
09 Eylül 2025 Salı

Tercüman Gazetesi

EVLİLİKTE YALAN: GERÇEĞİ DEĞİL, İLETİŞİMİ KAYBETMENİN SESSİZ ÇIĞLIĞI

ZÜLFÜ YARE DOKUNMAK: YİTİRDİKLERİMİZ

"Halka Aşkla Hizmetin Adı: Arapgir Modeli" Belediye Başkanı Haluk Cömertoğlu ile Röportaj

KUŞLAR YAĞMURDA DA UÇAR

DURUŞ

İNSANLARA RAĞMEN, İNSANLIK İÇİN

YENİDEN MİLLİ MÜCADELE (ÇAĞRI)

Neden İznik?…

BİR DAMLA KAN, BİN BİR ENDİŞE

Bilgi ve Adalet

KADINIM HAKLARIM VAR

AYNADAKİ LEKE

KAN BAĞIŞI: BİR YAŞAMIN KIRILMA NOKTASINDAKİ KÜÇÜK BİR MUCİZEDİR

SALEBE’NİN HİKÂYESİNİ BİLİYOR MUSUNUZ?

Ne Bu Dünyada Ne De Öteki Dünyada

FATİH'İN VE ATATÜRK'ÜN İZİN VERMEDİĞİ PAPA'YA NEDEN İZİN VERİLİYOR?

VAZO ÖNÜNDE SATILAN ÜRÜNLER SAĞLIKLI MI?

BU DÖNER BAŞKA DÖNER… KİME DÖNER?

ÜÇ SIFIRIN ADALETİ, BİR İNSANIN VİCDANI: Prof. Dr. Ayten Erdoğan Meselesi

YOK DEVE

Milletin Vekili Olmak Cesaret İster

ADIM ADIM İLERLİYOR KÖTÜLÜK

ENGELSİZ ÖZGÜRLER

DİNDARLIK VE AYDINLIK

EĞİTİMDE SOSYAL ADALET

HAK ARAMAK HAKKIMIZ MI?

İNSANLARIN EN İYİ İLACI

GÖNÜLLERİN ANAHTARI; EMPATİ

EVLAD-I FATİHAN ve SELANİKLİ MUSTAFA

Ticareti “Franchise’laştıran AKP

Zaman, çok karışık bir kavramdır. Pek çok farklı biçimde ele alınmış olsa da biz Miladi takvimi 1 yıl 365 gün ve 6 saat 9 dakika olarak kabul eder ve hayatımızın akışını bu zaman dilimine uygun olarak yürütürüz. 365 günü aylara ve haftalara ardından da günlere böleriz. Ancak şunu belirtmek gerekir ki mesela “Ben Türk’üm” diyen tüm yürekler, 10 Kasım’ı hiç sevmezler. 29 Ekim’e bayılırlar.
İnsanlığın ve sosyal yapının varlığı, ister istemez bazı günlere öyle olaylar denk getirir ki o gün ve tarihleri ölümsüz kılar; sıradanlıktan uzaklaştırır. Mesela 31 Mart Vakası, İttihat ve Terakkî Fırkası’nın hâkimiyetine karşı bir tepki olarak başlayan hareketi anlatır hepimize. İttihat ve Terakki Fırkası, kendinden olmayanlara baskıcı bir tutum izleyerek siyasi bir istikrarsızlığa yol açmıştır. İttihatçıların eski hesapları unutmayan intikamcı yaklaşımları ve sorumsuzluğu, kitlelerin hoşnutsuzluğuna neden olmuştur. Bu şartlar içerisinde ülke seçimlere hazırlanırken gerek 5 Ekim’de Avusturya’nın Bosna-Hersek’i ilhak ettiğini bildirmesi ve Bulgaristan’ın bağımsızlığını, 6 Ekim’de de Girit’in Yunanistan’a katıldığını ilân etmesi gibi gelişmeler ve merkezdeki siyasî istikrarsızlık, muhalefetin özellikle basın yoluyla şiddetini arttırmasına sebep olduğu gibi İttihatçıların itibarını da zedelemiş, 1908’den sonra yaşanan kısa süreli hürriyet havası sona ermiştir.
Olaylar hakkında gerek bizzat görgü tanıklarının yazıları ve hâtıratları gerekse dönemin diğer kaynakları değerlendirildiğinde ayaklanmaya pek çok sebebin yol açmış olduğu ortaya çıkar. Genel olarak bunlar orduda baş gösteren aşırı siyasallaşma, subaylar arasında yaşanan alaylı-mektepli çatışması ve alaylıların tasfiye edilmesi, II. Abdülhamid döneminin kadrolarının eski imtiyaz ve itibarlarını kaybetmeleri, bürokraside geniş çaplı bir tensîkat ve tasfiyeye gidilerek İttihatçılar’ın kendi kadrolarını iş başına getirmeleri, ilmiye mensuplarının tayin ve terfilerinde imtihan usulünün gündeme getirilmesi, İttihat ve Terakkî ile Ahrar Fırkası mensuplarının iktidarı ele geçirme mücadeleleri, İttihatçılar’ın, muhaliflerine hayat hakkı tanımayan baskıcı davranışları ve suikastlar, İttihatçılar’ın kozmopolit yapıları, masonlukla suçlanmaları, dine ve dinî geleneğe karşı tavırlarından duyulan rahatsızlıklar gibi gelişmelerdir.
Tüm bu gelişmeler, sonuçta tarihe “31 Mart Vakası” olarak düşmüştür. Tarih de, denilen odur ki tekerrürden ibarettir. Geçmişte bir yerlerde isyana dönüşen liyakatsizliğin denk geldiği tam da bugün, bizim sandık başına gittiğimiz gündür.
Siyasetten anlamak gerekmiyor sonuçları okuyabilmek için. Anlamam ben siyasetten. Ama yaşamaktan anlarım, fatura ödemekten, çocuk okutmaktan, geçinmekten anlarım. Daha konforlu bir yaşamın varlığından haberdar olmayı da anlarım. O konfora ulaşanların bunu nasıl yaptığını, yönetici kadronun nerede ise tamamının mı anadan babadan zengin olduğunu sorgularım. Sorgularım; çünkü halk benim. Gittikçe küçülen dünyamdan evreni görürüm ve sorgularım. Bunu çoğumuz yapıyoruz. O çoğumuzun dizi dizi diplomaları var ve o diplomaların hakkını verdiğimiz bilginin mütevazı ağırlığı bizi suskunlaştırır. Sadece bilgi değil, akıllı bir düşünce dünyasının üstü kapalı İttihatçı yaklaşımı da susturur bizi…
Ama… Türk insanı, insan sever. Bu seçimlerde de insan sevdik biz aslında. Partisi ne olursa olsun bizi rahatlatan, anlayanlara evet dedik. İzmir dedi ki ben yeni bir marş istemiyorum; benim marşımda “İzmir’in dağlarında çiçekler” açar zaten. İstanbul dedi ki güçlü bir karakter dursun şöyle köşe başımda. Ankara dedi ki; “güven” benim tek limanım. Afyonkarahisar; kendi kabuğunu kırdı geçti; alkışın en büyüğü vatan sevdalısı Burcu KÖKSAL’a gitsin. Bir de hayatımıza giren isyankâr Tanju ÖZCAN; yolun çok açık olsun. Bu insanlar kendi kabuklarına muhtaç olmadıklarını ama varlıklarının o kabuğu güçlendireceğini kanıtladılar. Kendilerine yapılanlara karşılık şu ana tarih attılar 1 Nisannn!
Dediğim gibi; parti değil asıl olan; o yüzden üstü kapalı tehditler korkutmaz Türk insanını. Su akar yolunu bulur misali dikiş tutmaz yamalı nakiller. Halkız biz; küçük yaşar; büyük anlar ve sessizce fısıldarız:
Türk’üm, doğruyum, çalışkanım,
İlkem: küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.
Ülküm: yükselmek, ileri gitmektir.
Ey Büyük Atatürk!
Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim.
Varlığım Türk varlığına armağan olsun.
Ne mutlu Türk’üm diyene!
Saygılarımla.
Itır EKİCİ