
23 Kasım 2025 Pazar

Tercüman Gazetesi

EVLİLİKTE YALAN: GERÇEĞİ DEĞİL, İLETİŞİMİ KAYBETMENİN SESSİZ ÇIĞLIĞI

ZÜLFÜ YARE DOKUNMAK: YİTİRDİKLERİMİZ

"Halka Aşkla Hizmetin Adı: Arapgir Modeli" Belediye Başkanı Haluk Cömertoğlu ile Röportaj

KUŞLAR YAĞMURDA DA UÇAR

DURUŞ

İNSANLARA RAĞMEN, İNSANLIK İÇİN

YENİDEN MİLLİ MÜCADELE (ÇAĞRI)

Neden İznik?…

BİR DAMLA KAN, BİN BİR ENDİŞE

Bilgi ve Adalet

KADINIM HAKLARIM VAR

AYNADAKİ LEKE

KAN BAĞIŞI: BİR YAŞAMIN KIRILMA NOKTASINDAKİ KÜÇÜK BİR MUCİZEDİR

SALEBE’NİN HİKÂYESİNİ BİLİYOR MUSUNUZ?

Ne Bu Dünyada Ne De Öteki Dünyada

FATİH'İN VE ATATÜRK'ÜN İZİN VERMEDİĞİ PAPA'YA NEDEN İZİN VERİLİYOR?

VAZO ÖNÜNDE SATILAN ÜRÜNLER SAĞLIKLI MI?

BU DÖNER BAŞKA DÖNER… KİME DÖNER?

ÜÇ SIFIRIN ADALETİ, BİR İNSANIN VİCDANI: Prof. Dr. Ayten Erdoğan Meselesi

YOK DEVE

Milletin Vekili Olmak Cesaret İster

ADIM ADIM İLERLİYOR KÖTÜLÜK

ENGELSİZ ÖZGÜRLER

DİNDARLIK VE AYDINLIK

EĞİTİMDE SOSYAL ADALET

HAK ARAMAK HAKKIMIZ MI?

İNSANLARIN EN İYİ İLACI

GÖNÜLLERİN ANAHTARI; EMPATİ

EVLAD-I FATİHAN ve SELANİKLİ MUSTAFA

Ticareti “Franchise’laştıran AKP

Havasından mı suyundan mı bilinmez ne zaman başımıza bir şey gelse sık sık başvurduğumuz bir söz vardır “kader”. Sorumluluklardan kurtulmanın en kolay yolu olduğu için olsa gerek ne olursa kader deyip sıyrılıyoruz işin içinden. Kader’e inanan bizler aynı hassasiyeti “tevekkül” sözüne karşı göstermiyoruz ama, nedense tercih etmiyoruz çünkü tevekkül etmenin sorumlulukları var, sorumlulukta bizde yok vesselam.
Konu neden “kader”, “tevekkül” sözlerine geldi diyeceksiniz belki ama maalesef yine bir ihmaller zinciri neticesinde 78 vatandaşımız yaşamını yitirdi, onlarca vatandaşımız ise tedavi altında, biz yine kader sınavında…
Sözü fazla uzatmadan konuya gelelim, yaşanılan acı olayın ardından bu hafta “Kader ve Tevekkül” sözcüklerine değinecek, ardından İbn Haldun’un o meşhur “coğrafya kaderdir” sözü üzerine konuşacak, son olarak ise “biz ne ara bu hale geldik” diye kendimizi sorgulayacağız.
Kader ve Tevekkül
Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre “yazgı” anlamına gelen “kader” genellikle kaçınılmaz olarak kabul edilen olaylar ya da kötü talih ile ilişkilendirilir. Kader, bireylerin yaşamlarında önceden ve değişmeyecek bir biçimde belirlenmiş olay akışını ifade eder.
Kader elbette var ama sen yaptığın inşaatta demirden çimentodan çalarsan, milyonlarca lira harcayıp yatırdığın otelde olması gereken en temel otomasyonlardan yangın alarmı kurdurmaz ya da bakımını yaptırmazsan olası bir olayda onlarca kişi senin ihmalin yüzünden hayatını kaybediyorsa bu kader olmuyor işte, bu senin ihmalin oluyor.
Aynı şey denetim elemanları için geçerli, denetim yerine gidip formaliteden bakıp, kontrol listesine nasıl olsa bir şey olmaz deyip her şeyi tam gösterirsen sonra bu kadar insan ölünce biz nerede yanlış yaptık diye düşünür dururuz.
Sen önce gerekli önlemlerini al, malzemeni eksiksiz ve doğru kullan sonra tevekkül et, kaderden önce tevekkül var çünkü.
Tevekkül, hedeflere ulaşmak için gereken tüm maddi ve manevi sebepleri uyguladıktan sonra, geriye kalan her şeyde Allah’a güvenmek anlamına gelir. Sen işyeri sahibi olarak ya da denetleyen olarak gerekli maddi şartları yerine getirip yapman gerekenleri tam yaptın mı? hayır, kusura bakma o zaman senin kadere bağlama şansın yok, ihmalin var.
Sonuç olarak sen tüm önlemleri almadan, her türlü riski düşünüp işini düzgün yapmazsan, senin yüzünden binlerce insan hayatını kaybeder, sende sırf “kader” diyerek bu işten sıyrılamazsın en azından sıyrılamamalısın.
Coğrafya Kader Mi? Keder Mi?
Modern tarih yazımının, sosyolojinin ve iktisadın öncülerinden kabul edilen 14. yüzyıl düşünürü, devlet adamı ve tarihçi İbn Haldun’un “Coğrafya kaderdir” sözü son dönemlerde çok moda.
“Coğrafya kaderdir” sözü, bir kişinin veya toplumun yaşadığı coğrafi alanın hayatını, kültürel gelişimini ve sosyal yapısını ne denli etkilediğini ifade eder. Bu ifade, insanların doğdukları, büyüdükleri ve yaşadıkları yerlerin, onların yaşam koşullarını, fırsatlarını ve potansiyellerini belirleyici bir rol oynadığını vurgular. Dolayısıyla, coğrafya sadece fiziksel bir mekân değil, aynı zamanda bireylerin hayata bakış açısını ve yaşam deneyimlerini şekillendiren önemli bir etkendir.
Mesela Amerika Birleşik Devletleri coğrafi lokasyonu nedeni ile kasırga, Japonya ve Endonezya deprem, Avustralya ise sel felaketi ile sık sık karşı karşıya gelir, bir nevii coğrafi kaderlerinin yansımasıdır bu doğa olayları.
Ülkemizde ise maalesef hepsi mevcut
1999’da Gölcük depremi oldu, 18000 vatandaşımız hayatını kaybetti, hatalarımızdan ders aldık dedik, artık daha sağlam ev yapacağız, malzemeden çalan müteahhidin canına okuyacağız dedik, 2011 yılında Van depreminde 644, 2020 İzmir depreminde 117, Elâzığ depreminde ise 41 vatandaşımız hayatını kaybetti. Deprem coğrafi bir kaderdir, buna itiraz etme şansımız yok, ama 2023 yılında meydana gelen ve 67.000 vatandaşımızın hayatını kaybettiği depremde yıkılan evlerde işyeri yapmak için kesilen kolonları ve koca binalarda kullanılan bir avuç çimentoyu görünce 1999 yılından 2023 yılına hiçbir şeyin değişmediğini, insanların daha fazla para kazanma hırsıyla binlerce insanın hayatıyla nasıl oynadıklarını bir kez daha gördük. Burada deprem bir kaderse, 67.000 insanımızın ölmesi ise ihmaldir.
2009 yılında Adıyaman’da meydana gelen sel felaketinde 31 vatandaşımız hayatını kaybetti. Aşırı yağışlar karşısında yapabilecek bir şeyimiz olmayabilir ama dere yatağına ev yapar, şehir kurarsak tıpkı 2021 yılında Batı Karadeniz’de meydana gelen selde kaybettiğimiz 97 vatandaşımız gibi daha çok insanımızı kaybetme olasılığımız yüksek. Sel bir doğa olayıdır, kaderdir ama dere yatağına ev yaptığı için hayatını kaybeden insanlar kader kurbanı olmaz, ihmal kurbanı olur.
2010 yılında Karadon maden ocağında 30 madencimizi yerin metrelerce altında kaybetmişiz, 2014 yılında Soma’da daha beterini yaşamış 301 madencimiz feci şekilde hayatını kaybetmiş, 2022 yılında Amasra’da tekrardan bir maden faciası daha 42 vatandaşımızı da orada kaybetmişiz. Gerekli tedbirler alınsa, kontroller zamanında ve yerinde yapılsa belki bugün o vatandaşlarımız hayatta olacaktı.
2016 yılında Adana’nın Aladağ ilçesinde bulunan özel öğrenci yurdunda yangın çıkmış ve 12 evladımız yanarak can vermişti. 2024 yılında İstanbul Beşiktaş’ta gece kulübünde yangın çıkmış 29 vatandaşımız da burada yanarak hayatını kaybetmişti. Son olarak ise geçtiğimiz hafta Bolu’da meydana gelen otel yangınında maalesef 78 vatandaşımız feci şekilde can verdi.
Her yaşadığımız olayda ders aldık diyoruz ama yine hiçbir şeyin değişmediğini görüyoruz. Deprem oldu, bu son artık af yok dedik, bir sonraki depremde 10 katı vatandaşımızı kaybettik, sel oldu yine aynı, Aladağ yangınından sonra otel yangınında da hala yangın merdiveni var mıydı? diye tartışıyorsak demek ki bir arpa boyu yol alamamışız.
Malzemeden çalarak inşaat yaparsak, dere yatağına ev yapar, şehir kurarsak, milyonluk tesislere yangın merdiveni yapmamayı kar sayarsak işte o zaman coğrafya kader değil, keder olur.
Sorumlu Benim!
Ne zaman ülkece bir felaket yaşasak, hemen bir suçlu bulma yarışına giriyor, üzerimizden sorumluluğu atmak için akla hayale gelmeyecek teoriler üretiyoruz. Maalesef her olayda aynı şeyleri yaşıyoruz, bir dejavu hali mevcut. Toplumu derinden etkileyen bir olay yaşanıyor, daha olayın ne olup olmadığı anlaşılmadan herkes topu üzerinden atma derdine düşüyor. Önce insanlar sağ salim kurtarılsın ondan sonra sorumlu ve suçluları sağduyu ile tespit edelim diyen yok.
İnsan olarak hepimizin eksik ve kusurunun olabileceğini, hatayı kabul etmenin kötü bir şey olmadığını bilecek olgunluğa eriştiğimizde bir şeylerin değişeceğini düşünenlerdenim.
Ben en son yaptığı hatayı kabul eden tek kişi hatırlıyorum oda Osmangazi Köprüsünün inşaatında çalışan Japon mühendisin köprünün kopan halatından kendisini sorumlu tutup intihar etmesiydi.
Biz kimse intihar etsin demiyoruz ama en azından hatayı kabul etmek de bir erdemdir. 40 yıl önce otelin projesini çizen adamı gözaltına alıp sorumluluk yüklemek komik geliyor insana. Aslında burada tek sorumlu var oda benim, her yaşadığımız acı olayda birisinin çıkıp “benim ihmalim var” diyecek diye beklediğim için.
Selim GÜNAY