Erol AYDIN

Erol AYDIN

14 Aralık 2025 Pazar

    DİĞER YAZARLARIMIZ

    İSTANBUL GÜZEL AMA…

    İSTANBUL GÜZEL AMA…
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Planlı olmasa da Kurban Bayramı’nın son günü kendimizi İstanbul’da bulduk. Boşalmış bir kentin konforunu yaşamak güzel olsa da, külfeti ağır bir şehir olarak güzelliğinin yanında zor bir şehir olduğunu kabul etmek gerekiyor. Yollar bile insanın aklını başından almak için yeterli olmaktadır.

    Burada doğup büyüyenler için mukayese şansı olmadığı için kabul etmek ve kanıksamak kolay olacaktır. Fakat bizim gibi taşradan gelenler için uyum ve adaptasyon çok kolay değildir. Özellikle ulaşım konusu büyük problem olmaktadır. Arabanızın olması bile çözüm değildir. Özellikle Sur içi eski İstanbul otopark konusunda insanı canından bezdirmektedir. Ücretlendirmenin kademeli olması ve dolayısıyla bir saatlik ücretin bile en büyük banknota eşdeğer olması, tam bir Deli Dumrul efsanesinin modern uygulaması olmaktadır. İstanbul’un her metrekaresi sahiplenildiği için her şey çıkar üzerine kurulmuştur. İnsanlık, yardımlaşma, empati, ahlak ve etik değerler bu kentin kaybettiği kavramlardır. Düzen ve tezgâhını kuranlar için gerçek anlamda taşı toprağı altın mesabesindedir. Basit gibi görülen; otoparkçılık, seyyar satıcılık, kapıcılık, kahyalık, değnekçilik vb. işler sayesinde çok büyük rant dönmektedir. Nüfus kalabalık olunca, pastada o oranda büyük olmakta ve bu düzene çomak sokmak da o anlamda zor olmaktadır.

    İstanbul’a gelen herkes, haklı olarak tarihi yarımadayı gezmek isteyince dar bir alanda inanılmaz bir yoğunluk oluşmaktadır. Herkes bu yoğunluk ve kalabalıktan şikayet etse de, kendisinin de bu problemin bir parçası olduğunu unutmaktadır. Cazibe merkezlerinin en büyük kazananı ise o yörenin esnafı olmaktadır. Fakat ahilik gibi bir kaygı ve dertleri olmadığı için de fırsatçılık âdeta karakterleri olmuş durumdadır. Enflasyon, pahalılık, ekonomik kriz bahane edilerek sürekli köpürtülen fiyatların üst limiti kaybolmuş durumdadır. Bu aymazlık ve pragmatik tutum sonrası duvara toslamamız sürpriz olmayacaktır. Büyük kesimler ezilirken, azımsanmayacak bir kesim de servetine servet katmaktadır. Bu düzenin bu şekilde devam etmeyeceği de aşikârdır. Sosyolojik olarak büyük bir çürümüşlük yaşanıyor olması gelecek adına da kaygıya sebep olmaktadır.

    Sonuç olarak; İstanbul güzel ama sahipleri pek yaman! İnsanların rahatlayıp, nefes aldıkları ve huzur buldukları tek alanlar tarihi camiler olmaktadır. Buralar ibadetin dışında da hizmet verdikleri için vakıf kültürünün ne kadar önemli olduğunu göstermesi açısından ibretliktir. Bu kadar camiye gerek var mı diye ahkâm kesenler dahi bu nimetlerden istifade ederken acaba öz eleştiri yapıyorlar mı diye de merak etmiyor değilim.

    Esenlik dileklerimle,

    Erol Aydın