
29 Kasım 2025 Cumartesi

Tercüman Gazetesi

EVLİLİKTE YALAN: GERÇEĞİ DEĞİL, İLETİŞİMİ KAYBETMENİN SESSİZ ÇIĞLIĞI

ZÜLFÜ YARE DOKUNMAK: YİTİRDİKLERİMİZ

"Halka Aşkla Hizmetin Adı: Arapgir Modeli" Belediye Başkanı Haluk Cömertoğlu ile Röportaj

KUŞLAR YAĞMURDA DA UÇAR

DURUŞ

İNSANLARA RAĞMEN, İNSANLIK İÇİN

YENİDEN MİLLİ MÜCADELE (ÇAĞRI)

Neden İznik?…

BİR DAMLA KAN, BİN BİR ENDİŞE

Bilgi ve Adalet

KADINIM HAKLARIM VAR

AYNADAKİ LEKE

KAN BAĞIŞI: BİR YAŞAMIN KIRILMA NOKTASINDAKİ KÜÇÜK BİR MUCİZEDİR

SALEBE’NİN HİKÂYESİNİ BİLİYOR MUSUNUZ?

Ne Bu Dünyada Ne De Öteki Dünyada

FATİH'İN VE ATATÜRK'ÜN İZİN VERMEDİĞİ PAPA'YA NEDEN İZİN VERİLİYOR?

VAZO ÖNÜNDE SATILAN ÜRÜNLER SAĞLIKLI MI?

BU DÖNER BAŞKA DÖNER… KİME DÖNER?

ÜÇ SIFIRIN ADALETİ, BİR İNSANIN VİCDANI: Prof. Dr. Ayten Erdoğan Meselesi

YOK DEVE

Milletin Vekili Olmak Cesaret İster

ADIM ADIM İLERLİYOR KÖTÜLÜK

ENGELSİZ ÖZGÜRLER

DİNDARLIK VE AYDINLIK

EĞİTİMDE SOSYAL ADALET

HAK ARAMAK HAKKIMIZ MI?

İNSANLARIN EN İYİ İLACI

GÖNÜLLERİN ANAHTARI; EMPATİ

EVLAD-I FATİHAN ve SELANİKLİ MUSTAFA

Ticareti “Franchise’laştıran AKP

“Biri ölünce ya susulur, ya da doğru konuşulur. Üçüncü yol yoktur.”
Ben kendimce, rahmet dilemedim ama konuşmadım da.
Fakat konuşanlara bakınca ve en sonunda Devlet Bey’in taziye yerinde resmini “ciciiii… ciciiii!..” diye sıvazlamasını görünce, susmanın ehl-i vicdan sahiplerine karşı vicdan ölçülerine uymayacağına kanaat getirdim.
☆☆☆
Geçtiğimiz günlerde bir cenaze oldu; ardından da sağda-solda, özellikle sağda(!), bir matem havası esti.
Kimi “barış elçisi” dedi, kimi “şair adamdı be!” diye iç çekti.
Yetmedi, ülkücü-muhafazakâr geçinen bazı kesimler, neredeyse Selahattin Demirtaş’la karıştırıp “halkların kardeşliği” güzellemesi yapacaktı.
Sözüm ona milliyetçi olduğunu söyleyenlerin, bölücü çizgiden gelmiş birine ağıt yakmasını görünce düşündüm:
“Biz ne ara bu kadar balık hafızalı olduk?”
Ya da hafızasız değilsek, nereden buluyoruz bu kadar geniş midesi olan vicdanları?
Sırrı Süreyya Önder edebi yönü olan biriydi, evet.
Ama bu onun siyasi geçmişini, fikriyatını temize çeker mi?
HDP’nin kurucu iradesiyle içli dışlı olmuş, Gezi olaylarında sokakları “ayaklanma alanı”na çeviren söylemlerin başında durmuş biri, nasıl oldu da muhafazakârların gönlünde ‘GÜVERCİN’ oldu?
Mezarı başında şiir okuyup gözyaşı döken muhafazakârlar, acaba o şiirlerin yazıldığı siyasi atmosferi de okudular mı?
Yoksa alışkanlık mı yaptı bu “ölünce aklanma” modası?
Milliyetçi-Muhafazakârlar: Siz Hangi Sağın Mensubusunuz?
Eğer sağcılık, bu toprakların birliğini savunmaksa;
Eğer milliyetçilik, milletin bütünlüğüne göz dikenlere karşı durmaksa — ki budur —
O zaman Önder’in siyasi çizgisiyle milliyetçiliği yan yana getirip “hoş hatıralar” üretmek, bu davaya ihanettir.
Kusura bakılmasın, mertçe konuşalım:
Milliyetçilik, duygusal cenaze edebiyatıyla sulandırılacak bir aidiyet değildir.
Sosyal medyada “Helal olsun, ne güzel konuşuyordu” diyerek onu romantize eden sağcı kitleye soruyorum:
Ne zamandan beri güzel konuşmak, doğru konuşmak anlamına geliyor?
“Şairane” diye bölücülüğü alkışlayan bir kafa, yarın kendi toprağını da satar, farkında olmaz.
☆☆☆
Cenazeye Katılanın Vicdanına mı Bakılır, Geçmişine mi?
Ölüm, elbette haktır.
Ama bu, kişisel geçmişin çamaşır suyuyla yıkanacağı anlamına gelmez.
Mezarlıkta merhamet olur; fakat fikir dünyasında ilkesizlik olmaz.
Bugün ona ağıt yakanlar, yarın bir başka bölücüyü de “mizahtan anlamıştı aslında” diye uğurlar mı?
Bu ülkede ölünce her şey unutuluyor.
Bir tür “postmortem aklanma töreni” var artık.
Sağcılar da bu gösterinin ön sırasına oturmuş, alkış tutuyor.
Sonuç: Hafıza Kaybı mı, İlke Kaybı mı?
Sırrı Süreyya Önder’in ölümü ardından ortaya dökülen “barış çiçeği” methiyeleri, asıl meseleyi gölgede bırakıyor:
Bu topraklarda saf tutmuş insanların, hangi cephede yer aldığı belli değil artık.
Milliyetçilik etiket olmuş, içi ise “barış romantizmi” ile doldurulmuş.
O yüzden soruyorum:
Biz hangi sağız?
Ve hangi sağduyuya sahibiz?