Dr. Selim GÜNAY

Dr. Selim GÜNAY

23 Kasım 2025 Pazar

    DİĞER YAZARLARIMIZ

    Pazartesi Notları

    Pazartesi Notları
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Kıymetli Okuyucularım,

    Bu hafta sizlere son günlerde ülkemizde endişeyle takip ettiğimiz orman yangınlarını ve milyonlarca memuru ilgilendiren 2026-2027 yılı toplu sözleşme görüşmelerinde pazarlık masasında olan yetkili sendikadan bahsedeceğim. Şimdi gelin hep birlikte önce orman yangınlarına, ardından toplu sözleşme görüşmeleri ve yetkili sendikaya değinelim.

    Orman Yangınları

    Ülke olarak son günlerde en büyük imtihanımız olan yangınla mücadelede tablo maalesef pek iç açıcı görünmüyor. Ülkemizin oksijen kaynağı olan nadide ormanlarımızda günlerdir devam eden yangınları kontrol altına alma çalışmaları yoğun şekilde devam ediyor. Yangın söndürme çalışmaları sırasında maalesef hepimizi derinden üzen bir olay yaşandı ve Arama Kurtarma Derneği (AKUT) ile Orman Genel Müdürlüğünden (OGM) toplam 11 personelimiz yangınlara müdahale ederken şehit oldu. Öncelikle kahraman şehitlerimize Allah’tan rahmet, acılı ailelerine başsağlığı dilerim.

    Önceki yıllarda genellikle ülkemizin güney ve batı kesimlerinde görülen orman yangınları bu yıl neredeyse tüm yurda dağıldı ve maalesef kontrol etmekte güçlük yaşıyoruz. Özellikle İzmir, Sakarya, Karabük, Gaziantep, Bilecik, Bolu, Antalya ve Bursa’da devam eden yangınlar hayatı olumsuz şekilde etkilemekte ve yerleşim yerlerine sıçramasının önlenmesi için yoğun bir mesai harcanmaktadır.

    Her sene aynı şeyleri konuşmaktan sıkıldık elbette ama “kader” deyip geçmek de olmuyor maalesef. İnsan olarak acı tecrübelerimizden dersler çıkaracak kadar ortalama zekaya sahip olduğumuz varsayımı ile hareket edersek, orman yangınları ile ilgili üç faktörlü bir yapının iyi irdelenmesi gerektiğini kolaylıkla anlayabiliriz. Bu üç faktörlü yapının birinci ayağı öncelikle orman yangınlarının çıkış sebebi ki bunun iyi araştırılması gerekmektedir. Daha sonra yangınla mücadele stratejileri ve kullanılan ekipmanlar, son olarak ise yangına sebep olanlar ve ihmali bulunanlar ile ilgili yürütülecek adli süreç son derece önemlidir. Bu üç faktörlü yapının oluşturulacak bir komisyon ile derinlemesine irdelenerek bir an evvel harekete geçilmesi elzemdir.

    Öncelikle şunu çok iyi anlamamız gerekiyor: Yanan ormanlar değil, geleceğimizdir. Orman yangınları bu şekilde devam ederse nefes alacak oksijenimiz kalmayacak, kurak ve çorak bir kara parçası haline dönüşeceğiz. Devletin olduğu kadar vatandaşların da orman yangınları ile ilgili bireysel anlamda görevleri ve sorumlulukları bulunmaktadır. Her şeyi devletten bekleyerek bu kadar orman yangını ile mücadele etmek neredeyse imkânsız.

    Bilecik ve İzmir illerimiz çıkan orman yangınları nedeniyle “Genel Hayata Etkili Afet Bölgesi” ilan edildi. Karabük-Ankara karayolu yangınlar nedeniyle ulaşıma kapatıldı, Bursa’nın Gürsu ve Kestel ilçeleri arasındaki yangına havadan müdahale başlatıldı, binlerce ev tahliye edildi. Durumun ne kadar ciddi olduğu ortada, vatandaş olarak bu süreçte dikkatli ve duyarlı olalım.

    Bu kadar önemli ve üzücü gelişmeler olurken acaba diyorum, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) olağanüstü toplansa, acil durum ilan edilse, tüm memurlar ve kamu araçları yangınlarda görevlendirilse nasıl olur? Yoksa sadece itfaiye ve orman muhafaza memurları ile bu yangınlarla mücadele etmek zor gibi gözüküyor, topyekûn destek şart gibi… Bu bizim fikrimiz elbette, devlet büyüklerimizin de bir düşüncesi ve planı vardır.


    Toplu Sözleşme Masası ve Yetkili Sendika

    2010 yılında yapılan Anayasa değişikliği ile ülkemizde kamu görevlilerine toplu sözleşme hakkı verilmiştir. Böylece ülke tarihinde ilk defa 2012 yılında kamu görevlileri mali ve sosyal haklarını müzakere etmeye başlamışlardır.

    2012 yılında ilk toplu sözleşme görüşmelerinden beri her yıl bu zamanlar sendikalar toplu sözleşme görüşme masasında memurları ilgilendiren düzenlemeleri içeren talep dosyalarını hazırlar ve bunu gerek sosyal medya gerekse basın açıklaması şeklinde kamuoyu ile paylaşır. Bu rutin bir işlemdir ve tüm sendikalar bu rutine uyarak bilgilendirmelerde bulunur.

    Bugünlerde de alışılageldiği üzere 2026-2027 yıllarını kapsayacak zam oranları, ek ödemeler ve sosyal haklar ile ilgili talepler sendikalar tarafından tek tek paylaşılıyor.

    4688 sayılı kanun uyarınca, her bir hizmet kolunda en fazla üyesi bulunan sendikanın temsilcisi toplu sözleşme masasında yer alıyor.

    Resmî Gazete’de yayımlanan verilere göre 2025 yılında kamudaki toplam 2 milyon 319 bin 157 sendikalı memurun 1 milyon 78 bin 831’i Memur-Sen’e, 560 bin 60’ı Türkiye Kamu-Sen’e, 189 bin 332’si Birleşik Kamu-İş’e, 166 bin 266’sı KESK’e, 106 bin 508’i Kamu Birliği Konfederasyonuna, kalanları ise diğer memur konfederasyonlarına bağlı sendikalara üye bulunuyor.

    Ay sonunda başlayacak ve sonlandırılacak görüşmelerde masaya 11 hizmet kolunun 10’unda Memur-Sen, 1’inde ise Türkiye Kamu-Sen temsilcisi oturacak. Memurların mali ve sosyal haklarının belirleneceği 8. Dönem Toplu Sözleşme görüşmelerinde “Kamu Görevlileri Sendikaları Heyeti Başkanı” olarak Memur-Sen temsilcisi olacak.

    Son yıllara kadar toplu görüşmelerde masada etkin olacak ve memurun hakkını savunacak olan yetkili konfederasyonun talepleri merakla beklenir ve dikkatle takip edilirdi. Maalesef son yıllara kadar böyleydi diyorum çünkü artık yetkili sendikanın taleplerinin realist olmadığı, hazırlanmış olmak için hazırlandığı ve geçici ve suni bir beklentiden ibaret olduğu düşüncesi hakim.

    Peki masada memuru temsil edecek olan Memur-Sen kimdir, gelin birlikte tanıyalım.

    Temelleri 1992 yılına dayanan, 2014 yılından beri yetkili olan, ayrıca siyasiler ile de en rahat görüşebilen konfederasyon.

    Her platformda “biz yetkiliyiz” diye reklamını yapan, siyaseten en güçlü isimlerle beraber fotoğraf çektirip “güçlüyüz” imajı veren ama pazarlık masasında pek de etkili olamayan ya da olmayan bir konfederasyon.

    Yirmi sene önce gerçekleştirilen bir toplantıya ait detaylar incelendiğinde ne demek istediğimiz ve neden etkisiz olduğunu düşündüğümüz daha doğru anlaşılacaktır.

    Tarihler 29.08.2005’i gösteriyordu, Başbakanlık 2 No.lu Toplantı Salonunda, devlet memurlarının toplu görüşmeleri konulu bir toplantı gerçekleştiriliyordu. Toplantıdan sonra tanzim edilen tutanağın “diğer talepler” başlıklı 16. maddesinin (c) bendinde “Yardımcı Hizmetler Sınıfının kaldırılması ya da bu hizmet sınıfında görev yapmakta olan personele de ek gösterge verilmesi” şeklinde bir talepte bulunulmuş ve tutanağa bağlanmış. Buraya kadar her şey normal, talep de gayet makul ve mantıklı.

    Fakat hikâye buradan sonra başlıyor aslında. Yirmi sene sonra yetkili sendika Memur-Sen toplu sözleşme görüşmeleri öncesinde yine aynı talepte bulunmuş! İşin garip tarafı bu talepte bulunan Memur-Sen neredeyse 11 senedir tüm kurumlarda yetkili.

    İnsana sormazlar mı: 2005 yılında bulunduğunuz bir talebi 2025 yılında tekrardan bulunmak bir rahatsızlık yaratmıyor mu? Sayıları 150.000 civarı olan Yardımcı Hizmetler Sınıfını kaldırmak bu kadar zor mu?

    Neyse, biz yine bir toplu sözleşme görüşmeleri öncesinde memurların beklentileri ve taleplerini dile getirerek yetkili sendikayı kırmadan, dökmeden, nezaket sınırları içerisinde eleştirecek ve birtakım serzenişlerde bulunacağız. Yapıcı eleştirilerin katkı sağlayacağı varsayımından hareketle, önyargısız bir şekilde sadece soracağız, cevap gelir mi bilmem ama bir konu hakkında fikir sahibi olmak için önce bilgi sahibi olmamız gerekir, aksi hâlde yargısız infaza girer diyerek konunun muhataplarına doğrudan soracağız.

    11 yıldır yetkili sendika olarak;

    • 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun kanayan yarası Yardımcı Hizmetler Sınıfı (YHS) neden kaldırılmamıştır? YHS olan mübaşirler bir gecede Genel İdare Hizmetlerine aktarılırken neden ayrım yapılmıştır?
    • Sur’da, Habur’da, Suriye’de bayrağımız için savaşan kerpiç duvarlı sıvasız evlerin kahramanları uzman çavuşlara kadro konusunda neden harekete geçmiyorsunuz? Vatan savunmasının sözleşmeye tabi olması vicdanen sizde bir rahatsızlık yaratmıyor mu?
    • 3600 ek göstergeden tüm memurların yararlanmaması sizin için bir anlam ifade etmiyor mu?
    • Askerlik borçlanması esnafa, işçiye var, memura neden yok, ayrım yapmak sizce doğru mu?
    • Kamuda çalışan sağlık personelinin özlük hakları ve çalışma şartları sağlık bakanlığı personelinin özlük haklarından farklı, bu konuda çalışmanız var mı?
    • Kamu mühendislerinin özlük haklarına dair düzenleme talepleri uzun süredir gündemde, yetkili sendika olarak çalıştay yapmak haricinde girişimde bulundunuz mu?
    • Polis memurları çalışma şartlarının kanunla düzenlenmesini ve özlük haklarında iyileştirme talep ediyor, bu konuda bilginiz var mı? Harekete geçecek misiniz?
    • İnfaz Koruma Memurları ya güvenlik sınıfına alınmaları ya da mevcut sınıflarında sendika kurma hakkının verilmesini istiyor, bilginiz ya da çalışmanız var mı?
    • Öğretmenlikte söz verildiği gibi mülakatlar kaldırılması için girişimde bulundunuz mu?
    • Kademeli emeklilik mağduru memurların taleplerini dinlediniz mi?

    Şimdilik bu kadar yeter sanırım, bu soruların cevabını alsak yeterli diye düşünüyorum. Bakalım bir cevap gelecek mi… Bekleyip göreceğiz.

    Haftaya güzel haberlerle görüşmek dileğiyle…