Dr. Selim GÜNAY

Dr. Selim GÜNAY

23 Kasım 2025 Pazar

    DİĞER YAZARLARIMIZ

    Pazartesi Notları

    Pazartesi Notları
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    2000’li yılların başlarında ünlü komedyen Cem YILMAZ bir cips reklamında “eğitim şart” diye bir replik ortaya çıkarmış, ülkece bizleri güldürmüş, bizlerde fırsattan istifade günlerce mizahını yapmıştık yolda, sokakta, çarşıda pazarda… Şimdi olduğu gibi o zamanlarda da aynı anda iki işi yapamadığımız için sadece gülmüş, düşünmek aklımıza gelmemişti.  

    Yaklaşık 20 sene sonra toplum olarak geldiğimiz nokta, “gülerken düşünmenin” önemini ve Cem YILMAZ’ ın o meşhur repliğini hatırlattı bizlere tekrardan. Bizde bugünkü yazımızda tıpkı Cem YILMAZ gibi eğitim şart diyeceğiz ama bu defa güldürmeyeceğiz!

    Geçen hafta yazımızda suçların cezasız, suçluların serbest kaldığı algısının giderek kabul gördüğünden, toplumda infial yaratan olayların faillerinin suç kayıtları ve özellikle adliyelerde adli kontrol ve denetimli serbestlik hükümlerinin uygulanmasına yönelik eleştiriler olduğundan bahsetmiş ve bu haftaki köşe yazımızda bu iki kavrama değineceğimizden söz etmiştik.

    Son olarak ise milli ve yerli aracımız TOGG’ a değinerek reklam ve pazarlama konusunda ne yapılabilir, daha fazla insana ulaşması için hangi stratejiler hayata geçirilmeli hep birlikte o konularda naçizane fikirlerimizi sizlerle paylaşacağız.

    Eğitim Şart!

    Toplum olarak maalesef nerede nasıl davranmamız gerektiğine dair sıkıntılarımız var. Ağlamamız gerekirken güldüğümüz, gülmemiz gerekirken ağladığımız anlar çok olmuştur. Eksik olduğumuz yönlerimiz kadar fazlaca olduğumuz yanlarımız da var elbet mesela her konuda bir bilgimizin olmasıyla da meşhuruz ülkece, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olma gibi de bir meziyetimiz de var ayrıca.

    Sabah kuşağı magazin programında gece hangi ünlü kiminle nerede yemek yemiş onun dedikodusunu yapan şahsın, sağlık nedenleri ile kışladan içeriye adımını atmamasına rağmen akşam haber kuşağında İsrail-Filistin savaşını yorumlayarak askeri taktikler vermesini normal karşılayan, sorgulama gereği bile duymayan bir toplumuz.

    2007 Vehbi KOÇ ve 2015 Nobel Kimya ödülü sahibi dünyaca ünlü bilim adamı Aziz SANCAR’ın sosyal medya paylaşım sitesi Instagram’da 378B, hiçbir vasfı olmadan kullandığı tek kelime ile aynı sosyal paylaşım sitesinde 7M üyesi olan bir kadın ile aynı havayı teneffüs ettiğimiz bir konumdayız.

    Peki tüm bunların konumuzla ne alakası var diyebilirsiniz. Zaten meselenin özü de burada başlıyor, “Eğitim”

    Toplumda yaşanan cinayetler, şiddet olayları, ahlaki erozyon ve giderek daha kötü bir hal alan güvensizlik algısının temel nedenidir eğitim.

    Bir toplum eğitime, eğitimciye, bilim adamına verdiği değerle ölçülür. Maalesef bizim o taraklarda bezimiz olmadı hiç, eğitimi çok da önemsemedik aslında. Hep olanlardan yaşanılanlardan şikâyet ettik ama sebebine değinmedik. Geldiğimiz noktada da hiç kimse neden bu hale geldik diye düşünmesin çünkü hepimizin toplumun bu duruma gelmesinde payı var.

    Bizler yetişkin olarak;

    Hastanede işimiz çabuk olsun diye araya adam koyduk, bizden daha acil hastanın sırasını aldık,

    Çocuğumuz istediğimiz öğretmende okusun diye okula daha fazla bağış yaptık,

    Devlet dairesinde işe alımlarda liyakatten ziyade eş, dost, akrabalara öncelik verdik,

    Fazla para kazanacağız diye yaptığımız inşaatta malzemeden çaldık,

    Peki sonra ne mi oldu?

    Hastanede sırasını aldığımız hasta bizi beklerken öldü,

    Eğitimde maddiyatı kullandık fırsat eşitliğini kaybettik,

    Devlet dairelerine tanıdık liyakatsizleri işe aldık, devletin yapısı bozuldu, liyakatliler pes etti yurtdışına gitti,

    İnşaatta malzemeden çaldık 6 Şubat’ta 2023 depreminde 100.000’in üzerinde insanımız, canımız gitti,

    Kısacası biz dürüst değildik ki dürüst insanlar yetiştirelim.

    Bu kadar cinnetin, cinayetin ve şiddetin kaynağı eğitimsizlik.

    Sonuç olarak eğitim şart ama sadece evlatlarımıza değil onlara rol model olan bizlere de şart.

    Denetimli Serbestlik-Adli Kontrol

    Son dönemlerde artan şiddet olayları ve cinayet faillerinin cezaevinde olması gerekirken Denetimli Serbestlik ve Adli Kontrol kapsamında sokakta elini kolunu sallayarak gezdiği ve artık suçların cezasız, suçlunun korkusuz olduğu şeklinde yaygın bir kanı hâkim toplumda. Vatandaşın en çok sorduğu soru da bu aslında “madem suçlu neden dışarda.”

    Peki bu kadar tartışılan, şüpheli ve hükümlülere kanun ile birtakım haklar veren denetimli serbestlik ve Adli kontrol nedir ne değildir onu irdeleyerek başlamak insanların kafasındaki soru işaretlerini giderme anlamında önemli olduğu kanısındayım.

    Denetimli serbestlik cezasının bir bölümünü cezaevinde geçiren bir hükümlünün geri kalan cezasını belirli periyotlarda imza atma, verilen seminerlere katılma ve eğitim faaliyetleri gibi topluma entegrasyonunu hızlandıracak birtakım programlara dahil olma şartıyla koşullu salıverildiği bir sistemdir.

    Adli kontrol de denetimli serbestlik gibi şüpheli veya sanığın tutuklanmasına gerek görülmediği ya da tutukluluk sürecinin sona erdirilmesine karar verildiği durumlarda, serbest bırakılması yerine belirli koşullara tabi tutulması anlamına gelir. Yani adli kontrol, tutuklama yerine uygulanan ve kişinin özgürlüğünün kısıtlanmasını içeren bir güvenlik tedbiridir.

    Adli kontrol tedbirinin amacı, şüpheli ya da sanığın yargı süreci boyunca kaçmasını önlemek hem de kamu güvenliğini sağlamaktır. Tedbirin süresi ve içeriği mahkemenin ya da hâkimin takdirine bağlı olarak belirlenir.

    Aslında suçun önlenmesi ve suçlunun ıslahı için çok güzel bir uygulama olan denetimli serbestlik ve adli kontrol tedbirleri maalesef medeni toplumlarda ve muasır medeniyetler seviyesine gelmiş, gelişmiş ülkelere uygun bir tedbirdir, bizim gibi ülkelerde uygulanması maalesef istenmeyen sonuçlara neden olmaktadır.

    Siz devlet olarak şahsa aslında ıslah olması için ikinci bir şans veriyorsunuz ama önemli olan bu kişinin kendisine verilen bu şansı kullanıp kullanmama istediği. Maalesef geldiğimiz noktada da denetimli serbestlik hükümlerinin uygulanmasının zorlaştırılması, yaptırımların daha güçlü ve kararlı olması gerekmektedir.

    Sonuç itibari ile devletin iyi niyetle düşündüğü fakat bizlerin suistimal ederek tartışma konusu haline getirdiğimiz bir nevi “ıslah” ve “kontrol altında tutma” amacında olan uygulamanın şu aşamada bizim ülkemizde uygulanmasının pek de mümkün olmadığı görülmektedir.

    Son olarak şunu da eklemez ise haksızlık etmiş oluruz. Binlerce insan denetimli serbestlik ve adli kontrol hükümleri kapsamında ceza tedbirlerine uyarak en güzel şekilde gündelik hayata entegre olmuşlardır.

    Ama yine olan iyi insanlara oluyor ve yaşın yanında kurunun yandığı bir hal alıyor.

    Yerli ve Milli aracımız TOGG

    Öncelikle yerli ve milli otomobilimiz TOGG ile ilgili eleştirilere katılmadığımı, söylenilenlerin aksine gurur duyulması gereken bir başarı hikayesi olarak gördüğümü belirtmek isterim.

    Yerli ve Milli bir projenin birinci aşamasını çok başarılı şekilde gerçekleştirdiğimizi fakat reklam ve pazarlama kısmı olan ikinci aşama konusunda yeterince iyi olmadığımızı düşünenlerdenim.

    Görsel olarak gayet şık, hatları ve çizgileri belirli bir karakterde olan kısacası tasarım ve üretim noktasında bu kadar güzel bir aracın satış rakamlarında ve reklam aşamasında da bir başarı hikayesi yazılabilirdi aslında.

    Bugün ülkemizde en fazla satışı yapılan araçların en başında Çin menşeli araçların olması son derece üzücü. Diğer ithal araçlardan bahsetmeye bile gerek yok.

    Peki nerede hata yapılıyor? ne yapılabilirdi? ya da bundan sonra ne yapılmalı?

    Öncelikle sattığı ürünü yemeyen bir esnafın inandırıcılığı olmaz. Biz kendi reklamımızı yapmamız gerekir. İlk etapta birçok üniversite, belediye, bakanlıklar bu araçlardan aldı. İlk zamanlarda tüm bakanlar, Valiler, belediye başkanları, rektörler kullandı ama daha sonra ne olduysa bir bir vazgeçtiler.

    Avrupa’nın birçok ülkesinde kendi aracını üreten ülkeler tüm devlet dairelerinde yerli araç kullanımını şart koşmaktadır, bizde aynı şekilde kamuda ithal araç kullanılmasını yasaklayabiliriz.

    Yurtdışında ülkemizi temsil eden Büyükelçilik çalışanlarına bu araçlardan gönderilebilir ve dünyanın her ülkesinde bu araçların trafikte görülmesi sağlanabilir.

    Jandarma ve emniyet gibi kurumların ihtiyaçları noktasında tespitlerin yapılarak bu kurumların araçlarının TOGG tarafından üretilmesi kararı alınabilir.

    TOGG konusunda çok eleştiri alınan noktalardan biri çeşitlilik anlamında insanların istediği tarzda araç bulamaması. Mesela ticari araç noktasında esnaf ve işyerlerinin ihtiyaçlarını giderecek bir araç üretilerek meslek odaları vasıtası ile kampanya dahilinde büyük bir yerli Pazar oluşturulabilir.

    Türkiye’de toplum tarafından taktir edilen, her zaman göz önünde olan ve güven telkin eden kişilere bu araçlardan kullanma mecburiyeti karşılığında hediye edilebilir.

    Spor kulüpleri tarafından zaman zaman oyuncularına araç tahsisi yapılmaktadır, bu araçların TOGG marka olması için anlaşmalar yapılabilir.

    Türklerin yoğun olarak yaşadığı ülkelerde satış ve pazarlama noktasında etkinlikler düzenleyerek gurbetçi vatandaşlarımız bu araçlardan uygun şartlarda lamaları sağlanabilir.

    Kısacası belirttiğim gibi sattığı ürünü yemeyen esnafın malını kimse almaz, o yüzden bir vatandaş olarak ilk etapta benim aklıma gelen öneriler bunlar, elbette binlerce danışmanında fikirleri vardır.

    Bu kadar güzel bir proje sokakta sadece 3-5 araç ile sınırlı kalırsa verilen emeklere yazık olur.

    Dilimizin döndüğünce, kalemimizin yazdığınca doğru bildiğimiz, doğru olduğuna inandığımız bir şeyler karaladık bu hafta da.

    Haftaya daha güzel yazılarda görüşmek üzere,

    Keyifli okumalar, mutlu haftalar.

    Selim GÜNAY