Mehmet Uygar Keleş

Mehmet Uygar Keleş

01 Aralık 2025 Pazartesi

    DİĞER YAZARLARIMIZ

    Akıl, Vicdan, Özgürlük.

    Akıl, Vicdan, Özgürlük.
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Bir milletin hafızasıyla oynamak kolaydır.
    Bir yalanı yeterince tekrar ederseniz, bir süre sonra gerçek sanılır.
    Bugün dinin, imanın, ahlakın adıyla ortalıkta dolaşanların yaptığı da tam budur.
    Kendi menfaatine “iman”, kendi suskunluğuna “tevekkül”, kendi korkaklığına “saygı” diyenlerle doldu ortalık.
    Ve bu güruhun ortak düşmanı bellidir: Atatürk.

    Atatürk’e saldırmak, bugün kimilerinin geçim kaynağı hâline geldi.
    Dini korumak adına O’na küfredenler, ne dine saygı duyar ne tarihe.
    “Dinime söven bari Müslüman olsa” der ya hani…
    Bugün “Dinime söven bari vicdanlı olsa” deme zamanı geldi.

    Askerî bir deha, yedi düveli Anadolu’dan süpürmüş.
    Cumhuriyeti kurmuş, ümmetten millet yaratmış,
    kadına kimlik, halka irade, ülkeye akıl vermiş.
    Ama bu ülkenin bazıları hâlâ,
    elinde tespih, dilinde yalan, “Atatürk dinsizdi” diye geziyor.
    Ne ironidir, değil mi?
    Diyanet’i kuran adama “dinsiz” diyen, hâlâ okumaya mecbur oldukları Kur’an’ın en muhteşem tefsirini yazdırtan Atatürk’e saldıranlar, dini kendi hırsları, iktidarları hatta çıkarları için kullananlardır.
    Bugün Diyanet’in bütçesini kendi cebi gibi kullananlara ses çıkmaz.
    Atatürk’e “ayyaş” diyenler, milletin alın terini çalan soygunculara “helal olsun” der.
    Vicdan sıfır, hafıza delik, yalan bol.

    Amerika’nın başkanı Atatürk’e “Aptal olma” deseydi, alacağı cevabı söylemeye gerek yok. Çünkü buna cesaret bile edemezdi.
    Ama Atatürk’e saldıranlar, bu söze karşı sesini bile çıkaramayanları alkışlayanlardır.
    “Bu can bu bedende oldukça terörist Rahip Brunson’u vermem.” diyen, sonra da bir telefonla serbest bırakanı, aynı Amerikalı “O’na ne dersem yapıyor.” diye dalga geçmişti.
    Aynı günlerde Atatürk’e “hain” diyenler, bu söze tek kelime etmedi.
    Hani “millî duruş”? Hani “vatan sevdası”?
    Bir telefonla Rahip Brunson’u salanları alkışlayanlar, Atatürk’e “ülkesini satmış, masondu” diyor.
    Yedi düveli denize döken adama bu lafları edenler, bir tweet’e diz çökenleri görünce yüzleri kızarmıyor, çünkü utanmayı da unuttular.

    Madenler çöküyor, insanlar ölüyor, çocuklar kurslarda istismara uğruyor.
    Ama “kader” diyorlar.
    Hakkını arayanların avukatlığını yapanların mazbatası hâlâ verilmemiş, çünkü hapiste…
    Bir anne, al bayrakla süslenecek bir mezarın başında “Oğlum cennette” diyor, “Ama ben onu nasıl yetiştirdim bunu devlet biliyor mu? Elim kırılaydı da oy vermeseydim.” diyor.
    Askerliği yan gelip yatma yeri olarak görenler için, mezarda yatanlar sadece bir sayıdan ibaret ve ismi “kelle”…
    Birileri hâlâ “bizden önce elektrik mi vardı?” diyor.
    Evet, vardı.
    Ama sizin gibi zihni karanlıklar, ışığı görse de gözünü kapatıyordu.
    Mumla yaşayan halk, artık bilimle, fabrikayla, okulla aydınlanmıştı.
    O ışığı yakan adamın adını karalamak için, karanlığa methiye düzüyorlar bugün.

    “Allah’ın tüm vasıflarını taşıyor.” diyenlerle
    Atatürk’e “dinsiz” diyenler aynı hamurdan.
    “Allah’ın yeryüzündeki gölgesi” yapan zihniyetin torunları bunlar.
    Kulları Allah’ın yerine koyanlar,
    Allah’a kul olmayı unutanlardır…
    Kürsülerinden salyalarını akıtarak O’na “deccal”, “ateist”, “cehennemlik” diyenler, “Yaşasın cehennem” diye nara atarak, dün Maraş’ta evleri işaretleyip, Madımak’ta kibriti tutuşturanlar aynı mayadan geliyorlar.
    Atatürk’e saldıranlar işte bu putperestliğin esiridir.
    Onların tanrısı para, duaları dolar, secdeleri iktidar koltuğu üzerinedir.
    Atatürk’e “dinsiz” diyenlerin kurduğu düzen bu işte:
    Dine dayalı sömürü.
    İnancın değil, menfaatin düzeni.

    Filistin yanarken, Gazze bombalanırken
    “İsrail’e lanet” diye haykıranlar,
    aynı anda İsrail’le ticaret rekoru kırıyor.
    Katliam yapan uçaklara yakıt Türkiye’den gidiyor.
    Bunu bile bile kendi kürsülerinde ağlayarak dua edenler, bu gerçeklere tek kelime edemiyor.
    Halkı kandırmak kolay:
    Bir dua, bir slogan, bir de düşman.
    Düşman da hazır zaten: Atatürk.

    Köy Enstitüleri’ni kapatanları alkışlayanlar, bugün kız çocuklarının okula gitmesine karşılar.
    Ahlaksızlık öğretiliyormuş.
    Öğretmeni sınıftan çıkarıp, tarikatların, cemaat mensuplarının “değerler eğitimi”nde ne öğrettiğine bakmıyor.
    Ahlak zaten tek bunların tekelinde.
    Yurtlarda tacize uğrayanlar, intihara mecbur bırakılanlar için “istisnai durum” ve hatta “bir kereden bir şey olmaz” denilebiliyor.
    Dedem yaşındaki şeyhe küçücük bir kız çocuğunun satılmasını bile değerlerine sığdırabiliyorlar.
    Eğitimli insan değil istedikleri, değerli insan istiyorlar.
    Eğitimli insan istemezler, çünkü düşünür.
    Düşünen insan biat etmez.
    Biat etmeyen insan, değerli olur mu?
    Atatürk’ün en büyük günahı buydu onların gözünde:
    Halkı kul olmaktan çıkarıp yurttaş yaptı.
    Bugün hâlâ bu yüzden nefret ediyorlar ondan.
    Çünkü cahilin üzerinde hükmetmek kolay,
    okuyan insanı karşısında diz çöktürmek zor.

    “Devletime laf ettirmem.” diyor biri,
    ama devletin kurucusuna her gün hakaret ediyor.
    Soğan ekmeğe razı ama adalete değil.
    “Devlet bizim.” diyor ama devletin hazinesini kendi kasası sanıyor.
    Devleti soyanları alkışlayıp,
    devleti kuranı yuhalıyor.
    Bu nasıl vicdan, bu nasıl ahlak?

    Atatürk’ü “ayyaş” yapanlar,
    rüşvetle besleneni “mümin” sayıyor.
    Atatürk’ü ayyaş, rom içen Abdülhamid’i evliya yapanlardır Atatürk’e saldıranlar.
    Yolsuzluğu “nimet”, yalanı “siyaset”, hırsızlığı “kader” diye yutturuyorlar.
    Ve bu ülkenin garibanı, hâlâ “belki cennete giderim” umuduyla susturuluyor.
    Oysa Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet,
    insanın bu suskunluğunu kırmak içindi.
    “Benim manevi mirasım akıl ve bilimdir.” derken,
    dinle değil; din istismarıyla savaşıyordu.

    Atatürk, Allah’a değil;
    Allah adına konuşan sahtekârlara karşıydı.
    Milleti tarikatın, şeyhin, mürit ağının elinden kurtardı.
    Kur’an’ın Türkçe okunmasını sağlayarak,
    insanın aklıyla anlamasını istedi.
    Ama işte tam da bu yüzden,
    dini kendi mülkü sayanlar tarafından hâlâ hedefte.
    Çünkü o, kulların efendisini değil,
    efendilerin kul olmasını istedi.

    Bugün Atatürk’e saldıranların çoğu,
    onu değil, onun temsil ettiği gerçeği hedef alıyor:
    Akıl, vicdan, özgürlük.
    Çünkü akıl sorgular, vicdan hesap sorar, özgürlük biat etmez.
    Bunlar için en tehlikeli üçlü.
    Bu üçlü birleşince adı zaten laiklik oluyor.
    O yüzden en kolay hedefi seçiyorlar:
    Bir ölüye küfredip, yaşayanlardan alkış toplamak.
    Ama Atatürk ölmedi.
    Çünkü hâlâ her okulda, her kız çocuğunda, her özgür yürekte yaşıyor.

    Ve biz yine o sözü hatırlıyoruz:
    Dinime söven bari Müslüman olsa.
    Bugün onu şöyle okuyorum:
    “Dinime söven bari vicdanlı, dürüst, namuslu olsa.”
    Ama nerede o yürek?
    Herkesin ağzında Allah, ama kimsenin kalbinde adalet yok.
    Gerisi masal.
    Gerisi çıkar.
    Gerisi utanç.