Fuat OSKAY

Fuat OSKAY

18 Ekim 2025 Cumartesi

    DİĞER YAZARLARIMIZ

    YABAN…

    YABAN…
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Ayaklarımızın toprakla temasının kesildiği andan itibaren yabancılaşmaya başladık doğal hayata.

    Kendisine yenik düştüğümüzün farkına bile varmadan zamanı büyük bir hızla tüketiyor ve bizi tembelliğe iten her şeyi terakki olarak addediyoruz.

    İçinde yaşadığımız zaman, sunmuş olduğu imkânlarla istediklerimizi ayağımıza kadar getirmekte ve bizleri üretim çarkının dışında kalan hazır bir hayata itmektedir.

    Sabahın ilk ışıklarıyla beraber temel yaşam malzemelerimizin tedarik edilmesiyle ilgili dev bir hazırlık vardır. Büyük alışveriş merkezlerinde, marketlerde koli koli yumurtalar, etler; manavlarda sebze ve meyveler, fırınlarda ekmekler, konfeksiyonlarda giysiler…

    Biz ise bu malzemeleri evlerimize taşımakla meşgulüz yalnızca. Hoş, eşyayı, malzemeyi eve taşıma yöntemlerimiz de değişti ya. Bırakın ellerinde taşımayı, aracıyla dahi eve taşıyan kaç kişi kaldık? Aklını hızlı tüketim sisteminin emrine amade eyleyen telefonlarımızdan indirdiğimiz uygulamalar üzerinden bir tıklamayla ürünleri ayağımıza getirtiyoruz artık.

    Sahi, şehir hayatının keşmekeşinde köy hayatını özleyen; samanlıkta tüneyen tavuğun yumurtasını gözleyen son nesil burada mı?

    Rüzgârın esintisini içimize çektiğimiz yayla yollarını unuttuk bile.

    Buram buram hayat kokan dağlarda sürülerini otlatan çobanı hakir gördüğümüz bir devrin mahdumlarıyız biz. Yüksek yüksek tepelere yuva kuran dünün akıl sahiplerinin ekip biçmek için bıraktığı uçsuz bucaksız ovalarda diktiğimiz, gökyüzüne meydan okuyan çok katlı apartmanlarda birbirine bigâne yaşanan modern hayatların prangalı sahipleriyiz. Dağ eteğinde kaval sesine eşlik ederek çobanın ellerinde tuzlanan koyundan, kuzudan nerden olsun haberimiz?

    Bugün tarlada biçilen ekinde alın teri yok; elin, emeğin tadı yok. Makinelerin soğuk dişleri arasında öğütülüp insanın kursağına bırakılan tüm ürünler damakta demir tadı vermekte; kanına karışan bu ürünler insanı makineler gibi idraksiz tüketen, soğuk, hissiz ve ruhsuz bir varlığa dönüştürmektedir.

    Yerden uzaklığı on bin fitle bulutların üstünde uçakla, denizde gemilerle ve karada otobüslerle, yüksek hızlı trenlerle topraktan uzaklaşıyoruz. Toprağın bizi bıraktığı yok; biz toprağı terk ediyoruz.

    Velakin toprak, tevazuun kalbidir Mevlana’nın dilinde. Kurumayan merhamet pınarıdır. Anne şefkatiyle bizleri beslemeye devam ediyor biz onu terk etsek de.

    Uzun ince hayat yolunda Âşık Veysel’in nicelerine sarıldıktan sonra bulduğu sadık yâridir toprak.

    Kazmayı vurdu da insan, ne zaman karşılığını almadı? Ne zaman sustu toprak, ne zaman küstü?

    Oysaki dün durduğu yerde gül. Bugün ahdine vefasız olan bülbül.

    Fuat OSKAY