen ailevi zorunluluklar, bazen geçim derdi ve bazen de kendi isteğimizle yeteneklerimizi kullanmayı öğreniriz. Ancak aynı işi yapan insanlar bile bazen farklılaşabilir. Örneğin, marangoz olan birçok kişi varken, çok iyi marangozdur, işini çok iyi yapar, işçiliği mükemmeldir dedirtebilen biri, aynı kategoride bile farklılığını ortaya koymuş olmaz mı? Yaptıklarımızdan ziyade, bizi farklılaştıran şey kişisel özelliklerimizdir. Ayrıca yapılan işi yapmayı ne kadar istediğimize de bağlıdır. Zoraki yapılan her şey bizden ufak ufak götürürken, istekle ve keyif alarak yaptıklarımız bize güç katar.

Bir şeyi gayet iyi yapmasına rağmen sadece onunla mutluluğu yakalayan biri için aklıma ilk gelen, eğer onu yitirirse yaşayacağı yıkım oluyor. Düşünsenize, hayatınız boyunca o işi en iyi, en güzel şekilde yapmış ve alkışlanmış, takdir edilmişsiniz. Size övgüler yağmış ve bu yeteneğiniz sizi yukarılara taşımış. Ama bir gün artık onu kullanamaz hale geldiğinizde, sizin adınızı bile anmaz olduklarında ne hissedersiniz? Eğer her şeyinizi o yeteneğe bağladığınız bir hayat yaşamışsanız, muhtemelen hissedeceğiniz şey kocaman bir boşluk ve hiçlik hissi olacaktır. Ben işte bu noktada şunu düşündüm: Belki de sadece bir şeye bağlanıp yaşamaktansa, hayat devam ederken çok iyi olmasa bile başka yeteneklerimizi de keşfetmeye çalışmalıyız. Yetenek kâşifi olup, başka neleri yapabileceğimizi bulmalıyız. En büyüğünü kaybetsek bile bir diğerine tutunabilmeliyiz. Yitirdiğimizde düşersek, kolumuz kanadımız kırık, bitik olacağımıza, diğer yeteneklerimizle şekillenen dallara tutunabiliriz. Böylece düşüp paramparça olmak yerine, silkelenip tekrar ayağa kalkmak mümkün olmaz mı?

Bence, kendi iyi yönlerini ya da yeteneklerini keşfedenler, hep tutunacak dalları ve alternatifleri olacağı için kolay kolay yıkılmazlar. Kendi adıma söylemem gerekirse, ben tutunacak dalları çok olanlardan biriyim ve biri bittiğinde, diğeri başlayan seçeneklerimle renklenen bir hayatım var. Yani diyeceğim odur ki, tek bir yeteneğe bağlanıp kalmayın ve yeteneklerinizin kâşifi olun. Emin olun, kendinizi keşfetmeye başladığınızda, bulduğunuz yeteneklere siz bile inanamayacaksınız.

Banu BALAT

Devamını Oku

HUZUR

HUZUR
0

BEĞENDİM

ABONE OL

En savunmasız halinle bile güvende hissediyorsan ve oturduğun yerde derin bir nefesle hayatı ciğerlerine doldurduğunda dudakların istemsizce yukarı doğru kıvrılıyorsa, yüzünden tüm hücrelerine doğru sıcacık bir keyif dalgası yayılıyorsa, işte tam da içindesin demektir. O derin nefesi aldığında içine dolan şeyin adı huzur. En içinden çıkılmaz sandığın durumları bile hiçe sayabilecek kadar umarsızsan, yüzünü güneşe dönüp sıcağı özümsüyorsan, yaşıyorsun demektir. Ayağını toprağa basıp şarj olabiliyorsan, yenilenip yola devam edebiliyorsan, düşündüğünü hayalinde yaşatabiliyorsan, istediğini yapabilecek kadar sağlıklıysan, işte yakaladın demektir. Huzur, ey huzur.

Kin, öfke ve benzeri tüm kötü düşünceleri uzaklaştırabiliyorsan ve onları güzelleri ile değiştirebiliyorsan, düşünceni temizlemeyi başarabildiğin an hissettiğin şeyin adı huzur. Sessizliğin içindeki sesleri duyabiliyorsan, kalabalığın içindeki sessizliği yakalayabiliyorsan, doğayla bütünleştiğini hissedebiliyorsan, huzur çoktan gelmiş ve sana dolmuştur bile.

Huzur her yerde ve her şeyde, görebilene. Durup huzuru beklemek olmaz. Huzur kendiliğinden gelip size dolmaz; siz istediğiniz için gelir. Bir an, bir kişi, bir olay, bir ses, bir melodi veya başka bir şey… Sebep ne olursa olsun, içinde huzur barındırır, emin olun. Ama onu içinize alıp almamak size kalmıştır. Baktığı halde o huzuru göremeyenlere ne yazık! Biz almayı bilmiyorsak, bu onun suçu değildir ki. Huzur hayatın her anında, yaptığınız, dokunduğunuz, söylediğiniz, dinlediğiniz her şeyde… İnanın, her şeyin barındırdığı huzuru sadece almak isteyen alabilir.

Ben kendimi böyle yeniliyorum açıkçası. Ne yaşarsam yaşayayım, içinden en çok huzur veren kısımları alıp yerleştiriyorum hücrelerime. Bulduklarımı bir bilseniz, neden hep gülümsediğimi anlardınız. Keşke siz de hayatı benim gözlerimden görebilseydiniz. O kadar tarif edilemez bir güzellik içinde yaşıyorum ki, beni ne yıkmak ne de yıpratmak mümkün. İmkânı yok yani, çünkü hayatın içindeki huzuru özümsemeyi öğrendim ben. İnişler, çıkışlar, acılar, sancılar, kahkahalar, gözyaşları ve daha neler neler yaşadım, yaşadıkça öğrendim, yaşayarak öğrendim. İnanın; yeniden başlamalar, yeni insanlar tanımalar, yeni şeyler, yeni yerler, yeni şehirler keşfetmeler, kendimize ilave edebildiğimiz tüm yeni öğrenmeler ve daha binlercesiyle hayatın her anı huzur dolu.

Haydi, derin bir nefesle çekin huzuru içinize. İliklerinize kadar hissedebileceğiniz, içinde yüzüp onunla bir bütün olabileceğiniz, gücünüze güç katacak, düşüşleri acısız atlatmanızı sağlayacak, yeni başlangıçları heyecanlı kılacak bol huzurlu günler diliyorum.

Banu Balat

Devamını Oku