
08 Aralık 2025 Pazartesi

Tercüman Gazetesi

EVLİLİKTE YALAN: GERÇEĞİ DEĞİL, İLETİŞİMİ KAYBETMENİN SESSİZ ÇIĞLIĞI

ZÜLFÜ YARE DOKUNMAK: YİTİRDİKLERİMİZ

"Halka Aşkla Hizmetin Adı: Arapgir Modeli" Belediye Başkanı Haluk Cömertoğlu ile Röportaj

KUŞLAR YAĞMURDA DA UÇAR

DURUŞ

USTALIĞIN TESCİLİ

YENİDEN MİLLİ MÜCADELE (ÇAĞRI)

Neden İznik?…

BU BENİM HAYATIM...

Bilgi ve Adalet

KADINIM HAKLARIM VAR

AYNADAKİ LEKE

KAN BAĞIŞI: BİR YAŞAMIN KIRILMA NOKTASINDAKİ KÜÇÜK BİR MUCİZEDİR

LİDER OLMANIN VE LİDER KALMANIN ŞARTLARI VE KURALLARI OLMALI

Ne Bu Dünyada Ne De Öteki Dünyada

FATİH'İN VE ATATÜRK'ÜN İZİN VERMEDİĞİ PAPA'YA NEDEN İZİN VERİLİYOR?

VAZO ÖNÜNDE SATILAN ÜRÜNLER SAĞLIKLI MI?

BU DÖNER BAŞKA DÖNER… KİME DÖNER?

ÜÇ SIFIRIN ADALETİ, BİR İNSANIN VİCDANI: Prof. Dr. Ayten Erdoğan Meselesi

YOK DEVE

Milletin Vekili Olmak Cesaret İster

ADIM ADIM İLERLİYOR KÖTÜLÜK

ENGELSİZ ÖZGÜRLER

DİNDARLIK VE AYDINLIK

KAMUDA MAAŞ DENGESİZLİĞİ

HAK ARAMAK HAKKIMIZ MI?

İNSANLARIN EN İYİ İLACI

GÖNÜLLERİN ANAHTARI; EMPATİ

EVLAD-I FATİHAN ve SELANİKLİ MUSTAFA

Ticareti “Franchise’laştıran AKP

Göktürk Kağanı Bilge Kağan, Orhun Yazıtları’nda şöyle der:
“Üstte mavi gök çökmedikçe, altta yağız yer delinmedikçe, Türk milletinin ilini töresini kim bozabilir?”
Türk siyasi geleneğinde, özellikle meşveret (danışma), şûra (danışma meclisi) ve istişare (ortak akıl arayışı) gibi kavramlar, tarih boyunca yöneticiler için rehber ilkeler olmuştur. Türk devletlerinde karar alma süreçleri, lider olan han ya da kağanın keyfi ve kişisel kararlarına göre değil, kurultay adı verilen meclislerin ortak karar ve iradesine dayanırdı.
Göktürkler, Uygurlar, Hunlar, Oğuzlar ve diğer Türk toplumlarında, kağanlar önemli meselelerde boy beyleriyle bir araya gelir, ortak akılla hareket ederdi. Bu sistem, modern yönetimlerde “temsili demokrasi” olmasa da, dönemin şartlarında son derece katılımcı ve demokratik bir yönetimdir.
Selçuklu Devleti’nde, İslam geleneği ile Türk kurultay kültürü birleşince, devlet yönetiminde oldukça gelişmiş bir müzakere ve katılım sistemi ortaya çıkmıştır. Selçuklu Devleti’nin baş veziri Nizamülmülk, Siyasetnâme adlı eserinde meşveretin ve adaletin önemini;
“Padişahın etrafı akıllı vezirlerle çevrili olmalıdır, her işi kendi başına yapmak, hükümdarın düşüşüdür, mazlumun şikayeti doğrudan sultana ulaşmalıdır.”
sözleriyle vurgular. Yönetimde istişareyi esas alan bu kaide ve usuller, halkın fikir ve tercihlerini önemseyen bir sistemdir. Ayrıca yine Nizamülmülk’ün kurduğu dönemin Nizamiye Medreseleri, devlet kadrolarının eğitilmesi ve fikir tartışmalarının yapılması açısından, bir nevi günümüzün sivil toplum kuruluşlarının işlevini görmüştür.
Osmanlı’da Divan-ı Hümayun sistemi, Selçuklu devletindeki divanın devamı niteliğindeydi ve bir çeşit şûra meclisi gibiydi. Padişah, önemli kararları alırken, Divan-ı Hümayun’da vezirlerinin yanı sıra; şeyhülislam, defterdar ve kazaskerler gibi ekabir devlet adamları ile istişare ederdi. Sadrazam, gerektiğinde ilmiye ve kalemiye sınıfından kişileri toplayarak danışma ve meşveret meclisleri düzenlerdi.
Dini meselelerde Şeyhülislam ve ulema sınıfı arasında yapılan istişareler de bir nevi şûra mekanizmasıydı. Devlet meseleleri bu kurulda tartışılır, kararlar ve kanunlar bu istişare sonucu padişahın onayıyla yürürlüğe girerdi. Padişah adına vezir-i azam başkanlığında toplanan bu meclis, imparatorluğun en önemli karar organlarından biriydi.
Yine, Ayan Meclisi, Meclis-i Mebusan gibi yapılar da halkın temsil edildiği kurumsal mekanizmalar arasında yer alırdı. Osmanlı’da doğrudan halkın yönetime katılması söz konusu değildi; fakat toplumun farklı kesimleri (ulema, esnaf, ayan, tarikatlar, cemaatler) yönetime dolaylı olarak katılım sağlarlardı.
Türkiye’de son yıllarda; kamu kurumlarının ve yerel yönetimlerin, halkın sosyal ve kişisel taleplerini değerlendirmek için kullanmaya başladığı resmi başvuru dijital sistemleri ve sosyal medya iletişim araçları, halkın görüş, öneri ve sorunlarını ifade edebileceği önemli mecralar haline gelmiştir.
Ancak halkın, kurum ve kuruluşların karar alma süreçlerine katılımının sınırlı düzeyde olması, bu sistemleri sembolik kılmaktadır. Bu noktada kurumların etkili olabilmesi için ifade özgürlüğü, şeffaflık ve hukukun üstünlüğü gibi temel demokratik haklarla güçlendirilmiş devlet yapısı, katılımcı demokrasinin gelişmesinde önemli roller üstlenebilir. Bu sayede halkın sadece oy kullanarak değil, doğrudan ve etkili bir biçimde söz sahibi olarak yönetime katılması sağlanabilir.
Bugün Türkiye’de halka anayasal alanda katılım tanınsa da, uygulamada büyük eksiklikler vardır. Halkın yönetime katılması için kurulan ve anayasal bir kurum olan Ekonomik ve Sosyal Konseyin ve yerel düzeyde halkın yönetim sürecine katılması amacıyla kurulan kent konseyi sisteminin güncellenerek işlerlik kazandırılması gerekmektedir.
Ayrıca İsviçre gibi bazı Batı ülkelerinde; önemli devlet kararlarında doğrudan demokrasi sağlayan bir referandum modeli olan plebisit katılımcılık sisteminin ülkemiz için de değerlendirilmesi, sivil toplum kuruluşlarının, meslek birliklerinin ve dijital platformların desteklenmesi, katılımcı demokrasi adına atılacak çok önemli adımlardır.
Unutulmamalıdır ki; karar büyüklerin ama hakikat herkesindir.