
20 Kasım 2025 Perşembe

Tercüman Gazetesi

EVLİLİKTE YALAN: GERÇEĞİ DEĞİL, İLETİŞİMİ KAYBETMENİN SESSİZ ÇIĞLIĞI

ZÜLFÜ YARE DOKUNMAK: YİTİRDİKLERİMİZ

"Halka Aşkla Hizmetin Adı: Arapgir Modeli" Belediye Başkanı Haluk Cömertoğlu ile Röportaj

KUŞLAR YAĞMURDA DA UÇAR

DURUŞ

İNSANLARA RAĞMEN, İNSANLIK İÇİN

YENİDEN MİLLİ MÜCADELE (ÇAĞRI)

Neden İznik?…

BİR DAMLA KAN, BİN BİR ENDİŞE

Bilgi ve Adalet

KADINIM HAKLARIM VAR

AYNADAKİ LEKE

KAN BAĞIŞI: BİR YAŞAMIN KIRILMA NOKTASINDAKİ KÜÇÜK BİR MUCİZEDİR

SALEBE’NİN HİKÂYESİNİ BİLİYOR MUSUNUZ?

Ne Bu Dünyada Ne De Öteki Dünyada

FATİH'İN VE ATATÜRK'ÜN İZİN VERMEDİĞİ PAPA'YA NEDEN İZİN VERİLİYOR?

VAZO ÖNÜNDE SATILAN ÜRÜNLER SAĞLIKLI MI?

BU DÖNER BAŞKA DÖNER… KİME DÖNER?

ÜÇ SIFIRIN ADALETİ, BİR İNSANIN VİCDANI: Prof. Dr. Ayten Erdoğan Meselesi

YOK DEVE

Milletin Vekili Olmak Cesaret İster

ADIM ADIM İLERLİYOR KÖTÜLÜK

ENGELSİZ ÖZGÜRLER

DİNDARLIK VE AYDINLIK

EĞİTİMDE SOSYAL ADALET

HAK ARAMAK HAKKIMIZ MI?

İNSANLARIN EN İYİ İLACI

GÖNÜLLERİN ANAHTARI; EMPATİ

EVLAD-I FATİHAN ve SELANİKLİ MUSTAFA

Ticareti “Franchise’laştıran AKP

Devletin çok önemli işlerini gören kişilere yüksek maaş verilsin. Hatta bu kişilere, işlerini rahatça yürütebilmeleri için hesabı sorulmayacak bir örtülü ödenek de tahsis edilsin. Yeter ki iş ehline verilsin. Devletin bazı işlerinin bedelinin hiçbir maaşla ödenemeyeceğini hepimiz biliyoruz; bu işleri yürütme vazifesini hak edenlerin herhangi bir beklentilerinin olmadığını ve maaş hesabı yapmadıklarını da…
Mesele şu ki, o önemli işlerin başına gerçekten liyakat sahibi kişiler getirilmiyor. Oysa bize, Şah İsmail’e elçi olarak gönderilirken, üstelik bu vazifenin ucunda ölüm olduğu hâlde devletten hiçbir şey istemeyen ve vazifeyi kabul etmek için sadrazama tek bir şart sunan Muhsin Çelebiler lazım. Ne diyordu Muhsin Çelebi:
“Madem ki bu bir fedakârlıktır, ücretle olmaz. Karşılıksız olur. Devlete karşı ücretle yapılacak bir fedakârlık, ne olursa olsun, gerçekte şahsi bir kazançtan başka bir şey değildir. Ben maaş, makam, ücret falan istemem… Karşılık beklemeden bu hizmeti görürüm. Koşulum budur!”
Şimdilerde attığı her imzanın karşılığını fazlasıyla isteyen ve üstüne bir de “huzur hakkı” bekleyenlere bu sözler ne ifade eder, bilmiyorum.
Bir adım daha ileri gidelim: Milletvekillerine ve belediye başkanlarına maaş verilmesin. Milletvekilliği ve belediye başkanlığı meslek mi? Bu kişiler atanmış mı seçilmiş mi? Bu görevlere kendileri aday olmuyorlar mı? Bu görevleri yapmayı kendileri istemiyorlar mı? Amaçlarının halka hizmet etmek olduğunu söylemiyorlar mı? O hâlde devlet, bu makam sahiplerinin sadece masraflarını karşılasın. Ayrıca buralardan emekli de olunmasın.
Sendika başkanlarına, muhtarlara, devletten aldıkları maaşın neredeyse on katını yönetim kurulu üyeliklerinden alanlara da maaş verilmesin.
Neden olmasın?
Huzur hakkı adıyla alınan maaşlar kime huzur getiriyor acaba? Asıl olan, kafaların huzuru mu mabatların rahatı mı?
Ne düşünüyorum biliyor musunuz? İlkokul 4., ortaokul 5. ve 6. sınıflarda Ömer Seyfettin’in hikâyeleri okutulsun çocuklara.
Özellikle “Pembe İncili Kaftan” okutulsun. Devletten “bir pul” bile almadan, bütün masrafını kendi cebinden karşılayarak elçilik görevine giden Muhsin Çelebi’nin, çiftliğini ve mandırasını rehin koyarak temin ettiği parayla aldığı ve Şah İsmail’in sarayında ayakta beklemeye mecbur bırakılınca sırtından çıkarıp yere serdiği o dillere destan pembe incili kaftanı, “bir Türk yere serdiği bir şeyi bir daha arkasına koymaz” diyerek onun şaşkın bakışları altında nasıl ve niçin orada bıraktığı anlatılsın çocuklara.
Vatan nedir, nasıl sevilir öğrensin çocuklar. Durun! Hatta büyüklere de okutulsun bu hikâye. Özellikle maaş almaya doymayanlara…
Sevgi YILDIRIM