Mehmet Uygar Keleş

Mehmet Uygar Keleş

01 Aralık 2025 Pazartesi

    DİĞER YAZARLARIMIZ

    İPİMLE KUŞAĞIM

    İPİMLE KUŞAĞIM
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Emel Sayın’dan dinlemeyi en sevdiğim şarkılardan biridir: “Rüyalar gerçek olsa seni her gün görürdüm.” Ancak bu şarkının melodisiyle hayallere dalan milyonlarca işçi, son günlerde çok daha farklı bir rüyanın peşindeydi: Asgari ücret 30 bin lira olacak rüyası. Geçtiğimiz hafta itibarıyla bu rüya bir nebze gerçek oldu ve yeni asgari ücret 22.104 lira olarak açıklandı. Tabii şimdi de rüya görme sırası emeklilere geldi. Ama unutmayalım, işsizler ordusu da bu rüyayı sadece uykularında yaşayabiliyor.

    Türkiye’de 10 milyona yakın asgari ücretli, 16 milyon emekli ve 5 milyon civarında işsiz bulunuyor. Yani toplamda 31 milyon insan, insan onuruna yaraşır bir yaşam rüyası görüyor. Kahvaltıda peynir, sucuk ve yumurta; akşam yemeğinde meyve, sebze ve et gibi temel gıdaların rüyalarda yer aldığı bir düzen düşünün. Bir ekmek 10 lira; on dilime bölseniz dilimi bir lira ediyor. Bu noktada, asgari ücretin sonundaki 4 liranın bile milyonlar için ne kadar önemli olduğunu anlamak zor değil. Çünkü o 4 lira, bir çocuğun midesini doyurabilecek dört dilim ekmek demek.

    Fadime’nin rüyası da bu durumu çok iyi anlatıyor. Rüyasında, yakışıklı bir adam olan Temel’den kaçıyormuş. Koşmaktan yorulup yere düşünce nefes nefese sormuş: “Şimdi bana ne yapacaksınız?” Temel de sakin bir şekilde cevap vermiş: “Bu benim değil, sizin rüyanızdır!”

    Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı’nın “Enflasyon tüm kötülüklerin anasıdır. Bununla mücadele edebilmemiz için milletimiz fahiş fiyatları boykot etsin!” çağrısı gündeme damgasını vurdu.

    Ancak Fadime bu çağrıdan önce harekete geçmiş olmalı ki, kampanyalı bir mağazadan ayda 1000 TL taksitle bir kürk manto almayı başarmış. Eve geldiğinde Temel’e müjdeyi verirken, taksit sayısını sormayı unuttuğunu fark etmiş. Temel faturaya bakınca gerçek ortaya çıkmış: “Sen bu kışı çok şık ve sıcak geçireceksin ama mağaza sahibi de bize 5 yıl geçirecek!”

    Bu olay, Diyanet İşleri Başkanı’nın da düşünmesi gereken bir konu. Ankara’nın en lüks semtlerinden birindeki lojmanın kirası %44 artarak 975 TL’den 1.404 TL’ye çıkmış. Bakalım, kendisi bu fahiş fiyat artışına boykot çağrısına uyacak mı?

    Fadime, 77 yaşındaki Temel’e seslenmiş: “Çabuk gel! Torunumuz çatıya çıkmış ve aşağıya inemiyor!”
    Temel gayet sakin çıkıp kilerden uzun bir ip almış. İpin ucunu ilmek yapıp, çatıdaki torununa atmış ve: “Bunu hemen beline geçir, uşağım,” demiş.
    Küçük Dursun ipi beline geçirince de Temel var gücüyle ipi çekmiş ve torun tepe taklak yere çakılmış.
    Yerde kan revan içinde yatan torununa bakan Temel, sakin şekilde Fadime’ye dönüp sormuş: “Fadime! Yoksa biz bu ipi kuyudan adam çıkarmak için mi kullanıyorduk?”

    Benzetmek gibi olmasın, Sayın Devlet Bahçeli de 1 Ocak’ta doğum gününü kutladı ve onun da yaşı 77.

    Bir başka benzerlik de 2007’de Apo’yu asmak için attığı ipi, 2024’te onu cezaevinden çıkarmak için kullanması.

    Apo ipi boğazına değil, beline takacak, Sayın Bahçeli de çekip kurtaracak gibi görünüyor.

    Sayın Bahçeli bunu, yurdumuzu terörden tamamen kurtarmak için yaptığını söylüyor.

    İnşallah o da yarın, Türkiye’nin Dursun gibi kan revan içindeki haline bakıp: “Yoksa ipi yanlış yerde mi kullandık?” diye sormaya kalkmaz.

    Hep şuna inanmışımdır: Türkiye’nin iki çok büyük sorunu var;
    1- İrtica,
    2- Bölücü Terör.

    Bölücü terörde gelinen noktayı açıkladık.

    İrticaya gelince…

    Küçük Dursun kazadan kurtulup büyümüş ve namaz için gittiği camide, cami imamı Temel’e sormuş: “Hoca efendi! Azıcık donuma kaçırdım. Acaba abdestim bozulmuş mudur?”
    İmam Temel: “Ne kadar kaçırdın?” demiş. “Mercimek kadar mı?”
    “Daha büyük!” demiş Dursun.
    “Fındık kadar mı?”
    “Daha büyük!”
    “Ceviz kadar mı?”
    “Daha büyük!”
    “Beni ne uğraştırıyorsun be adam?” diye kükremiş Temel. “Pantolonumun içine sıçtım desene!”

    Ben Dursun gibi yapmayıp, konuyu hemen bağlayayım. Bence, Anayasasında “Demokratik, laik bir hukuk devleti” yazan Türkiye Cumhuriyeti’nin de Dursun’un pantolonundan farkı yok.

    Gelelim kuşağa…

    Temel’i muayene eden anabilim dalı başkanı, yanındaki asistanlara: “Dikkat edin!” demiş.
    “Birazdan bu hastanın sağ tarafına felç inecek!”
    Bunu duyan Temel, insanüstü bir çabayla uzanıp kuşağını açmış ve üreme organını sağdan sola almış.

    İnsan, bir Türkiye’nin haline, bir de hâlâ kuşağından başka derdi olmayanlara bakınca düşünmeden edemiyor:

    Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün en büyük eseri olan Cumhuriyetimizi emanet ettiği kuşak bu mu?

    Son sözüm: Rüyaları gerçek yapmak bizim elimizde. Nazım Hikmet’in dediği gibi:
    “Kabahat senin, — demeğe de dilim varmıyor ama — kabahatin çoğu senin, canım kardeşim.”