
18 Mart 2025 Salı

Tercüman Gazetesi

BEN OLAMAMANIN, BİZ OLAMAMAK KAVGASI

ZÜLFÜ YARE DOKUNMAK: YİTİRDİKLERİMİZ

"Halka Aşkla Hizmetin Adı: Arapgir Modeli" Belediye Başkanı Haluk Cömertoğlu ile Röportaj

KUŞLAR YAĞMURDA DA UÇAR

Gerçek Gücün Sırrı

USTALIĞIN TESCİLİ

YENİDEN MİLLİ MÜCADELE (ÇAĞRI)

Neden İznik?…

HAYATIMIN ALTI ÜSTÜ

Bilgi ve Adalet

ANALAR VAR İT DOĞURUR, ANALAR VAR YİĞİT DOĞURUR

AYNADAKİ LEKE

KAN BAĞIŞI: BİR YAŞAMIN KIRILMA NOKTASINDAKİ KÜÇÜK BİR MUCİZEDİR

KİMİN YARATTIĞI ŞEYTANA İNANIYORSUNUZ

Ne Bu Dünyada Ne De Öteki Dünyada

ALLAH SEVDİĞİ KULUNA BELA VERİR” RİVAYETİ ÜZERİNDEN NASIL ALDATILDIK!..

VAZO ÖNÜNDE SATILAN ÜRÜNLER SAĞLIKLI MI?

ŞİDDET SARMALI: TÜRKİYE NEREYE GİDİYOR?

AKIL İNSANIN BELASIDIR, FAZİLETLİDİR ve REZALETİDİR.

SESSİZLİK REJİMİ

Milletin Vekili Olmak Cesaret İster

ÖNCE EBEVEYNLER EĞİTİLMELİ

ENGELSİZ ÖZGÜRLER

AHLAKSIZ DİNDARLIK VE İTTİHATÇILIK RUHU

EGM’DE SİVİL MEMUR OLMAK

AH BE ÇOCUK!

İNSANLARIN EN İYİ İLACI

GÖNÜLLERİN ANAHTARI; EMPATİ

EVLAD-I FATİHAN ve SELANİKLİ MUSTAFA

Ticareti “Franchise’laştıran AKP

“Ve sen kabuğuna düşman
Aslını inkâr
İflah olmaz yarasın”
Bir kısrak başı gibi uzanıp Orta Asya’dan Anadolu’ya merhaba diyeli çok oldu. Merhaba dedin diyeli görmedin güzel bir gün. Devlet senindi, senin adınla anılıyordu ama sen hep ikinci sınıf bir halktın yaşamın boyunca. Bir devşirme etmedi at üstünde yıllarca sınırdan sınıra koşturman. Tımarlı sipahilik ve savaşlarda tükenmişlik hep kaderindi. Devletin asil sahibi olan sen, Türk, senden olmayanların yaşamının yanından bile geçemeyecek, hep çileli bir yaşam sürdün. Bunu hiç fark edemedin. Yüzyıllar boyu çile boynuna farz, gayri senden olanlara sefa farzdı.
Irkçılık değil bu söylediklerim. Sen yetiştirdiğin buğdayı bölerken “devlet ebed müddet” diye, Ermeni altın işi ile yalılarda, Rum ticaret ile konaklarda saltanat sürüyordu. Doğan çocuğun potansiyel asker, sonu şehitlik; karın dul, çocuğun hep babasızdı. Sen pek fark edemedin. Vatan kutsal, ölmek şart, biat Talas Savaşı sonrası boynunda künye oldu. İnanç dediğin şeyi Araplaşmak sanıp benliğine sırt döndün, o gün bugündür çile de sen de, ölüm de sen de, eziyet de sen de. Hiç demedin ki “ben bu ülkenin sahibiyim, güzel yaşamayı en çok ben hak ediyorum.”
İki bin küsur yıldır sarhoş bir eda ile dolanıyorsun bu topraklarda. Araplaşmadan önce Handın, Hakandın, ve dahi Gökhan’dın, dönüp tebaa oldun, çileye selam durdun. Slav ırkından sarı saçlı, yeşil gözlü bir kadının evladı kadar ederi olmadı çekik gözlü evladının. Onlar saraylarda saltanat sürerken, sen ve evlatların ayrı ayrı serhat boylarında at koşturup keçe ile sarılıp toprakta uyudun. Sevdiğine sarılmak yerine okuna ve yayına sarılarak uyudun. Kılıcın kadının oldu, kadının yalnız kaldı.
Devlete olan aşkına yok sözüm. Devletin neden senin kadar sana âşık olmadığına itirazım benim. Senin geninde vardı sevdası vatanın ama vatanı yönetenlerin iki bin yıldır sefa sevdası. Sen bunu hiç göremedin, hâlâ da görmüyorsun. Son seçim de beni haklı kılıyor.
İktidarı sevmiyorum ama kızgın da değilim. Onlar iki bin yıllık gerçeği bilerek çok güzel bir sistem kurdular. Bu sistemi sen derin uykunda iken kırmak elbette mümkün değildi. Talas öncesi kadının kutlu iken şimdi “sürtük” oldu, sustun. Han’a itiraz etmek yiğitlik idi, şimdi vatan hainliği oldu. Oysa sen güzele güzel, çirkin olana çirkin diyen ve baş eğmeyen bir törenin ferdiydin.
Yolunda giden hiçbir şey yokken vatan, millet, Sakarya güzellemeleri ile öz yurdunda garip, öz vatanında parya oldun, hâlâ uyanmadın. Bir Suriyeli kadar ederin olmadı, önce vatan dedin, kandın, daldığın uykuya yeni bir vatan, millet, Sakarya türküsü ekledin.
Belki de haklıydın. Bu kadar karanlık bir tablo içinde, kendi izahtan aciz bir muhalefet güruhu seni hiç anlamadı. Ne dilini bildi, ne hislerini, ne şiirini, ne türkülerini. Az bir idrak sahibi olsalar iş o kadar kolaydı ki. Ama onlar senden de daha derin bir uykuda iken, nasıl çıkar ki karanlıklar aydınlığa?
Yüz yıl önce çıktı bir yiğit. Değiştirdi her şeyi. Ama onlar onun kurduğu sistemi anlamadıkları gibi, ondan uzak sarhoş bir bilinç ile sefaya daldılar. Cumhuriyet balolarında smokin ve abiye giyerek dans etmeyi Atatürkçülük sandılar. En güzel onlar düşünür, en iyi kitabı onlar okur, en güzel konserlere onlar gider, en iyisini hep onlar bilirdi. Bir taraf Arap hayranlığı ile sevişirken diğer taraf hasta Avrupa’nın burjuvası edası ile sevişti. Olan da hep sana oldu.
“Köylü milletin efendisidir” diyeni unutup başörtüsü ile çağdaşlık saçmalıklarına düştüler. Zübeyde Hanım’ın fotoğrafına bile bakmadan. Aydınlığı şarap kadehinde, süslü toplantılarda, cafcaflı kıyafetlerde aradılar. Fransız istilası fiilen bitse bile, kültürel olarak hâlâ zincirleri bileğimizde kalmıştı, anlayamadılar.
Atatürk tarlalarda, fabrikalarda aşk ile gezerken, onlar Avrupa müziği dinleyerek aydın olmanın Atatürkçülük olduğunu sandılar.
Şimdi yetkim olsa muhalefete kayyum atardım, bunu da dipnot olarak yazayım buraya.
Sonra ne mi oldu? Birileri çıktı, senin dilin ile konuştu. İki bin yıldır özlediğin önemsenmeyi söylem olarak gerçekleştirdi. Sırtına bassalar da sen sırtının ağrısına değil, söyleme kandın. Çünkü önemsenmeye aç, dikkate alınmaya muhtaçtın. Özünde diğerlerinden farkı olmasa da, sözünde sen vardın. Kandın. Seni kınamıyorum, aksine çok haklı olduğunu düşünüyorum. “Beni ez ama beni küçümseme, ben koyun değilim, kurdum” demek istiyorsun ama kurt olduğunu anlatmak için de yanlış işler yapıyorsun be güzelim.
Ezilmişliğinin intikamını alıyorsun yine kendi canını ezdirerek.
Bu sabah senden birilerini ücretsiz çorba sırasında dururken, dün kutlama yapan konvoyda gördüğümü hatırladım. Ama mutluydu, çorba sırasına muhtaç olmasına takılmıyor, önemsenmenin keyfini yaşıyordu.
Geldiğimiz nokta büyük doğumlara gebe. Aslında sen de artık iki yolun da yanlış olduğunu en iyi bilensin.
Sana son sözüm: Kırk çerîn yoksa, kırk mangal eden yüreğin var… Hadi uyan ve özüne dön, özüne kurban olduğum.
Sende sığar iki cihan, sen bu cihana sığmazsın.
Musa GÖÇER