Dr. Selim GÜNAY

Dr. Selim GÜNAY

23 Kasım 2025 Pazar

    DİĞER YAZARLARIMIZ

    SOYKIRIM

    SOYKIRIM
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Kıymetli okuyucularım,

    Gazze’de haftalardır yaşananlar, artık bir “çatışma” ya da “savaş” kelimeleriyle tanımlanamayacak kadar vahimdir. Dünya, kameraların önünde, 21. yüzyılın en büyük insanlık suçlarından birine tanıklık ediyor: Filistin halkına karşı sistematik bir soykırım uygulanıyor.

    Binlerce çocuk, kadın ve sivil, hedef gözetilmeksizin bombalanıyor. Aileler bir gecede yok ediliyor, evler enkaza dönüşüyor. Çocuklar, oyuncaklarının arasında değil, beton yığınlarının altında bulunuyor. Bir annenin evladını enkaz altından cansız bedeniyle çıkarması, sadece bir “haber başlığı” değil; insanlığın vicdanına kazınan kara bir lekedir.

    İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları, sadece askerî hedeflerle sınırlı değil. Hastaneler, okullar, ibadethaneler, sığınma alanları… Uluslararası hukuka göre korunması gereken tüm yapılar sistematik şekilde hedef alınıyor. Elektrik kesiliyor, su hatları bombalanıyor, insani yardım engelleniyor. Amaç, bir halkı yalnızca öldürmek değil; yaşama iradesini yok etmek.

    Dünya kamuoyu ise ikiye bölünmüş durumda. Bir yanda bu vahşeti açıkça kınayan, adalet ve insanlık adına ses yükseltenler… Diğer yanda ise sessiz kalan, hatta saldırganı mazur gösteren ülkeler. Bu sessizlik, tarihin affetmeyeceği bir suç ortaklığıdır.

    Unutulmamalıdır ki, soykırım sadece top mermileriyle değil, suskunlukla da yapılır. Bugün Filistin’de yaşananlar karşısında sessiz kalmak, bu insanlık suçuna ortak olmaktır.

    Filistin halkı, yıllardır ablukaya, sürgüne, yoksulluğa ve şiddete karşı “sumud” (direniş) ruhuyla ayakta duruyor. Onların yaşama, yurtlarını koruma ve özgürlük mücadeleleri, dünyanın dört bir yanında vicdan sahibi insanların da mücadelesine dönüşüyor.

    Tarihler değişse de gerçek değişmiyor: Zulmün karşısında susmak, zalimin safında durmaktır.

    Filistin’de yaşananları unutmamak, unutturmamak, insanlık onuruna sahip çıkmaktır.

    Bir baba, Gazze sokaklarında kucağında cansız evladını taşıyor…
    Yüzünde ne gözyaşı kalmış ne de çığlık. Çünkü yaşadığı acı, artık kelimelerin taşıyamayacağı kadar büyük.

    Bir anne, enkazın başında saatlerdir çocuğunun adını haykırıyor… Ama o ses, beton yığınlarının arasında kayboluyor.

    Bir çocuk, kardeşlerini bir hava saldırısında kaybettikten sonra hastane koridorunda tek başına kalıyor. Gözleri, “Beni de götürmeyin.” der gibi.

    Bu sahneler ne bir film karesi ne de geçmişten kalma bir arşiv görüntüsü…
    Bugün, dünyanın gözleri önünde yaşanıyor.
    Filistin’de, Gazze’de, her gün, her saat, her dakika…

    İsrail’in bombaları sadece binaları değil; çocukların hayallerini, ailelerin umutlarını, bir halkın yaşam hakkını da yok ediyor.
    Bir gecede onlarca aile yok ediliyor. Aynı soyadına sahip 30-40 kişilik aileler, toprağa tek bir mezar taşıyla gömülüyor.
    Küçücük kefenlere sarılı bedenler, insanlığın utanç duvarına birer çivi gibi çakılıyor.

    Bu, savaş değil.
    Bu, soykırım.

    Sistematik bir şekilde bir halkın üzerine yağan ölüm, susuzluk, açlık, kuşatma…
    Hastaneler hedef alınıyor, okullar yıkılıyor, camiler ve kiliseler bombalanıyor.
    İnsanlar, bir damla su bulamadıkları için çocuklarının susuzluktan inlemesini izliyor.
    Anneler, açlıktan bayılan çocuklarını avutacak bir söz bulamıyor.

    Ve dünya…
    Dünya bir kez daha sınavda.
    Bir yanda sokaklarda sesini yükselten milyonlar;
    Diğer yanda sessiz kalanlar, görmezden gelenler, zalimi “meşru müdafaa” bahanesiyle aklayanlar…

    Bu sessizlik, bu kayıtsızlık, tarihin kara sayfalarına kazınacak bir suç ortaklığıdır.

    Ama Filistin halkı dimdik ayakta.
    Yıkılmış şehirlerin, yok edilmiş mahallelerin ortasında hâlâ bir direniş var.
    Adı: Sumud.
    Yani; onurla direnmek, zulme karşı var olmayı sürdürmek.

    Onların gözlerinde korku değil, onurlu bir kararlılık var.

    Bugün Gazze’de ağlayan her çocuk, insanlığın yüzüne tutulmuş bir ayna…
    O aynaya bakmaktan korkanlar, aslında vicdanlarından kaçıyor.

    Unutmayalım:
    Bir gün bu vahşet bitecek.
    Ama bu acılara sessiz kalanların isimleri, insanlığın vicdan defterine kara harflerle yazılacak.

    Soykırımı durdurmak için tek bir ses bile önemlidir.
    Çünkü susmak, zulmü onaylamaktır.

    Gün gelecek, mazlumun âhı zalimin gücünü yenecek ve Filistin topraklarında özgürlük marşları çalacak.

    Mutlu Haftalar, Keyifli Okumalar.