
03 Aralık 2025 Çarşamba

Tercüman Gazetesi

EVLİLİKTE YALAN: GERÇEĞİ DEĞİL, İLETİŞİMİ KAYBETMENİN SESSİZ ÇIĞLIĞI

ZÜLFÜ YARE DOKUNMAK: YİTİRDİKLERİMİZ

"Halka Aşkla Hizmetin Adı: Arapgir Modeli" Belediye Başkanı Haluk Cömertoğlu ile Röportaj

KUŞLAR YAĞMURDA DA UÇAR

DURUŞ

İNSANLARA RAĞMEN, İNSANLIK İÇİN

YENİDEN MİLLİ MÜCADELE (ÇAĞRI)

Neden İznik?…

BİR DAMLA KAN, BİN BİR ENDİŞE

Bilgi ve Adalet

KADINIM HAKLARIM VAR

AYNADAKİ LEKE

KAN BAĞIŞI: BİR YAŞAMIN KIRILMA NOKTASINDAKİ KÜÇÜK BİR MUCİZEDİR

SALEBE’NİN HİKÂYESİNİ BİLİYOR MUSUNUZ?

Ne Bu Dünyada Ne De Öteki Dünyada

FATİH'İN VE ATATÜRK'ÜN İZİN VERMEDİĞİ PAPA'YA NEDEN İZİN VERİLİYOR?

VAZO ÖNÜNDE SATILAN ÜRÜNLER SAĞLIKLI MI?

DİJİTAL ÇAĞDA TAPU ÇİLESİ, BÜROKRASİDE “BANK NÖBETİ” SÜRÜYOR…

ÜÇ SIFIRIN ADALETİ, BİR İNSANIN VİCDANI: Prof. Dr. Ayten Erdoğan Meselesi

YOK DEVE

Milletin Vekili Olmak Cesaret İster

ADIM ADIM İLERLİYOR KÖTÜLÜK

ENGELSİZ ÖZGÜRLER

DİNDARLIK VE AYDINLIK

EĞİTİMDE SOSYAL ADALET

HAK ARAMAK HAKKIMIZ MI?

İNSANLARIN EN İYİ İLACI

SABAH VE ŞİİR

EVLAD-I FATİHAN ve SELANİKLİ MUSTAFA

Ticareti “Franchise’laştıran AKP

İnsanın sahtesinin olduğu bir zamanda diplomanın sahtesine şaşırıyoruz. Böyle sıradan ve önemsiz şeye şaşıranlara da ben şaşırıyorum! Ekonomistin bile sahtesi var bu memlekette; öğretmenin, doktorun, hâkimin, savcının, doçentin, profesörün sahtesi olmuş çok mu? Asıl mesele, seçimlerden sonra sahte milletvekillerinin olup olmadığıdır; sahte mazbatalarla mecliste dolaşan vekil var mı? Kim gönül rahatlığıyla “yok” diyebilir bu kadar olaydan sonra? Müslümanın sahtesi yok mu mesela, dindarın sahtesi veya milliyetçinin sahtesi vs. vs… Sahtesi olmayan tek şey “sahtecilik”…
Her şeyin sahtesini bir erdemin maskesiyle; her günahın utancını bir ayetin mecazıyla, her utancı daha büyük bir utançla, her yalanı daha büyük bir yalanla ve her günahı da daha büyük bir günahla gizleyebilen siyasetin hâkim olduğu, gerçekten de sadece “sahtecilik”in sahtesinin olmadığı ilginç bir ülkede yaşıyoruz.
Bu kadar sahtelik yeter diyelim ve “sahici” şeylerden bahsedelim. Ve siyasetçilere soralım:
Ülkede yaşanan ekonomik sorunlara, geçim sıkıntılarına, açlıklara, umutsuzluklara, karamsarlıklara diyecek bir sözünüz var mı?
Ülkeyi terk etmek için gün sayan zeki çocuklara “giderseniz gidin”den başka diyecek sözünüz var mı? Onlar sadece ekonomi kötü diye değil, adam yerine konulmadıkları, onurları sizin partililer tarafından kırıldıkları için gidiyorlar, bu gençler için bir sözünüz olmalı, bir sözünüz var mı?
“Ülkede sorun yok, cennet gibi ülkede mutlu mesut yaşayıp gidiyoruz ve tüm dünya bizi kıskanıyor” derken gerçekten bu dediklerinize inanıyor musunuz? Akademinin hâli ortada, ekonominin hâli ortada, tarımın, hayvancılığın hâli ortada, çiftçinin hâli ortada, emeklinin hâli ortada, tüm bunlara diyecek sözünüz var mı?
Yarattığınız sahte cennette yaşıyor halk, ama azap çekiyor! Markete gittiğinde azap çekiyor, pazara çıktığında azap çekiyor, çocuğuna harçlık verirken azap çekiyor, bir düğüne giderken bir taziyeye giderken azap çekiyor! Bunlara diyecek bir sözünüz var mı?
Aslında sözün bittiği yerde olduğunuzu siz de biliyorsunuz… Ama bizim diyeceklerimiz var size:
Bu ülkede yerin altındakiler de yerin üstündekiler de mutsuz kardeşim! Mutsuz! O kadar mutsuz, o kadar yorgun ve karamsar ki mutluluğu yaşayacak heyecan ve enerjileri dahi yok artık! Ya bu millet size ne yaptı! Ne istediniz de vermedi! “Dört yüz” dediniz verdi; yetmedi “elli artı bir” dediniz verdi! En kıymetli koyları, sahilleri, dağları, ovaları verdi! En ballı ihaleleri, yolları, köprüleri, limanları, otelleri, havalimanlarını verdi. Vermediklerinizi yaktınız… Vermediklerinizi kazdınız… Yakarak, kazarak, yıkarak yerin altını da aldınız, üstünü de…
Sizin artık topluma vereceğiniz bir şeyiniz kalmadı. Geleceğe dair yalandan başka söyleyecek sözünüz kalmadı.
İnsanı insaniyete taşıyan erdemleri çürüttünüz, tüm kutsalları yerle bir ettiniz. Erdemi ve kutsalı keskin bıçaklı acımasız bir çark gibi öğüttünüz.
Siyaseti, adaletsizlikten, hukuksuzluktan, rüşvetten, iltimastan, sahtecilikten harap ve bitap düşmüş “düşkünler” yurdu hâline getirdiniz.
Siyaseti, merhameti, vicdanı ve ahlakı değersizleştiren; halkı karanlık gündüzlere mahkûm eden, gözü kanlı, tırnakları tüylü azgınlar topluluğu hâline getirdiniz.
Sizi siz yapan bizi, dünyanın en itibarsız milleti hâline getirdiniz. Hâlâ bize “biz” diye hitap ederken bizi ürküten bir yumuşaklıkla ve hınzırca bir gülüşle hitap ediyorsunuz. Ve bu bizi daha da korkutuyor. Bu yumuşaklığınız hayra alâmet değil; bir celladın idam mahkûmuna son saatte gösterdiği yumuşaklık gibi geliyor.
Korkunun ecele faydası yok! Bu kadar kararttığınız, kir pas içine fırlattığınız birkaç nesli var. Çivisi çıkmayan tek kurumun kalmadığı, ülkeye emek verenlerin cezalandırıldığı, liyakatin olmadığı, makuliyetin sağlanmadığı, adaletin işlemediği bir memleketin yorgun da olsa vatanperver evlatları var. Ve onların sizlere söyleyecek sözleri var. Her ne kadar şimdilerde susturulmuş ve susturulmuş olsa da yüreklerinde buzdağlarını üfleyerek eritecek azim ve kararlılıkları var. Ve onlar sizin yazdığınız hikâyede olmadılar, olmak istemediler. Onlar kendi hikâyelerini yazıyorlar. Ortak dil, ortak akıl ve ortak dünya tasavvurlarıyla muhteşem bir hikâye yazıyorlar. Onları kendinize benzetemediniz ve bu sizi çılgına çevirdi. Şimdi bakalım onların yazdığı hikâyede siz nasıl yer alacaksınız. Onlar okuyor, onlar yazıyor.
Siz sahtecisiniz onlar sahici…