
09 Eylül 2025 Salı

Tercüman Gazetesi

EVLİLİKTE YALAN: GERÇEĞİ DEĞİL, İLETİŞİMİ KAYBETMENİN SESSİZ ÇIĞLIĞI

ZÜLFÜ YARE DOKUNMAK: YİTİRDİKLERİMİZ

"Halka Aşkla Hizmetin Adı: Arapgir Modeli" Belediye Başkanı Haluk Cömertoğlu ile Röportaj

KUŞLAR YAĞMURDA DA UÇAR

DURUŞ

İNSANLARA RAĞMEN, İNSANLIK İÇİN

YENİDEN MİLLİ MÜCADELE (ÇAĞRI)

Neden İznik?…

BİR DAMLA KAN, BİN BİR ENDİŞE

Bilgi ve Adalet

KADINIM HAKLARIM VAR

AYNADAKİ LEKE

KAN BAĞIŞI: BİR YAŞAMIN KIRILMA NOKTASINDAKİ KÜÇÜK BİR MUCİZEDİR

SALEBE’NİN HİKÂYESİNİ BİLİYOR MUSUNUZ?

Ne Bu Dünyada Ne De Öteki Dünyada

FATİH'İN VE ATATÜRK'ÜN İZİN VERMEDİĞİ PAPA'YA NEDEN İZİN VERİLİYOR?

VAZO ÖNÜNDE SATILAN ÜRÜNLER SAĞLIKLI MI?

BU DÖNER BAŞKA DÖNER… KİME DÖNER?

ÜÇ SIFIRIN ADALETİ, BİR İNSANIN VİCDANI: Prof. Dr. Ayten Erdoğan Meselesi

YOK DEVE

Milletin Vekili Olmak Cesaret İster

ADIM ADIM İLERLİYOR KÖTÜLÜK

ENGELSİZ ÖZGÜRLER

DİNDARLIK VE AYDINLIK

EĞİTİMDE SOSYAL ADALET

HAK ARAMAK HAKKIMIZ MI?

İNSANLARIN EN İYİ İLACI

GÖNÜLLERİN ANAHTARI; EMPATİ

EVLAD-I FATİHAN ve SELANİKLİ MUSTAFA

Ticareti “Franchise’laştıran AKP

Şuradan da çıkmak lazım artık! Adli bir olay oluyor, biri öldürüyor, diğeri ölüyor. Peşin kabul; öldüren suçlu, ölen masum! Hurraaa, sosyal medya yargıçları devreye girdiği an, zaten “katil, cani, asın bunu!”lardan başka ses duyulmaz oluyor.
Yok öyle bir şey! Hele bir bak, olay nasıl olmuş, biri diğerini niye vurmuş? Nasıl canı yanmış veya korkmuş, belki başka çaresi kalmamış, “Ben öleceğime o ölsün!” demiş. Bunlara bakmadan “kör ölür badem gözlü olur” anlayışı yanlış!
Türkiye’de adliye binaları siyasi operasyon üslerine dönüşüp; rüşvetin, çift başlı hukukun, kişiye göre kararların verildiği yerleşkeler halini aldığı için vatandaşın hakkını arayacağı bir merci yok artık.
İnsanlar ya mafyadan medet umuyor ya da kendi işini kendi hâl yoluna gidiyor.
Şu da tiksindirici artık: “Hukuk er geç doğru kararı verir.” Boş lakırtı! Gecikmiş adaletin adil olduğunu kim iddia edebilir? Önceki gün adli yıl açılışında bir hukuk adamı anlatıyordu ya: “Bir doğum vakasında hastanenin ihmal davasına bakıyorduk. Bir gün mahkeme salonunda 12 yaşlarında çocuk görünce sordum, dediler ki bu çocuk doğumunda ihmal olan çocuk.” Oldukça ironik değil mi?
Peki, Türkiye’de yargı işini neden yapmıyor? Eskiden de çok iyi değildi, kabul ediyoruz; ancak hiç bu kadar kötü olmamıştı. Neden?
Sebebini bulmak için çok düşünmeye gerek yok. Çünkü ülkemizde yargının içinde örgütlenmiş bir yapı, asli işinden uzaklaşıp siyaseti dizayn etmek istiyor. Ediyor da! Bu da sıradan insanın hak arama mücadelesine bakmaya vakit bırakmadığından, işler yürümüyor.
Dün siyasi vesayet heveslisi TSK içinde bir grup idi, bugün yargıya çöreklenmiş bir başka çete.
Dün olan, silahın gölgesinde darbe mitralyözünü tepemizde sallandırmaktı; bugün olan da yasaları güçlüden yana yorumlayarak, baskı altına aldığı kitlelerin özgürlüklerini kısıtlamak.
Ayarı bozulan kantar, gün gelir sizi de tartar. Yanlış işler bunlar. Mesnetsiz kimi iddialarla belediye başkanını, siyasetçiyi, gazeteciyi, aydınları; kâh cezaya dönen tutuklamalarla, kâh korkutarak sindiriyorsunuz. Öte tarafta ise, 24 suç kaydı olan 20 yaşında bir katilin, ülkenin en özel üniversitesinin kampüsüne kadar girip, 15 yaşındaki kız çocuğunu katletmesine seyirci kalıyorsunuz.
Bakın, Giresun’da bir maç sonrası rakip Samsunspor taraftarı olduğu söylenen bir grup, misafir olduğu kentte bir lokantaya gidiyor. Taşkınlık yapıp, diğer müşterileri rahatsız ettiklerinde mekân sahibi uyarıyor. Vay sen misin bizi uyaran? Adama, orada çalışan eşi ve kızına saldırıyorlar. Linç edecekler yani.
Mekân sahibi, çekmecedeki ruhsatlı silahını çıkarıp, kendisini ve ailesini koruyor. Saldıran ekipten biri ölüyor.
Ne olacaktı ya? Adam, ailesini ve kendini korumasaydı mı?
Şimdi mekân sahibine suçlu diyebilir misiniz?
Hukukta “meşru müdafaa” ilkesi var. Ki oradan bakınca, adam bir gün bile hapsedilemez. En azından Batı demokrasilerinde bu böyle. Meşru müdafaanın cezası yok!
Dünya’da “yargıya güven endekslerinde” adeta diktatörlüklerle yarışıyoruz. Yargının çürü(tül)düğü bir vasatta ne konuşacaksınız ki?