Murat VİLKEN

Murat VİLKEN

13 Kasım 2025 Perşembe

    DİĞER YAZARLARIMIZ

    Milletin Vekili Olmak Cesaret İster

    Milletin Vekili Olmak Cesaret İster
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Sevgili okurlarım, aynı zamanda siyasetçi olduğum için alanımla ilgili çok önemli bir konuya değinmek istiyorum.
    Konumuz vekillik!

    Yazımıza başlamadan önce soralım:
    Milletvekilleri siyasi partinin temsilcisi mi, milletin vekili mi?
    Sadakat kime?
    Bir sonraki seçimde tekrar sıralamaya girebilmek için partiye yalakalık —demeyelim de— sadakat mi? Yoksa milletin güvenini kazanmak mı?

    Hadi o zaman yazımıza başlayalım, şimdiden keyifli okumalar diliyorum.

    Vekil…

    Türkçenin en asil kelimelerinden biri. Birinin yerine konuşan, onun adına karar veren, onun yükünü taşıyan kişi…
    Milletvekili ise, bu ülkenin insanlarının iradesini temsil eden, onların sesi, gözü, kulağı olan kişi demektir. En azından öyle olması gerekir. Ama bugün bu kavram, içi boşaltılmış bir unvan hâline geldi. Çünkü artık vekillerin çoğu milletin değil; partinin vekili gibi davranıyor.

    Seçimden önce her şey çok güzel başlar. Vaatler verilir, sokak sokak gezilir, “Biz sizin için orada olacağız.” denir.
    Ama seçim biter bitmez, o samimi görüntü yerini mesafeye, sessizliğe ve ulaşılmazlığa bırakır.
    Vekil artık milletin değil; genel merkezin çizdiği sınırların içinde hareket eden bir figür hâline gelir.
    Parti ne derse o olur. Millet ne isterse, önce parti süzgecinden geçer. O süzgeçten geçemeyen hiçbir talep, meclis kürsüsüne ulaşamaz.

    Bu durum, temsili demokrasinin ruhuna ihanettir.
    Çünkü millet, vekili kendi sesi olsun diye seçer. Ama o ses, parti disiplinine kurban edilir.
    Vekil, milletin değil; partinin çıkarlarını savunur.
    Genel başkanın gözüne girmek, bir sonraki seçimde yeniden aday gösterilmek, listeye girebilmek…
    Bunlar, milletin taleplerinden daha öncelikli hâle gelir mesela…

    Oysa vekil dediğin, gerektiğinde partisinin karşısında durabilmelidir.
    Milletin çıkarı ile parti politikası çeliştiğinde, tercihini milletten yana kullanabilmelidir.
    Bu cesareti gösteremeyen vekil, sadece bir memur olur.
    O koltukta oturur, el kaldırır, indirilir. Ama milletin derdine derman olamaz.

    Bugün Türkiye’de birçok seçmen, vekiline ulaşamıyor. Telefonlar açılmıyor, mesajlara cevap verilmiyor. Seçim bölgesine uğramayan vekilleri bile duyuyoruz.
    Milletin arasında olmayan, sadece protokolde ön sırada görünen veya görünmeye çalışan vekiller!
    Niye? Çünkü fotoğraf çekilecek…

    Bu tablo, siyasetin milletten ne kadar uzaklaştığını gösteriyor.

    Vekillik, sadece yasa tekliflerine oy vermek değildir.
    Vekillik, milletin yükünü taşımaktır.
    Bir köyde su yoksa, bir mahallede gençler işsizse, bir şehirde insanlar barınma sorunu yaşıyorsa, vatandaş geçim sıkıntısı çekiyorsa, vatandaşın geliri giderini karşılamıyorsa, ucuz süt veya yağ alabilmek için birkaç market geziyorsa, çarşı ve pazarda fiyatlar yüksekse, vekil bunları bilmek zorundadır.

    Bilmek yetmez; çözüm için mücadele etmek zorundadır.
    Bu mücadele, sadece meclis kürsüsünde değil; sokakta, pazarda, kahvede, milletin arasında verilmelidir.

    Bugün vekillere açıkça sormak gerekiyor:

    Siz gerçekten kimin vekilisiniz? Partinin mi, yoksa milletin mi?

    Bu soru, sadece bir eleştiri değil; bir vicdan muhasebesidir.
    Çünkü o koltuk, milletin emanetiyle kazanıldı.
    O emanetin hakkını vermek, sadece siyasi bir görev değil; ahlaki bir sorumluluktur.

    Unutmayın, millet sizi izliyor.
    Belki sessizce, belki de sabırla…
    Ama günü geldiğinde, sandıkta değil; vicdanında kararını verecek.
    Ve o karar, sizin gerçekten kimin vekili olduğunuzu gösterecek…

    O makam da bir gün olmayacak… Ya sonrası?
    Sonrasını söyleyeyim:
    Ya dua, ya küfür, ya da beddua…