
04 Aralık 2025 Perşembe

Tercüman Gazetesi

EVLİLİKTE YALAN: GERÇEĞİ DEĞİL, İLETİŞİMİ KAYBETMENİN SESSİZ ÇIĞLIĞI

ZÜLFÜ YARE DOKUNMAK: YİTİRDİKLERİMİZ

"Halka Aşkla Hizmetin Adı: Arapgir Modeli" Belediye Başkanı Haluk Cömertoğlu ile Röportaj

KUŞLAR YAĞMURDA DA UÇAR

DURUŞ

İNSANLARA RAĞMEN, İNSANLIK İÇİN

YENİDEN MİLLİ MÜCADELE (ÇAĞRI)

Neden İznik?…

BİR DAMLA KAN, BİN BİR ENDİŞE

Bilgi ve Adalet

KADINIM HAKLARIM VAR

AYNADAKİ LEKE

KAN BAĞIŞI: BİR YAŞAMIN KIRILMA NOKTASINDAKİ KÜÇÜK BİR MUCİZEDİR

SALEBE’NİN HİKÂYESİNİ BİLİYOR MUSUNUZ?

Ne Bu Dünyada Ne De Öteki Dünyada

FATİH'İN VE ATATÜRK'ÜN İZİN VERMEDİĞİ PAPA'YA NEDEN İZİN VERİLİYOR?

VAZO ÖNÜNDE SATILAN ÜRÜNLER SAĞLIKLI MI?

BU DÖNER BAŞKA DÖNER… KİME DÖNER?

ÜÇ SIFIRIN ADALETİ, BİR İNSANIN VİCDANI: Prof. Dr. Ayten Erdoğan Meselesi

YOK DEVE

Milletin Vekili Olmak Cesaret İster

ADIM ADIM İLERLİYOR KÖTÜLÜK

ENGELSİZ ÖZGÜRLER

DİNDARLIK VE AYDINLIK

EĞİTİMDE SOSYAL ADALET

HAK ARAMAK HAKKIMIZ MI?

İNSANLARIN EN İYİ İLACI

GÖNÜLLERİN ANAHTARI; EMPATİ

EVLAD-I FATİHAN ve SELANİKLİ MUSTAFA

Ticareti “Franchise’laştıran AKP

Bugün 27 Aralık 2024. Atatürk’ün milli felaket günlerinin ardından milletimizi yeniden dirilişe, yeni bir devlet kurmaya başlatmak için 1919 yılında Ankara’ya gelişinin yıldönümü. 27 Aralık 1919, Türk Milleti için Kızılca gündür. Bugün, Türk Milletinin Şark Meselesi’ni ya da Türk Meselesi’ni artık tarihte bitirmek için saldıran Haçlı Birliği’ne karşı planlı mücadeleye başlamak yıldönümüdür.
Avrupa için Türkler, tarih boyunca doğudan gelen bir tehdit olarak algılanmışlardır. Avrupa’daki devletler, Türkleri din başta olmak üzere tamamen farklı bir topluluk olarak görmüştür. Türk’ün güçlü olduğu asırlar boyunca Türkler, Orta Avrupa’ya kadar girip sınırlarını Avrupa devletleri aleyhine genişleten bir düşman, Müslüman olarak da Hristiyanlığı tehdit eden bir güç, Asya ile kara ticaret yollarını Avrupa’ya tamamen kapayan bir engeldi.
Kısaca; Türkler, Avrupa devletleri için dini, ekonomik, askeri, siyasi ve kültürel bir tehdit olarak görülmüştür. XIV. yüzyılda güçlü bir biçimde başlayan bu algılama, son altı yüzyıla damgasını vurmuştur. Bu gerçeği Fransız tarihçisi Albert Sorel, “Türkler Avrupa’ya ayak bastığı günden beri Şark Meselesi zuhur etti.” diyerek meselenin aslında bir Türk meselesi olduğunu doğrulamaktadır.
Avrupa’nın “Şark Meselesi” adını verdiği Türk Meselesi’ni iki kısımda incelemek mümkündür. Birincisi, Malazgirt Savaşı’ndan Türklerin Viyana önlerinde durdurulmasına kadar olan safhadır (1071–1683). Bu safhada Avrupa savunmada, Türkler ise taarruz halindedir.
Bu dönemde Hristiyan dünyası için Şark Meselesi’nden anlaşılan şu düşünceleri sıralamak mümkündür:
Türkleri Anadolu’ya sokmamak. Sultan Alparslan, Malazgirt Zaferi’yle bu düşünceyi geçersiz duruma getirmiştir.
Türkleri Anadolu’da durdurmak. Bu düşünce, Anadolu Selçuklu Sultanı II. Kılıç Arslan’ın Bizanslılara karşı kazandığı Miryokefalon (1176) Zaferi’yle engellenmiştir.
Türklerin Rumeli’ye geçişini engellemek. Osmanlı orduları, Sultan II. Murad zamanında Rumeli’yi alarak bu engeli tanımamıştır.
İstanbul’un Türkler tarafından fethini önlemek. Fatih Sultan Mehmet, 1453 yılında bu hayali yıkmıştır.
Türklerin Balkanlar üzerinden Avrupa içlerine doğru ilerlemelerini durdurmak. Fakat Türkler, 1683 yılında Viyana kapılarına kadar ilerlemeyi başarmıştır.
1683 tarihinde Türklerin Viyana’da yenilgiye uğramasıyla Şark Meselesi’nin ilk safhası bitmiş ve ikinci safhası başlamıştır. İkinci safhada Türkler savunmada, Avrupa ise taarruz durumundadır.
1683 Viyana yenilgisi ve 1699 Karlofça Antlaşması neticesinde, Avrupalı açısından İslam, Osmanlı ve Türk, bir tehdit unsuru olmaktan çıkmıştır. Artık Osmanlı deyince Avrupa için akla gelen, geri kalmış, zayıf, cahil, zalim bir şark toplumu ile bu toplumun hâkimiyeti altında bulunan Ortodoksuyla, Katoliğiyle, Protestanıyla ve Gregoryanıyla Yunanlılar, Sırplar, Bulgarlar, Karadağlılar ve Ermeniler başta olmak üzere diğer Hristiyan kavimlerdir.
Bakış açısındaki bu değişme sonucunda Avrupa, Osmanlı hâkimiyeti altındaki Hristiyan kavimleri kurtarma ve Türkleri Balkanlardan ve hatta Anadolu’dan atma fikrini gündeme getirmiştir. Avrupa, Hristiyanları kurtarma ve Türkleri geldikleri yere gönderme politikasını 1815’ten itibaren “Şark Meselesi” adı altında formüle etmiştir. Bu hedefini meşrulaştırmak ve kamufle etmek içinse milliyetçilik akımını, Hristiyanlık dayanışmasını, Avrupa ırkçılığını ve oryantalizmi kullanmıştır.
Bu safha ile ilgili Avrupa’nın bakış açısı şöyle özetlenebilir:
Balkanlardaki Hristiyan milletleri Osmanlı hâkimiyetinden kurtarmak. Bunun için de Hristiyan toplumları isyana teşvik ederek, önce onların muhtariyetini, sonra bağımsızlıklarını temin etmek.
Birinci maddede belirtilen hususlar gerçekleşmezse, Hristiyanlar için reform istemek ve onların lehine Osmanlı Devleti nezdinde müdahalelerde bulunmak.
Türkleri Balkanlardan tamamen atmak.
İstanbul’u Türklerin elinden geri almak.
Osmanlı Devleti’ne Asya toprakları üzerinde yaşayan Hristiyan cemaatler (azınlıklar) lehine reformlar yaptırmak, onlar için muhtariyet elde etmek veya mümkün olursa bağımsızlıklarına kavuşturmak.
Anadolu’yu paylaşmak ve Türkleri Anadolu’dan çıkarmak.
1699 Karlofça, 1716 Pasarofça, 1774 Küçük Kaynarca, 1838 Balta Limanı, 1878 Berlin Antlaşmaları ve nihayet Balkan Savaşları ile I. Dünya Savaşı, Türkleri Balkanlardan çıkarmanın en önemli aşamaları olmuştur.
Şark Meselesi’nin Balkanlar safhası, Yunanistan, Sırbistan, Karadağ ve Bulgaristan’ın bağımsızlığa kavuşmalarıyla neticelenince, büyük devletler Şark Meselesi’ni Anadolu’ya kaydırmakta herhangi bir sakınca görmemişlerdir.
Zira kendileri Balkanlar’da istenilen neticeyi almış ve orada menfaat sahalarını oluşturmuşlardır. Sıra, Anadolu’daki Hristiyan unsurların Türk hâkimiyetinden kurtarılmasına ve menfaat sahaları temin etmeye gelmiştir.
Bu politikanın menfaatleri doğrultusunda yürütülebilmesi için araç olarak kullanılabilecek topluluklara ihtiyaç duymuşlardır. Bu topluluklara örnek olarak başta Hristiyan Ermeniler gelmektedir. Avrupa, Anadolu’nun değişik yerlerinde küçük azınlıklar halinde yaşayan diğer unsurları da kışkırtarak Osmanlı Devleti’ne karşı isyana teşvik etmiştir.
Nihayet Avrupa’nın Türklerle dokuz asır süren mücadelesinin sonunda ana yurdumuz, vatanımız; Şark Meselesi’ni kapatmak isteyen İngilizlerin, Fransızların, İtalyanların ve onların taşeronu Yunanlıların işgaline uğramıştır.
Ama mazisini tarihleştiren, kültürünü millileştiren ve coğrafyasını vatanlaştıran Türk Milleti, büyük atamız Mustafa Kemal’in liderliğinde 19 Mayıs 1919’da başlayan ölüm-kalım mücadelesini 30 Ağustos 1922 tarihinde Şark Meselesi’nin takipçilerine karşı kazanmıştır.
Bu askeri zafer, ardından Lozan’da diplomatik zaferle taçlanmış ve Türkiye Cumhuriyeti doğmuştur.
Günümüzde de “Şark Meselesi” eski gücünü yitirmekle birlikte yeni projeler ile Türkiye’de ve Ortadoğu’da varlığını sürdürmektedir. Yalnız bir farkla ki, İngiltere yerini ve rolünü Amerika Birleşik Devletleri’ne (ABD) bırakmıştır. Ortadoğu’da bu dönemde ortaya çıkan önemli diğer bir güç ise İsrail Devleti’dir.
Türk Milleti tarafından bilinmelidir ki, ABD ve İsrail Büyük Ortadoğu Projesi’ni beraber yürütmektedirler ve bu projenin yeni hedeflerinden birisi Türkiye’dir.
Türk Milleti unutmamalıdır ki, Türk Meselesi, emperyalist devletler için hâlâ bitmemiştir. Türk Meselesi’nin takipçileri, kendilerine yeni yollar aramaya halen devam etmektedirler.
Dr. Tuğtigin Şen
Emekli Albay / Araştırmacı