
02 Ekim 2025 Perşembe

Tercüman Gazetesi

EVLİLİKTE YALAN: GERÇEĞİ DEĞİL, İLETİŞİMİ KAYBETMENİN SESSİZ ÇIĞLIĞI

ZÜLFÜ YARE DOKUNMAK: YİTİRDİKLERİMİZ

"Halka Aşkla Hizmetin Adı: Arapgir Modeli" Belediye Başkanı Haluk Cömertoğlu ile Röportaj

KUŞLAR YAĞMURDA DA UÇAR

DURUŞ

İNSANLARA RAĞMEN, İNSANLIK İÇİN

YENİDEN MİLLİ MÜCADELE (ÇAĞRI)

Neden İznik?…

BİR DAMLA KAN, BİN BİR ENDİŞE

Bilgi ve Adalet

KADINIM HAKLARIM VAR

AYNADAKİ LEKE

KAN BAĞIŞI: BİR YAŞAMIN KIRILMA NOKTASINDAKİ KÜÇÜK BİR MUCİZEDİR

SALEBE’NİN HİKÂYESİNİ BİLİYOR MUSUNUZ?

Ne Bu Dünyada Ne De Öteki Dünyada

FATİH'İN VE ATATÜRK'ÜN İZİN VERMEDİĞİ PAPA'YA NEDEN İZİN VERİLİYOR?

VAZO ÖNÜNDE SATILAN ÜRÜNLER SAĞLIKLI MI?

DİJİTAL ÇAĞDA TAPU ÇİLESİ, BÜROKRASİDE “BANK NÖBETİ” SÜRÜYOR…

ÜÇ SIFIRIN ADALETİ, BİR İNSANIN VİCDANI: Prof. Dr. Ayten Erdoğan Meselesi

YOK DEVE

Milletin Vekili Olmak Cesaret İster

ADIM ADIM İLERLİYOR KÖTÜLÜK

ENGELSİZ ÖZGÜRLER

DİNDARLIK VE AYDINLIK

EĞİTİMDE SOSYAL ADALET

HAK ARAMAK HAKKIMIZ MI?

İNSANLARIN EN İYİ İLACI

SABAH VE ŞİİR

EVLAD-I FATİHAN ve SELANİKLİ MUSTAFA

Ticareti “Franchise’laştıran AKP

Dünyanın en büyük problemlerinden biriyle karşı karşıyayız. Günümüz insanları, kendi düşündüklerini mutlak hakikat olarak görür. Bu problem en çok sosyal medyada kendini belirgin bir şekilde gösteriyor. Herkesin elinde bir “doğru”, herkesin dilinde bir “hak” var ve bunları hakikat gibi topluma telkin etmeye çalışıyor. Fakat çoğu kimse anlamak istemiyor ki, her “doğru” yalnızca sahibinin bakış açısının ürünüdür. İnsanlar, kendi hakikatlerini zorla kabul ettirmeye çalıştıkça tartışmalar büyüyor, karşıtlıklar derinleşiyor, dostluklar bozuluyor.
Aslında hakikat öyle bir deryadır ki, herkes onu yalnızca kendi kıyısından görebilir. Birinin gördüğü manzara, diğeri için tamamen farklı olabilir. İmmanuel Kant yazıyordu ki, bizim idrak ettiğimiz şeyler yalnızca zihnimizin süzgecinden geçen gerçekliktir. Yani biz kâinatı olduğu gibi değil, görebildiğimiz kadar tanıyoruz. Peki, o zaman hangi hakla kendi bakışımızı başkalarına “mutlak hakikat” gibi kabul ettirme iddiasına düşüyoruz?
İslam dini de bu meselede insana bir yol gösteriyor. Kur’an’da tekrar tekrar vurgulanır: “Onlar göklere ve yere bakmazlar mı?” (Ğâşiye, 17). Buradaki çağrının ilahi hikmeti, insanlara gözlem yapmayı, sorgulamayı telkin etmesidir. İnsan başkasının dikte ettiği fikirle değil, kendi aklıyla arayışta olduğunda hakikate yaklaşır. Kur’an’da yine buyrulur: “De: Getirin delilinizi, eğer doğruysanız.” (Bakara, 111). Demek ki İslam dini, zorla kabul ettirmeyi değil, delille ikna etmeyi şart koşuyor.
Allah Resulü Hz. Muhammed (s.a.s.), farklı insanlarla sohbetlerinde onların düşüncesine saygı göstermiş, hiç kimseyi güç yoluyla bir görüşe getirmemiştir. Bu hem dinî hem de toplumsal adaletin temelidir. İnsanın fikri yalnızca kendisine aittir ve başkalarının onu mutlaka kabul etmesi zorunlu değildir.
Filozoflar da yüzyıllar boyunca aynı hakikati dile getirmiştir. Sokrates, soru sorarak düşündürür, insanı kendi hakikatini aramaya teşvik ederdi. Diğer filozoflar da farklı düşüncelerin serbestçe ifade edilmesini insanlığın gelişiminin temeli saymışlardır. Felsefi düşünceye göre, eğer bir fikir susturulursa, belki de insanlığın en önemli hakikati sonsuza dek kaybolmuş olur.
Bugün sosyal medyada gördüğümüz manzara ise bunun tam tersidir. İnsanlar karşı tarafla tartışıp anlamaya çalışmak yerine hemen saldırıya geçiyor. Halbuki hakikati zorla kabul ettirmek mümkün değildir. Zor yalnızca itaati doğurur; fakat inanç ve derin kabul ancak düşünceyle oluşur.
Eğer biz toplum olarak hakikati bulmak istiyorsak, önce farklı fikirleri doğal bir durum olarak kabul etmeyi öğrenmeliyiz. Herkesin kendi bakış açısı, kendi tecrübesi vardır. Benim “doğru” bildiğim senin için “yanlış”, senin “yanlış” dediğin benim için “doğru” olabilir. Bu, hayatın, dünyanın, insan zihninin doğal çeşitliliğidir.
Peki, neden bu çeşitlilik insanları korkutuyor? Oysa fikir çeşitliliği toplumun zenginliğidir, düşmanlığın değil. İslam da, felsefe de bize aynı dersi verir: İnsana öğretilen ve telkin edilen budur ki, hakikat zorla kabul ettirilemez. İnsan yalnızca düşünerek, delille, samimi müzakereyle hakikate yaklaşabilir.
Bugünkü karşıtlıkların sebebi hakikatin olmayışı değil. Aksine, sebep herkesin kendi hakikatini mutlak gibi satmak istemesidir. Eğer biz birbirimizin sözünü dinlemeyi, anlaşmasak bile saygı göstermeyi başarabilsek, hayat daha adaletli, daha güzel olur. Çünkü hiç kimsenin hakikati, başkası için zorunlu değildir.
Belki de hakikatin en büyük hakikati budur. Anlamalıyız ki, hakikat yalnızca yol arkadaşlığına dönüştüğünde, zorla değil, gönüllü olarak kabul edildiğinde insanlar birbirlerine karşı daha anlayışlı olur.