Filiz BAHÇIVAN

Filiz BAHÇIVAN

04 Aralık 2025 Perşembe

    DİĞER YAZARLARIMIZ

    HEM ŞEREFSİZ HEM VATAN HAİNİ

    HEM ŞEREFSİZ HEM VATAN HAİNİ
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Kimi insan önce düşünür, sonra konuşur; onlara gıpta etmem, benim gerçeğimi değiştirmiyor, maalesef.
    Ben, konuşarak düşünürüm! Aynı durum yazarken de geçerlidir. Duygu ve düşüncelerimi bu şekilde toparlarım. Bu konuda anlaştığımızı varsayarak, ülkemizde yaşananlar hakkında içimden geçenleri aktarmak istiyorum izninizle.

    15 Temmuz 2016’da, darbe adı altında bir felaket yaşadık bu ülkede.
    Aylarca darbeyle yatıp, darbeyle kalktık. Üzerimizde yarattığı etkisi hâlâ geçmedi.
    Bitmek bilmeyen o kara gecede ne olmuştu, kısaca hatırlayalım…

    15 Temmuz akşamı saat 22:30 sularında cep telefonlarımıza garip haberler gelmeye başlamıştı. Zamanla bu haberlerin, ülkemizin bir darbeye sürüklendiğini işaret ettiğini anladık. Fakat bir tuhaflık vardı. Taşlar yerine oturmuyordu. Bir yanda asker bazı noktalara el koyuyor, bir yanda hükümet yetkilileri açıklamalar yapıyordu.

    Kısa süre içinde durum netleşti: Önceden planlanmış bir darbe girişimi yaşanıyordu.
    “Darbe” kelimesi bile insanda soğuk bir ürperti yaratır. Canımız sıkıldı, keyfimiz kaçtı. İlerleyen dakikalarda, Cumhurbaşkanımızın cep telefonuyla yaptığı tarihi konuşmaya tanık olduk. Aynı anda TRT ekranlarında zorla okutulan darbe bildirisi vardı.

    Zaman geçtikçe taşlar yerine oturdu. Kimin, ne için yaptığı hâlâ tam belli olmayan bir darbe girişimiyle karşı karşıyaydık.
    Türk halkı, son 15 yılda türlü krizler yaşamış, tecrübe kazanmıştı. O gece, yöneticilerin halkı meydanlara çağırmasıyla millet sokaklara döküldü. Emrini neden aldığını bile bilmeyen askerler ne yapacağını şaşırdı.
    Korkuyu yenen, tanklara yürüyen, vücudunu siper eden Türk milleti; ülkesine, bayrağına, geleceğine kasteden kravatlı, apoletli teröristlerin hain planlarını darmadağın etti.

    Hayat bizi hep sınar. Bazen sevgisizlikle, bazen yoklukla, kimi zaman sağlıkla… Ama 15 Temmuz’da bu ülkenin evlatları, canından çok sevdiği vatanıyla sınandı.
    Ve sınavı alnının akıyla geçti.

    Eskiden, şerefsizliğin bile bir ölçüsü olurdu.
    Ama artık o da kalmadı.
    Son yıllarda ülkemizde yaşananlara baktıkça, eskilerin şerefsizliğini bile arar olduk.
    Sözün bittiği yerdeyiz…
    Öyle şerefsizlikler yaşanıyor ki, bu ülkede en şerefsiz addedilen bile zemzemle yıkanmış gibi kalıyor.
    Karısını satanı da gördük, öz evladına kıyanı da… Para için her türlü rezilliği yapanı da duyduk.
    Ama ülkesini, milletini, haysiyetini dış mihraklara peşkeş çeken bir hainliği ilk kez bu kadar net gördük!

    Babam hep şunu derdi bize:

    “Hayat zor olabilir. Aç kalabilirsiniz. Sokaklarda da yaşayabilirsiniz. Ama kimseye boyun eğmeyin! Şerefinizi satmayın! Bizim arkamızdan kötü söz getirmeyin; kemiklerimizi sızlatmayın!”

    15 Temmuz’da, babamın o sesi kulaklarımda yankılandı.
    Ve darbeci askerlerin ailelerini düşündüm…
    Onlar, hayatlarının sonuna kadar onursuz bir mirasla yaşayacaklar.
    Ölmüş ana babalarının kemikleri sızlıyordur belki de…
    Ne feci!

    İç sesim bağırıyor:
    Değdi mi? He, söyleyin, değdi mi?!

    Gazetelerde, ekranlarda yan yana konulmuş iki resim:
    Biri rütbeli, ihtişamlı, kibirli…
    Öteki merdivenlerden düşmüş, gözleri sönmüş, zavallı.
    İçimden geçirdim:
    “Bu muydu paşam? Amiral! General! Adının titrettiği halkın karşısında, şimdi ne hâldesin?”

    İtibar senindi, güç senindi, apolet senindi…
    Altında araba, üstünde üniforma, emrinde yüzlerce asker…
    Ne eksikti? Ne yetmedi?
    Emekliliğine ne kalmıştı? Ömrüne kaç yıl?
    Ne geçti eline?

    Elli yıl da yaşasan, üç gün de…
    Kul’a değil, Allah’a kulluk etseydin; şerefinle yaşayıp şerefinle ölecektin.
    Ama sen, seksen beş milyonun ahını aldın.
    Hâlâ merak ediyorum:
    Ne olacaktı darbe başarılı olsaydı?
    Adın tarihe mi geçecekti?
    Bu milletin kanı üzerinden kahramanlık mı yazacaktın?

    **

    Yazık… Çok yazık.
    Oysa ki şerefsizliğin bile bir ölçüsü olur!