15 Nisan 2025 Salı
Hayatın bir dengesi vardır ve bu denge ile tamamlanırız. Hiç kimse her şeyi tek başına yapabilecek kadar mükemmel olamaz. Eksiklerimizi başkalarının sayesinde doldurabiliriz. Bu şekilde herkes eksik kalmak yerine birbirini tamamlayarak bütünleşir. Hayatta en çok yanıldığımız şeylerden biri, her şeyi tek başımıza yapabileceğimizi sanmamızdır. Oysa hiçbirimiz kusursuz değiliz, her şeyi yapamayabiliriz. Eksiklerimiz var ve bu eksiklerimizi de başkalarının varlığıyla tamamlarız. Hayatın bir dengesi var ve biz bu denge içinde anlam kazanıyoruz.
Bir elin parmakları gibi düşünün; hepsi farklı ama birlikte iş gördüğünde güçlü. Birini kaybetsek, elimiz aynı işlevi görmez. İnsanlık da böyle bir bütün aslında. Farkında olalım ya da olmayalım, bütünlüğü sağlayabilmek adına hepimiz üstümüze düşeni yaparız.
Düşünün, neden dünyada onlarca farklı meslek var? Eksiklerin tamamlanması için değil mi? Birbirimize ihtiyacımız olması da bundandır, pek çok farklı meslek dalı olması da. Bir doktorun marangoz kadar iyi mobilya yapması beklenemez, tıpkı bir mühendisin hukuk bilgisiyle bir davayı savunamayacağı gibi. Hepimiz en iyi yapabildiğimiz şeyi, bunu yapamayan bir başkasının ihtiyacını karşılamak için yapıyoruz. Bir fırıncı ekmek pişirir, çünkü herkes un alıp mayayı karıştırıp fırın yakamaz. Bir çiftçi tohum eker, çünkü herkes tarım bilgisine sahip değildir. Farklı meslekler, farklı uzmanlıklar, yani tüm farklılıklar bu sebeple oluşmaz mı? Var oluşun ve hayatın doğası bu; herkes birbirini tamamlar, birbirine destek olur ve böylece düzen devam eder.
Yani demem odur ki; aslında hepimiz tek bir bütünün parçalarıyız. Farklı hayatlar yaşasak da, bunu anlasak da anlamasak da hepimiz biriz. Peki ya birbirimize ihtiyacımız olmadığını düşündüğümüz anlar? “Ben kendi kendime yeterim” demek ne kadar gerçekçi? Bir süre kendi başımıza idare edebiliriz ama uzun vadede kimse tek başına hayatta kalamaz. Tek başımızayken yaşadığımızı, hayatta her istediğimizi yapabileceğimizi sanırız ama aslında bu sınırlı ömrü sadece boşluğu doldurmak adına bütüne hizmet için yaşarız. İnsan dediğimiz varlık, sadece biyolojik olarak değil, ruhen de desteklenmeye ihtiyaç duyar. Sevgi, paylaşım, dayanışma olmadan bir hayat ne kadar yaşanabilir ki? Hepimiz biriz; farklı hayatlar yaşasak da, farklı düşünsek de aynı büyük resmin içindeyiz.
Bazen bu düzenin farkına bile varmadan yaşarız. Ama hayatın işleyişi, bizim farkındalığımızdan bağımsızdır. Tıpkı doğanın kendi döngüsü gibi, varoluş da bir döngü içindedir. Yaşarız, üreriz, üretiriz, yerimizi başkalarına devrederiz. İşlevselliğimiz yavaşladığında, yani artık bütüne katkı sağlayamaz hale geldiğimizde, bu dünyadan göç ederiz. Biraz sert bir gerçek ama düşünün: Doğa bile gereksiz olanı geride bırakır. Eskiler gider, yeniler gelir. Ağaçlar meyvesini verir, zamanı gelince dökülür ve toprağa karışır, yerini yeni filizlere bırakır. Bizim hayatımız da bundan farklı değil aslında.
Bu düşünce ilk başta biraz soğuk gelebilir ama bir yönüyle de çok anlamlı. Çünkü bu düzen içinde herkesin bir görevi var. Her birimiz bir boşluğu dolduruyoruz, esasında bütüne hizmet ediyoruz ve böylece hayat akmaya devam ediyor. Bütünlüğün dengesi ancak böyle korunabilir. O yüzden, tek başımıza var olma çabasını bırakıp birbirimizi anlamaya, tamamlamaya çalışmalıyız. Kim bilir; belki de varoluş ve yaşama sebebimiz sadece budur. Bütünün dinamiğini korumak.
Banu Balat