Sizlerden Gelenler

Sizlerden Gelenler

09 Eylül 2025 Salı

    DİĞER YAZARLARIMIZ

    TÜRK, ÇAĞLAR ÜZERİNDEN SIÇRAYANDIR

    TÜRK, ÇAĞLAR ÜZERİNDEN SIÇRAYANDIR
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Zaman ilerledikçe, yegane gaye haline gelen, daha rahat yaşama yollarını aramak, insanın doğasında, yaratılışında var.

    Gerçekleştirmenin yolu da belli: Savaşmak… Dün başka, şimdi başka metodlarla…

    Yüksek sesle düşünüyorum:

    Doğal olan insanoğlundaki “hırs” genellemesinde, tarihi mecrası içerisinde Türk’ü özel kılan nedir?

    “Özel” olmasını sadece duygularımıza göre değil, diğer ırk veya milletlerin, “Türk”e bakış açılarını da dikkate alarak düşünüyorum. İnsanlık tarihindeki muhteşem seyri incelendiğinde, Türk mührüyle yapılanların dost/düşman her makul insan ve milletten takdir gördüğü, tarihi bir gerçektir.

    Sadece şimdiki emperyalistlerin değil, tarihte Hitler, Napolyon gibi diktatörlerin, firavunların da “Cihan Hakimiyeti” düşüncesi vardı mutlaka… Sahip olma içgüdüsünün, dürtülerin, doymak bilmeyen ihtirasların, dur-durak bilmeyen çılgınlığını güzel bir meziyet olarak anlatmak, mantıklı olmasa gerek…

    “Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti birbirinin devamı olan tek devlettir” gerçeğini gözardı edip her birini müstakil birer devlet olarak değerlendirsek dahi 600 küsur yıl dimdik ayakta kalabilmiş başka bir emsalini gösteremezsiniz.

    Türk denilince sadece savaşmayı sanat haline getirmiş bir milleti akla getiren değil; aşkı, sevdayı, zerafeti, iyilikleri ve güzellikleri en içten duygularıyla yaşayan ve yaşadıklarını dağa, taşa, çamura toprağa, mermere, kitreli suya, ahşaba, demire, gümüşe, bakıra, bronza, yüne, kumaşa, kilime, halıya, duvara, yaprağa, kağıda, tuvale, kamışa, eline geçirdiği her materyale ince ince, ilmek ilmek, yonta, kazıya, çize, yaza işleyen bir güzel milletin; kaybettiklerini nerede bulacağının işaret taşlarıdır mazimiz, sanatımız, kültürümüz, geleneğimiz…

    Ömrü sınırlı olan her canlının ergeç yaşadığı ve yaşayacağı akibet üzre, zirvelere tırmandıktan sonra, zaafiyetleriyle beraber ihtiyarlık denilen aczin sonuçları ve nekahatiyle beraber; o güzel mazimizden bugünümüze köprü, kilit, anahtar, kapı, pencere, ufuk ve umut olan yüreği sevgi dolu ustalarımız, gönlü güzel üstadlarımız, gözü yaşlı ozanlarımız, kalbi yufka şairlerimiz, dimağı ve bileği kavî demirci, bakırcı, memur, işçi, kuyumcu, zerger, nakkaş, hattat, hakkâk, ebruzen, neyzen, bestekar, müzisyen, ressam, tasarımcı, mimar, sanatkarlar, mühendisler, ilim adamları, doktorlar, öğretmenler, akedemisyenlerimiz ve hocalarımız;

    Geleceğimizi yeniden ve daha da güzel imar edecek deli fişeklerimizin ateşleyicisi ve teminatıdırlar.

    Şair misali “Ne harabiyim ne harabatiyim, Kökü mazide olan atiyim.” duygusuyla, “muhtaç olduğu kudretin damarındaki asil kan” olduğunun şuuruyla, en az geçmişimizin derinliği kadar;

    Haydi gençler! “Çağlar üzerinden yeniden sıçramaya…”

    Metin Bozdemir