
04 Aralık 2025 Perşembe

Tercüman Gazetesi

EVLİLİKTE YALAN: GERÇEĞİ DEĞİL, İLETİŞİMİ KAYBETMENİN SESSİZ ÇIĞLIĞI

ZÜLFÜ YARE DOKUNMAK: YİTİRDİKLERİMİZ

"Halka Aşkla Hizmetin Adı: Arapgir Modeli" Belediye Başkanı Haluk Cömertoğlu ile Röportaj

KUŞLAR YAĞMURDA DA UÇAR

DURUŞ

İNSANLARA RAĞMEN, İNSANLIK İÇİN

YENİDEN MİLLİ MÜCADELE (ÇAĞRI)

Neden İznik?…

BİR DAMLA KAN, BİN BİR ENDİŞE

Bilgi ve Adalet

KADINIM HAKLARIM VAR

AYNADAKİ LEKE

KAN BAĞIŞI: BİR YAŞAMIN KIRILMA NOKTASINDAKİ KÜÇÜK BİR MUCİZEDİR

SALEBE’NİN HİKÂYESİNİ BİLİYOR MUSUNUZ?

Ne Bu Dünyada Ne De Öteki Dünyada

FATİH'İN VE ATATÜRK'ÜN İZİN VERMEDİĞİ PAPA'YA NEDEN İZİN VERİLİYOR?

VAZO ÖNÜNDE SATILAN ÜRÜNLER SAĞLIKLI MI?

BU DÖNER BAŞKA DÖNER… KİME DÖNER?

ÜÇ SIFIRIN ADALETİ, BİR İNSANIN VİCDANI: Prof. Dr. Ayten Erdoğan Meselesi

YOK DEVE

Milletin Vekili Olmak Cesaret İster

ADIM ADIM İLERLİYOR KÖTÜLÜK

ENGELSİZ ÖZGÜRLER

DİNDARLIK VE AYDINLIK

EĞİTİMDE SOSYAL ADALET

HAK ARAMAK HAKKIMIZ MI?

İNSANLARIN EN İYİ İLACI

GÖNÜLLERİN ANAHTARI; EMPATİ

EVLAD-I FATİHAN ve SELANİKLİ MUSTAFA

Ticareti “Franchise’laştıran AKP

Kuran’da “firavun halkını aptallaştırdı” (Zuhruf 54) ifadesi geçer. Eğer bir lider veya bir yönetim veya bir yönetim sistemi yönettiği topluluğu aptallaştırıyorsa bunun adı firavun sistemidir. Sistemi yönetenler kime neye inanırsa inansın fark etmez! Eğer peygamberani bir davranış gösteren bir lider veya yönetim veya sistem varsa bunu ancak toplumu adaletle, ayrımcılık yapmadan, şeffaf bir şekilde aydınlatıyorsa anlarsınız. Düşünün! Bir anne veya bir baba kendi çocuğunu aptal yerine koyar mı? Kendileri tok yatıp çocuklarını aç yatırır mı? Çocukları arasında ayrım yapar mı? Bir çocuğunu öbür çocuklarına düşman yapar mı, her gün dövdürür mü, küfür ettirir mi? Peki hangi anne baba çocuğuna bunları yaptırır, hangi anne baba çocuğunu aptal yerine koyar, bir düşünün!
Eğer bir lider veya bir yönetim veya bir sistem yönettiği topluluğun bir kısmına bile bile adaletsizlik yapıyorsa, aslında aptallaştırdığı kesim kendi tarafında olanlardır. Çünkü adaletsizlik, hak yemek, kul hakkı kötü bir şeydir, ahlaksızlıktır. Ve bunun herhangi bir din veya düşünceyle açıklanabilir bir tarafı yoktur. Hem dini açıdan hem de insani açıdan durum budur. Bu duruma “ama” diye başlayan bir cevap vermeye kalkmak, ancak bir firavun sisteminde yaşayan aptallaşmış insanların cevabı olur.
Aptallaştırılan toplumlarda sistem mutlaka toplumun önüne düşman koyar. Bu düşman ne biter, ne gider, ne de yok olur. Böylece bütün kötülükler, bütün başarısızlıklar o bir türlü bitmeyen gitmeyen yok olmayan iç ya da dış düşmanın üstüne atılır. Sistemden memnun olanlar çıkarları için dünden düşman sakızını çiğnemeye razıdır. Sistemden, liderden veya yönetimden memnun olmayan kesim ise “düşmanın başına gelen bizim de başımıza gelmesin” diye onlar da korkudan “düşman sakızını” çiğner. Kimse de düşünmez, düşmanımın düşmanı benim de düşmanımsa ben kimim diye! Onlara kendilerini zeki sanan korkak aptallar diyebiliriz. Daha akıllı olduğunu düşünerek birine, bir lidere veya bir sisteme düşmanlık edip sonra onların düşmanlarını düşman görmek, düşmanıyla ortak düşman belirlemek, düşmanının ağzıyla hareket etmek aslında aptallığında ötesi bir şey değil midir? Hele bu, sistemin yarattığı sahte bir düşmansa, bunu da bile bile düşman görüyorlarsa ortam olsa olsa tımarhanedir.
Geçmişte ne kadar hata, ne kadar yanlış, ne kadar suç işlemiş olsalar bile siz veya sizin taraf olduğunuz sistem, yönetim veya lider adaletle davranmak zorundadır. Liderin, yönetimin ve sistemin gücü adaletle belli olur. İntikam, öfke, kin ve nefretle hareket eden her güç aslında güçlü değildir. Zayıftır. Ve bu kafayla ne kadar hareket ederse o güç o kadar zayıflar ve başka güçlerin oyuncağı olur.
Peygambere savaş açmış, peygamberi yaralamış, peygamberin en sevdiklerini savaşta öldürmüş. Ama esir düşmüş birine peygamber ne yapıyor? “10 Müslüman okuma yazma öğreten serbesttir” diyor. Neden? Çünkü savaş savaş meydanında erkekçe, mertçe oldu bitti! Savaş bittikten sonra adaletsizlik yapmak, intikam almak, zulmetmek namertliktir. Namertliğinde dinde, adamlıkta, liderlikte, sistem yönetiminde yeri yoktur. Zaten böyle davranan sistemlerin ayakta durması, en güçlüler arasına girmesi imkânsızdır. Peygamber esirleri şartlı affetmesiyle bir liderin ve bir sistemin nasıl olması gerektiğinin dersini veriyor. Bir savaş bittikten sonra hala düşmana pislik yapılıyorsa adaletsizlik haksızlık hukuksuzluk ahlaksızlık yapılıyorsa, bu sistemin firavunlaştığını ve başındakinin de firavun olduğunu gösterir. Kuran’da firavunu sıfat olarak okuyunuz. Ve göreceksiniz ki tarihte de bugün de o kadar çok Müslüman lider ve sistem varmış ki aslında hepsi de firavuna benziyor diyeceksiniz. Kuran’ı anlamadan ve kıyas yapmadan okursanız her Kuran okuyanı Müslüman, her Kuran okuyan lideri dindar, her Kuran okunan sistemi veya sistemin vitrin diye sunulan argümanlarını İslam sanırsınız.
Savaşta Hz. Ali tam kılıcı düşmana saplayacakken düşman can havliyle yüzüne tükürüyor. Ve Hz. Ali düşmanı öldürmekten vazgeçiyor. Düşman neden beni öldürmedin diye sorduğunda, “Önce Allah için öldürecektim, sonra yüzüme tükürünce nefsim karıştı işin içine” demiş. Adamın savaş meydanında Müslüman olduğu rivayet ediliyor. Geleneksel dindarlar insanlar için adamın Müslüman olması çok büyük bir hadisedir. Fakat Hz. Ali orada bir lider olarak şu dersi veriyor, “bir lider veya bir yönetici veya bir sistem, yani gücü elinde bulunduran unsur kesinlikle kinle, nefretle, öfkeyle, nefsiyle hareket edemez! Adaletle hareket etmelidir” diyor. Müslümanlık aslında budur. Din budur. Müslüman dindar birinin olaylara bakışı bu şekilde olmadığı sürece mevcut liderin, yönetimin veya sistemin yaşadıklarını ve yaşattıklarını sorgulayamaz, analiz edemez, tavır koyamaz. Böyle Müslümanlar da önünde kim namaz kılarsa, kim Allah derse onun peşinden gider. E adalet, hak, hukuk ne oldu? Boşver onu adam Müslüman, adam namaz kılıyor, oruç tutuyor. Bu kafayla Müslümanların önüne herkes geçer ve hep geçmiş!
Bu mevzuları neden dini içerikli anlatıyorsun diyenler oluyor. Çünkü dine inanan insan çok. Fakat bu insanların çoğunu kin ve nefretle doldurup güç devşirenler, çıkar sağlayanlar var. İnanan insanların çoğu nasıl inanması gerektiğini bilmiyor maalesef. Bir de bunun karşı tarafı var. Yanlış bilgilerle ve yanlış yorumlarla dine kin ve nefretle yaklaşan, bu konuları bu açıdan hiç dinlememiş insanlar var. Onlara illa ki bu dine inanmalısınız demiyorum. Fakat en azından dindar insanların yanlışlarını düşmanlığa kine nefrete kapı aralamadan düzeltmeleri için bir bakış açısı sunuyorum. Çünkü insanlar düşman olursa kazanan sadece silah satanlar olur.
Kim yönettiklerini aptal yerine koyar? Ya boğazına kadar pisliğe batmış koltuk hastası olanlar veya başından beri o toplumdan olmayanlar, hatta o topluma düşman olanlar ya da o toplumu sömürenler veya sömürenlere uşaklık edenler ancak yönettiklerini aptal yerine koyar.
Aptal yerine koyanları bir de şu şekilde anlarız? Tıpkı firavunun kâhinleri gibi sürekli 7/24 propaganda yaparken, sürekli yaptıklarını anlatırken, sürekli yapamadıklarına suçlu ararken, sürekli doğru yaptıklarını anlatırken görürsünüz. Oysa peygamberin kimseyi ikna etmek gibi bir sistemsel derdi yoktu. İnsan olarak belki kendine inanmayanlara ve kendi istediği gibi inanmayanlara acıyordu, üzülüyordu, dua ediyordu fakat sistemin sahibinin Allah olduğunu bildiği için bunlara takılıp sistemi zayıflatıcı hamleler yapmıyordu. Sistemin yani Kuran’ın ayetlerinin yani haramın ve helalin ne olduğunu sadece insanlara iletiyordu. Bunların doğru olduğunu 7/24 propaganda şeklinde anlatmıyordu. Çünkü doğru olan bir şeyin propagandası yapılmaz. Doğru insanlar doğru şeylere inanır, yanlış insanlar işine gelirse inanır, işine gelmezse inanmaz veya inanır gibi davranır. Doğrunun propagandası olmaz, doğru sadece iletilir. Ve herkes doğruluğu nispetinde doğru olan şeylerin karşılığını görür.
Maide suresi 99. Ayette “Peygamberin üzerine düşen ancak tebliğdir. Allah, sizin açıkladığınızı da, gizlediğinizi de bilir” diyor. Ne demek bu? Kuralları lider, yönetim veya sistem olarak insanlara anlatırsın. Kurallara inanan, inanmayan, inanıyormuş gibi yapan, inanmıyormuş gibi yapan, uyan, uymayan, uyuyormuş gibi veya uymuyormuş gibi yapan herkes sonucuna katlanır. Nuh peygamberin karısı ve oğlu sonuca katlandı mı? Lut peygamberin karısı katlandı mı? Hz. Muhammed’in çocukluktan itibaren koruyan kollayan amcası Ebu Talip sonuca katlandı mı? Bunları biz bilmiyoruz, Allah biliyor. Yani babanın oğlu da olsan torpil yok, ayrıcalık yok. Kasas suresi 56. Ayette de “Kuşkusuz sen istediğini hidayete erdiremezsin. Ama Allah dilediğini hidayete erdirir ve hidayete erecek olanları en iyi O bilir” buyrulur. Peki bu ne demek? Sen bir lider olarak, bir güç olarak, bir sistemin yöneticisi olarak kimseye torpil yapamazsın, kimseye ayrımcılık yapamazsın, senin işin adaletle hükmetmek, sistemin kurallarına göre hareket etmektir. Ve “hidayete erdirecek olanları Allah bilir” ifadesinden de “sistem kurallara uyanları ve uymayanları ve bu ikisi arasında olanları olması gereken yere koyacaktır” şeklinde anlamak gerekir.
Mesela bir yere bir müdür atayacağınız zaman neye bakarsınız? Bilgisine, tecrübesine, siciline, kalitesine, adaletine, iletişim yeteneğine vs., bunlara bakarsınız değil mi? Zaten böyle birisi birçok kişi arasından kendini belli eder, ortaya çıkar. Sistem koyduğu kurallarla bu elemeyi kendi yapar. Siz böyle birini değil de, size en iyi yalakalık yapanı müdür olarak atarsanız sadece bir lider olarak kendinize değil sisteme de zarar verirsiniz. İşte Allah önceki ayetlerde peygambere böyle liderlik ve yönetim dersleri vererek aslında kendi sistemini koruyor. Yani Hz. Muhammed’in ciğeri yansa bile adaletsizlik yapmasının önüne geçerek dinin siyasallaşmasının önüne geçiyor. Böyle bir dinde Hz. Muhammed (sav) birilerinin, bazı kabilelerin, bazı kavimlerin, bazı ırkların, bazı soyların ismini vererek Allah’ın dinine aykırı bir şekilde, din felsefesine aykırı bir şekilde iş yapabilir mi? Ama sonrada isim vermiş gibi bir sürü oluşum ortaya çıkmış ve hurafeler, rivayetler, uydurma hadislerle kendilerine çıkar sağlamaya çalışmışlar. Bu din felsefesini eğer çözebilirseniz, öyle bir oluşumun siyasallaşmış bir din akımı olduğunu rahatlıkla görebilirsiniz. Dinin siyasallaşması ise tarihte birçok dinin bozulmasına neden olan en büyük etkendir. Ve bu bugün bile hala devam eden bir durumdur. İslam düşmanlarının veya din düşmanlarının bu kadar ortaya çıkmalarının ve bu kadar çoğalmalarının en büyük sebebi Allah Allah deyip en büyük adaletsizliklerin altına imza atanlar ve onları alkışlayanlardır maalesef.
Evet tarih boyunca insanlar Allah’ın sistemi içinde yaşayıp Allah’tan hep ayrıcalık yani torpil beklemiş, hatta araya torpil yapacak aracı bile koymuşlar. Kuran’da olmayan enteresan ibadetler üretmişler. Kendi kızına bile torpil yapmam diyen Peygamberi bile aracı yapmaya kalkmışlar. Oysa insanların yapması gereken fiziği, kimyayı, matematiği, sosyolojiyi, psikolojiyi, doğru ve yapıcı siyaseti, eğitimi, liyakati ve adaleti dikkate alarak hareket etmeleri gerekirdi. İnsanlar böyle hareket etmedikleri için veya böyle hareket edememeleri için her türlü siyasi ideolojik ve dinsel görünümlü operasyonlara maruz kaldıkları için açlık, fakirlik, sefalet, kavgalar, savaşlar ortaya çıkıyor ve birileri bunların üzerinde saltanat kayıklarını yüzdürmenin derdindeler.
Saltanat kayığında kim olursa olsun, hangi inançta olursa olsun toplum o kayıktakileri sorgulayamadığı ve Kuran’da anlatılan peygamber ve firavun karakterleri ile kıyaslayamadığı sürece, ki çoğu zaman bu isteniyor, kim olursa olsun o kayığın Sultanı firavundur. Çünkü Sahabe peygambere bile konuştuğu zaman, “bunu sen mi söylüyorsun yoksa Allah’ın ayeti mi” diye soruyordu. Bunu ümmet yapamadığı sürece ve bunu yapabilecek kaliteye gelmediği sürece Allah’a kim kimin aracılığı ile ulaşırsa ulaşsın, ne şekilde ibadet ederse etsin, hangi ritüelleri yerine getirirse getirsin Allah’ın Kuran’da tarif ettiği kul olmayacaktır. Kim olacaktır? Firavunun aptallaştırdığı insanlardan olacaktır!
Yazıyı sesli dinlemek için:
https://www.instagram.com/reel/DRK_5t2kUGl/?utm_source=ig_web_copy_link&igsh=NTc4MTIwNjQ2YQ==