Erol AYDIN

Erol AYDIN

12 Mayıs 2025 Pazartesi

    DİJİTAL PERHİZ

    DİJİTAL PERHİZ
    1

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Perhiz, genellikle sağlık söz konusu olduğunda başvurulan bir arınma yöntemidir. Yani bugüne kadar yapılan yanlış ve hatalı uygulamalar için bir ihtarnamedir. En azından eski hâl muhal oluncaya kadar ortaya konan iradedir.

    Uzunca bir süredir dijital çağın pençesinde olduğumuz herkesin malumudur. Hayatımıza getirmiş olduğu kolaylıkların yanı sıra birçok bağımlılığa da dûçâr olduğumuz yine ortak kanıdır. Âdeta efendilerimizi cebimizde taşıyoruz ve sürekli irademize ipotek koyarak bizi bizden kopartarak başka mecralara savurmaktadırlar. Küresel bilişim şirketleri bizim üzerimizden kârlarını sürekli katlarken, bizi de sürü olarak gördükleri için bir meçhule doğru sürüklemekte mahsur görmüyorlar.

    Çoluk çocuk ve avamı bir kenara bırakın, en entelektüel insanımız bile dijital çağın cazibesinden kendisini kurtaramıyor. Belli bir amaç için elimize aldığımız cep telefonu bizi kendisine öyle bir bağlıyor ki bir süre sonra asıl gaye unutularak kendimizi bir okyanusun ortasında bulduğumuz çok olmuştur.

    Artık çocukları bu bağımlılıktan kurtarmamız mümkün olmadığı için bari verimli ve faydalı kullanmaları konusunda yönlendirmek elzem olmaktadır. Bu saatten sonra hiçbir nasihat geçerli olmayacaktır. Çocuklara örnek ve model olma dönemi kapanmıştır. Dolayısıyla onlarla yüz göz olarak daha fazla itibar kaybetmektense, özellikle sosyal medya okuryazarlığı konusunda onları bilinçlendirmek daha etkili olacaktır. Eskiden olduğu gibi yasak koymak, sınır koymak ve men etmek çözüm olmayacaktır. Aklın yolu bir olduğuna göre artık çağın gereği olan durumu kabullenerek en efektif şekilde istifade etmek gerekmektedir. İnternet üzerinden yayın yapan birçok faydalı ve yararlı kanalı takip etmek gerekiyor. Yine konusunda uzman ilim ve bilim adamlarının yayınlarını izlemek, boşa geçen zamanı lehimize çevireceği için özellikle çocuklar teşvik edilmelidir.

    En azından yetişkinler olarak bazen fişi çekerek kendimizi resetlememiz bizi bu girdaptan çıkaracaktır. Doğaya çıkmak, seyir ve temaşa ile hem gönlümüzü, bunun yanında zihnimizi de temizlemek iyi gelecektir. Ailemiz ve çocuklarla göz göze, diz dize sohbet etmek, birlikte zaman geçirmek, konuşmak, dertleşmek yine dijital çağın olumsuz etkisini azaltmak adına sadra şifa olacaktır.

    Sonuç olarak; dijital perhiz yapmak bizi çağın olumsuzluklarından tamamen kurtarmaya yetmeyecektir. Fakat en azından etkilerini azaltmak açısından bir nebze olsun fayda sağlayacaktır. Perhizden optimum netice almak için istikrar son derece önemli olduğu için dijital perhiz de aynı kapsamda ele alınmalıdır. Yoksa aynı tas, aynı hamam devam edeceği için şikâyet etmeye de hakkımız olmayacaktır.

    Esenlik dileklerimle,

    Devamını Oku

    KAVUŞMANIN YARISI?

    KAVUŞMANIN YARISI?
    3

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    İletişim ve haberleşmenin sadece mektupla olduğu zamanlarda, bu imkân için mektup, kavuşmanın yarısı olarak kabul edilirdi. Mektubun yazılması, postaya verilmesi, yerine ulaşması, cevabın beklenmesi derken en az bir aylık bir süreye ihtiyaç duyulurdu.

    Bu kadar uzun periyot ve süreye rağmen mektubun ayrı bir heyecanı vardı. Mektup; namedir, vuslattır, özlemdir, sıladır, hasrettir, kavuşmadır, haberdir, beklemektir, sabırdır, meraktır, endişedir, şükür ve de selamettir. Bazen ucu yakılır, içine yaprak konur, çiçek konur, gönül konur, sevgi konur, aşk konur; tüm duygular sembollerle ifadesini bulurdu. Ev halkına ayrı, yavukluya ayrı ve iç içe tek zarfla iki mektup bir arada sunulurdu. Halden anlayan büyükler, gereğini en zarif bir biçimde yerine getirmeyi görev bilirlerdi. Bu dönem, bir daha açılması mümkün olmayan şekilde kapanmıştır. Artık kimse ne mektup ne de postacı yolu gözlemiyor.

    Bunu, bilişim çağının Z Kuşağı nesline anlatmak mümkün değildir. Anında mesajlaşma yanında, görüntülü olarak iletişim kurmak bile yeterli olmuyor. Yakında ışınlanma ile mekân değiştirme bile gerçekleşirse çok da şaşırmamak gerekecektir. “Görüşürüz!” ifadesini anında karşı tarafa ileten bir nesilden sabırlı ve kanaatkâr olmasını beklemek saflık olacaktır. Anında kavuşma ve tüketme üzerine kurulu bir hayat tezahürü ile alacağımız yol bizi menzile ulaştırmayacaktır. Fakat ne yazık ki, eldeki malzeme ve insan kaynağı bundan ibarettir. Bu vasatlık ile müreffeh olmak ise imkânsız olmasa da ham hayal olmaktadır.

    İlim ve teknolojik gelişmenin bu şekilde insanların hayatını kolaylaştırması bile istenen tatmini sağlamıyor olması son derece düşündürücüdür. Eskiden imkânlar kısıtlı, zorluk ve meşakkat çok olsa da her zahmette bir rahmet olduğu bilinciyle büyük bir tevekkül herkesi sarıp sarmalamaktaydı. Günümüzde hız ve haz ile birlikte; duygu, düşünce, tasavvur, kanaat, sabır ve şükür hak getire… Dolayısıyla, günümüzde popüler kültür ve küreselleşme ile birlikte gönül dünyası kaybolmuş durumdadır. Her şey anında tüketim üzerine kurulmuştur. Derinlik yok, tefekkür yok, ince düşünce yok, ayrıntı yok… Bu kadar yokluk, beraberinde yüzeysellik ve basitliği de getirmektedir. Bu basitlik; kültür, sanat, edebiyat ve hayatın tüm alanlarına tezahür ederek beraberinde yozlaşmayla sonuçlanmaktadır.

    Sonuç olarak; eskiden kavuşmanın yarısı kabul edilen mektup, günümüzde anlam ve manasını tamamen kaybetmiştir. Gelişme ve tekâmül, hayatın vazgeçilmez unsuru olsa da ortaya çıkan bu durum, bizi değerlerimizin ötesine taşımaktadır. Özümüzün ve değerlerimizin korunduğu bir gelişme, çok daha anlamlı ve değerli olacaktır.

    Esenlik dileklerimle,

    Devamını Oku

    YÜZÜNÜ BATI’YA DÖNMEK!

    YÜZÜNÜ BATI’YA DÖNMEK!
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Yön olan batının sosyolojik veya aktüel anlamı bir medeniyet tasavvurudur. Bu anlamda “Batı” ile kast edilen; gelişme, tekamül, teknoloji, yenilik, medeniyet, kültür, sanat, edebiyat, vizyon, gelecek ve aydınlanma olmaktadır. Bazı seküler kesimler ise bu kavramı âdeta bir kalkan gibi kullanıyor. Asıl karşı oldukları hususları bununla kamufle ederek sütre gerisinden atışa devam etmektedirler. Dini, ayak bağı ve pranga olarak görerek gelişmeye engel olduğunu ima etmektedirler. Bunu açıktan söyleyemedikleri için de üstü kapalı olarak ifade etmeleri, oku hedefine ulaştırmak bakımından yeterli görmektedirler. Bu zihniyet, çağlar değişse de maalesef her devirde kendisine taraftar bulmaktadır.

    Tam da bu yüzden geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelerde, “Yüzünü Batı’ya dönmek” bir deyim olmanın çok ötesinde anlamları olan büyülü bir kavramdır. Batı hayranı her bir birey ağzını açtığında bir tekerleme olarak bu lakırdıyı diline pelesenk etmiştir. Oysaki âdeta taptıkları Batı, teknolojik olarak bir adım önde gibi görünse de ahlâk ve değerler olarak hızla yozlaşarak bir felaketin eşiğindedir. Işığın doğudan yükseldiği gerçeği ile Çin, Güney Kore, Tayvan, Japonya gibi ülkeler büyük bir atakla dünyaya meydan okumaktadırlar. Bu yüzden de eski ezberlerin bozularak yeni Batı, Orta Asya ve Uzak Doğu olmaktadır. Geçmişe takılıp kalanların bunu fark etmesi, bu kafa yapısıyla mümkün değildir.

    “İlim, Çin’de de olsa arayın, bulun!” diyen bir dinin temsilcisi olarak bizlerin, bağnazlığı bir tarafa bırakarak yenilik neredeyse yönümüzü o tarafa döndürmemiz elzemdir. Paranın dini-imanı olmadığı gibi teknolojinin de böyle bir aidiyeti söz konusu değildir. İşimize yarar ne varsa, dünyanın neresinde olursa olsun almak ve kullanmak, aklın yolu olmalıdır. Meseleye ideolojik olarak bakmak ve buna göre bir refleks ortaya koymak, rasyonel bir davranış olmayacaktır. Körü körüne başımızı kuma gömerek sadece kendi dünyamızı karartırız ki yine olan bize olacaktır. Gerçekleri bu şekilde ters-düz etmek olası değildir.

    Sonuç olarak; bazı kavramlar âdeta kaçış rampası gibi kullanılarak asıl maksadı gizlemek için vazgeçilmezdir. Çoğu zaman ezber ve taklit, bu tutum sözün kuvvetini artırmak için kullanılsa da zihnin arka planını gün yüzüne çıkardığı için etkisi tam tersi bir etkiye sebep olmaktadır. Batı, netice itibariyle bir kültür ve medeniyet tasavvuru olduğu için özünü yakalamadan körü körüne taklitçilikle duvara tosladığımız gün gibi ortadayken, bazılarının uyanması bir hayli zaman alacakmış gibi görünüyor.

    Esenlik dileklerimle,

    Devamını Oku

    FİKİR, ZİKİR, ŞÜKÜR

    FİKİR, ZİKİR, ŞÜKÜR
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Kimimizin dini İslâm, kimimizin dini de modernite… Oysaki modernite bir din değil, fakat seküler insan için din mesabesinde kabul görmektedir. İnsanların tercihine saygı duymakla birlikte içeriğine baktığımızda; haz, hız, eğlence, faydacılık, bencillik, özgürlük, ölüm ve her şeyin sonu, ötesi yok!

    Müslüman için ise geçici olan bu fani dünya bir mola yeri ve asıl hedef ahireti kazanmak. Peki, bu dünyada Müslüman’ın mutlu ve huzurlu olmaya hakkı yok mu? Tabii ki var, fakat bunun da şartları var.

    Öncelikle fikirde, yani tefekkürde samimi olması gerekiyor. Derin düşünce ile kendini sorgulaması ve niçin yaratıldığı sorusuna cevap bulması elzemdir. Olumlu, pozitif, hüsnüzan ile hareket ederek faydalı ve yararlı olması esastır. Kur’an’da çokça geçen “Düşünmez misiniz, akıl etmez misiniz?” uyarı ve ikazı, tefekkürün önemine vurgu yapmak babındadır. Bu şekilde idrak ederek doğru yolu bulmak çok daha kolay olacaktır. Aksi durum ise tam bir pişmanlık ve nedamet olacağı için, asıl müflis olma durumu bu aşamada gerçekleşmiş olacaktır.

    Sonrasında, zikir ile ibadetlerini süsleyerek imanını tahkim etmesi kaçınılmazdır. Allah’ı diline pelesenk ederek O’na layık kul olmanın şartlarını eksiksiz yerine getirmesi, kurtuluşu konusunda avantaj sağlamış olacaktır. Yine Kur’an’da “Kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur!” ayeti, zikrin önemine vurgu için son derece anlamlıdır. Zikir, aynı zamanda kalbin diri kalması ve dünyaya olan meylini de sigaya çeken bir unsur olmaktadır.

    Daha da önemlisi, şükür sahibi bir Müslüman olarak hamd etmelidir. Tüm varlığı, kazanımları, serveti, sağlığı, ailesi ve çoluk çocuğu için tazimde bulunmalıdır. Yukarı değil, aşağı bakarak kul olmanın bilinciyle şükranlarını yine Yaradan’a sunmalıdır. Yine şükür konusunda da Yüce Kitabımız ilgili ayetinde, “Şükrederseniz, nimetimi arttırırım!” diye buyurmaktadır. Bu şekilde rızkımıza olan teminatını da teyit etmiş olmaktadır. Bizler de minnet ve teşekkür ifadesi olan şükrümüzü her fırsatta hem söz hem de davranışlarımızla ortaya koymak durumundayız.

    Sonuç olarak; Müslüman için huzurun yolu fikirle başlar, zikirle devam eder ve şükürle tamamlanır. Bu üç kavram, dünya hayatını anlamlı ve ahiret hayatını da umut dolu kılmak için her Müslüman için rehber niteliğindedir.

    Esenlik dileklerimle,

    Devamını Oku

    DENGE VE DENGELEME

    DENGE VE DENGELEME
    1

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Hayatın her alanında denge çok mühimdir. Dengenin bozulmuş olması, hayatınızı alt üst ederek sizi doğduğunuza pişman edebilir.

    Psikolojik bir varlık olan insanın dengesinin bozulması, aksiyete ve depresyon şeklinde ortaya çıkmaktadır. Aksiyete, kaygı bozukluğu ve depresyon ise sürekli üzgün ve boşlukta olma durumudur. Çoğu zaman her ikisi üst üste çakışıyor iken, bazen de tek birisi de yakanıza musallat olabilir.

    Birçok insan için günlük yapılan rutin işler, psikolojik rahatsızlığı olanlar için çok zordur. Evden dışarı çıkmak, markete alışverişe gitmek bile olay olmaktadır. Sürekli korku ve kaygı ile, “Ya öyle olursa…” diye başlayan cümleler kişinin dengesini alt üst ederek artık kendisini kilitlemek suretiyle hareketsiz bir yaşam kaderleri olmaktadır. Mesela cep telefonunu evde unutarak sokağa çıkan kişi;

    • Ya telefon lazım olursa,
    • Ya kimseye ulaşamazsam,
    • Ya bana ulaşamazlarsa,
    • Ya başıma bir şey gelirse…

    Bu listeyi sonsuza kadar uzatabilirsiniz, görüldüğü gibi sıradan bir insan için sorun olmayan bu durum, kaygı bozukluğu olanlar için büyük problemdir. Korku ve kaygı en büyük kâbusları olduğu için, içine kapanık, dışarı çıkmakta zorlanan, insanlara karışmaktan imtina eden bir zorlukları vardır. Psikolojik durumları bu şekilde olduğunda, diğer sağlık sorunları da yakalarını bırakmayacaktır. Göğüslerinde bir ağrı olduğunda kalp krizi geçirdiklerini veya başları ağrıdığında beyinlerinde tümör olduğu kaygısını yaşamaları sıradan durumlardır. Doktora gitseler bile ikna olmaları mümkün değildir.

    Tedavi konusunda ne ikna ne ilaç çare değildir. Sürekli kaygı ile birlikte, sağlıklı ve dengeli beslenseler bile hazımsızlık en büyük kâbusları olmaktadır. Beyne sürekli olumsuz sinyal gitmesi sonrası, hem ruhsal hem bedensel rahatsızlıklar bir kısır döngü ile bu sarmaldan çıkmaları da söz konusu değildir.

    Bu tür rahatsızlıklarda en büyük sıkıntı, hareketsizlik olmaktadır. Hasta, durumunu kabul ederek kendi gerçeğiyle yüzleşmesi ve harekete geçmesi elzemdir. Tedavi belki ömür boyu süreceği için asla vazgeçmemek ve dengede kalmak mühimdir.

    Bu süreçte en yakınlarınız bile durumunuzu anlamadıkları için, çoğu zaman yardımcı olmaları mümkün olmayacaktır. “Sen bunun üstesinden gelirsin, dik dur, kendini bırakma!” gibi söylemlerin hiçbir faydası olmayacaktır.

    Sonuç olarak; yaşadığımız toplumda hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Farklı ve sıra dışı davranışlı insanları önyargılı olarak linç etmeden önce iki kere düşünmek gerekiyor. Çok kolay bozulan dengenin tekrar eski hâline gelmesi belki bir ömür sürecektir. O yüzden siz siz olun, dengede kalarak sonradan dengelemek zorunda kalmayın!

    Esenlik dileklerimle,

    Devamını Oku