Dr. Hakan Bolat

Dr. Hakan Bolat

04 Aralık 2025 Perşembe

    DİĞER YAZARLARIMIZ

    PUTLARIN SAVAŞI VE UYDURUKÇULAR

    PUTLARIN SAVAŞI VE UYDURUKÇULAR
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Eğer bir lideri fikirler üzerinden değil de ritüeller, simgeler üzerinden taparcasına seviyor ve savunuyorsanız, o lider artık sizin putunuz olmuştur. Bu durumun en tehlikeli tarafı, sizin gibi düşünmeyenlerin de size karşı kendilerini temsil eden bir put çıkarmasıdır. Fikirler, inançlar, değerler, kutsallar, vicdan, ahlak ve din böyle durumlarda hepsi çöpe atılır. Çünkü hiç kimseye zorla, baskıyla, tehditle hiçbir şey inandıramazsınız, hiçbir şey kabul ettiremezsiniz, hiç kimseyi sevdiremezsiniz! Mutlaka bir yerde patlar. İnsanları ancak fikirlerini değiştirerek ikna edebilirsiniz. Bu da sizin fikirlerinizi iyileştirmeniz ve geliştirmenizle mümkündür. Yani önce kendi fikirlerinizden işe başlamanız gerekiyor.

    Fikirlerin kavgalı olduğu bir toplumda her türlü savaş kolaylıkla çıkartılır. Savaşların da kimin işine yaradığını herkes bilir!

    Dikkat ediyor musunuz, dünyada fikirleriyle, sözleriyle, kitaplarıyla, mücadeleleriyle kendini göstermiş büyük insanlar ki bunun içine peygamberler ve büyük liderler de dahil, ne oluyorsa sanki bir el onları putlaştırmaya çalışıyor! O büyük insanlar hakkında akıl almaz sözler, hikâyeler, rivayetler, hurafeler, övgüler uyduruyorlar. Cehalet işte burada devreye giriyor.

    Bir el, onların olağanüstü, insanüstü olduğunu ve böyle inanılması gerektiğini, inanmayanların ise karşı cephede, düşman veya hain olduğunu; hayatlarının kısıtlanması gerektiğini, hatta yok edilmesi gerektiğini ve bu düşüncelerin gerekirse topluma baskı, cebir ve adaletsizlikle inandırılması gerektiği düşüncelerini aktif bir şekilde toplumların içinde icra ediyor.

    Liderleri putlaştırarak neyi amaçlıyorlar?

    Birincisi, bir lideri putlaştırarak onu sevenleri mutlu ederler. Cahiller ve fırsatçılar, sevdiği bir liderin insanüstü anlatılmasına itiraz etmez, bilakis daha çok hoşlarına gider, hatta gurur duyarlar. Hatta fısıltı yoluyla anlatılanları daha da abartırlar ve lideri putlaştırma yoluna girmiş olurlar.

    Fakat burada daha kötü olan iki durum vardır. Birincisi, gerçekten liderin olağanüstü durumları var mı, düşünmezler! Lider hakkında abarttıkça abartılan övgüler, hikâyeler, rivayetler uydurulur. Çünkü lider hakkında tüm övgüler lidere yakışıyordur. İtiraz edenler ve sorgulayanlar ise aforoz edilir. “Dinden çıktı.” derler ya da “içimizdeki gizli düşman, hain” derler. Lider mutlaka anlatıldığı gibidir, aksi düşünülemez. En kaliteli lider hikâyelerini uyduranlar, o cahil veya fırsatçı kitle içinde itibar sahibi olur.

    Birinci kötü durum budur. Liderin putlaştırıldığı ve cehaletin hüküm sürdüğü sistemlerde liyakat sahipleri değil, yalakalıkta boyut atlamış olanlar itibar sahibi olur, koltuk sahibi olur, yönetici olur, yönetim kadrosunu işgal eder.

    Fakat keşke bu kadar olsa!

    İkinci kötü durum ise böyle bir topluluğun lider kadrosunu ele geçirmek, yönetim mühendisleri için dünyanın en kolay işidir. Tehlike işte burada başlar. Artık bundan sonra o topluluğu, o topluluğun değerlerini hiç benimsememiş hatta belki de düşman faktörler ele geçirebilir. Çünkü lider konusunda veya liderin kurduğu sistem konusunda abartının inanılmaz boyutlara ulaştığı bir yerde mantıklı düşünmek, düşman olmakla eşdeğerdir. Kimse bu potaya girmek istemez.

    O yüzden en kaliteli lider goygoyculuğu yapanlar en üst noktalara daha kolay gelir ve o topluluğu istedikleri gibi evirip çevirirler. İnsanlar bir lidere, bir davaya veya bir fikre bağlı olduklarını sanır ama lideri ve yönetim kadrosunu ihanetin en büyük başı olma ihtimalini hiç akıllarına getirmezler.

    Friedrich Nietzsche’nin dediği “Namus’tan kim en çok bahsediyorsa, en namussuz odur” sözünü düşünmezler. Dünya siyasetine baktığınızda “fırıldak” kelimesinin bile karşılayamadığı nice siyasi figür işte onlardır.

    İkincisi, hazır düşman!
    Ne demek bu? Şu demek: Yani siz bir lideri putlaştıracak kadar toplumun belli bir kesimine âşık ederseniz, otomatik olarak karşı refleks oluşur. “O sizin putunuzsa, bu da bizim putumuz.” diye ortaya bir put çıkarırlar. Yani bir lider çıkarırlar. Ve gelsin putların savaşı artık!

    Putun ölmüşü, canlısı fark etmez. Akıl, mantık, vicdan, inanç hepsi çöp olmuştur bu ortamda. Tımarhanede konuşulan konular, normal hayatta konuşulur, tartışılır olmuştur. Herkes karnının açlığını bile unutmuştur. Cebinden soyulanları, hayatının geri kalanının kalitesini, çocuklarının geleceğini bile unutmuştur.

    Böyle ayrışmış bir topluma her türlü savaş tiyatrosunu oynarlar ve bütün masrafları yine o topluma fatura ederler.

    Hitler’in ölen sivil halk için dediği gibi:
    “Ölecekler tabii, bizi onlar seçti.”

    Oysa hayatları fikirleriyle, kitaplarıyla, idealleriyle ve haklı mücadelelerle geçmiş büyük liderlerin hepsi, bir gün bedenlerinin toprak olacağını hep uyardılar. Hiçbiri dünyaya kazık çakacakmış gibi yaşamadı. Önemli olanın; fikirlerin, inançların ve haklı mücadelelerin yaşaması olduğunu hep söylediler. Bunların çağa göre, toplumların kalitesine ve ihtiyaçlarına göre iyileştirilmesi, geliştirilmesi ve yorumlanması gerektiğini anlattılar.

    Fakat toplumlar kolayına geleni yaptılar. Her kesim bir şeyler yapmak yerine, kendilerine biat edilmesini istedi. Her kesim, savunduğu fikirleri çağa ve insanların ihtiyaçlarına uygun şekilde yorumlaması, iyileştirmesi ve geliştirmesi gerekirken herkes tarihe saplandı kaldı.

    Üçüncüsü, bir liderin akla, mantığa, bilime uymayacak şekilde devleştirilmesi, övülmesi, tanrılaştırılması veya putlaştırılması, aslında o lideri zayıflatmanın, onun fikirlerini sulandırmanın ve itibarsızlaştırmanın en etkili yoludur. Böyle davrananlara bazen dışarıdan deli diye bakarlar.

    İtibarsızlaşan lider, dünyanın en iyi fikirlerini de söylese, en iyi sistemlerini de kursa, artık en büyük darbeyi kendisine en büyük övgüler düzenler tarafından yemiş bulunur.

    Yine dikkat ederseniz, bu uydurukçularla mücadele eden hiçbir otorite yok. Bir başka kötü durum da budur. Ya liyakatsiz kadrolar yönetimdedir ya da bu uydurukçuları toplumu uyutma, uyuşturma veya savaştırma için kullanan, toplumla alakası olmayan bir yönetim vardır.

    Uydurukçuların yandaş veya karşıt olmasının bir önemi yoktur. Önemli olan, toplumu ayrıştırma veya uyutma görevini yapıp yapmadığıdır. Buradaki kötü durum, bu uydurukçulardan ziyade bunların ağababaları; yani muktedirlerdir.

    Normalde bir toplumda böyle ayrıştırıcı ve uyutucu üfürükçülere hangi aklı başında yönetim yol verir? Böyle bir yerde en büyük problem ve bütün problemlerin kaynağı, yönetim olarak karşımıza çıkar. Yönetimde toplumun aleyhine unsurlar olduğu anlamı çıkar.

    Bu yazı sonunda “Şu lider de put mu, bu lider de put mu?” diye soran olursa, bu yazıyı kesinlikle anlamamıştır.

    Hiçbir insan put değildir. Hiçbir insan put olduğunu kabul etmez.
    Fakat bazı insanlar, cahiller ve çıkarcılar yüzünden putlaştırılır. Putlaştıranlar da putlaştırdıklarını kabul etmez veya fark etmez. Nereden anlıyoruz bunu? Fikirleri değil, şahısları yarıştırırlar veya tartışırlar.

    Birine, akıl, mantık ve bilim dışı, sınırsız ve sonsuz övgüler diziyorsanız; sevginizi sunuyorsanız, her durumda savunuyorsanız ya âşıksınız, ya cahilsiniz ya da çıkarlarınız vardır ve o artık sizin putunuzdur.

    Herkes insandır, tüm liderler insandır. Hiç kimse, ölü veya diri lider olarak kabul ettiği bir şahsiyetin eleştirilmesinden, sorgulanmasından korkmasın. Herkes eleştirilebilir ve eleştirilmelidir. Herkes sorgulanabilmeli ve sorgulanmalıdır.

    Buna itiraz ediyorsanız, o lideri bizzat siz put yapmışsınız demektir. Başkasının sizin liderinize “put” ve size de “putperest” demesi önemli değildir.

    Önemli olan, siz onu akıl, mantık ve bilimle savunabiliyor musunuz? O kaliteye gelebildiniz mi? O kültüre ulaşabildiniz mi? O ahlaka erişebildiniz mi?

    En büyük liderlere baktığınız zaman, hepsi insanların zihnine fikirlerini miras bırakmışlardır ve bunların yaşatılmasını istemişlerdir. Onlara kimin ne kadar, ne şekilde saygı gösterdiğinin hiçbir önemi yok.

    Siz onların istediği kaliteye varabildiniz mi, daha ötesine geçebildiniz mi?
    Sizin onlarla gurur duyduğunuz kadar, onlar sizi görseydi sizinle gurur duyarlar mıydı?

    Eğer onların istediği şekilde insanlar ya da toplumlar olamadıysanız, kuru kalabalıklar ve kuru gürültülerle onları en başta siz utandırırsınız.

    Mesele budur.

    Evet, son dönemlerin meşhur sorusunu ben de sorayım:
    Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?