Dr. Tuğtigin Şen

Dr. Tuğtigin Şen

04 Aralık 2025 Perşembe

    DİĞER YAZARLARIMIZ

    İSRAİL’İN HEDEFLERİ HİÇBİR ZAMAN DEĞİŞMEDİ

    İSRAİL’İN HEDEFLERİ HİÇBİR ZAMAN DEĞİŞMEDİ
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    17 Ekim 2023 tarihinde İsrail roketlerinin Gazze’de bulunan Baptist Hastanesi’ni (El Ehli Arab Hastanesi) vurmasıyla bir insanlık dramı başlamış ve bu acı dram sonrası artarak devam eden İsrail saldırıları Ortadoğu’yu büyük bir savaşa doğru sürüklemektedir.

    19 Mayıs 2024 tarihinde ise İran Cumhurbaşkanı Reisi ile Dışişleri Bakanı Abdullahiyan, Tebriz Valisi Malik Rahmati ve İran lideri Hamaney’in Tebriz Temsilcisi Muhammed Ali Al-i Haşim’i taşıyan helikopterin düştüğü ve bu kişilerin öldüğü, İran devlet televizyonu tarafından dünyaya resmi olarak duyuruldu.

    Bütün dünyanın sosyal medyasında ise bu helikopter haberi, İran devlet televizyonundan çok önce duyuruldu. Ancak iki önemli yeni soru ile birlikte duyuruldu: Bir taraftan bu helikopter normal teknik bir sebeple mi yoksa bir kasıtla mı düşürüldü ve bundan sonra Ortadoğu’da neler olabilir? Biz de bu köşe yazımızda bu iki soruyu geçmiş tarih içinde değerlendirmeye çalışacağız.

    Bugün Ortadoğu denilince; siyasi istikrarsızlıklar, terör, yapay devletler, yetersiz idareciler, karışık etnik yapılar, petrol, doğalgaz, su, göçler, savaşlar ve insanlık dramları anlaşılmaktadır. Ancak aslında Ortadoğu; üç büyük dinin ortaya çıktığı, tarihin yazıldığı, uygarlıkların yeşerdiği, petrol ve doğalgaz zengini ve bütün güçlü devletlerin tarih boyunca kontrol etmek için mücadele verdiği dünyanın en kritik coğrafyasıdır.

    Yahudi, Yahudilik ırkına mensup insandır. Musevi, Musevilik dinine mensup insandır. Yani Yahudilik bir ırktır, Musevilik bir dindir. Kısaca, Yahudilik ırkla özelleştirilmiş sınırları Museviliğe nazaran oldukça dar kalan bir inanış biçimidir. İsrail, bu konuda bize “Musevi demeyin, Yahudi deyin” demektedir.

    Yahudiler, kutsal kitapları Tevrat’ta yer alan ifadelere dayanarak kendilerini dünya milletleri arasında seçilmiş kavim olarak görürler. İbrahim kavminin Allah tarafından seçildiğine, onlara ahid yapıldığına ve kendilerinin bu kavmin devamı olduğuna inanırlar.

    2000 yıllık süreçten sonra kurulan ilk Yahudi devleti olan İsrail, 14 Mayıs 1948 tarihinde Tel Aviv’de ilan edilmiştir. 2000 yıl boyunca yurtsuz, devletsiz kalan, dünyanın dört bir yanına dağılmış bulunan, yaşadıkları çevrelerden ve toplumlardan ağır baskı gören, topluca yok edilmek istenen bir milletin varlığını, kültürel kimliğini, dayanışmasını koruyabilmiş ve tekrar bağımsız bir devlet kurmuş olması bu devletin en çarpıcı yönüdür. Bu olay, din gibi kutsiyet kazanan milliyet fikrinin ölümsüzlüğüne tipik bir örnektir.

    Siyonizm, yüzyıllar boyunca Doğu ve Batı Avrupa diasporasında yaşamış, zaman zaman takibata uğramış ve yerlerinden göç ettirilmiş Yahudiler arasında Yahudi ulusunun vatan bilincini ifade eden politik bir hareket olarak 19. yüzyılda ortaya çıkmıştır.

    Siyonizm, 1897’de Theodor Herzl tarafından örgütlü bir harekete dönüştürülerek Yahudi dünyasına hâkim olmuştur. Siyonistler, dünya çapında kurdukları üye organizasyonlarla Yahudilerin Filistin’e yerleşmesini özendirmiş, Londra’da banka hesapları açarak Yahudilerin Filistin’de toprak satın almaları için ortak fon oluşturmuşlardır.

    Yahudi sorununun tek çözümünün Yahudi devleti kurulması olduğunu savunan 19. yüzyıl sonunda kurulan Siyonist hareketin, 1948’de kurulan bugünkü İsrail devletinin temelini attığı söylenebilir. Bugün de İsrail devletinin, yaşamak üzere İsrail’e göç etmek isteyen Yahudilere izin vererek onlara yasal statüde vatandaşlık hakları tanıması, Siyonizmi İsrail’in devlet politikası olarak kabul ettiğini açıkça ortaya koymaktadır.

    Yahudiliği diğer dinlerden ayıran temel özelliklerden biri “kutsal toprak” kavramıdır. Yahudilerin kutsal toprak olarak adlandırdıkları Arz-ı Mevud’un hudutları, Tevrat’ta Nil ile Fırat nehirleri arasındaki coğrafya olarak gösterilmiştir (Tevrat, Tekvin Bâb 15).

    Bu kutsal toprak kavramı, İsrail bayrağında açık bir şekilde şekil, renk ve sembol olarak yer almıştır. Bugünkü İsrail bayrağı, beyaz zemin üzerinde üstte ve altta iki mavi çizgi ve bu çizgilerin ortasında altı köşeli mavi Siyon yıldızından oluşur. İsrail bayrağındaki bütün bu unsurların dinî kökenlere dayanan anlamı vardır.

    Beyaz, dünyayı ve yeryüzünü temsil eder. Bayrağın ortasındaki altı köşeli yıldız ise Siyon yıldızıdır ve Kudüs’te bulunan Siyon Dağı’nda yeniden kurulmak istenen Tanrı Krallığı’nı simgeler. Bu yıldızın bulunduğu alan, Yahudilerin vatanı olan Arz-ı Mevud, yani Tanrı tarafından kendilerine vaat edilmiş topraklardır. Arz-ı Mevud’u ise İsrail bayrağında Siyon yıldızının altından ve üstünden geçen iki mavi çizgi belirlemektedir. Bu iki mavi çizgi, Tevrat’ta işaret edildiği gibi Nil ve Fırat nehirleridir. Nil Nehri, Demokratik Kongo Cumhuriyeti (eski Zaire), Uganda, Etiyopya (Habeşistan), Sudan ve Mısır topraklarında akar; Fırat Nehri ise Türkiye, Suriye ve Irak topraklarında akar. Kısaca, İsrail bayrağındaki bu iki mavi çizgi, Tevrat’ta işaret edildiği gibi Nil ve Fırat nehirlerini sembolize eder.

    Arz-ı Mevud içinde birçok sırrı saklamakla birlikte, bazı resmi olmayan alternatif kaynaklarda Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) için aşağıdaki tez ısrarla öne sürülmektedir:
    “ABD Kongresi’nin 1957’de kabul ettiği Eisenhower Doktrini olarak da bilinen Büyük Ortadoğu Projesi, 1997 yılında tekrar ortaya çıkmıştır. Bu proje ile ABD; Kuzey Afrika’dan Pakistan’a kadar, içinde Türkiye ve İran’ın da bulunduğu 22 ülkeyi kapsayan bir coğrafyada siyasal, askeri, ekonomik ve dini yapıyı yeniden yapılandırmayı planlamaktadır. Bu projenin arkasında, ABD’yi gizlice yöneten Yahudi küresel şirket sahipleri ya da Yahudi lobileri vardır. ABD’yi gizlice yöneten bu Yahudi lobileri, İsrail’i destekleyerek ve diğer gizli faaliyetleri yaparak bu coğrafyada birçok savaş ve iç çekişme oluşturmaktadır. Böylece, bu coğrafyayı kendi idealleri ve menfaatleri çerçevesinde yeniden yapılandırmaktadır. Büyük Ortadoğu Projesi, Yahudilerin Arz-ı Mevud’u gerçekleştirmesinde maske bir proje ve bir araçtır.”

    Bu projeye göre, BOP’un şu andaki safhası sorunsuz büyük bir İsrail devleti kurulmasıdır. Bu safhanın gerçekleşmesi için Suriye’nin dörde, Lübnan’ın sekiz kantona ayrılması ve Türkiye, Suudi Arabistan, Mısır ve Libya’nın üçer parçaya bölünmesi gerekmektedir. Şu anda Filistin ve İran bulunmaktadır ve arkasından ise sıra Türkiye’de olacaktır.

    Yine birçok açık istihbarat kaynağında, bugün kendilerine vaat edildiğini iddia ettikleri toprakların bir parçası olduğu belirtilen Türkiye’nin doğu ve güneydoğu bölgesindeki terör olaylarının ve Kuzey Irak’ta ilk temelleri atılarak kurulmaya çalışılan sözde Kürdistan’ın bu projenin bir aşaması olduğu ifade edilmektedir. Bu plana göre, şimdi Suriye’deki bölünme ile birlikte Irak, Suriye ve Türkiye’nin güneydoğusu üzerinde sonradan başka amaçlarla kullanılacak piyon bir Kürt devleti kurulmasının yolu açılmaktadır.

    Sözün sonu; İsrail’in hedefi, bayrağında açıkça simgeleşmiş kutsal kabul ettikleri Nil ve Fırat nehirleri arasındaki bölgeyi ele geçirmek veya kontrol etmektir. İsrail, bu kendilerince kutsal hedefini kurulduğu 1948 yılından beri adım adım gerçekleştirmektedir. II. Dünya Savaşı’nın Ortadoğu yönünden günümüze kadar sürekli rahatsızlık yaratan en önemli sonucu, Ortadoğu’nun göbeğinde, Filistin’de temelleri I. Dünya Savaşı sonrasında atılmış bir İsrail Devletinin kurulmasıdır.

    Sonrasında; Arap-İsrail savaşları olmuş, İsrail kazanmıştır. İran-Irak Savaşı olmuş, İsrail karlı çıkmıştır. Suriye’de iç savaşlar olmuş, İsrail Golan Tepeleri’nin sahibi olmuştur. Filistin Kurtuluş Örgütü ile Hamas birbirleriyle savaşmış, Filistin zayıflamış ve İsrail güçlenmiştir. Irak’a ABD müdahale etmiş, İsrail’in bölgede güvenliği artmıştır. Barzani, 25 Eylül 2017’de bağımsızlık referandumu yapmış, bu referandumu Ortadoğu’da sadece İsrail desteklemiştir. PKK/PYD, Türkiye’ye karşı ABD ile birlikte taraf olmuş, İsrail’in eli güçlenmiştir. Balyoz, Ergenekon, FETÖ gibi iç mücadelelerle yıpranmış bir ordu ve Türkiye kalmış, ama pazarlık gücü artmış ve Ortadoğu’da etkinliği artmış bir İsrail ve ABD bulunmuştur.

    Tek tanrılı üç dinin mensupları olan Museviler, Hristiyanlar ve Müslümanlarca kutsal kabul edilen Kudüs, İsrail tarafından başkent yapılmış, Müslümanlarca ilk kıble olarak kullanılmış ve Hz. Muhammed’in miracının gerçekleştiğine inanılan Kudüs’teki Mescid-i Aksa’da 14 Temmuz 2017 tarihinden beri abluka uygulanmaktadır. Cami girişlerine metal dedektörler, kontrol noktaları ve kameralar koyarak Müslümanların serbestçe ibadet etmeleri ve Cuma namazını kılması engellenmiştir.

    Ve geçen yıl, yani 2023 yılında, İsrail’in bayrağındaki simgeleşmiş kutsal hedeflerini gerçekleştirebilmesi için yeni bir savaş başlamıştır. Gazze Savaşı başlamıştır. 17 Ekim 2023 tarihinden beri çok acı insanlık dramları ve katliamları devam etmektedir. Bu olay, Ortadoğu’da büyük bir savaşa zemin hazırlarken, son dakika haberleri ile 19 Mayıs 2024 tarihinden beri sosyal medyada bir helikopter kazası ilk sırayı almıştır.

    Ve 19 Mayıs 2024 tarihinde, İran Cumhurbaşkanı Reisi ile Dışişleri Bakanı Abdullahiyan, Tebriz Valisi Malik Rahmati ve İran lideri Hamaney’in Tebriz Temsilcisi Muhammed Ali Al-i Haşim’i taşıyan helikopterin düştüğü ve bu kişilerin öldüğü, İran devlet televizyonu tarafından 20 Mayıs 2024 tarihinde tüm dünyaya resmi olarak duyuruldu.

    Evet, bu helikopter düşmesinin gerçek sebebini biz de tam bilmiyoruz. Ortadoğu’da ileride İsrail hangi kutsal hedeflerini gerçekleştirmek için neler yapacağını biz de tam değerlendiremiyoruz. Çünkü elimizde gerçek birinci el bilgiler yok. Ancak geçmiş tarihi olaylardan çıkardığımız dersler ile bu yeni olaylara baktığımızda, bu olayların gerçek sebeplerini çok iyi tahmin edebiliyoruz.

    Artık başta Türkiye olmak üzere, Ortadoğu’da meydana gelen olayları Arz-ı Mevud ya da Büyük Ortadoğu Projesi içinde değerlendirmek zamanı gelmiştir. Ortadoğu’da Yahudilerin ve İsrail’in kendilerince kutsal hedefleri hiçbir zaman değişmemiştir. Ortadoğu’da Yahudilerin ve İsrail’in gerçekleştirmek istediği bu açık kutsal hedeflerini engellemek için, başta bu hedefler içinde bulunan ülkeler ve milletler birlik olmalıdır. Ortak mücadele için ihtiyaç duyulan askeri hazırlıklar dahil tüm hazırlıklar önceden yapılmalıdır. Önce İsrail’e ortak barış teklifi ardından ortak cihat dahil gerektiğinde en sert tedbirleri alabileceklerini ve İsrail’i gerçekten yenebileceklerini Yahudilere ve İsrail’e inandırmalıdırlar.

    Aksi takdirde Yahudiler ve İsrail, İsrail bayrağında simgeleşmiş kutsal hedeflerini gerçekleştirmek için kendilerince kutsal kabul ettikleri cihatta zafere ulaşmak için tüm savaş yollarını hiç çekinmeden kullanarak aynı şekilde savaşmaya ve de hedeflerini ele geçirmeye devam edeceklerdir.

    Dr. Tuğtigin ŞEN
    Emekli Albay/Araştırmacı Yazar