
04 Aralık 2025 Perşembe

Tercüman Gazetesi

EVLİLİKTE YALAN: GERÇEĞİ DEĞİL, İLETİŞİMİ KAYBETMENİN SESSİZ ÇIĞLIĞI

ZÜLFÜ YARE DOKUNMAK: YİTİRDİKLERİMİZ

"Halka Aşkla Hizmetin Adı: Arapgir Modeli" Belediye Başkanı Haluk Cömertoğlu ile Röportaj

KUŞLAR YAĞMURDA DA UÇAR

DURUŞ

İNSANLARA RAĞMEN, İNSANLIK İÇİN

YENİDEN MİLLİ MÜCADELE (ÇAĞRI)

Neden İznik?…

BİR DAMLA KAN, BİN BİR ENDİŞE

Bilgi ve Adalet

KADINIM HAKLARIM VAR

AYNADAKİ LEKE

KAN BAĞIŞI: BİR YAŞAMIN KIRILMA NOKTASINDAKİ KÜÇÜK BİR MUCİZEDİR

SALEBE’NİN HİKÂYESİNİ BİLİYOR MUSUNUZ?

Ne Bu Dünyada Ne De Öteki Dünyada

FATİH'İN VE ATATÜRK'ÜN İZİN VERMEDİĞİ PAPA'YA NEDEN İZİN VERİLİYOR?

VAZO ÖNÜNDE SATILAN ÜRÜNLER SAĞLIKLI MI?

DİJİTAL ÇAĞDA TAPU ÇİLESİ, BÜROKRASİDE “BANK NÖBETİ” SÜRÜYOR…

ÜÇ SIFIRIN ADALETİ, BİR İNSANIN VİCDANI: Prof. Dr. Ayten Erdoğan Meselesi

YOK DEVE

Milletin Vekili Olmak Cesaret İster

ADIM ADIM İLERLİYOR KÖTÜLÜK

ENGELSİZ ÖZGÜRLER

DİNDARLIK VE AYDINLIK

EĞİTİMDE SOSYAL ADALET

HAK ARAMAK HAKKIMIZ MI?

İNSANLARIN EN İYİ İLACI

SABAH VE ŞİİR

EVLAD-I FATİHAN ve SELANİKLİ MUSTAFA

Ticareti “Franchise’laştıran AKP

Bu ülkede iki idam, bu toplumun hafızasından hiç silinmedi. Ve bu ülkede iki idam, bu toplumun vicdanında hiç onaylanmadı.
Biri Adnan Menderes ve iki Bakan arkadaşının idamı, diğeri Deniz Gezmiş ve iki arkadaşının idamı.
Hiçbir idam, bu toplumun vicdanını bu idamlar kadar yaralamamıştı. Hiçbir idam, bu toplumun içini bu denli kanatmamıştı.
Ve de hiçbir idam, bu idamlar kadar toplumsal bir öfkeyi yükseltmemişti.
Ve daha da acısı:
“Üçe üç” denilerek oylanmıştı Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idamı.
“Acıyorsam sana anam avradım olsun.
Ama aşk olsun sana çocuk, aşk olsun.”
diyordu Can Yücel, Deniz Gezmiş için.
Çünkü o, bugün dahi rüzgârı devam eden bir kuşağın idolü olmuştu.
Çünkü o ve o kuşak, bu halk için hayatlarını veren, bağımsızlık için başkaldıran yürekli ve yurtsever bir kuşaktı. Ve o kuşak, emperyalizme ve yerli uşaklarına boyun eğmeyen onurlu bir kuşaktı.
Onlar, parasız eğitim demişlerdi.
“Eşitlik, özgürlük” demişlerdi.
“İnsanca, hakça düzen” demişlerdi.
Ve de “Ne sömüren ne de sömürülen” demişlerdi.
Demişlerdi ama…
1972’nin 6 Mayıs’ında, yani bir Hıdrellez gününün ilk saatlerinde, tek tek idam sehpasına çıkarılmışlardı.
Aylardan Mayıs ve yıl 1972.
Ankara’da güvenlik birimlerinde tüm izinler kaldırılmış. Sabaha karşı üç fidanın kalbi durdurulacak, bir daha düzene, sisteme karşı gelinmeyecek, o gencecik yüreklerin karşısında ezilmekten kurtulunacaktı.
Çünkü o gençler yürekliydi, çünkü o gençler çıkarsızdı, çünkü o gençler halkları için mücadele ediyordu.
Saat 00.30 olmuş, Halit Çelenk ve Mükerrem Erdoğan evlerinden alınmışlar. Her iki avukat Cezaevi’ne doğru yola çıkmış. Ankara’da Mamak Askerî Cezaevi çok sayıda güvenlik kuvveti ve tanklarla çevrilmiş. Bazılarının yüreğine su serpilecek, “oh kurtulduk” dedirteceği, bazılarınınsa yürekleri ilelebet kan ağlayacağı vakte dakikalar kalmış.
Görevlilere telsiz ile komutlar gelmiş ve Deniz, Hüseyin, Yusuf’un bulunduğu hücrelerin kapısı açılmış. Yusuf ve Hüseyin daha önceden yazmış oldukları mektupları koyunlarına koymuşlar. Deniz ise darağacına karşı mektubunu yazacakmış. Dışarıda her biri için ayrı araç bekletiliyormuş.
Ayakları zincire vurulmuş, elleri arkadan kelepçelenmiş olarak dışarı çıkarılıp araçlara bindirilmişler.
Arabalar arka arkaya Merkez Cezaevi’ne yanaşmış. Koşuşturmalar ve hazırlıkların ardından araçların kapısı açılıp Deniz başgardiyan odasına, Yusuf ilerideki başka bir odaya, Hüseyin mahkûmların görüşme odasına getirilmiş.
Deniz, son mektubunu hazırlamadığından son mektubunu darağacının karşısında o söylemiş, zabıt kâtibi yazmış:
Baba,
Mektup elinize geçmiş olduğu zaman aranızdan ayrılmış bulunuyorum. Ben ne kadar dersem yine de üzüleceğinizi biliyorum. Fakat bu durumu metanetle karşılamanı istiyorum, insanlar doğar, büyür, yaşar, ölürler. Önemli olan çok yaşamak değil, yaşadığı fazla şeylerdir.
Bu nedenle ben erken gitmeyi normal karşılıyorum ve kaldı ki benden evvel giden arkadaşlarım hiçbir zaman ölüm karşısında tereddüt etmemişlerdir.
Seni, annemi, ağabeyimi ve kardeşimi devrimciliğin olanca ateşiyle kucaklarım.
Oğlun
DENİZ GEZMİŞ
Deniz mektubunu yazdırmakta iken, avukatlarının aramaları bitince içeriye alınmışlar. Deniz onlara “Hoş geldiniz.” demiş. Bir ara infaz savcısı Sami Uğur, Deniz’e doğru eğilerek “Nasılsınız?” dediğinde Deniz “Çok mutluyum ve rahatım.” yanıtını vermiş.
Avukatları, Deniz’e son arzusunu sormuş. O da cezaevindeki ve dışarıdaki arkadaşlarına selam söylemelerini ve idam sehpasına nasıl gittiklerine tanık olmalarını istemiş.
Avukatları, Deniz’in yanından ayrılıp Yusuf’un odasına gittiklerinde Yusuf “Hoş geldiniz.” diyerek karşılayıp babasını ve babasının nasıl olduğunu sormuş. Avukatları “Bir diyeceğin var mı?” diye sorduğunda Yusuf, “Biz inanıyoruz ki bu mücadele bizim ölmemizle son bulmayacak. Son bir kez Deniz’i görmek istiyorum.” demiş.
İnfaz savcısı bunu gereksiz görmüş olacak ki neden gerek gördüğünü sormuş.
Avukatları “İdam hükümlülerinin son istekleri yerine getirilir, sakınca yoktur.” diyerek Yusuf’u Deniz’in odasına götürmüşler. Ayakları zincirli, elleri kelepçeli iki fidan, dallarını olanca gücüyle birbirlerine sarmış ve yapraklarıyla, kokularıyla vedalaşmışlar.
Avukatlar Hüseyin’in odasına doğru yola çıkmışlar ve Hüseyin de onları “Hoş geldiniz.” diyerek karşılayıp babasını sormuş. Avukatları “Baban seninle gurur duyuyor.” dedikten sonra Hüseyin de aynı istekte bulunmuş. Yusuf, Deniz ile son kez karşılaştırılmış.
Gitme vakti gelmiş, ayaklarındaki prangalar çıkarılmış. Beyaz elbiseleri, gelinlik misali giydirilmiş.
Onlar, alınları açık, başları dik, yüreklerinde korku olmadan, utanç duymadan halkı için, vatanı için canlarını vermekten çekinmediler ve bunun gururuyla 46 sene önce bugün göğe gittiler.
Deniz’in göğe gelin oluş saati: 01.25.
Deniz’in nabzı atıyormuş, öylece dönüp duruyormuş ve saat 02.15’te boynundaki ip kesilmiş.
Yusuf’un göğe gelin oluşu saati: 02.25.
Onun da bedeni öylece dönüp duruyormuş. Boynundaki sicimi seyreden gözler, Yusuf’un dönmesi durduğunda, saat 02.50’de ipini kesmişler.
Hüseyin’in göğe gelin oluşu saati: 03.00.
Üç fidan sonsuzlukta…
Ve üçünün babasına haber verildi. Halkı, vatanı için canını çekinmeden feda eden evlatlarının naaşlarını almaya gelmişti babaları.
Baba Hıdır İnan, oğlunu görmek istediğini söylemiş.
Deniz, Yusuf, Hüseyin yıkanmak üzere yan yana, üzerleri örtülmüş olarak uzatılmışlar. Baba Hıdır İnan yüzlerini açıp önce Deniz’i, sonra Yusuf’u, sonra da oğlu Hüseyin’i alınlarından öpmüş.
“Vatan ve Bağımsız Türkiye sağ olsun.” demiş.
6 Mayıs, üç fidanın katledildiği, Türkiye’nin tarihine geçen kara bir lekedir.
Sustu 6 Mayıs’ta…
Ankara sustu, faşistler sustu, olmayan vicdanları sustu, insanlık sustu…
Selam olsun Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan gibi ölenlere.
Sizleri saygıyla anıyoruz.