05 Nisan 2025 Cumartesi
Avrupa’nın saygın bilimsel konferanslarından birinde konuşma yapan bir bilim insanı, aniden konuşmasını keser. Salondakilere hitaben yirmi dakikalık bir ara istediğini belirtip, seccadesini kürsünün yanına serer ve namazını kılmaya başlar. Namazını tamamladıktan sonra konuşmasına devam ederken şu sözleri söyler: “Ben Allah’a ibadetten bir dakika dahi geri kalmam.”
Bu duruşun sahibi, Nobel Ödülü’nü alan ilk Müslüman bilim insanı Muhammed Abdüsselam’dır.
Allah’ın buyurduğu gibi, iman, inançla birlikte amelin birliğidir. Bu büyük bilim insanı da hayatını bu hikmet üzerine kurmuş ve ameliyle İslam dinine nasıl hizmet edileceği konusunda örnek olmuştur. Dinimiz, “alimin mürekkebini şehit kanından üstün tutar” diyen İslam’dır. Bu hadisin hikmetine varırsak, onun değerini daha derinden anlamış oluruz. Şehit, vatanı, inancı ya da dini uğrunda canını feda eden kişidir. Bu insanların şehitliğiyle devletler bağımsızlık kazanır, topraklar düşman işgalinden kurtulur, din zulüm ve saldırılardan korunur. Bu özgürleşmiş topraklarda, insanın bilimle değeri artar, çünkü bilim, devletin en büyük sermayesi olup gelişimini sağlar. Muhammed Abdüsselam da bu prensiplere sıkı sıkıya bağlıdır ve Müslüman ülkelerin gelişmesini çağdaş bilimlere sahip olmada görüyordu.
Abdüsselam’ın aldığı ödüllerin listesini yazmaya kalksak, yazının büyük kısmını buna ayırmak zorunda kalırız. Sadece şunu belirtmek mümkündür ki, bilim insanı, uluslararası prestije sahip ödüllerin çoğunu kazanmış, teorik fizik alanında inanılmaz başarılar elde etmiş, zayıf alan teorisini keşfetmiş ve bununla Nobel Ödülü’nü almıştır.
Abdüsselam’ın bir sözü çok dikkat çekicidir: “Parçacıkların en küçüğüne doğru yaklaştıkça, Allah’ın büyüklüğünü daha çok idrak ediyordum.” Bu da Allah’ın hikmetlerindendir. Çünkü kendinden memnun, kibirli ve Allah’ın sevmediği diğer özelliklere sahip kişiler, Allah’ın büyüklüğünü idrak edemezler.
Büyük Alman filozoflarından, varoluşçuluğun en önemli temsilcilerinden Karl Jaspers şöyle der: “Yalnızca özgür insan Allah’ı idrak edebilir.” Küçük parçacıklara doğru giden bir insan, kendisinin de bu tür küçük parçacıklardan oluştuğunu fark ettikçe, Yaratıcı’nın onu ne kadar güzel bir şekilde yarattığının hikmetini anlamaya başlar ve o büyük kudret sahibinin varlığı önünde secdeye varır.
Abdüsselam, 1926 yılında Britanya Hindistanı’na bağlı Ceng şehrinde (bugünkü Pakistan topraklarında) aydın ve mümin bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir.
14 yaşında en yüksek puanlarla Pencap Üniversitesi Hükümet Koleji’nde eğitim almak için burs kazanmış ve 1946 yılında burayı bitirmiştir.
Aynı yıl Muhammed Abdüsselam, Cambridge Üniversitesi St. John’s Koleji’ne kabul olmuş ve 1949 yılında hem matematik hem de fizik alanlarında birinci olarak, onur derecesiyle lisans diploması almıştır. 1950 yılında, Cambridge Üniversitesi tarafından, kuantum elektrodinamiği üzerine yaptığı olağanüstü araştırmalar nedeniyle prestijli Smith Ödülü’ne layık görülmüştür. 1951 yılında, Cambridge’deki çalışmalarının ardından, teorik fizik alanında doktora unvanını almıştır.
1957 yılından itibaren Londra’daki Imperial College’ın teorik fizik bölümünde profesörlük yapmış ve 1964 yılından itibaren aynı zamanda Trieste’deki ICTP’nin direktörlüğünü üstlenmiştir. 40 yıldan fazla bir süre boyunca, temel parçacık fiziği ile ilgili teorik problemlere yönelik yoğun araştırmalar yapmıştır. Abdüsselam, bu alanda ilk kez çalışma yapmış, kendi fikirleriyle pek çok önemli araştırmanın gelişmesine olanak tanımıştır.
1960’lı yılların başlarında Abdüsselam, Pakistan’ın Atom Araştırmaları Ajansı – Atom Enerjisi Komisyonu’nun (PAEC) kurulması için büyük çalışmalar yapmıştır. Ayrıca Pakistan Cumhurbaşkanı Eyyüb Han’ı ikna ederek ülkede bir ulusal uzay ajansı kurulması gerektiğini belirtmiş ve 16 Eylül 1961 tarihli kararname ile Uzay ve Yüksek Atmosfer Araştırmaları Komisyonu (SUPARCO) kurulmuştur. Bu Komisyon’un ilk başkanı olarak atanmıştır.
Abdüsselam, Nobel Ödülü’nü 1979 yılında almıştır. Bilim insanı, bu ödülün kendisine düşen kısmından bir penny dahi kendisine veya ailesine harcamamış, tüm parayı gelişmekte olan ülkelerden gelen fizikçilerin ihtiyaçlarını karşılamak için harcamıştır. Abdüsselam, 1996 yılında Oxford’da vefat etmiştir.
Bilim insanının yakın arkadaşı, 1972-1991 yılları arasında Pakistan Nükleer Enerji Kurumu’nun başkanlığını yapmış ünlü nükleer mühendis Münir Ahmed Han, Muhammed Abdüsselam hakkında şöyle yazmaktadır: “Hatta biz Pakistanlılar Dr. Abdüsselam’a karşı ilgisiz olsak da, dünya onu her zaman anacaktır.”
Abdüsselam, İslam dinine inanan ve aynı zamanda bunu hayatında uygulayan bir insan olduğunu kendisi belirtmiştir. Bilim insanı, Kur’an’ın manevi davetini kabul etmektedir. “İdealler ve Gerçekler” adlı eserinde şu şekilde yazmıştır:
“Bir bilim insanı olarak Kur’an, benimle evren, fizik, biyoloji ve tabiat hakkında yapılan örneklerle, doğa yasaları üzerinde ilahi mucizelerin tüm insanlara hitap eden deliller olduğunu göstererek konuşur.”
Bilim insanı, bu görüşünü Kur’an hikmetiyle temellendirir. Allah-u Teala Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurur: “Gerçekten, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbirini takip etmesinde (birbirinin ardınca gelip gitmesinde) akıl sahipleri için (Allah’ın varlığını, kudretini, kemalini ve azametini kanıtlayan açık) deliller vardır.” (“Ali-İmran” suresi, ayet 190).
Kur’an’ın yedi yüz elli ayeti – yani yaklaşık sekizde biri – inananları tabiatı araştırmaya, gerçekleri aramaya, akıllarını en iyi şekilde kullanmaya, bilgi edinmeye ve bilimsel düşünceyi toplumsal yaşamın bir parçası haline getirmeye teşvik etmektedir. İslam Peygamberi Hazreti Muhammed (s), bilgi ve bilim arayışının her Müslümanın görevi olduğunu özellikle vurgulamaktadır.
Abdüsselam, bilime olan ilginin, Peygamber (s) döneminden başladığını, ilerici araştırma kurumları kurarak bilim alanlarında Müslümanların 350 yıl süren gelişimini özellikle belirtir. Medine’de kurulan Beytül Hikmetler, insanlara bilim öğretmenin ilk okulları olmuştur.
Muhammed Abdüsselam, İslam’da bilimin altın çağının, orta çağ alimlerinden olan İbn Sina ve onun çağdaşı olan, aynı zamanda yeni çağın ilklerinden olan İbn Heysem ile el-Biruni’nin döneminde yaşandığını savunmuştur.
Bu büyük bilim insanı, sonrasında İslam dünyasında bilimin gerilemesinin nedenlerini de ortaya koymuş ve çağdaş dönemde yeni bilimsel başarılar elde etmenin yollarını göstermiştir. Örneğin, Japonya’daki Meiji Devrimi’nde, İmparatorun bilgiyi nerede olursa olsun bulup elde etme konusunda yemin etmesinin önemli bir adım olduğunu hatırlatır. Ayrıca, 1945 yılında, savaşın etkisiyle ekonomisi çöken Sovyetler Birliği’nde, Stalin’in hiçbir danışmanlık yapmadan, Bilimler Akademisi’nde çalışan tüm bilim insanlarının ve teknik personelin maaşlarını yüzde 300 oranında artırmasını örnek olarak sunar. Abdüsselam, İslam ülkeleri arasında bilimsel işbirliği kurmanın gerekli olduğunu belirtir. Bilimsel faaliyetlerin uluslararası bilimden dışlanmasının, gerilemenin sebeplerinden biri olduğunu vurgulayan bilim insanı, Müslüman ülkelerinde araştırma merkezlerinin kurulmasının önemini de anlatır. Abdüsselam, bilimle bu kadar istekli ve hevesli bir şekilde uğraşmamız gerektiğinin nedenlerini açıklarken, bunu sadece Allah’ın bizlere öğrenme ihtiyacını ve hakkını verdiği için değil, aynı zamanda günümüz şartları içinde bunun gerçekleşmesinin gerekli olduğunu da vurgular. Kur’an’ın çağrılarını çoğunlukla bilim teşvik etmeye dayalı olduğunu fark eden Abdüsselam, çok iyi bildiğini ifade eder ki, Kur’an, bilimde her zaman hissettiği ezeli hikmeti anlatmaktadır:
“Eğer yeryüzündeki bütün ağaçlar kalem, deniz de arkasından yedi deniz eklenmiş mürekkep olsa, yine de Allah’ın sözleri yazmakla tükenmez. Gerçekten, Allah yenilmez kudret, hikmet sahibidir!” (“Lokman” suresi, ayet 27)
Resul Mirhaşimli