
30 Kasım 2025 Pazar

Tercüman Gazetesi

EVLİLİKTE YALAN: GERÇEĞİ DEĞİL, İLETİŞİMİ KAYBETMENİN SESSİZ ÇIĞLIĞI

ZÜLFÜ YARE DOKUNMAK: YİTİRDİKLERİMİZ

"Halka Aşkla Hizmetin Adı: Arapgir Modeli" Belediye Başkanı Haluk Cömertoğlu ile Röportaj

KUŞLAR YAĞMURDA DA UÇAR

DURUŞ

İNSANLARA RAĞMEN, İNSANLIK İÇİN

YENİDEN MİLLİ MÜCADELE (ÇAĞRI)

Neden İznik?…

BİR DAMLA KAN, BİN BİR ENDİŞE

Bilgi ve Adalet

KADINIM HAKLARIM VAR

AYNADAKİ LEKE

KAN BAĞIŞI: BİR YAŞAMIN KIRILMA NOKTASINDAKİ KÜÇÜK BİR MUCİZEDİR

SALEBE’NİN HİKÂYESİNİ BİLİYOR MUSUNUZ?

Ne Bu Dünyada Ne De Öteki Dünyada

FATİH'İN VE ATATÜRK'ÜN İZİN VERMEDİĞİ PAPA'YA NEDEN İZİN VERİLİYOR?

VAZO ÖNÜNDE SATILAN ÜRÜNLER SAĞLIKLI MI?

DİJİTAL ÇAĞDA TAPU ÇİLESİ, BÜROKRASİDE “BANK NÖBETİ” SÜRÜYOR…

ÜÇ SIFIRIN ADALETİ, BİR İNSANIN VİCDANI: Prof. Dr. Ayten Erdoğan Meselesi

YOK DEVE

Milletin Vekili Olmak Cesaret İster

ADIM ADIM İLERLİYOR KÖTÜLÜK

ENGELSİZ ÖZGÜRLER

DİNDARLIK VE AYDINLIK

EĞİTİMDE SOSYAL ADALET

HAK ARAMAK HAKKIMIZ MI?

İNSANLARIN EN İYİ İLACI

SABAH VE ŞİİR

EVLAD-I FATİHAN ve SELANİKLİ MUSTAFA

Ticareti “Franchise’laştıran AKP

Yağmurlu bir kuşluk vakti,
Bir kuş pencereme indi, tiril tirildi.
İçimi kaplayan bir heyecan, bir sevinçti,
Böyle bir güne başlamak ne güzeldi.
Bazen merhamet, ıslatılmış bir parça ekmekti,
Bazen de sadece hissedebilmekti.
Penceremde ürkekti, kanatları titrekti.
Anladım, aldım dersimi:
“Kuşlar yağmurda da uçar.”
Kafeslere sığmayan o hür kuşlar,
Aldığı bir parça ekmek nasibiydi,
Rızkını arayıp bulduğu, süzülerek gelişi…
Ürkekti, titrekti; gözü gözüme değdi.
Özgürlük haykıran kuşun gözlerinde gördüm ben:
Direnişi,
Umut etmeyi…
Kafeslere sığmadım, sığamazdım.
Nasıl da benden biri gibiydi…
Yağmurmuş, boranmış,
Boş ver…
Kuşlara bak sen
Hür yaşayıp, hür ölürlerken…
Gökten umut yağdı,
Şehir rahmet banyosuna kanarken,
Ağaçlar nasibince ıslandı.
Sonra bir bakmışsın, güneş parlıyor tepeden…
Aldım mesajı ben:
“Kuşlar yağmurda da uçar.”
Umut, kanatlarıydı;
Kanatlar, umutta saklıydı.
Sıyrıl bütün kafeslerden,
“El âlem” denilen hapishanelerden,
Engel gördüğün her şeyden ve herkesten…
Engel değil yağmurlar!
Özgürlük haykıran bir kuşun gözlerinde gördüm ben.
Unutma:
Yağmur yağarken de bak gökyüzüne.
Islansın, damlalar değsin yüzüne.
Ruhun açılır,
Ufkun belki de…
Çek içine.
Yağmurlu bir kuşluk vaktinde,
Güne başlarken derin bir nefesle,
Anladım:
“Kuşlar yağmurda da uçar.”
Mücadeleden vazgeçme, ibret al ve anla:
Kuşlar yağmurda da uçar.
Yaz, as duvarına.

Ömrüm, hangi ve kaçıncı durakta olduğumu bilmediğim küçük bir şehirken
Seni ülkem bildim, feth edilirken.
Ahlarla çevrili duvarlarına çarpa çarpa,
Fısıldarken kulağıma imkânsızlığı bir fırtına,
Kaybolup gittim dar sokaklarında.
Değil miydi ki aşk, kaybolmaktı bizzatihi…
“Ülkem,” dedim, ağladım.
Yağmur yağdı.
Sözüm yok ağlayan gökyüzüne.
Avcı zalimdi,
Tek tek indirdi bulutlarla yarışan ümitlerimi.
Sil veda bakışlarını, çıkmadan bir fırtına daha.
Sil, dilimin kenarına yuva yapmış sana dair duaları.
Buz kesmiş avuçlarından sil,
Eblehçe aldandığım heveslerimin
Kursağımdaki kuleden acısını.
Sil, zihnimin sersemliğinden veda bakışını.
Yık, yıkabilirsen bu mübalağayı.
“Ülkem,” dedim, ağladım.
Yağmur yağdı.
Anılar çarşaf çarşaf dökülüyor sokaklara,
Geçmiş anıların sürüp hasret şarjörüne,
Bir âşık vuruldu,
Kalbinin tam orta çatısından.
Ecelden emanetken ölüm bedene,
Serzenişler içinde
Aşk el sallar morg kapısından.
Ey katran karası gecelerin firari uykuları,
Neredesiniz?
Çökerken dirhem dirhem hasret gözlerime,
Haddini aştı sancılı bir acı…
Gelgelelim, gelmediniz.
Son bakışın soğukluğuyla buz keserken
Ağır geliyor gözkapaklarım bana.
Yüreğinin mendireğinde sallanan aşk,
Morg kapısında.
Fazla söz söylenecek an değil.
Geçmiş anıların sürüp hasret şarjörüne,
Aşk vuruldu aşk.
Aşk vuruldu.
Aşk… morg kapısında.

Kalbimin hüznü öper gözlerimi.
Kirpiklerim gürlemeye hazır yağmur bulutları gibi.
Yerinden oynamış, aklım sıyırmak üzere dibini.
Yitirmelerin son durağı, hasretin bu son rütbesi.
Gözlerimde bin feryatla
Kimsesiz kalmış ellerim.
Saymadım ki
Ayrılığın mezbelesinde kaç ölüm ilkledim ömrüme.
Yalnızlığın koynunda ölüm kokar tenim.
Tüm sırlarımı ifşa ederken kalemim,
Alnıma yazılmış yazgısı
Kalbimin tam ortasına yazılı kaldı.
Son ses, kafamda yankılanan geçmişin sesi tırmalar beynimi.
Kırarken derin susuşların faylarını,
Rükûya durur kalbimin aşka teslimiyeti.
Ve
O ses ki
Tüm infaz edilmişlerin başkenti.
Her gafleti, gaflet
Sokaklarında ihanet.
Yerinden oynamış, aklım sıyırmak üzere dibini.
Yitirmelerin son durağı, hasretin bu son rütbesi.
Sen eyy mavi düşlerimin usturası,
Gözlerimdeki bu burkuntu
Gidişinin mirası.
Bu miras ki
Kalbimin parçalayıcı mızrağı
Hecesiz ömrümde kanar,
Acımasız ayrılığın çığlığı.
Kaydım tutulur kaybedenler ülkesine.
Yoklamaya alırken beni gece,
“Buradayım” der gözlerim,
“Buradayım” der yüreğim,
Buradayım…
Körükleyip hasret ateşinin çırasını,
Çığlık çığlık,
Acı acı,
Silemeyeceğini bilerek, bu ayrılığın yazgısını.
Ah bu yitirmişlik, ah bu yorgunluk…
İçimin sen ülkesine gömer ahvalimi.
Koyulaştırdıkça hasretle muhabbeti
Aklım… ah, bu yerinden oynamış aklım
“Unutacağım” deyip kandırır hep beni.
Canımdan parça koparırcasına
Hatırlatır ayrılığı her defasında.
Sen eyyy ömrümün kara kışı,
Gecelerimin şaşaalı efkârı.
Bilesin ki
Yerinden oynamış, aklım sıyırmak üzere dibini…
Bu hasretin son rütbesi.

Yapıştıkça hatıraların yakasından
İnce bir sızı süzülür kirpik aralığından
Ve her baktığım aynalarda
Havlu atıyorum
Sevdana sarmalanmış yokluğuna
Takıp takıştırmak ne fayda
Sen ki; zamanımın yirmi dört saati
Yüreğim sana bulandı
Şehir kokuna
Ellerimde hâlâ ellerinin teri
Düşünce göz bebeklerime gülüşünün hayali
Şehir yeniden fethedilir
İsminle başladığım her yeni gün ciğerlerimde aşk-ı kebir
Bu ev, bu şehir billahi el-habir
Ben ki düşlere prangalı bir esir
Sen ki müebbet gibi
Zamanımın yirmi dört saati
Kıymet arz etmez
Seni anlatmayan hiçbir şiir, hiçbir türkü
Ve kıymet arz etmez
Adınla başlanmayan hiçbir Allah’ın günü
Katık edip sevdama bu ömrü
Sen ki zamanımın yirmi dört saati
Bir kuş ölse gökyüzü doğmaktan vazgeçer mi?
Vazgeçer mi ağaçlar dallarını uzatmaya?
Kurak bir toprak hiç küser mi yağmura?
Eskitse de yokluğun beni
Yokluğun hiç yok edebilir mi
İliklerime kadar nakşedilmiş bendeki bu sevgiyi?
Taptaze sıcacık
Akar durur damarlarımda ılık ılık
Sen ki; zamanımın yirmi dört saati
Yağmurlardır kurak toprakları canla buluşturan
Sırılsıklamsam aşıksam sana
Sahrada yüreğimle seni yaşamak cana can katar gibi
Özlemlerdir aşkı olgunlaştıran
Ham aşklara meydan okur gibi
Sen ki zamanımın yirmi dört saati
Cilveleşirken zırtapoz acılarla
Üç kere öpüp kaldırdığım nimet gibi
Can kafesimde çırpınır durur bendeki sevgi
Yoksan ne fark eder ki
Farkı ciğerde özlem ateşi
Sen ki zamanımın yirmi dört saati

Yürüdüm alaca bir sabahın ayazında,
Kaybolmak istercesine.
Ve her attıkça adımlarımı,
Ezmek istercesine acıları
Ayaklar altında…
Aldırış etmedim yağan yağmura,
Sabahları suratıma çarptığım soğuk suyla ayılmak gibi,
Islanmak iyi gelecekti tepeden tırnağa.
İsyanlara gebe kınamalar iyi gelir mi?
Ya, hıçkıra hıçkıra ağlamalar?
Yürüdüm, yürüdüm, yürüdüm…
Ağıt yaktı yosunlu kaldırımlar,
Ben ağladım, gök gürledi.
Nedenleri sorgularken
Sağlı sollu soğuk bir rüzgar esti.
İsyana kalkışırken şimşekler çaktı,
İçimi bir titreme kapladı…
Bilinsin ki;
Aynı değildir her yağmur yağışı!
Beni bir tek bulutlar anladı.
Beni bir tek yağmurlar dinledi…

Sabaha karşı vuruluyorum
Beynimde çınladıkça sözlerin
Ve tüttükçe yüreğim közünden
Vuruluyorum.
Şehir suskun gecenin bir yarısı
Çınlar durur hıçkırığım,
Saklar gibi sessiz günahlarımızı.
Sen beni,
Ben beni,
Ama hep beni, her şey beni
Terk ederken düşüncelerim güzel yılları,
Bedenim kimsesizler mezarlığı.
Sigaramın son fırtı gibi çekerken içime acıyı
Suskundu şehir.
İşte bu terk edilmenin tam saati:
Kurşun sıkar alacalığı.
Vuruluyorum sabaha karşı.
Soluğumu keser gölgeler,
Buğulanır gözlerim dünlere özlemle.
İç çekişlerim hep ahlara gebe.
Etme be, eyleme,
Gözü yaşlı bulutların yüzü suyu hürmetine
Güneş doğsun penceremden.
Sus pus şehir sabaha karşı.
Aman dileniyorum kimse fark etmeden
Kahrımı.
Çekmecemde inleyen günlüğüm
Bin asıra bedel.
Bilmem ki kaç yıl daha taşır beni bu yüküm?
Sensiz geçen her günüm,
Okunuşu farklı, yazılışı farklı kelimeler gibi.
Sönerken karanlık gecemin kandili
Az beklesin musalla beni,
Az müsaade etsin ömrüm ki
Gözümde tüten kavuşmalar, arzumun son öznesi.
Bir gün daha eksiltim
Uğradıkça unutulmanın gadrine.
Sınırı yok vurulmanın ayrılık kokan bu şehirde.
Vuruldukça yokluğun ayazıyla
Umuduma sarılıp,
Tüm karaların aklanacağı inancımla
İçimde debelenen umutlarım sabrın kapısında
Sabaha karşı
Solumdan yaralı.
Kızartmadan güneş yüzünü
Hüzün koksa da rüzgarı,
Umut yaşatır vuslatı.
Aksi yok, ötesi yok.
Zaten bu bekleyişin aklı da yok.
Herkes biliyor:
Aşk dediğin delilik makamı.
Gece yarısı,
Hayal ile hayatım arası…
Aşk dediğin vallahi delilik makamı.
Susuşlarımın asilliği ile,
İçin için ölmenin erdemini yerine getirirken
Dik duruşların cesaretini pofpofluyorum
Öpüp sızlayan yüreğimden.
Gözlerime uyumayı öğretmeliyim.
Bu susmayan kafam, yürek çınlaması.
Hayallerime gün ışığı serpmeliyim.
Gece yarısı, tam bir baş belası.

Aylardan eylüldür şimdi.
Göğü sarmalayan güneşli günlere vedanın öncesi,
En görkemli ağaçların bile hüzünle ağlaması belki.
Ne çok şey anlatır bize, ne çok şeyi…
Kışa devrilince,
Sıcağından bunaldığımız yazı özlemek gibi,
Vaktinde kıymetini bilmediğimiz sevgiler gibi…
Sen gibi,
Ben gibi,
Biz gibi…
Yaprak dökümü aşkımız, bir eylül esintisi.
Sevgi gibi sıcakken,
Zamansız esen rüzgarı ayrılık ürpertisi…
Yağmur yağar, bir bakarsın
Hakim olamadığım gözlerim gibi.
Bakarsın sarıya boyanır ağaçlar,
Hüzünle boyanan yüreğim gibi…
Eylül, ne çok şey anlatır bize, ne çok şeyi…
Ben gibi,
Sen gibi,
Biz gibi…
Yaprak dökümü aşkımız, bir eylül esintisi.

Ünlü söz yazarı Cengiz Altınsoy’un 500’ü aşkın şarkı sözü ve şiirini bir araya getiren ilk kitabı “Anlatamam Görmen Lazım”, müzikseverler ve edebiyat tutkunları tarafından büyük ilgi görüyor.
Bir Hayatın, Bir Duruşun ve Bir Yüreğin İzleri
Cengiz Altınsoy, Türk müziğine kazandırdığı unutulmaz şarkı sözleriyle tanınıyor. Ebru Gündeş’in seslendirdiği “Anlatamam Görmen Lazım”, Güllü’nün “Sabah Olmadan” ve İbrahim Tatlıses’in “Bir Allah’ım Var Bir de Sen” gibi efsaneleşmiş şarkıların yazarı olan Altınsoy, bu kez tüm eserlerini bir kitapta topladı.
Kitapta Neler Var?
“Anlatamam Görmen Lazım” adlı kitap, Cengiz Altınsoy’un hem şarkı sözlerini hem de şiirlerini bir araya getiriyor. Kitap, sanatçının müzik dünyasındaki yolculuğunu ve edebi birikimini yansıtıyor. Eser, besteciler ve şiir severler tarafından merakla bekleniyordu.
Satışa Sunuldu
Kitap, seçkin kitabevlerinde satışa sunuldu. Müzik ve edebiyat dünyasının önemli isimlerinden biri olan Cengiz Altınsoy’un bu çalışması, sanatseverler için özel bir koleksiyon parçası olma özelliği taşıyor.
Cengiz Altınsoy Kimdir?
Cengiz Altınsoy, Türk müziğinin önde gelen söz yazarlarından biridir. Yıllar boyunca birçok ünlü sanatçıya şarkı sözleri yazan Altınsoy, müzik camiasında saygın bir yere sahiptir. Şarkı sözlerinin yanı sıra şiirleriyle de tanınan sanatçı, bu kitabıyla hem müzik hem de edebiyat dünyasına katkıda bulunmayı amaçlıyor.
Kitap, Cengiz Altınsoy’un sanat hayatına dair kapsamlı bir bakış sunarken, okuyuculara da unutulmaz şarkı sözlerinin ve şiirlerin derinliklerine yolculuk etme fırsatı veriyor.


Küstah bir cellat ayrılığa davalıdır geceler.
Bitmeyen sorgularda ter döker yürek.
Terlenen yüreğin nemi vururken gözlere,
Solar baharda dallara konan gülüşler.
Yoklarken soluğumu,
Şakaklarımda zorlanan sabrım
İflahımı keser.
Sancıyla veda doğuran gözlerin düşünce hayalime,
Ağır gelir hüznüm omuzlarıma.
Her doğruldukça güç bela,
Hakikatlerin gerilip çarmığına
Kamçılar durur beni ayrılığın sancısıyla.
Tesellilerin yalanlığı ile
İçime doğru her yürüdükçe,
Özlemler sataşır iliğime kemiğime.
Beni kalıbıma madara eden ayrılık,
Uyandırıp tüm ahları vahları,
Taze gülüşlerimin intiharı…
Daha ötesi var mı?
Ismarlama aşklara ödünç sevgiler adanırken,
İzahını yapamadığım çağa ayak uyduramayan kalbim,
Tüm yürek sızlatan içli hikâyelerin hep başkahramanı…
Yoksa kalbim ta berilerden kalma mı?
Her gece umuda zincirliyorum dualarımı.
Zincir zincir üstüne, kimseler çalmasın diye.
Düşen yüzümü kaldırsın diye
Sürüyorum yüreğime.
Ayrılığı inkâra yeltendikçe ruhum,
Anılar vurup acizliğin dibine…
Yüreğin is kokulu odalarında çınlar fırtınanın ıslığı.
Üşüyorum.
Çok sıkı giyinmiştim kordan ayrılığı oysa.
Aşk giydir çıplak dudaklarına,
Örtüp acılarımın üzerini;
Yeni gülümsemelerin lezzetini alabilmem için.
Dudağımın kenarından sil acının tortularını.
Daha ötesi var mı?
Var mı ötesi?
Penceremde kayan yağmur damlası gibi,
Bu sensizlikle savaşımın son demi.
Uykularımı getir gözlerime.
Yeni doğan güneşle,
Buhar olup uçsun hasret göğe.
Sağanak sağanak vuslat yağsın yeryüzüne.
Baş versin mutluluk,
Sevinç sevinç çoğalsın.
Avaz avaz bağırır kirpiğime yuvalanan her bir damla,
Son kez süzülüp yanaklardan…
Çöle dönmüş gönül bahçemde çiçekler açsın.
Düşler kıyar içimi,
Eksileni tamamlar gibi.
Her günüme “sen” katar günden güne.
Arz edip nağmeli düşlere,
Bir dibe, bir göğe savuran aşkın
Bırakmaz yakamı…
Daha ötesi var mı?

Ceset ceset gözyaşına bürünüp düşenler var gözlerden.
Ve kefen kefen definler yüreğimin çeperinde.
Bir yas çığlığı yükselirken vurulduğum yerde,
Oturmuş ağlıyorum şimdi,
Kanaya kanaya tüm ağlamalarıma içli içli.
Bilemezsiniz,
Yokuşlu yollarda yalpalansam da
Nasıl sağlam basar artık ayaklarım.
Ve her “ölüyorum” dediğimde,
Asil susuşlarımın gücü ile
Başımın nasıl erdiğini arşa
Bilemezsiniz.
Sığınıp çetin bir sınavın avuçlarındaki dualarıma,
Acının davasında müebbettedir sırtımdaki yara.
Her kaşındıkça,
Ve her kaşıdıkça,
Malum sebepler aklını oynattığı noktada
Batar durur sırtımda.
İnsi sinsi zamanlarda kanadıkça
Gelmez sırtım yere,
Sırtımın yara izleri var oldukça.
Tarifi yoktur, telafisi zinhar yoktur bazı vakitlerin.
Halihazırda olup bitenlerin,
Fevriliğin elinden tutarak
Defolu vakitlerin töhmetlerini kerte kerte
Rahatınıza batıp
Hesapların defterini düreceğim.
İçimde kopuyorsa bir fırtına,
Hazırım tufan çıkarmaya.
Çıkacaksa çıksın kasırga,
Uğultusunda çınlasın sesim ruhunuzda.
Lan kopsun kasırga!
Kalmasın çerçöp ortalıkta,
Kalmasın çerçöp ortalıkta!

Öğrendim
Kaderimin içine tükürdüğüm bir gecenin sabahında
Yeşerdim.
Öyle bir baş verdi ki direncim,
Bir daha asla
Hiçbir günümün gecesini
Karanlığa teslim etmedim.
Ve her çıkan gür sesimle
Boğazımı sıka sıka sorgulayan o geceye teşekkür ettim.
Biliyorum unutursam yenilirim,
Bu yüzden zihnime yaldızlı bir çerçeveyle yer ettim.
Ve mazi zihnimi her ziyaret ettikçe
O tabloya bakıp daha bir güçlendim.
Büyük hesaplaşmalar
Yeni başlangıçların eseri.
Hepsini yenile yenile öğrendim.

Kadın yazar ve şairlerin kaleme aldığı “Kadının Gücü” adlı derleme kitap, Koç Yayınları etiketiyle yayımlandı. Kitabın derlemesini yazar ve şair Derya Remziye Öner üstlendi.
Toplam 146 sayfadan oluşan eser, kadınların yaşadığı acı, umut, aşk, emek ve mücadele temalarını farklı hikâye ve şiirlerle işliyor. Okuru içsel bir yolculuğa çıkaran kitap, kadının sesini edebiyat aracılığıyla duyurmayı amaçlıyor.
Kitapta yer alan yazar ve şairler, yalnızca edebi bir çalışma sunmakla kalmayıp, tüm telif gelirlerini Mor Çatı Kadın Sığınma Vakfı’na bağışlama kararı aldı. Bu yönüyle eser, toplumsal duyarlılık açısından da dikkat çekiyor.
Kitabın derleyicisi Derya Remziye Öner, yaptığı açıklamada şunları söyledi:
“Güçlü kadınlar, güçlü nesiller yetiştirir. Projede yer alan birbirinden kıymetli kalemlerle birlikte ‘Kadının Gücü’nü anlatan bu çalışmada yer almaktan onur ve mutluluk duyuyorum. Kitabımızın ikinci serisi için şimdiden hazırlıklara başladık.”
“Kadının Gücü” derleme kitabı, Türkiye genelindeki seçkin kitabevlerinde ve çevrim içi satış platformlarında okuyucuyla buluştu.


Tek tek yanarken bu şehrin ışıkları
Kalabalıklar içinde
Ellerim ceplerimde, akşamın arabesk melodisinde
Yanarken şehrin ışıkları
Adımlarım hep sana, hep hatıralara
Sitemkâr değilim ayaklarımın halsizliğine
Yürüdüğüm yollarda
Bağışla
Karşılaşmanın tevafuku peydahlanmış gözlerimde
Ve bebeklerinde şâd olan
Gönül mihrabıma sarıp sarmaladığım
Yanarken tek tek şehirde ışıklar
İflah olmayan hüzünlerim berhudar olsunlar
Ve saçları tek tek ağıran anılar
Yollar sana, adımlar sana, hatıralar sana
Ve selamlar yollarken hasretler hasretle sana
Bağışla
Her girdiğim mekânda sıcak bir çay deminde anılar
Sinemde sindire sindire içtiğim
Hasretin dibine kadar!
Dibine kadar!
Sen de tüketiyorum aşkın demini
Ararken izlerini, sen de tüketiyorum
Suni sancı hükmünde anılar!
Arıyorum
Kirpiklerimin dibine kadar!
Bağışla
Susadım aşkına, revâ mı bana
Yağarken hasret yağmurları gözü kara akşamlarda
Bağışla
Gözü kara akşamlarda ömrüme eylediğim temaşa
Sinemdeki ateşi uyutan
Bir ihtimal seninle karşılaşma tevafukudur
Hülasa
Bağışla
Tek tek yanarken şehirde ışıklar
Saçları tek tek ağıran sancılı anılar
Berhudar olsunlar!

Koç Yayınları etiketiyle yayımlanan “Maviye Meftun Kalemler -1” adlı şiir antolojisi raflardaki yerini aldı. Eserin derlemesini Avukat-yazar ve şair Mustafa Asım Kahyaoğlu ile yazar-şair Süleyman Şen üstlendi.
Toplam 298 sayfadan oluşan antolojide, aşk, özlem, umut, ayrılık ve direniş gibi temalar etrafında toplanan şiirler yer alıyor. Günümüz edebiyatının usta kalemlerinin bir araya geldiği kitap, farklı duygu dünyalarını ortak bir potada buluşturuyor.
Kitabın en dikkat çeken yönlerinden biri de, tüm telif gelirlerinin LÖSEV’e bağışlanacak olması. Projeye katkı sunan şairler, bu eserin yalnızca bir edebiyat çalışması değil; aynı zamanda bir dayanışma örneği olduğunu belirtiyor.
Koç Yayınları tarafından yapılan açıklamada, antolojinin tüm seçkin kitabevlerinde ve çevrim içi platformlarda satışta olduğu duyuruldu. Şiirseverler tarafından ilgiyle karşılanan “Maviye Meftun Kalemler -1”, yayımlanmasının ardından sosyal medyada da geniş yankı buldu.



Siz hiç sahibine ulaşmamış mektuplar,
Kafiyesi kafiyesine uydurulmuş şiirler biriktirdiniz mi?
Siz hiç içiniz yana yana
Bir kibritle, bir tas içinde yaktınız mı sonra?
Oturup alevinde raks eden hayallerinizin dramını izlediniz mi?
Yalnızlığın kuyularında Yusuf gibi dik,
Sabrın gücüne sığınıp
Çekilip kalbinizin Hira’sına, yaralarınızı pansuman ettiniz mi?
Sicim gibi yağan yağmura aldırış etmeden,
Nereye gittiğinizi, nereye gideceğinizi bilmeden
Atıp kendinizi şehrin koynuna
Kaybolmak istediniz mi?
Kimsecikler bilmeden, hissetmeden
Her gün çıkarken evden
Güçlü, mutlu, bir o kadar umarsız, ukala tavrı maske edindiniz mi?
Çaresizce,
Küllerinizi toplayıp
Sabrın pazılarını şişirip
Vaziyet aldınız mı darbelere?
Gözyaşlarınızı gömerken içinize,
Aşka dair tüm inisiyatiflerin ipini çektiniz mi?
Allah çektirmesin!
Allah çektirmesin!
Amansız bir hastalığa dûçâr olmak gibiymiş…
Sevdim.
Sevdim be, sevdim.
Mayınlara basa basa yürümekmiş gönlüne uzanan yollarda,
Ölümlerden ölüm beğenmekmiş… bilemedim.
Var gücümle var olma çabamın acizliğine
Sitem bile etmedim.
Pundu yok hicranın,
Kime değse kotarır içine.
Kök söktürür animallah.
Bilirim, bilirim…
Niceleri kül oldu bu dertten,
İmdat edilmez, feryadı gafletten.
Aah ulan ah, ne çekti sevdalar
Kadir kıymet bilmez ellerden!
Şah-ı merdan aşkımın inisiyatif iplerini çektiğim yerden
Beratımı beklerim.
Kâfi,
Bu garip canıma kâfi…
Zemheri yüreğinden
Beratımı beklerim.

Gün kapattı perdeleri
Silip telaşelerin terini
Gözden geçirip günün envanterini
Vicdanım derin bir nefes alır, silkeler eteklerindekileri
Her şeyin kaydı tutulur ya Arş-ı Âlâ’da
Acıların da, edenin de, bulanın da ey can
Unutma
Meydan okumuşluğum var benim uçurumlara
Bedenim kalkıp şaha
Lakin uykularımı hırpalayan uçurumların uğultusu hâlâ kulaklarımda
Ne körler gördüm ve ne iki yüzlüleri Aynalar Çarşısı’nda
Pansuman ettiğin yaraların izlerini arada yokla, sakın unutma!
Dürüstçe çekeceksin acını can
Dibine kadar hakkını vere vere kuralına göre
Yaralı atları vururlar ey can, vururlar
Etmeden yaygara
Sükûtu pelesenk edeceksin dudaklarına
Asilce şahlanıp zarifçe gülebilmek için
Yaprak dökümü duygularını
Kendin filizlendireceksin.
Acılarının eleğinden insanlar eleyeceksin
İnsanlardan insan seçeceksin
Canın yana yana
Bileceksin, öğreneceksin, göreceksin
Dar ağacındayım desen, urganın hesabını yaparlar
İndirseler de hayatını ayaklar altına alırlar
Tütmeyeceksin
Yaralı atları vururlar ey can, bu gerçeği kendine şiar edineceksin
Hürmetle ağırla sol yanında iz bırakanları
Sana dokunmasa da ez o yılanın başını
Kimi sevdiklerin olacak en güzel anıların celladı
Kimi de yaşam-kalım savaşı
Umma kimseden medet
Eğersen bu başını, kopsun kıyamet!
Kana, alev al yan
İster bağır çağır
İster otur ağla
İster gütme deveyi, ister terk etme de diyarı
Kime ne? Kim bilir?
Paşa gönlün bilecek, sen yine de sükûtu yar bilip pelesenk edeceksin dudaklarına
Boşaltıp derdini, tasanı dünya tepsisine
Davet edip heveslerini zevkine göre
Bir sabır tespihi ile
Diline mıhlayacaksın bir zikir
“Paşa gönlüm bilir
Paşa gönlüm bilir
Paşa gönlüm bilir ve dudaklarım sükûtu
Yaralı atı vururlar ey can
Kendi acını kendin bil
Kendin önce kendini bil
Asilce şahlanıp
Zarifçe gülebilmek için”

Yaşamın yorgun telaşı çekilirken akşamdan
Çayın deminde bir hüzün çöker arda kalanlardan
El ayak çekip avunamadığım avuntulardan
Hesaba çeker sabrımı sınayan acının simsarları,
Mutluluğun cibiliyetine bakmadan.
Aşkındır kimsesizliğim
Biraz hasret, biraz ölüm kokusu çalarken tenime
Üşütür yalnızlık içimi buz gibi
Ve çözlatır
Ve dahi sızlatır sonra
Bekleyen yorgun gözlerimi daldırıp derin düşlere
Savrulurum darmadağın kayıp saatlere
Kaybolduğum bir vakitte
Tükenen ruhumun kılcal damarlarında
İsmini sayıklayıp kilitledikçe seni aklıma
Benliğim yolunu arar yalpalaya yalpalaya
Gerçekler boğarken havai mavi hayallerimi
Kirpiklerimden vurulurum
Güne kavuşuncaya kadar tüm gece
Uyurgezer olur acılar basa basa sol yanıma
Çok görülür ömrümün mutluluğu yarınlarıma
Boğar beni içinden çıkamadığım düşünceler
İçimde birikmiş ukdelerin yığıntısı altında
Meğer ne çok tükenmişim her gün azala azala
Ve kaç an kaçırmışım, geçmiş zamana takıla takıla
İçimdeki çocuk umut uçurtmasının kanadını kırdıkça
Dirhem dirhem aldı ömrümden ne varsa
Bağlayıp ellerimi
Kesip nefesimi
Yol kesen eşkıya gibi
Yaşıt değil ruhum ile kimlik yaşım
İşte bu yüzdendir acımtırak gülüşlerim sonrası
Acı kahve gözlerime çöken buğulu bakışlarım
Her düşlerin sükût saatinde
Tüm bu dengesizliğin dengesini sağlayışım
Gırtlağımdaki o yutkunamadığım heveslerimin çarpanı
Benim ruhumun gerçek yaşı
Gece başlar bende içe dönüşler
Ve her içe dönüşüm
Derin bir “ah”la özüme iç çeker
Oysa taze sıkar bulutlar yağmuru her defasında
Güneş her gün taze sıcaklıkta
Benim yerim mi dar özümün yurdunda?
Taze umutlarımı tüketmiş ayrılığın bağrında
İnip derinlere almaya yeltendikçe
Âhuzâra kıyamda bendeki takat
Yalnıza bu hayat çok bayat
Bu bayatlığın fakru zarureti mecrasında
Çırpındıkça,
Kavuşmaya meyyal her hayal ve duaya sarıldıkça
Esirgeyip koruyorum sevdamı
Aşk ile tamamlamak için hayatı.

Güneş en ihtişamıyla parlıyor yine tepede
Ve bir serçe penceremde
Ne güzel şakıyor
Ne güzel, ne güzel
Yoğurt kaplarına ektiğim çiçeklerime
Şaştım durdum hayretlerime
Bu nasıl bir yaşam sevinci
Ağladığında, ölse de
Umut dolu verdi
Umut, umut
Feri kaçmış gözlerime
Belki de umut
Mahkûm yenilgilere inat
Bir serçenin ötüşünde
Ve belki de umut;
Sessizliğin değil, haykırmaların nezdinde
Susmak, stoklamak
Susmak, yok olmak
Ağlayınca ölse de bir serçe
Ne sarsıcı bir gerçek
Serçede umudu bulmak

Ağıtlarım dökülürken gözbebeklerimden geceye
Cıngarların ocağından göz kırpar bir şerare
Ağır gelir kalbimin hüznü omuzlarıma
Efkâr perdeleri açıldıkça düşlere
Ve saçıldıkça alev alev geceye
Dar geliyor dünyaya kalbimin haykırışları
Bir o kadar da bol, sancılarımın sızısı
Koyulup katılaştıkça yalnızlığım
Ve kirpiklerimden süzülürken gidişinin yası
Örtbas edilmiş yangınlar sızar
Bir çatırtı kopar
Bir köşede yaktıkça bu garip canımı
Üşütmez ki beni kimsesizliğin ayazı
Üşütemez
Aşk yakar, elbette ki yakar
Ayrılık kalanda koca bir şerare
Sigaraya kalsa da ihalesi
Derdimdir çürüten beni
Boynumda tutuştuğu günden beri hasretin yağlı urganı
Yürek ağlar, yürek kanar, yürek yanar
Sevdama kalsa da ihalesi
Ki bu ayrılığın marifeti
Sesimin kokusu bu yüzden hep isli
Adın da gizli
Genzi yakan bir türkünün inleyen nağmesi
İsli nefesime aşk zikri çektiren sabrın tespihi
Kirpiklerimin nemi
Beni uyutmayan gecenin susmayan sesi
Sabaha karşı, gün arası
Titreyen kalbimin sesi
Ve yine sende gizli tüm yüzüstü bırakanların hikâyesi
Vicdanından hiç bahis etmeyeyim şimdi
İkimizin değilmiş gibi
Bana kaldı günahlarımızın ihalesi
Ve şimdi
Fişleyip tek tek vaatlerinin kotasını
Geride bırakarak heveslerimin ısrarını
Kafama çaka çaka
Anlıyorum anlamam gerekenleri
Kulağımda çınlayan acı sözlerindir
Zehri delici
Beynimin azgın kemirgeni
Gidişine kaldı delirmelerimin ihalesi
Düşlerim anılarla sorguda
Geceler boyunca
Prangalar vurulup mecalsiz ayaklarıma
Atılırken karanlık kuyuların derin yalnızlığına
Ayrılık aşkın mahşeri
Bu mahşer ki çaresizliğimin mağlubiyeti
Mahşer mahşer
Yıkılırken gönül hanemin duvarları
Feryat feryat kükrer hayaller
Can çekişirken zerre zerre ümitler
Mutsuzluktan dipsiz çukurlar eşeler
Ey ömrüme göz dikmiş yaslı sevda
Ayrılığın soluksuz bıraksa da yüreğimi
Marifetidir ki bu
Kör bir yüreğin konuşmayan gözleri
Ölüme kaldı ayrılığın ihalesi

Eşleşmiyor hisler, gördüklerimle.
Oysa içim hiç yanıltmazdı beni.
Gözler de yalan söylemezdi, hani…
Hepsi bir avuntudan ibaretti.
Düşünüyorum, düşünüyorum…
Düşündükçe ben, aklım hepsini yendi.
Hislerinle baktıkça
Baktığın her göz yalan söyleyebilirdi.
Evet, ancak bir göz bir göze ayna olabilirdi.
İnandıkça kalbin körü körüne,
Hislerinde yanılabilirdi.
İnsanoğlu bu, her şey beklenebilirdi…
Aklım canımı çok acıtıyor,
Acıta acıta beni uyandırıyor.
Bu uyanış ki
Yedi uyanan kardeşler gibi
Hiçbir şey eskisi gibi olmuyor.
Aklım başıma geldi belki ama
Hislerim asla benden vazgeçmiyor.
Yorgunluğu bende hep bâki.
Hassas insanlar hep yorgundur!
Ağır geçer, zor geçer zaman belki…
Çünkü
Bu dünya hassas insanlar için yorgundur!

Kör olmuş yüreğine
İki gözümü feda ettim ömrüne
Gelirsin diye
Mevsimlerden baharmış
Yarın ise Hıdırellez sabahıymış
Koparıp defterden bir sayfa, tek tek yazıp
Had safhada olduğum sabrıma
Ramaklar topladım
Oluruna yandığım bir umut işte.
Yoktu bahçem, yoktu bir gül ağacım
Kırmızı bir kurdele ile balkon ipine astım ben de
Hızır ile İlyas kardeşlerin kavuşmaları şerefine
Gelirsin diye
Ücra sokağın küflü duvarlarına
Hoyratça ama çokça yazdım adını
Nasıl çağırdı seni yürek, nasıl çağırdı seni bu şehir
Bilmesen de
Sensizlik ile mücadelemi gör diye.
Şahdamarımı zorlayarak feryat ettiren yokluğun
Batsın yerin dibine!!
Fütursuzca bir gülüş ile çoğalıp
İklime düşen bahar, ömrüme de filizlensin diye
Geceler mi?
Sessiz sessiz yağarken üstüme ve çekip beni içine
Çocuk gülüşlerime ambargo koyup
Kurmuş darağacını ayına
Yokluğunla ölüm kalım savaşında
Anlasana, duysana
Allah aşkına bulup beni sorsana
Uykular kan ter
Seyrek tebessümler, sık hüzünler
Gırtlağıma yapışmış cellat yokluğun
Boğuyor beni, seceresini çıkarttığım düşünceler
Boğuyor bu şehir
Boğuyor, alıp başımı gidememeler
Ve ben, tüm boğulmalara inat
Kavuşmanın ihtimali umudun cebinde
Can versin diye soluğuma soluğun
Aynı yerde beklerim
Beni bul diye
Mevsim bahar,
Yağıyor üstüme umut olup yağmur
Ve rüzgarı har har
Boynuma dolanır rüzgarın saçları
Saçlarında kokun
Kokun, burnumun direğinde bir jilet kesiği sızısı
Kirpiklerimde özlem ıslaklığı
Yollarına bakan yollarına akar
Ve ıslaklığın da yuvalanmış gidişin sancısı
İliğime, kemiğime kadar!
Son kez gözyaşlarımla yıkayıp, sarıp kefene
Katli vaciptir artık bu ayrılığın
Çektim tüm kutsallığı ile yasını
Aşkın şerefine!
Lüzumu yok bırakıp vicdansızlığın sazını
Kalbimi istimlak edip
İlan ettiğin hükümdarlığını
Ömrümde hüküm sürmeye gelirsin diye.
(5/6 Mayıs) Hıdrellez Bahar Bayramı kutlu olsun..Evlerimize, bedenimize ve ülkemize sağlık,huzur,sevgi, barış ve bereket getirsin..

Alacakaranlık sabahı kucaklarken
Şükrün şıklığıyla
Sessizliğin muazzam akustiği yankılanırken sisli sokakta
Henüz insan ayağı değmemiş
Henüz nefislerin kirletmemişliğinde
Nezih umutlarım başkaldırıyor göğe
Birazdan gün başlayacaktı
Parlament mavisi gökyüzünden topladığım umutlarımı
Yeşerttiğim hayallerimi
Doldurdum hepsini siyah poşete
Görmesin kimse, gösterme
Şşşş… Sus, sakın söyleme!
Çalarlar, yıkarlar, yakarlar
Dağıtırlar seni de, maazallah ederler tarumar
Umutlar hayallerde özgürler!
Bırak, göğe başkaldırsınlar!
Görmüyor musun?
Şirazesi kaçmış düzenin
Anasını ağlatmışlar!
Hayallerin senin değerindir, bırak dokunmasınlar
Ah, şu hayatının yaygarasını yapan zangoçlar!
Atarken adımlarını alacakaranlık sabahın sisli sokağında
Tasvir ederken hayatının satır aralarını
Derin derin aldığın nefesinle
Kaldırıp başını, bak gökyüzüne!
Bak, hayaller kanat çırpıyor
Doldur hepsini siyah poşete,
Aman ha, gösterme, söyleme kimselere
Giderken evine doldur heybene
Tıka basa umut
Tıka basa cesaret
Tıka basa feraset
Harmanlayıp hayallerinle, kaldır başını, topla
Sana bahşedilen yepyeni gün için
Kaldır başını
Doyur ruhunu,
Kahvaltını iyi et!
Sonra mı?
Sonrası mücadelene bereket!
“Gerçek bayram, işçinin emeğinin karşılığını, alnının teri kurumadan aldığı gündür! 1 Mayıs İşçi ve Emekçi Bayramı kutlu olsun.”

İçli, içli yakıcı bir hıçkırık kulaklarımda
Soğuk şehrin dar, metruk bir sokağında
Baktım ki sağıma soluma
Karanlıkta, elleri dizleri arasında
Soğuktan titriyor
Dolaşık saçları kir pas, yırtık pırtık üstü
Ayakkabıları çıplak ayaklarını terk etmeye meyil ediyor
Minik kalpten derya dertler
Buğulu mavi gözlerden süzülüyor, süzülüyor
Umudun rengi mavilik, umutsuz bakıyor
Aciz kalan ruhumla sual ettim
“Soğuk hava, merak eder annen?” dedim
Bükülen dudakları titrerken
Akıtarak derdini gözlerden, hiç silmeden
Dedi: “Terk etti annem bizi, annem yok ki.”
Utandım, utanın utanın!
Dert sandığımız, bizi ele geçirip kör eden tüm şımarık şikayetlerimizden
Annem diyor, yok diyor
Titreyen dudaklarını ısırıyor
Acısını bastırmayı nasıl da öğretmiş hayat
İşte bu yüzden naftalin kokar sokaklar
Sokaklarda çocuklar, sokağın koynunda çocuk olmadan büyüyorlar
Baban? Baban nerede?
Dedi; geçim derdinde hurda topluyor
Sığınıp metruk bir sokağın apartman arasına
“Babam beni görmesin, üzülür.” diyor
Acısına yandığım…
Ahh, acısına yandığım hurdacının çocuğu
Acısını içinde saklamayı nasıl da biliyor?
Hayat öğretiyordu yaşına ve cüssesine aldırış etmeden
Kalbi üşürken iki büklüm sokaklarda, kimsesiz, annesiz
Yıllanmış çeyiz sandığı gibi içine hapsedilmiş naftalin kokusudur özlemi!
Ahh, hurdacının en büyük serveti, bakışları buğulu mavi
Hurdacının çocuğu
Asil ve gururlu
Zır aç karnı, “Tokum.” diyor
Tok ya
Tok ya, tok
Boğazı düğüm, dudaklar büzülü ve titrek
Dudaklarda diş izleri mor
Beden de gark olmuş acı
Annesizliği onun tek açlığı!
Sana mı kaldı şimdi be çocuk, sorgulatmak vicdanı?
“Annem.” diyor, arş titriyor
“Annem.” diyor, hançerler kalbime girip çıkıyor
Sızım sızım sızlatıyor!
Kaldırımlar ağlıyor, apartman aralığında inliyor
Bir derin nefes çekiyor gökyüzü, serin rüzgar esiyor
Naftalin kokusu sararken şehri
Dudaklarını ısırıp, susuyor
Tuttum buz kesmiş ellerini
Acısından kasılmış suretinin mimikleri tebessüm bile edemiyor
Özlem hüküm sürerken ciğerlerinde
Ne adresini verebildi ne de başka kelam etti
Daha ne deseydi be? “Anne.” dedi, “Anne!”
Kim doldurur o derin boşluğu, kim merhem sürebilirdi?
Hurdacının çocuğu
Bırakıp beni hızlıca giderken
Yutkunup her ısırışında dudaklarını, ciğerime ciğerime batırırken
O buğulu mavi bakışlarında can evimden vuruldum ben
Maktulü olduğum vaktin, özlemler barındıran sokaklarında
Bastırılmış naftalin kokusudur özlemi!!
Tüm hücrelerimde hissedilen.
Duydunuz siz hiç? Naftalin kokar sokaklar
Bastırılmış özlemleri olanlar duyar
Evine sığamayanlar
Yollara düşüp arayanlar
Hasrete gark olmuşlar
Ve gözlerini yollara adayanlar
Duraklarda kalanlar… ah duraklar…
Naftalin kokar sokaklar
Ah hurdacının çocuğu
Acısına yandığım hurdacının çocuğu
Uykularına yıldızlar serilsin
Mavi gözlerin, parlak umutla bakmayı öğrenirken
Bayram gibi vuslat gelsin
Anne göğsünde, saçlarında elleri hiç eksilmesin!

Şifaya eş yağarken nisan yağmurları
Savurur kokusunu
Leylağın kokusu nisandan duyulur
Mayısı davet ederken sağanakları
Nisan yüreklim, üzülme olur mu?
Müjdeler nisan, mayısın mor tonundaki leylakları
Ayrı şehirde olsak da,
Bak bizim mevsimimiz hep aynı
Leylaklar açacak
Üzülme
Yıkayıp, arıtarak tozunu pasını
Ve misleyip şifayı
Davet ediyor mayısı
Sil gözyaşını
Leylaklar açacak
İnan açacak o leylaklar
Gözyaşınla arıttığın yüreğin
Zarif bir şiir gibi
Leylaklara bakacak
Göçmen kuşlar şehrinde yeniden buluşacak
Nisan yüreklim
A benim buğulu kirpiklim
Yüreğindeki sağanaklar şimşek çaktırırsa
Korkma
Gürültüsüne umutlar uyanacak
Ve bir sabah gözbebeklerinin perdesini araladığında
Bir çocuk elinde pamuk şekeriyle
Kahkaha atacak
Yüreğinin sokaklarında
Mevsimlere iyi bak
Ama en çok mayısı getiren nisana
Çarparken yüreğine rüzgarını
Bir irkilmeyle hatırlatacak
Yağmur sonrası
Leylak kokulu güneşler açacak

Bir başkalaşırım her bahar,
Çiçeklerinden tutunup bir başka bakar.
Kalp ritmim melodik atar,
Her bahar.
Dalga dalga meltemler eserken,
Yüreğim bir yelken.
Akıp giden, bakıp gülen…
Gökyüzü bir başka, bambaşka.
Sevemez bulutlarını seyretmeyen,
Uçamaz, kaybolamaz mavisinde.
Kaldır başını, bir selam çak!
Geriye kirletilmemiş bir gökyüzü kaldı elimizde.
Ve gökyüzü göz kırpar.
Bir başkalaşırım her bahar.
Gökyüzü benim, aşk benim,
Ve ben hep gencim,
Bakabildiğim kadar!
Yaşasın mavi düşlerin çılgınlığı, umutlar.
Her bahar,
Evet efendim, her bahar,
Resetlenip dirildiğim kadar.
Başkalaşırım ben her bahar.

Zaman avuçlarıma yağmurlar dökerken
Bahara niyetliydim
Acı bedenimde can çekişirken
İlham nakışlı hikmetinden
Tefekkürüm aşkı irdeliyor
Ve ahdım olsun ki
bir bahar sabahı, okunurken ezan-ı muhammedi
Tüm üzüntülerin, kaybedişlerin
Sehpasını kuracağım
Bir tekme ile dar ağacında
Hak etmedim dediklerimin canına okuyacağım
Kırları papatya kokusu sardığında
Damardan vereceğim nabzıma,ruhuma
Yeniden çiçeklenmek için aşka
Dimdik hayata.
Zübde-i alemdir ya insan
Vardır O nunda iklimi
Bahar boşuna gelmiş olamazdı
Uyandırırken toprağını
Vardır bunun da bir hikmeti

Yağmur yağar sağanak sağanak,
Bulutlar denize karışmış.
Kadın limanda aylak.
Bakmayın yağmur damlalarını yakalamaya çalıştığına,
Kirpikleri ıslak ıslak,
Elleri de titriyor.
Gök gürlüyor,
İçi coşuyor.
Bakmayın umarsız tavrına.
Kayalara vuran dalgalar
Beynini kurcalıyor.
Ve dikilince gözleri bulutları yutmuş dalgalara,
Kasvetli hava
İntihara davet ediyor.
Bakmayın umursamaz sırıtışına.
Yağmur eşlik ediyor tırlatışına.
Yağmur yağar sağanak sağanak,
Kadın limanda.
Kadın limanda.
Bulut yutmuş dalgalar göz dikmiş ruhuna.
Eyvah!
Neler neler biriktirmiş yüreğine.
Eylül’ün dolduruşunda, zaten bu Ekim de
Kafası ağırlık bedenine.
Bağlamış ahları ayağına.
Ağırlık çok ağır.
Sağ tarafta, hemen sağda,
Aşıklar romantizmin doruğunda.
Evet, evet ya,
Aşk adil davranmıyor bazılarına.
Eyvah!
Ürperiyor içim.
İçim içim.
Ama benim içim çok korkuyor.
Kadın limanda,
Titriyor.
Şamarlanırken ıslak rüzgârla,
Tırlatık bir gülümseme suratında.
Bulut yutmuş dalgalar göz dikmiş ruhuna.
Eyvah ki ne eyvah!
Gören yok, duyan yok,
Umursayan hiç yok.
Kasvetli hava,
Ve karışıyor kuşların vaveylasına.
Ruhuna göz dikmiş bulut yutan dalgalar,
Acıların kişnediği gecenin sabahında,
Sonunda… Aahh, sonunda,
Gasp etti ruhuna.
Eyvah!
İçim çoook ürperiyor.
Acısı sızar, sızlayan kaburgalarım arasında,
Binbir kuşkuyla.
Kargalar ötüşür, gözü yaşlı bulutların semasında.
Bu kasvetli hava,
Acılara bela.
Haydi gazeteci, at manşeti:
“Bir kadın intihar etti!”
Yaz sonra döşe altına afilli afilli.
Kalbinde saklı hakikat nasıl olsa,
Yerde yatan siyah poşet altında.
Ooof, içim titriyor.
Kınım kınım kınayacaklar,
Benliğini çalanlar.
Sebebi olanlar hiç hesap edilmeyecekti.
Sen yaygaraya bak şimdi.
Öyle ya,
Kadın hesabını da bilmeliydi (!)
Tabii ya,
Bu kasvetli havada kadının ne işi vardı limanda (!)
Ooof, içim üşüyor.
Bu kasvetli hava,
Acılara bela.
(Bu şiir bir haber karesinden esinlenilmiştir.)
Bahar Önen BÜKE
“Kadınların umutları, hayalleri, gülüşleri sömürülüp tüketilmeyen, dövülmediği, öldürülmediği yarınlar için… 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü Kutlu Olsun.”

Sebatkâr yüreğimle yürürken sevda kaldırımlarında,
Aşkın sınavıdır bivefa.
Sınav ağır, ağır olmasına da,
Nahoş bir ızdırabın müptelasıyım aynı zamanda.
Ucu yakılmış bir mektup gibi yüreğim,
Eritip göz bebeklerimin ışığını,
Ölümün derinlediği hasretle mühürledim.
Yankılanırken gidişinin ayak sesleri,
Kilitledim tozlu sırlar sandığıma.
Ve sonra,
Çığırtkanlık etse de hasret bağrımda,
Niyet ettim mahvıma şahitlik eden susma orucuna.
Her yumdukça gözlerimi geceye,
Düşler çukuruna iter beni, en derinlere.
Hayalin perde perde her dokunduğum yerde,
Öğretemedim işte unutmayı yüreğime.
Gözlerin geçerken içimden,
Beti benzi atar mevsimlerin.
Kuşların su içtiği sesini çıkılayıp,
Ve nakkaş gibi işlerken ruhuma,
Acı emziren bir gecede,
Niyet ettim mahvıma şahitlik eden susma orucuna.
Sevda aç kaldı gözlerine,
Sesine aç, gülüşüne aç.
Aç kaldı aşk ellerine,
Aç kaldı şehrin kaldırımları ayak izine.
Çırpınan kuşların kanatları sevince.
Gelişin iftar sofrasıdır yüreğime,
Şükürler savurup dua dua,
Ruhumda tıka basa.
Her andıkça teneşire gelesice ayrılığı,
Ve korkmadan harlatıp içimdeki hasret çığlığını,
Avazı çıktığınca.
Boyanıp sükutun rengine,
Karışıncaya dek nefesin nefesime,
Niyet ettim mahvıma şahitlik eden susma orucuna.
Gelişin iftar sofrasıdır
Ruhuma,
Tıka basa.
Bahar Önen BÜKE

Kırık bir dala konan kuş gibidir umudum
Ve ben o kuşun göğüne vurgunum
Bu yüzdendir ki
Yağmurların rahmet olduğuna inandığım günden beri
Kalbimin iklimi dört mevsim hep mavi
Öyle ya
Vurgun olduğum göğün
Bulutları ağlar, bulutlar donar ve bazen sis kaplar
Gecesini karalara,tan yerini kızıla boyar
Hangi kasırga yıkar,hangi acı bozar
Ve hangi sis bulutu boğabilir beni
Vicdanı hür kalbimin
dört mevsimi hep mavi
Üşütmez kışının ayazları
O ayazlardır ki
Çarparken bir irkilmeyle yüzüme
Tüm çıkmazlarımın tek çıkar yanı
Vurgunum kanat çırpan o kuşların göğüne
Kanatlarına yazıp olup bitenleri
her havale edişlerde göğün sahibine
Toprak uyanır,ağaç semirir, kırık dallar yeşerir
Bu yüzdendir ki
Kendinden emin gülüşlerimin tek sebebi
Kalbimin iklimi dört mevsim hep mavi
Bahar Önen Büke

Aşkın eşkiyalığına bürünüp
Umutların hovardalığında
Aldırmadan yaşıma başıma
Yara bere içinde raconlar kestiğim yaşamın
Tek başıma çetesiyim
Delire delire
Habire
Dilime dolanıp yapışmış bir kere
“bu kadar da olmaz ki” cümlesi
Tercümeler na mümkün,yok takat
Ve sabır seslenir ,yürek sızlatan bir sesle
“Tak”!!!! Taaak ! Tak
Deklare edip acının yanaklarından süzülenleri
Ve yapışıp yarınların yakasına
Çalkantımın savurduğu dalgalar
Fısıldar sonra
Haydi “ak”
Varmak için karaya ,cilalanıp parlamak için hayata
Maviliklerine omuz verdiğim sabrımın sesiyim
Yara bere içinde raconlar kestiğim yaşamın
Tek başıma çetesiyim!
Bahar Önen BÜKE

Soğuk bir gecenin peşin sıra
Kışı ölümün soğukluğu sarmaladı
Kar değil ki bu yağan
Şimdi bu kar mı?
Can çekişirken hayaller
Yükselirken gürültülü sancılar
On il diyor haber muhabirleri on il takınıp korkulu bakışları
Kar kefen olup yağdı
Şubat’ın altısı, mahşerin atlısı
Kalanları bitap efseli
Yorgan oldu betonlar titrerken geceleri
Bir annenin çığlığı arasında
Bir çocuğun göz yaşında
Bir babanın acı dolu sancılı bakışlarında
Yitip giden canların fay hatlarında
Olurken depremler ardı ardına
Ezilip kaldım sönen hayallerin en kazı altında
Kapkaradan daha kara, acının en koyu tonunda
Asla silinmeyecek akıllardan hafızalardan asla
İlan edilerek dünyaya yası
Acı tarihini yazdı
Şubat’ın altısı
Yoktur acının ırkı, ne de yaşı
Koca koca,diki dikine dikilen binalar arasında
Ölümün halatını dolayıp boynumuza
Başladı bir telaşlı arama,yana yakıla
Can pazarında
Tam ortasında
Öksüzlerin, yetimlerin acılı bakışları
Tek tek, kazıya kazıya
Acı tarih yazdı
Şubat’ın altısın da
Bir yanım mahşer,bir yanım mücadele
Bir yanda umut olur mücadele arasında çıkan bebe
Buz kesmiş ellerin avuçları arasında
Katıp dua dua
Un ufak betonlar arasında
Yürekler sarmalarken kor acıları
Bir parça çalıp ölümden ağlayan gözlerle
Takdiri ilahi bir yana
Tedbiri ihmali de unutma
Acı tarih yazdı ölüm üfleyen kışın
Şubat’ın altısın da
Direnerek,kenetlenerek
Sabahı olan yarınlara…
Bahar Önen BÜKE

Hüzün kokan gecenin nefesi derin,
Gerçekliği hayallere boca ederken,
Ritmini yutmuş evrenin.
Ve kefen biçerken yalnızlara,
Destursuz salar tüm acılarını, kışkırtarak kuşkuları.
Saat gecenin bilmem ki kaçı,
Kamburdur hep mutluluğun sırtı.
Gece katran karası,
Sessizliğimin yansıması.
Düşüncelerle kapanan kirpiklerimin gölgesinde,
Sadırda olanı çıkarıp meydana,
Gümüşten parlak hayal mürekkebiyle ayazlar yazılı.
Evet, ağır bir romandır gözlerimin yaşı.
Kısmi bir felç içinde kalbim,
Vurdukça yokluğunun idrakı.
Ve anılardır ayrılığın bariz inkarcısı,
Körüklerken tüm ahları.
Umut ve yeis arası,
Bozuktur benim delirmelerimin ağzı.
Sebeplerin en alakalısı ve acıyı kusmanın en haklı yanı.
Sen ki, bu ayazların yabancısı,
Dolanırken boynuma hasretin celladı.
Ve gece,
Nazarında muteber olmayan acılarımı tebliğ eden bir postacı.
Ben ki,
Nefesi derin bir gecenin yarısında,
Müsemma bir kalabalığın yalnızı.
Boşluğunun fırtınasında savruluyorum.
Dağınık zihnim,
Ne toparlayabilirim, ne de yerine koyabilirim koymam gerekenleri.
Akla zarar, sevgili,
Akla zarar bu çaresizliğin çirkefliği.
Öyle de müşkül yaşıyorum.
Pas tutmuş nemli kalbimin anahtarı,
Kilit bozuk.
Kahretsin, senden başka kimseyi sevemiyorum.
Ve kaybolurken yalnızlığımın mahşerinde,
Sensiz nasıl yaşanır öğrenmeye çalışıyorum.
Seviyorum demenin hakkını veremeyenim.
Söyle!
Cefayı sefasına hürmeten sevemiyorsan,
Nedir ki aşk dediğin?
Ve çırpınmıyorsa yüreğin emek emek,
Nedir ki mücadele dediğin?
Yüzümü eğecek değilim.
Bu çile benim.
Üzerinde “deli cesareti” işlemeli gömleğiyle,
Sevdamızın ateşinde mahçubiyetsiz ısınan yine benim.
İşte öyle!
Elbette ki, söyleyeceklerim değil bu kadar.
Zamana yaydım bir o kadar.
Hakikatler vura vura kafama,
Canıma batar acın, sızlata sızlata.
Ardından akıp giderken zaman,
Mühürlüdür kelimeler, vedanın ağrısında ağlayan.
Sarılıp mecnun umutlarıma,
Kirpiklerime çöken gurbetin ağırlığıyla.
Aşkın mahşerinde,
Sensiz nasıl yaşanır öğrenmeye çalışıyorum.
Bahar Önen BÜKE

Küçükken korkardım
Karanlıktan, canavarlı korkunç efsanelerden
Gece yatağın altından şeytan çıkacak vesvesesinden
Annemse güler ve derdi ki;
“ insanlar olmuş şeytan,sen insanlardan kork “
İnsandan olan insandan korkmak mı?
Bu çağda,bu yaşımda
Anladım anne
Kimi dinden besleniyor
Kimi duyguları törpülüyor
Nerede saklanıyor insanlık?
Saygıyı bitirmişler
Hoşgörüyü, merhamet arasında dürüm yapıp yemişler
Laf icabı diye biten laflar kelepir oldu
Kimileri menfaat tokmağının davulu
Hiç çekmez mi kulaklarını vicdan
Hani şöyle okkalı bir şamarda mı atmaz
Hani insanız ya insandan olma
Öyleler, böyleler
Pazar tezgahı gibi hep bahaneler
Her gün bir sela okunuyor
İşitmez mi kulaklarınız
Sizi kendini bilmezler
Hallerine heceleyerek bakıyorum
Sözlerini heceleyerek düşünüyorum
Haddini bilmeyendir bu şuur yoksunluğu
Nereden, nasıl , niçin geldiğinin
Ve nereye gideceğinin
İdraki şuuru ile yaşayanlar için
Yaşasın yaşamak
Yaşamak çok lezzetli doğrusu
Bahar Önen BÜKE

Evvel zamanlarda bir aşk vardı
Şimdilerin intizarı, fırtınanın bozuk imlası
Çırpınırken her bir hücremle lime lime
Sensizliğim zamana sığmadı
Ne zaman ki, düşler arasından göz yaşlarıma kapılıp düşecek sevda
Yalanlarından yalanlar beğenip
Bozdura bozdura harcadım direnen umuduma
Ve ne zaman ki, tükenecek kulaklarımda çınlayan aşk yalanları
İşte o gün ilan edecek yüreğim bu makus ayrılığı
Yorsada aldanışlarım kalbimi
Mühlet verdim aşkına uzun uzadıya
Her defasında
Hürmet yaraşır , hasrete gark aşklara
Yanarken geceler
Bilki küllerimdendir sebepler
İçim dışım fırtına
Yabancılar cirit atarken bakışlarında
Gözlerinin saçaklarında ki o buz sarkıtlarında
Ve sanmışlıklar keşleri doğururken sancıyla
kuduruk öfkelerimi çıkarır ayyuka .
Sensizliğim sığmıyor artık zamana
Ne zaman ki düşlerimi aminleyip göndersem arşa
Şehri birden gurbet kokusu kaplıyor
Her gürledikçe gök seni bağırıyor
Kokun olup esen her serin rüzgar
Pinhan bir sızı ile
Ilık nefesine muhtaç bırakıyor
Muhtaçlığın acizliği kaplıyor sonra
Ayağa kalkıp güçlenmemin miadı dolu veriyor
Evvel zamanlar boğdukça tüm zamanlarımı
Her defasında
Başka başka isyanlarla
Sensizliğim sığmıyor artık zamana .
Bahar Önen BÜKE

Devleşirken hüzünbaz düşlerim gecenin derinliklerinde
Hırçın bir uğultuyla cilveleşir sızlayan derdimle
Islak bakışlarım arasından
Yokluğunu selamlar kirpiklerim
Ümitlerimi damla damla düşürdükçe
Gidişinin ayak izleri duruyor hala aklımın kenarında
İzlerine yuvalanan hasret yüreğimin tam ortasında bir dikta
Aklımın kıyılarında canımı kaydırmaya çalışsada
Zeval vermez ki veremez
Her gülüşüne tutundukça .
Her budandıkça kör bir bıçakla
Sular durur aşk şarabı, ayyaş edip aşkına
Sarhoş kafa
Meze ederken gülüşlerini tokuşturup düşlerimle
Ve erirken zihnimin magmasında
Yalnızlık yankılanır son ses semada
Dinle yürek havasıdır bu
Her notası hüzzam makamında
Kahkalarımdan süzülür sancım
Kimse görmez anlamaz ki ahh tanrım
Bu aşk ne acı
bu ne çıldırtıcı sanrım
Gel haydi son defa
Kahkalarımdan topla beni
Sensiz azar azar, parça parça dağıldım
Gömerken bu aşkı imkansızlığa
Son bir hatırada kaldı aşk ,
Bir vedayla mıhlayıp beni yalnızlığa
Sallanıyorum
Gülüşünle tutunduğum
Aşkın darağacında
Topla beni
Gel topla
İmkansızlığa gömdüğün
Aşkın darağacında
Bahar Önen BÜKE

Ört bas ederken düşlerime yapışan hüzün miktarını
Doldu taştı vazgeçtiklerimin kotası
Bilmem ki şimdi aşk öksüz mü,yetim mi?
Ortada kalmış yeni doğan sabi gibi
Eyy iki gözümün bebeği
Yalnızlıklar da bul beni
Arayıp dursamda şimdi kendimi
Takatimin tükendiği noktada
Saçlarımdan savurdum artık nefesini
Ve şimdi tek tek asarken paslı düşlerimin ipini
Eyy iki gözümün bebeği
hasret türkülerinde bul beni
Aynı gökyüzünün altında
Ayrı ayrı yaşarken ayrılığı
Hüzün sağar bulutlar
vurup aşkın boynuna
Ve imrenirken acılar intihara
Sükut çerçeveli hüzünler astım
Sana sürgün yüreğimin fırtınasına
Eyy iki gözümün bebeği
Yaralı kuşların kanatlarında bul beni
Ey iki gözümün bebeği
Her dalarken gözlerin derin derin uzaklara anlamsızca, vakitli vakitsiz şuursuzca
Bil ki
Düşlerin buluştuğu andır
Madem ki aşk terk etti bizi
Dipsiz kuyuların karanlığında bul beni
Kurşuna dizdim bir gece vakti
şahdamarımdan vurulduğum o gülüşlerini
İyi tanırım cesaretlerin meşrebini
Ve bilirim
Kirpiğimde ki gecelerin mezhebini
Kayan yıldızların ucuna tutturken seni
Kolay olmadı tâbi
Hasret kaç yangın eder çok iyi bilirim
Eyy iki gözümün bebeği
Haydi
Her ateşin yalazında bul beni
Bahar Önen BÜKE

Boğazımda yutkunamadığım haksızlıkların zehri
İsot kokulu yalnızlığın ciğer dağlayan esintisi
Oysa uykularımın aymazlığında yıldızlar serpilmiş gecenin düş maviliğine
Bense on ikiden sonrası vardiyasında
Düşlerim çemkirir durur akıl tutulmalarıma,
Lakin habire
Rüzgar ters esiyor bu gece
Ve bilirim derman zamanın avuçlarında
Avuturken kendimi arabeks şarkılarda
Yarın denilen vakitlere zırhlar giyiniyorum
Tutulacak işlerin kenarına yapışıp
Ve olmazların olur yanına
Dokunup sinir uçlarıma
kafa tutup parmak sallarken
Cüretkar bir tavırla
Parmak sallarken kafamda bitap düşen mücadeleci kavgalarıma
Ruhumun göçüğünden çıkarıp aşkımın kadavrasını
Fırlatıp attım etimi ısıran gecenin kuyusuna
Namütenahi mavi düşlerin diyeti hatrına
Oynaşa dursun semada yıldızlar ayla
Sigarayı yakıp sigarayla
Zil zurna kafa azgın bir kahırla
Sallayıp durduğum parmak hep havada
son bu son vardiya
Bilinsin ki,rüzgar ters esiyor bu gece
Acıtsa da milyon kere
Milyon kere örselenmiş,yara almış olsada iyi niyetlerim
Yarınlara İntisap ederek kalbimi,kendi göğümün tahtından seslenmekteyim;
Adettendir üç defa
Son olsun
Son olsun
Son olsun
On ikiden sonrası bu son Vardiya
Bahar Önen BÜKE

Milli Eğitim Bakanlığı tarafından başlatılan “Mümtaz Şahsiyetleri Tanıma Projesi”, öğrencilere yaşadıkları şehirlerdeki önemli şahsiyetleri tanıtmayı amaçlıyor. Bu kapsamda, Bandırma’daki Şehit Öğretmen Mustafa Boz’un adı, “Bandırma Şehit Öğretmen Mustafa Boz İlkokulu” ile yaşatılmaya devam ediliyor.
1994 yılında Cizre İmam Hatip Lisesi’nde öğretmenlik yaparken, hain bir terör saldırısında şehit olan Mustafa Boz’un anısını yaşatmak amacıyla, okulda hazırlanan özel bir tiyatro gösterisi düzenleniyor. Öğrenciler, şehit öğretmenlerini tanımak ve anlatmak için tiyatroda Boz’un hayatını sahneleyecek.
Öğrencilerden Anlamlı Ziyaret
Bandırma Şehit Öğretmen Mustafa Boz İlkokulu, proje kapsamında öğretmen Yeşim Kekeç ve öğrencileri, Mustafa Boz’un annesi Müberra Hanım’ı evinde ziyaret etti. Ziyaret sırasında, Boz’un çocukluğu, öğretmenlik yılları ve şehit olduğu günlere dair sorular sorularak annesinden değerli bilgiler alındı. Bu anlamlı ziyaret, öğrenciler ve annesi arasında duygusal anlar yaşanmasına neden oldu.
Proje Kapsamında Birleşen Toplum
Tiyatro gösterisinin hazırlıkları devam ederken, proje yöneticisi öğretmen Yeşim Kekeç, katkı sağlayan okul idaresine, öğrencilere ve velilere teşekkür etti. Şehit Mustafa Boz’un adı, sadece okulun duvarlarında değil, öğrencilerin kalbinde de her zaman yaşamaya devam edecek.
Haber: Bahar Önen Büke


Yağmur yüklü bulutların kapladığı bir geceden
Delirmelerin ayak sesleri gelir
İnce ince derinlerden
Yağ yağmur
Şöyle şimşekler çaktıra çaktıra
Gidişinin ardınca tüm ağlayamadıklarım adına
Yağ yağmur
yananlar aşkına!
Keşkeler biriksede sadrıma
Sebepler aramıyorum artık sevdana
Mübrem bildiğim gözlerine yanmışım,
yanmış ama yanılmışım
Elveda aldanışım
Elveda
Ve şimdi gidişinin atıklarıyla istilaya uğrayan bu yürek
Matemin fermanı
Kimsesiz bir makberin iniltisidir
Göz ile kirpik arası feryada kalkışırken emeklerimin yası
Marazı mevt olmuş bu aşka
Kirpiğimden sallanıp düşen son damlayla
Elveda
Bahar Önen Büke

Sonu bilinmeyen yollarda
Kendi sökük kalbinin dikiş bilmeyen ahraz terzisi,
Hesapsız ahlara gebe gecelerin
Bir köründe sancıyla doğurduğu hüzünlerin suretiyim.
Tâbi tutarken sabrın sınavı,
Acılarımın kıyamıdır yüreğimin gözyaşları.
Dizginleri kaçmış uyuz bir at gibi kişnerken yokluğunun sancısı,
Zifiri bir gecenin sessizliğinde,
Fosforlu fosforlu çakıp
İlan ederken ışığına sığındığım yıldızlar ayrılığı,
Acılarımın kıyamıdır yüreğimin gözyaşları.
Tükenmeye yüz tutarken anlayamadıklarımın sabrı,
Sevdam, ayrılık yokuşlarının gürültülü izdihamı,
Bu izdiham ki;
Kanatları kırık hayallerimin
Heyula bir özlemin tellalığıyla,
Asırlık hüzünlerin ablukası.
Acılarımın kıyamıdır yüreğimin gözyaşları.
Düşündükçe bu esriklik kafa kaşır, yarayı azdırırcasına,
Boşverenler zümresinden değilim,
Her iç çekişimde,
Veda bakışlarının söz yaşlarıyla ıslandığım,
Yitik bir aşkın işgal kentiyim.
Zahirde sensiz,
Ruhumla seninleyim.
Bu nasıl ayrılık şimdi?
Gel, onu de.
Oysa merak eder her katil vurduğunun ölüp ölmediğini.
Sen biç kefeni, yok edip içime çullanan hacmini,
Sabrı tükenen düşlerin çığlık çığlığa yankılanırken vaveylası,
Titrer, kurumuş çatlak turabı.
Yitik bir aşkın işgal kentiyim,
Acılarımın kıyamıdır yüreğimin gözyaşları.
Bahar Önen BÜKE

O öğretmendir
Kurak toprakların can suyu gibi
Hayat verir yüreklere gülümseyen sevgisi
Fikirleriyle yön verirken
Bilgisiyle ışık ışık saçar gözleri
Karanlıkları eritip aydınlatandır evreni
O öğretmendir
Sıcacık bir anne sevgisi
Bazen bir baba otoritesi
Çarpıp çarpıp çoğaltırken yarınlara inancını
Açılmış kanatları altına toplar şefkatle ailesini
Kalemi tutup öğrenince okuma yazma
Başlar seyahat
Gitmediğin, bilmediğin coğrafyalarda
Bir bakarsın uzayda
Bir bakarsın ormanda
Ve sonra
Tarihi bir ziyarette
Kılıçlar kuşanılmış bir savaşın ortasında
Oturtur seni tahta
Bazen verip eline fırçayı daldırır renkli rüyalara
Kulağından öper bazen müzikte bir nota
Neler neler gösterir sana
Ahlakın ısıttığı kanatlarının altında
O öğretmendir, dünya O’nda
Cahilliğin azılı belası
Açıp mukaddes sandığını
Şehir şehir, belde belde
Sevgiyle savurur bilim bilim zihinlere
Ekerken vatanın her bir köşesine umutları
Can suyu olup yeşertir yarınları
Öğretmendir O
O adalettir, saygıdır
İlmek ilmek işlerken sabrın yumağından geleceği
Güzel günlere inanmaktır
Ve düşlerin ışığıyla
Karanlıkları aydınlatandır
Değerlerin değerlisi
Güçlü adımlanan ayakların feri
Güzel bakan yüreklerin sesi
Bilimin ışığıyla
Teknolojiye yön veren ellerin kutsal eseri
O öğretmendir öğretmen
Öğretirken eğiten
İnsanlığın büyüdüğü, geleceğin beşiği
O öğretmendir ki
Ülkesinin medeniyet simgesi
Ellerinden öpülesi
Bahar Önen BÜKE

Bronz tenli akşama hakimiyetini ilan ederken kuzguni bir gece
Adını kor koyduğum günden beri
Mülteci hayallerim sancılıdır hep döşünde
Yıldız yıldız dizdim bakışlarının sesini geceye
Kulak hırpalayan,yürek dağlayan
Sessizlikte yankılanan
Yabancı bir lisandır bu işittiğim
Anlatmaz ki hiç bizi ,senli benli
Bıraktığın gibi işte
Boğulduğum sensizliğin kimsesizliğindeyim
Ben hasretin kor nefesiyim
Mahlahsız düşüncelerim ağıtlar yakarken alev alev
Dikilir aşkım o vakit dimdik Elif gibi
Cazgirlik etse de sensizliğimin kimsesizliği
Velveleye verir dilim şaha kaldırıp sabır zikrini
Bıraktığın gibi işte
Sensizliğin sessizliğinde
Şehriyardır kimsesizliğim
Deruhte eden anılara ağlarken yüreğim
Ölümü özencik edip
Kancık bir pusuda bekler durur azrailim
Ölüm kader, azmettiricisi sen
Yangın hasretten, su ben
Yokluğundur kor olup yakan
Benim ben küllerinde eşelenip duran
Bilmez mi ki bağrıma çöken azrailim
Bir sevda uğruna ölmekse , kaderime iman ettim
Bıraktığın gibi işte
Ben hasretin kor nefesiyim
Şek kabul etmez aşk amentüsü
Abanırken ruhuma müfrit hüznü
Yorgunluğuma,vurgunluğuma
Ve savrulduğum fırtınanın yağmurunda
Islak ıslak titrerken yalnızlık
Ve yanarken ıslak çıra misali için için
Bıraktığın gibi işte
Eşelenip durduğum aşkımızın küllerindeyim
Ben hasretin kor nefesiyim
Yalazını suratıma çarpa çarpa
Bağrıma basa basa
Hasretin su olabilmeyi öğretti yangınıma
Yalan değil , küfür de ettim gidişine ne varsa
Vefasızlığın alayına çıldıra çıldıra
Çıldırmak olmasa nasıl dayanırım ki ben bu yangına ?
Yaslanıp isli gönül duvarıma
Pürmelal bir sabır daha çekerim sonra
Ben hasretin kor nefesiyim
Hem artık adını da anmıyorum
Kor diyorum kısaca sana
Senin adın kor bundan sonra
Bıraktığın gibi işte
Eşelenip durduğum aşkımızın küllerinde
Sensizliğin kimsesizliğinde
Yangınların mücahidiyim
Ben hasretin kor nefesiyim
Bahar Önen BÜKE

Aynı değil bu şehir
Yokluğunun farkında
Parlaklığını kaybetmiş, uçmaya nazlı kuşları semada
Bu şehir yokluğunun farkında
Boşuna değil aksiliğim
Çarpıntıya kapılmış yüreğim
Durduk yere değil bu dalga dalga köpürmelerim
Ve her iç çekişimde
Ömrümü hiç edenin yedi ceddine
Selamlar ederim
Ele geçirilirken iliklerime kadar sevdanla
Ritim ritim
Her kulaçladıkça
Aşkımızın hiçbir zerresini ziyan etmedim
Namerdim savrulursam ayrılık rüzgarında
Çırpınırken hasrete hapsedilmiş sevdanın koynunda
Allah şahit
Gelişine can feda, yokluğuna eyvallah
Bu şehir yokluğunun farkında
Fazla uzaklara gitmiş olamazsın
Söyle
Neresindesin ayrılığın
Ölümle burun buruna can pazarında
Beklerken bizli saatleri
Bu şehir yokluğunun farkında
Rüzgarı ayrılık kokusunda
Tükenip gidiyor karşılaşmanın ihtimalleri, yürüdüğüm dar, yokuşu dik sokaklarında
Kahkahalara küs, gözlerinin uykusunda
Bu şehir yokluğunun farkında
Gözlerime çekilen mil boşuna değil
Boşuna değil
Gecelerle helalleşmelerim
Saçları çiğ, dudakları ahuzar bu şehir
Çökünce gecenin deruni sisli karanlığına
Döker bir bir eteğinde ki taşları
Vallahi koptu sabır tesbihim
Lan billahi koptu sabır tesbihim
Ve savrulurken sabır tesbihimin taşları
Gamların alâsını kışkırtıp
Boşuna değil delirmelerim
Yaralarımı gıdıklaya gıdıklaya öper gecelerim
Boşuna değil dengesizliğim
Hüviyetini kaybetmiş bu şehir yokluğunun farkında
Ayrılığın damlar yaslı gözyaşı
Sabahın kirpiklerine doğru süzülerek
Vuslatın hevesleri çöker
Daldırıp tasaların kuyusuna
Ölüme eş iflahımı keser
Lan vallahi bu şehir yokluğunun farkında
Can çekişir hayaline yandığım ihtimaller, şehrin koynunda
Efkar efkar hasret yağar her gece yarısında
Namerdim savrulursam ayrılık rüzgarında
Allah şahit
Gelişine can feda, yokluğuna eyvallah
Bu şehir yokluğunun farkında
Durduk yere değil bu dalga dalga köpürmelerim
Ve ben her iç çekişimde şehrin kuytusunda
Ömrümü hiç edenin yedi ceddine selamlar ederim
Bahar Önen Büke

Geceler ateş alıp tutuşurken özleminle
Sensiz atan yüreğimde alevler üşür yoksun diye
Küllerinden arta kalandır bu aşk belkide
Acılar galeyana gelip
Akıl çaprazında bir bir sıralarken soruları
Sırra kadem basar umutlar
Ciğerin isli korunda kalbimin kapanmayan yarası usul usul kanadı
Şehre yayıldı tiz bir yalnızlığın hıçkırığı
Şehri kaplamış musibet karabulutlar
Çisil çisil ıslanırken kaldırımlar
Ne yana baksam kol gezer hatıralar
Prangalı bakışlar
Prangalı kavuşmalar
Ve ben şehrin sisinde yas içtim
İçli içli ağlarken bulutlar
Kurulmuş simyah gecenin eteklerine yalnızlığın senfonisi
Çınlar gece ağlar gece
Geceler çaresizliğimin iniltisi.
Bakarken yıldızlara umutsuzca
Sokulup usul usul gecenin koynuna
Düşler ağlar acı acı
Gidişinin hep perde arkası
Yolunu gözlediğim pencerelerim buğulandı
Görünmez oldu kavuşmanın yolları
Menfezleri çökmüş pencerelerin umutları kırık yaralı
Gecenin buhranları üstüme abandıkça
Örgütleniyorum
Acıya, baş belası için için yanmalara
Ve kokun gelir burnuma
Ahh derin derin çekip içime doldururken kokunu her bir hücreme
Anlamalıydım
Yalnızlığıma stoklanan kokunla avunacağımı
Ve anlamalıydım
Kokunun gecelerimi harlatacağını
Göğüs kafesimin tam orta yerinde bir çatırtı
Ölesiye sancılı
Yokluğunun içimde bıraktıkları
Kulaklarımda ise acı sözlerin yırtığı
Kokun harmanlanırken hayalinle
Ömrüm anılara müebbet
Gözlerimin terine meftundur hasret
Taziye yeridir ahı çehresinde gecenin dilsiz meydanı
Bekleyişlerimin Eyyubi sabrı çatladı
Hayra yorduğum tüm düşler
Düşüyor kirpik uçlarımdan birer birer
Gönül kapımın önünde birikmiş sabrımla diliyorum
Sabredemiyorum ayrılıklar gömütü arasatta
Tut beni zuhuratta
Hüznümün sızısıyla sesleniyorum sana
Ey hasret
Beni azat et
Ey aşk
Beni azat et
Bahar Önen BÜKE

Riyakarların meydanında dürüstlük hastalık sayılır,
Öz güven adı altında almışlar ele edepsizliği
Haklı olma çabası ile kibiri
Ne biri
Ne diğeri
İnsansam utanmalıyım yaptıklarımdan diyemedi hiç biri
Baş kaldırmışsan
Tahammülünün tahammülü kalmamışsa
Sen takıntılı bir sinir hastasısın
Sana koyacakları teşhis baştan belli.
Hiç görmezler kendi hasta olan kalbini
O yüzden hiç üzme kendini
Konuşma hakkının sadece kendine verilmiş sananlar
Atarlar,tutarlar
Bazen attıklarını da tutamazlar
Sonra o susmayanlar, susmanın edepten olduğunu anlatır dururlar
Edebin derin manasını kavrayamamış zavallı tezatlar
Susmanın da tahammülü var
Fazlası bedene zarar
Ruha zarar
Hadsize zarar
Zararda zararda iken
Susma
Meydan genişse, hodri meydan
Çıkın birlikte oynayın
Ve o meydan da kulaklarında bir Safer Dal Efendi sözleri çınlasın
“Gerektiği zaman hadsize haddine bildirmek, kırk yetime kaftan giydirmekten üstündür” deyişleri
Sürekli haklılık çabası ile
Dolayısıyla suçlayıcı savunmalarınız meşhurdur
“Ben de burada haddimi aştım” diyebilecek yüz var mı?
Gelin bunu konuşalım
Hodri Meydan !
Bahar Önen BÜKE

Yürek çatımın altında saklamaya çalışırken acımı
Mazgallardan taşar inlerken içimde suzi ceriha
Kalbimin atarına umutla kol kola
Ayın şavkı vururken köpük köpük en üst rütbede hayallerime
İnadına koşar ruhumda debelenen
haşmetiyle bir küheylan şafakalara
Mazi topuk dikeni batar durur topuklarıma
Sensiz günlere her adım attıkça kanatır
Hatırlatır
Musallat olup bu sersem başıma
Bedenim sevdana asılmış intiharın yası
Kan ter içinde koşarken hafzalamda koşturan küheylan
Ve ne kadar meydan varsa hepsini bir bir canıma okutan
Teri,telaşesi, mücadelesi
Gözlerindeki huzura muskalayıp beni
Göğe sıçrar o vakit umudumun tüm asil soyluları
Kısasından yakıp sigarayı
Uzun uzun hayaller kurduğum kavuşmaların hatrınadır
Hafif meşrep gidişine hürmet
Boğulurken derinden yokluğunun derinliklerinde
Heyhat! Bu nasıl bir kusursuz cinayet
Avcının kanadını vurup özgürlüğe küstürmüş kuş gibi
Bir istirahat dilenir bedenim ruhumdan
Kesmek isterken lime lime kavuşmaların umudunu
Mutlak zafer der koşturur ruhumda bir küheylan şafaklara doğru
Sınavıdır bu sabrın unutmakla
Aşka dair afilli sözlerin ,yaldızlı yeminlerin ermeden kemale yan yattı çamura battı
İçimde sakladığım miş-li geçmiş zamanın yası dem kaldı
Sahi
Hikayesi yarıda kalanların ceddi kimlere dayanırdı?
Sen de ben kalmışsam şayet bir parça
Dinle
Gelmesen de
Sevdanın mahkumiyetinde eskitirken sabırları
Hafzalamda kan ter bir küheylan koşturur sevdana
Tahammülü yok unutmaya
Umutla,çatlarcasına
Dört nala
Koşturur ruhum sevdana asi ve asil bir küheylan
Dinle
Gelmesen de
Sevdanın mahkumiyetinde koşturur sevdana ruhum
Asi ve asil bir küheylan
Bahar Önen BÜKE

Pencere Ardı
Düşler vardı
Oysa sehpa üzerinde yazıp yazıp biriktirdiklerimin
İntihar mektubundan ne farkı vardı?
İnadına şarkılar söyledim pencere ardı
Komünistçe dizeler başkaldırdı
İnadına şarkılar söyledim pencere ardı
Gelip geçen hiç kimse duymadı.
Düşe sarıldım, acımı kucakladım
Bir çizgi çizip altına sonuna ünlem koydum
Tüm notlarımı alıp,yola dikilip önüme baktım
Ve ben böyle bildim ve böyle yaşadım
Pencere ardı
Düşler vardı
Rüzgarın inceden uğultusu bir yankı
Sokakta dört nala bir yılkı
Sesim yükseldi dizeler daha da baş kaldırdı
Pencere ardı, düşler vardı
Aldırış etmek istemesem de yazılı gördüm yollarda adımı
Rüzgarın fersah fersah savurduğu
Çıtır çıtır üstüne basılan kurumuş bir yapraktı !
Ümit vardı, Umut vardı
Dizeler baş kaldırdı
Sokağın başında ulu bir çınar ağacı
Umuttu gözüme ilişen
Savrulan rüzgara rağmen
Dalında kalabilen yapraktı
Düşler vardı pencere ardı
Can kafesten uçmamışsa,inzivadaki odanda
Cilveleş dur acılarla, zorluklarla
Cilveleş umutla
Direnmek yaşamanın hakkı
Bahar Önen BÜKE

Anlıyorum artık
Yaşam dağınık
Değil hiç bir şey yerli yerinde
Bu kargaşa ne ki bu hengame?
Hasret yüreğe düşünce hep ölümle palazlanır
Sığındığın her mukaddes köşede hatıraların izi kalır
Ruhum çığlık çığlık yorgun intizar
Ölüm ile özlem tartılsa aynı kefede
Ölüm hep bir adım ağır basar
Başbaşayım kimsesizliğimle
Zamana bir türlü yenilmeyen dilsiz özlemle
Gözümü diktiğim tavanlar çınlar
Tavana silüetini çizmiş düşlerim
Her baktıkça büyür gözbebeklerim
Dilimde acı bir biber çiğnercesine ölüme imrenen bir türkü
Alt tarafı dilde iki heceliktir özlem
Oysa yürekte her gece yazılan bir celladın günlüğü
Ölümün ötesini berisini okuyorum
Tavandaki düşlerin çizdiği siluetine bakarken
Demlenip demlenip hasretinle çığlık çığlık susuyorum
Yüklendim dediğim ayrılığın sancısı
Hep üstüme yıkıldı
Çaresizce şiirlerle onarmaya çalışırken sol yanımı
Anlıyorum
Sevdalılar böyle çökerdi
Enkazlar arasında için için kemiren dilsiz çilesiydi
Yıldırımsız yağar yağmurları
Kıvılcımsız yanar ormanları
Dinamitsiz patlar dağları
Bir sevdalı böyle kefensiz ölebilirdi
Hasret kıyılara vurunca
Çelikten olsa halatları çürüyüp giderdi
Dokunmayın bana
Ölüm akıyor tepeden tırnağa
Dokunmayın bana
Bulaşmasın size elleriniz acıya acıya
Geceye soyunuyor acılar çırılçıplak
Yalın ayak
İnce hesaplaşmaların dürüp defterini
Gecenin kirpiklerine çekip sürmeleri
Yosma gibi oynaşır özleminle acılar
Sevdalı yüreğimiş
Sevdalının bedeniymis hangisi takar?
Gece sabahın seherine kavuşuncaya kadar
Anlıyorum, hasret yüreğe düşünce
Tepeden tırnağa ölüm akar
Anlıyorum
Hasret düşünce yüreğe
Sevdalılar aşkın meşrebiyle ölümün emrinde
Dokunmayın bana
Dokunma
Ölüm akıyor tepeden tırnağa
Bahar Önen BÜKE

Mavinin tüm tonları raks ederken Marmara kıyısı
Melankoli bir hayal öper yaralarımı
Gemilerim batmış kimin umurunda
Zaten kağıttandı
Bir hayale tutunurken umutlarımın kırk mumu yanar içimde
Alev alır Marmara
Alev alır akşam, boyanır kızıla
Kefilim dokuz doğuran acılarıma.
Hayat sabretmektir belki de
Ve inanmaktir yağmur sonrası çıkacak gökkuşağına
Kaybetmek ne kelime
Sümme haşa !
Umudun gölgesinde ümitvar yaşamak yaraşır namıma
Yarının hülyalarını toprağa ekip
Güzel bahçeler yetiştireceğim
Deniz kıyısında
Ve kağıttan olmayacak bu kez gemilerim
Büyük gemiler inşaa edeceğim süzüle süzüle umutlara
Yaşanacak güzel günlere kefaret bilirim
Acılarıma kefilim
İşte bu yüzden eminim
Filizler baş verirken
Umudumu Seveyim
Şafağın doruğunda
Sevinçler göz kırpar durur bana
Bahar Önen BÜKE

Uykusuz gecelerin sabahına tutunur durur aşk
Volta atarken damarlarımda
Savrulup oradan oraya
Aklımın kıyısında gezinen firari mülhemi
Anılar adlı bir gemiyle batırır yalnızlar ülkesine beni
Unuttum ki ben beni?
Sahi kimdim ben? Güzel de gülermiydim ki
Kim bu yalnızlar ülkesinin baş yeisi
Yak yakabilirsen şimdi
Yalnızlığın alevi kor kor düşürüp yakıcı zehiri
Ve ben ilan etsem de yalnızlar ülkesine hükümdarlığımı
Hükümdar deli
Yoksa konuşur mu hiç duvarlarla gizli gizli
Bilirim bu ülkenin tüm kasvetli sokaklarını
Matem kusan soluk ayrılığın kör noktasını
Her adım attıkça kanatan dikenli yollarını
Karış karış arşınladım ben bu yalnızlığı
Üşüşürken kargalar göğünde
Kabil olmak gerekir belki de
Eşeleyerek meydana çıkarıp bir taziye iniltisi
İşlenen ilk cinayet gibi
İçimde ölürken bir serçe
Gecelerin iki gözü iki çeşme
Göz yaşlarını damlatır durur kirpiklerime.
Eyy yalnızlar ülkesinin asil delisi
Kır zincirleri
Yak yalnızlık alanında bu ölüm festivalini
Savur içinde küflenmiş küfürlerini
Kutsa sonra
Kutsa
Yapışıp vurulduğun masum yanlarına
Vurulduğun tüm iyi niyetlerinin yakasına
Ve serpip ümitlerin tohumunu kirpik köklerine
İzle şimdi, yeşertip yarınlara dair düşlerini
Aman haa
Toz pembe düşlere de aldanma
Çabuk leke kapar en ufak rüzgarda
Başında ki kalabalıklar her dokundukça
Ve hatırla, çak zihninin tam ortasına
Başımda kalabalıklaşanlar verirken nasihatlerini
Tutup çekmedi hiç biri beni!
Var mı gitmeyen ,bilmeyen yalnızlar ülkesini
Var mı
Bilirim ilan etsem de yalnızlar ülkesine hükümdarlığımı
Herkes kendi yalnızlığının tek hükümdarı
Bahar Önen BÜKE

Ne bilsin ki yoldan geçenler
Yalnızlığa hapsedilmiş duvarlar arasında
Çiçekli perdeli evde
Bozkıra dönmüş ömürler
Aşkı amentü
Acısı billah
Gözler yüreklere bela
Ahşap sandukadaki anılar nemli gözlerine ceza
Buruk tebessümlü yaralı bir bakıştır ömür
Dolaşır durur damarlarda
Feryat figan ötüşür kargalar balkonunda
Bilir misiniz siz hiç
Yanlızlığın dibi neresi?
Yalnızlığın dibi
Benimsemektir kimsesizliği
Ve sevmektir acıyı
Ve kabulleniştir çaresizce çaresizliği
Boş odalarda çığlık atarken anılar
Afakın kirpiklerinde sallanır
Mecalsiz, çıt çıkmaz kimsesizlikte
Çiçekli olsa ne yazar,ceza evinin avlusu gibidir artık balkonlar
Yüreğin kuş konmaz dallarına gelip konmaz artık hiç göçmen kuşlar
İnsanın ömrü de mevsimlere benzer ya
Tutsak kaldı kışa
Firaridir hep baharlar
Çiçekli perdeli evin çiçekli balkonu mutlu günlerden yadigar
Güneşli günlerinin kimseleri yadigara ağyar
Kapalı çiçekli perdeler ve
Kapatmış kalbinin kepenklerini
Kârı yanlızlığa tekabül etmişti
İçli bir ahla
Düşüp düşüncelere
Sarıp hüznünü tütününe
Bir kibrit çakıp
Hüzün içti
Kabullenip kimsesizliği
Titreyen elinde bir kibrit çöpü
Gözden süzülürken sessiz bir göz yaşı
Baktı gözlerime, gözden geçirip ömrü
Uzatıp sallayarak
Bak dedi,iyi bak evlaat
Anlıyor musun şimdi beni
Budur işte özetle
Ömür bir kibrit çöpü !!
Buz kesti bakışları
Sallayıp ağrıyan başını ,
Yaaaa öyle evlat , öyle işte evlaaat
Aldanmasın kimse çiçekli perdelere
Hep bakire umutlar adadığım ömrüm
Şimdi kimsesizliğimle ölüme gebe !
Budur işte evlat budur özetle
Avucuma koyduğu kibrit çöpüne
Susup bakarken
Bedenim bir çığ altında
Çiçekli perdenin pilesinde ömrümü eşeledi beynim
Ömür bize mihman
Sınavlarıdır mihmana mihmandar
Ne bilsin yoldan geçenler ömrünce
Aldanmasın kimse çiçekli perdelere !!
Bahar Önen BÜKE

Bölük pörçük uykularda
Sızarken düşlerimin yası gözlerden yastığıma
Sancılı bir gergefte ince ince dokuyorum hasreti
Merak etme
Bir çileden kaç sabır çıkar
bir ters bir yüz örürken öğrendim ben
İçime içime bastırmayı acımı
Ölüm döşeğinde ki çaresiz bir hasta gibi
Kafamda kavak yelleri eserken
Bir ayrılık fırtınası ile savrulduğum günden beri
Aşinayım ki ben bu deli rüzgarlara
Rüzgarın yangınları tüm bedenime sıçratığı günden beri
Merak etme
Korkutmaz kibrit ucu ateşler beni
Kırık kalbimin acıya sıfır pervazlarında
Sızıyorken sızlayan sancı
Bir sensizlik içiyorum
Bir gam yiyorum
Hasrete tıka basa doydum
Doydum doymasına da
Zimmetimdedir bu payidar yara
Merak etme
Vuslata meftun ervahım sadıktır bu sırlı sükuta
Artık bıraktığın gibi değilim
Bildiğin gibi hiç
Hakikatin silleli tokatıyla mecalsiz
bir okadar mealsizim
Can çekişirken ruhum,aklım pişman olmasın diye
Haklı yanlarımın pimini çekip yuttuğum günden beri
Öfkelerin patlamasıyla yaşıyorum içimde
Merak etme
Hiç bir vurgun öldürmez artık beni
Ey aldanışım
Ey yanılgım
Eyy yası sırrım
Be heyy sınanmışlığım
Şerefimle içerken mundar ettiğin aşkın çilesini
Ektetir yan etkisi
Dokundukça kabuğuna acıyan yara sızlatır düşleri
Zaman alışmayıda öğretecek bir gün
Duyacaksın ,inanmak bile istemeyeceksin belkide
Gidişin kadar hakikattir inan!
Acıtsa da kanatmayacak
Kanamayan yara,yüreğimde gidişinin nişanesi olup hep duracak
Merak etme
İşte o gün
Zırhlanmış,gardını almış,
bir asker gibi
Zafere şahlanan yılkılar dört nala koşacak içimde
Doğrultup belimi hiç bir sebebe tutunmadan
Tek kurşunla vuracağım ayrılığı
alnının tam orta çatısından
Merak etme
O güne dek hasret içiyor
Gam yiyorum aşkımın şerefine!
Merak etme
Her rüzgarda anılar savrulup sızlatsa da burnumun direğini
Zırhlar giyinmiş asker gibi
Hiç bir kurşun gafil avlayamaz artık beni
Bahar Önen BÜKE

Kendime de sormak istedim
Nasılsın diye?
Öyle derler ya ulular,arada uğra kendine
Uğradım işte bu gece
Şöyle cigaramdan derince çektim içime de
Ah ulan aah
Nereden dokundum şimdi gönlüme.
Ama bunlar hep o Şaziye teyzenin başının altından çıkıyor
Ah yok mu o Şaziye teyze
Geçen gün mahallede kadınlar oturuyor
Dedim bir kulak vereyim
Ne olmuş,ne bitmiş mahallede azıcık istifade edeyim
Nereden bilirdim konu başkaymış
Dert olmuş sanki kendisine
Kaç yaşındasın yahu sana ne?
Dedi ki ; şimdiki hatunlar bir başkaymış , adamları ise çok fenaymış
Evlisi, bekarı fingir fingir
Fingirdeşiyormuş.
Öyle nerdeeee dedi
Ve ekledi
Saatlerce giyinip,süslenirdik pencere önü beklerdik
Sokaktan geçecek sevdiceğim diye,bir kaç saniye oda haaa işte işte ne kadar görürsek!
Bir de kibrit kutusuna koyarmış mektubu sevdiceği
Sokağın köşesinde düşürmüş süsü verip bırakı verirmiş
Öyle uzaktan uzağa, hayaliyle
Eli eline değmeden gönülden sevilirmiş
Ah Şaziye Teyze
Az değilsin sen de be , az değilsin sen de
nereden soktun aklıma
Doğru ya
Hem eski şairler de öyle diyor
Gözde değil, gönülde
Ten de değil diyor,ruhta olur aşk diye
Ah Şaziye Teyze ah
Gece gece nereden uğradım kendime, nasılsın diye.
Ulan nereden sevdim ki, hovardanın teki işte be !
Zırt pırt ,bir o gönülde bir o hayallarde
Öyle ya ne yapsın beni, uzaktan uzağa sevmek yetmezdi ki
Öyle dedi Şaziye Teyze
Ahhh eskidenmiş onlar yavrum eskiden
Ne yapsam ki
Tutup onu kaçırsam eskilere,ne eskiler yerinde
Ne o be, ne O
Şimdi oturmuş hayaline çatıyorum
Meğer ben ne çok ah-u zârım
Eh cigaram bitmiş, külü yarama basıyorum
Ulan düşünüyorum, neyini sevdim senin ben be
Nefret ediyorum lan senden,nefret
Selam da verme artık bana
Sonra göğüs boşluğumda çiçekler açıyor da
İki güne varmıyor solduruyorsun
Ne kibrit kutusu,ne mektubu Şaziye Teyze
Son model telefon elinde de
O dediğinden,fingir fingir benimkisi de .
Ben de işte böyle oturmuş durmadan elinde kalem
Onu yazar,beni karalarım
Böyle hayaline çatar,kavga çıkarırım
Ulan şizofreniye de bağladı beni be
Nefret ediyorum lan senden
Nedir bana kastın?
Ah Şaziye Teyze,ah Şaziye Teyze
Dilim gönlümü yenemiyor
Laf aramızda, kahretsin seviyorum ben be!
Vallahi,hem vallahi hem billahi
Bir bakışı bahanesidir kıvılcım çıkartmaya
Ateşi ateşle yakmadır bu heyhat!
Şaziye Teyze , Şaziye Teyze hadi yine anlat!
Ben aynı o dediğinden ,o eskilerden
O hovardanın teki işte
Bu gönüle nasıl söz geçer ki?
Nerde kibrit kutuları,hani nerde görme çabaları
Boş heveslere kapılıp arattırma,beklettirme beni be
Ah Şaziye Teyze ah
Yarın ekmek alırken uğrucam yine yanınıza
Boş ver sen şimdi hepsini
yanan yanmış
Ateşin önüne geçilmiyor ki
Asıl bana onu anlat sen
Yanan yürek reçetesi nedir ki ?
Yanmış yürek diyorum Şaziye Teyze
Vardır senin bildiğin koca karı ilacı
Onu de sen bana
Reçetesi nedir ki?
Bahar Önen BÜKE

Susamam
Her susuşumda içime kamyonlar dolusu cümleler dökülüyor
Boğuluyorum
Yüreğimin yanık kesimlerin uç kısmından
Umutların intihara teşebbüse kalkıştığı kıyılarından konuşuyorum
Duyuyor musun?
Ya bu genzi yakan is kokusunu
Duyabiliyor musun?
Uyan
Uyuyan vicdanını bir dürt
Olmadı mı bir silkele
Halâ kalmışsa insanlığa dair kırıntılar
Onları da yem etmeden alçak nefsine
Uyan
Sıkışırsa göğsünün kafesine çırpınan ahlar
İşte ozaman vakit uyanmaktır
Derin uykulardan
Sızarken pişmanlıklar mazgallardan
Uyan
Uyan be hey gafil
Canı canla kırdılar
Yetmedi yakıp savurdular
Bir aymazlık morfini ile uyuşurken beyinler
Tükenip gidiyor tüm değerler
Uyan
Morfinli beyinler
Kör yürekler
Silkelen !
Ses ver
yıldız yıldız çaksın artık o gözler
Ahlar vahlar doğurmadan sabahlar
Gecenin sancısın da uyan !
Uyan
Hakikat ağır
Kulaklar sağır
Cellatlar resmederken acıyı zamana
Can çekişen insanlığın koynunda
Nefes almalar pahalı
Ucuzlaşırken duygular
Heyhat
Zaman can pazarı feryat feryat
Hakk’ın divanında hak soran karınca rivayetlerde kaldı
Uyan
Vicdanını bir dürt olmadı mı bir silkele
Ahlar vahlar doğurmadan sabahlar
Gecenin sancısın da uyan!
Bahar Önen BÜKE

Devir mi bozuldu, insanlar mı?
Ruhlar mı, fikriyatlar mı?
Cahillik diz boyu
Çirkeflik onunla yarışır durumda.
İnsan kendi kendini muhasebe etmeli
Diline, boğazına, hayatına, zamanına doldurduğu her şeyleri.
İnsanlar mı bozuldu,devir mi?
Yürüdüğün yol nereye gider?
Kim kimin kalbini görebilir ki?
Aynaya bakan sadece camamı bakar
Kendini,özünü niye görmez ki?
Kalpler ne ile besleniyor?
Aç gönül pencereni , seyret
Dön bir daha bak ki
Ne gördün?
Güzellikler mi, çirkinlik mi?
Yalan dile karargah kurmuş, hasetlik bünyede taht kurmuş güzelim
Kendini keşfet
Sence değer mi?
Her an yeniden yaradılış var
Üzül,pişman ol,özür dile
Takdir et, merhameti eksik etme
İnsanlık can çekişiyor
Müdahale et !
Sen, sen, sen
Bir yerden başla
Zaman acil vaka !
Bahar Önen BÜKE

Rüzgarın ıslık çaldığı gecelere karışıyor acının vaveylası,
Veryansın eder ağrılı hüzünlerin sancısı.
Çırpınıp dururken özgürlüğe aşık acılar,
Çarpar durur kaburgalarımın soluna soluna.
Umutlar leyla, hayaller paramparça,
Acılar hakkını vere vere okur canıma.
Sükûnetime hürmetim bil ki sabrımın hatrına.
Gözlerimin ferinde cemaline bir açlık,
Kirpikler usanmış, her bir teline binmiş tonlarca ağırlık.
Tam şafakta vurur şakaklara şakaklara,
Kafam dağınık, can paramparça.
İşte böyle bu günlerde, meşguliyetimsin sen benim.
Sendeyim, ben senim,
Artık kim beni tanır?
Doğrudur, şiirlerce kınadım seni satır satır,
Islah olmadı, bu nasıl şey çetrefilli,
Kınadıkça kanıma karışır,
İçimdeki isyanı diri tutan nöbetçi gibi.
Gece üç beş nöbetlerinde kapanmaz gözlerim kıymık batmış gibi.
Başka rollerin figüranları kurtaramaz ki beni.
Sen bilmezsin bunu şimdi,
Doğrudur, beni en çok yangınlar tanır!
Sevdaya sadık olmak aşkın ilmidir,
Sayfalar arası hep senden sonrası,
Durur hep tam ortasında bir hasret ayracı.
Kelimelerin tutup kabzasını,
Kışkırtarak vurgunların alâsını,
Ciğerlere yangınlar peydahlanır.
Şimdi kim beni tanır?
Doğrudur, beni en çok vurulanlar tanır!
Tartaklanırken vaktin küfesinde,
Elbette bir avuç toprak olacağız nihayetinde.
Üstelik alıp payıma düşen bu mezalimi,
Kaburga altına musallat yangınlarda gelecek ardın sıra benimle.
Şafak vakti vurur şakaklara şakaklara,
Döne döne,
Gözümde tüten hasret, hayalî cemalinle.
Senim, sendeyim,
Artık beni kim tanır?
Doğrudur, beni en çok yangına düçar olmuş sevdalılar tanır.
Sancılı bekleyişlerime hürmetim,
Müebbet yediren üstüme sinmiş kokunun hatrına.
Canımdan bezmiş canımın ağırlığıyla,
Susmalı o vakit.
Bir şeyler söylemenin aklı kalmadı.
Beni en çok anlayanlar tanır.
Bahar Önen BÜKE

Herkesin bakış açısı, anlamlandırma şekli farklı olabilir
Bakmak ve görmek diyorum farklı şeyler karıştırma
Her bakanı görür sanma
Hissetmek önce görebilmekle başlar
Keza;
Düşünmek ve hissetmek
Birbiriyle karıştırma
Her bakanın göremediği gibi ,her düşünebilenin hissedemeyeceğini anla.
Ah ödü kopuyor
Biraz hissetse hak verecek diye
Anladım
Bu yüzden düşünmek istemiyor
Kalpler hasta bence
Küçük Prens bir sır vermişti bize
“Vereceğim sır çok basit, insan ancak yüreğiyle baktığı zaman doğruyu görebilir. Gerçeğin mayası gözle görülmez”
Şöyle bir baktım içime
İçimden kendime ,kendimden derine
Zamanı sarıp bir geriye,bir ileriye
Ah yıpranmış ziyadesiyle
Güzel değilse ameller
Zorla güzellik olmuyormuş meğer
Sonra dedim ki kendi kendime;
Anlamayana bırak yüreğini,bir saniyeni bile etme takas
Kör ve sağır yüreklere
Kısasa Kısas !
“Tüm hasta kalplere şifalar dilerim, Selametle”
Bahar Önen BÜKE

Hedefe merdiven kullanarak çıkanlar
Tırmanarak çıkanlarla kendilerini yarıştırmasınlar.
Bilmelidirler ki; merdivenin ayağı kayabilir de,kırılabilir de
Seraba kapılıp, vahaya ulaşamamak gibidir de
Tırmanırken de düşülür ,düşen yeniden dikilir
Zira merdivene hiç güvenmemiştir
Tecrübelidir, öğrenmiştir
Alır sırtına inancını ve umudunu
Yeniden dikilir
Bilir ki; vahada su kana kana içilir
Merdivenine güvenme
Akıt alnındaki teri, güçlendir sende bileğini
“Kolay kazanılan zirvenin yıldızı, mum ışığı hükmündedir
Tırmanarak çıkılan zaferin yıldızı ise dev bir meşale gibidir”
Merdivene güvenme
Tırmanarak çıkanlar, en şerefli hasleti
Mücadelenin ta kendisidir
Alnından öpülesi.
Merdivenine güvenme işte
Nacizene tavsiyemdir.
” Gerçek zafer tepeye inenin değil, gelebilenindir.
Seraba aldanan ise vahaya hiç erişemeyendir”
Bahar Önen BÜKE

İnsanın bazen hüzünleri olur
Hani şöyle bir meltem bile esip dokunsa inceden tenine
Hemen gözleri sulanır
Bir koku getirir burnuna,bir anı aklına
Olur,olur insanın binbir hali olur
Gelecekte,geçmişin olacak bu günün!
Geçmiş bu, gelir ara sıra yoklar seni
Bakar eserine, eğittiği talebesine
Takılıp kalmamalı elbette
Unutmamalı
İnsan aslında hayat tecrübesini
Geçmiş dediği anılara borçlu
Hiç ummadığın yerde gelir sana
Bir rüzgarda,bir şarkıda, içtiğin bir bardak çayda
Düşünüyorum da, aslında
İnsan neden kendini şartlandırmalı?
“Mutlu ol, gülümse, güçlü ol”
Belki de şartlanmış insanın,hayal kırıklığıdır mutsuzluğu !
Oysa payımıza düşenin hakkını vererek yaşamalı
Setrine bürünüp edebin
Acı ise acı,mutluluksa mutluluk
Anılar birikir gönül defterinde
Ukba da ,ak alınla teslim etmek mesele !
Bir meltem eser, tufan belki de
Açar sayfaları teker teker
Okuduğun özettir,senin özetindir!
Özet tecrübedir!
Bu günün geleceğinin geçmişidir
O sebeptir ki
Bugün ki durumun
Kendine reva gördüğün herşeyin özetidir!
Özet tecrübedir!
Bahar Önen BÜKE

Çekildim köşeme bir şiir yazmak istedim, olmadı. Kelimelerden harfler kaçıyordu, toparlayamadım. Duygular yorgun, yorgundum. Bıraktım kalemimi, harflerin geri gelmesi gerekirdi. Beklemeliydim, zorlamak manasız.
Geçtim evimin salonuna hiç aramız olmamasına rağmen elim kumandaya gitti. Uzun zaman sonra…
Siyasi tartışmalar… Geç
Talk Show… Geç
Ekonomi haberleri, şimdi hiç sırası değil o kafa yok, geeeç.
Çarpık ilişkileri bol diziler aman aman hemen geç. İçim şişti. Şöyle beni avutacak bir şeyler yok mu? O kadar her ay para ödeyip aldığımız TV kanalları arasında. Hayır, yani, olmalı.
Tek tek gezerken önce belgesel izledim bir müddet. Tevekküle, tefekküre sebep…
Başka neler var biraz daha gezineyim derken, film kanalları çıktı karşıma. Belki güzel bir sinema filmi vardır derken Charlie Chaplin’in hikâyesini, sahne gösterilerinden kesitler gösteren, anlatan bir program. Hemen bıraktım kumandayı elimden. İzledim, hayretle, bitene kadar hiç yerimden kalkmadan hem de. İyi ki izledim.
Adam hiç konuşmuyor..
Susmak, susmak. Yani susarak konuşmak,susarak başarmak
O kadar anlatmama rağmen anlaşılmadığımı ya da anlaşılmak istenmediğimi anladığım an yorgunluk hissinin bedenime, ruhuma çöktüğünü hissettim.
İnsanı yoran anlaşılmamak, çabalarının değmediğini anlamakmış.
Ama var ya Charlie Chaplin sessizliği müthiş.
Onun sessizliğini anladım.
Sen hedefine kitlen, yap. Söyleme
Anlatıyorsun, çabalıyorsun, açıklama yapıyorsun olmuyor mu? Ruhuna hasar mı veriyor? Hızlıca uzaklaş
Bak Charlie Chaplin sessizliği, mis gibi
İzahat yok… Sessizce oynuyor, anlayan alkışlıyor.
Aldım almam gereken dersi diyerek kapatıverdim TV’yi.
Kafesinden azat edilmiş bir kuş gibi, anlatma, ispatlama zorunluluğundan muaf beyinle emin ve hür tavırla bir kahve yapmalıyım şimdi kendime. Ne müthiş bir duygu
Charlie Chaplin Simyası ne büyülü…
Sessizce, Charlie Chaplin sessizliği, en güzeli en iyisi
Sessiz oynamak kâfi…
“Anlaşılmadığını, anlatarak çok yorulduğunu düşünenler hemen bir Charlie Chaplin izlesinler.” Bir dost…
Bahar Önen BÜKE

Gözyaşlarımı zapt edebilmek için
Dudaklarımı ısırdığım geceler acılara akran
Çağlasa da içimde kuduruk bir öfke
Seni düşünen kafamın çakırkeyif hayalleridir belki de
Çaresiz umutlarımı diri tutan
Her şehrin kendi göğünde ne sevdalar barınır
Ne acılar,ne vedalar
Ve ne sitemler şimşekler çaktıran
Kendi göğümün ağlarken kalbi
Yüreğimle aklımın kılıçlar çektiği andır bu sisli tan
Aminlerime karışan dualara sığınırken umutlar
Kırılmış kılıcımın sesi keser sesimi
Çıkarıp üzerimden hanzadeliğimi
Nereye kussam ki bu kuduruk öfkemi?
Göz yaşı ile sıvanmış odalardan tanırım ben matemi
Kirpiklerimin altı ne definler gizli
Şahittir buna kaburgalarımın sargısı ümitlerim
Ben aşkı delirmelerden bilirim
Yalandır,yalan !
Şu susarak özlüyorum dedikleri
Çığlık çığlığa çırpınırken yürek
Hem sağır, hem amâdır asıl duymayan
Uzun ve soluksuz söylenen bir cümledir sükut
Hakikati haykırıp yürekleri şamarlayan
Kahrettim
Seni avutan,oyalayan beni sana unutturan şehrine
Lanet ettim
O kör olasıca ukala kibirine
Çiseler ruhum gözlerime
Özlemin oluk oluk yağarken gecelerime
Bir Ashabı Kehf uykusuyla uyusam diner belki
Aşkın bir mühür gibi vurulmuş yüreğime
Dost edinmedikçe şu uyku gözlerimi
Ve yutkunamadıkça hüzünleri
Aşkın şarabını çok derin tastan içtim
Kadeh kırmayı aşka ihanet bildim !
Bağışla beni yüreğim
Sana da çok eziyet ettim !
Ey benim aşka dikiş tutmayan yüreğim
Bağışla beni
Bir vefasızı yar diye
Sana musallat ettim
Oyy benim dizginleri kaçmış aklım
İnsafa gelsin diye hasret
İçime attıklarımla kavilleşip oynatanım
Ahh ağrıyan ruhumun belası aklım
Gönül makamımda düşlere kurban edip vursan da beni derin kuyularda
Bir kez daha dirilirim aşkın şavkıyla
Delilik bu ya
Düşürüp göğümün göz bebeklerine bekleyişleri
Oturup bir düş daha kurarım sonra.
Ey garib canım bağışla
Aşk diye bir celladı musallat ettim sana !
Bahar Önen BÜKE

Hüznün kıyısında battı güneş bu akşam
Artçı sarsıntılar da
Zelzeleden kalanları toplayıp yüreğim
Bir gün daha bitmiş, bitsin
bu değil ki derdim ,mücbir sebebim
Döktüm hüznümün eteklerine
Hesaba çekercesine battı güneş
Beni de alıp içine
Görevini devir alırken ay ve gece
Acımasız hakikati bir şamar gibi vurdu yüzüme
Aşklar tezgahlarda, bozuk para
Kuruş kuruş harcayanlar gördüm
Kuruşa satanı, beleşe vermiş olsam da
Yana,yana
Gördüm
Cünup beyinlerin toz bulutları gibi savrulduğu rüzgarları da
Sonu yalnızlık limanında hüsranda
Oysa Hz Ayşe “ kördüğüm” gibi der de
Ve Ebul As “cennetimin kapısı,gitme “derdi Zeyneb’ine
Aşk kalpte Kâbe!
Put haneye döndü,pazara döküldü
Gördüm ki hepsi pamuk ipliğinde.
Kurtuluşa ermez belki de
Okunsun fatihalar aşkın rahmetine!
İnsan denilen çakallar gördüm
Nefsin kalıbına uydurulmuş dinler gördüm
Dikiş tutmayan karakterleri
Taşeron ömrümüze kâfi değil mi?
Bu sınavda
Hak arar haksız ukalâ
Ne sanır ki kendini,ne cüretle
Sabıra müptela,inatla direnen kalp kâbemde
Sevmeleri eda etsemde
Palazlansam da vicdanın secdesinde
Bir gün tıkanacak bu nefesinde
Nefesin kadar bu dünya !
Ve antin kuntin işlerle
Falan filana boyalı dönerken, dönek dünya
Fırıldak satanlara inat
Halisane dik kalanlarla
Haydi hep birlikte
İnsanlığın ruhuna el Fatiha!
Bahar Önen Büke

Çaresizce aranan çareler
Savaş esiri misali düşerken elden ayaktan düşler
Yokluğunla vurdun beni
Azmettirici sözlerin yankılandıkça kulağımda
Biraz barut,biraz kurşun kokar sevda
Tüm angaryalarıyla sırtlandım ayrılığı
Kanar durur yüreğimin kordan yarası
Ve inadına esirgemeden nefesimden adını
Saçı sakala karışıp yas tutar hayaller
Keşkelerin yüzünde ki izler
Kâh ahlar çukuru kâh alınmış dersler
İzlerde gömülü yokluğun acısı
Bakarken aşkın cibiliyetine ve kucaklayıp derdinin haysiyetini
Sevdayı hep diri tuttu
Kirpiklerime tutunan bekleyişlerimin bitmeyen umudu
Ayrılığın devrilsin boyu posu
Hürriyet dilenir ruhum hürriyet
Sensizliğin çığlık atan sessizliğindeyim
Bekletme
Yongalanıp düşerken
Hasretinle şamarlandığım yanardağın eteklerindeyim
Gel, lav olup birlikte eriyelim
Gidişinden beter özlemin bir şirret
Bir yılgınlık çöktürür içime
Beni benden edendir yaman ayrılık
Ötesi hardır
Berisi hasret
Dilenen ruhuma gülüşünün düşüdür cansuyu
Şamarlanıp durduğum hasretine
Gecenin bir köründe kınarken imlası bozuk şiirlerce seni
Ve okunurken aşkımızın ihlâsı
Harda nar olmuş yüreğe su serper gibi
Zemzem gibi berrak içtim hasretini
Katlanmanın yoluydu cozlatmak belli ki
Gel, lav olup birlikte eriyelim
Oysa yüreğin mabedidir sevda
Bil ki, kıymet bilmezsen aşk intikam alır senden
Ve intikam alır geçen sancılı günlerden
Bekletme
Buğusuna adını yazdığım pencere ardı
Ve kapansın artık ayrılık ikilemin makası
Keser, kanatır çift taraflı
Sızım sızım sızlayan sevda bir kesik sızısı
Gel,lav olup birlikte eriyelim
Vaktin hüviyeti ederken yokluğunun analizini
Umuda bağlayıp tüm düşlerimi
Düğümleyip aşkı vuslata ve atarken vuslata en sağlam fransız dikişini
Bekletme
Yokluğunla şamarlandığım yanardağın
Yongalanıp düştüğüm eteklerindeyim
Hadi bir cesaret gelsene
Gelsene
Lav olup birlikte eriyelim seninle
Bahar Önen BÜKE

An ,sererken perde perde hatıraları
Tininde suni bir sancı
Tellendirip tütünü
Bağrımın çırasından iki türkü tüttürdüm
Meze ederken hayalini yanık bir türküye
Gökyüzü karartmış yüzünü
Beni hep bu gafil geceler kandırıyor
Kaçırmak üzere aklımı yıldızlar çeliyor
Eyvah
Yine bir yıldız kuyruk salladı, göz kırptı sonra
Bu kez buna aldanmam
Çok dinledim bu masalı, ezber edip çok kez okudum
Üzgünüm,avutmuyor bu masal, yoruldum
Maviye boyayıp rüyaları uyandım
Artık sittin sene kanmam.
Bağrımda kabuk bağlamış yara umurunda mı?
Sanmam !
Merceği bulanık yüreğinin, bulanık aynası gözlerinin
Ve şahit olsun ki
Yüreğimin müridi bezgin kalemim
Sittin sene ben bunu unutmam
Kaç darbede küserdi bir yüreğin dili
Nedenlerin miktarını tartıp
Saymadım
Hırçın zihnim çalı çırpı
Hücurat olmuş kalbimin kapısı
Kırgınlıkları, menevişli kelimelerin izdiham yanılgısını öfkemle çarptım
Gelme
Gelme ulan gelme
Fecre duran bir güne bakan
Tövbe kapısında voltalarım var.
Kirpikleri yakan nedametin selamete haykırışı var
Ant içtim
Bir daha aşkı nedamete ulamam
Ama var ya bende bunu sittin sene unutmam
Ölümün olmadığı yerde
Düşünce siretin suretine
Görüşmek üzere….
Bahar Önen BÜKE

Ve bahar geldi
Çiçekler bugün açacak,coşacak
Günü sardı kuş cıvıltıları
Bir umut duşudur ki bu yıkayan paslı kulakları
Haydi haykırın, boyayın renginizle
Rengarenk gökkuşağı çizin yüzlerimize
Yüreklerimize,gülüşlerimize
Gül çocuk
Gül ki; umut dolsun yarınlar
Bugün sizin
Yarınlar sizin
Aldırmayın siz büyüyünce kirlenen dünyanın rengine
Umut sizsiniz,umut sizin
Ama siz bugün ne güzelsiniz
Bahar sizinle geldi
Hepiniz ayrı ayrı kokan çiçeklersiniz
Gül çocuk
Gün sizin
Sevgi saçın inatla
Kimsesiz kalmış kardeşlerinize
Selamlar çakın çocuk kalplerden çocuk kalplere
Hatırlatın çocuk gülüşlerimizi bizlere
Kararmış yüreklere
Kin yüzleri utandırın tebessümlerle
Gül çocuk
Haykır çocuk
Sesiniz hiç olmadığı kadar gür çıksın
Sarsın coşkunuz tüm evreni
Çocuk gülüşleri
Isıtın bugün o soğuk çehreleri
Armağandır Ata dan bu size
Şükranla haykırın
Umudu uyandırın
Geliyor yarının büyükleri
Sokaklara umut saçın
Gül çocuk
Gün sizin
Gür çıksın sesiniz
Haydi tekrar ediniz
Yaşasın 23 Nisan
Yaşasın 23 Nisan
Yaşasın 23 Nisan
Bahar Önen BÜKE

Mavisi bozulup griye boyanmış akşamın koynunda
Bıçak sırtı bir yalnızlık
Yıldızlar serpilmiş griliğine
Düşerken hasret kirpiklerime
Anılar kamçılar
“Ama”lar kafa yorarken
Göğüs kafesimde şimşekler barınıyor
Dilsiz bir ağıtla
Ahhh!
Kırgınlık ile kızgınlık arasında dünleri aklamaya çalışırken
Bürünüp tepeden tırnağa aşka
Şimdi bir çıngar çıkartmak vardı ya
Yüreğin desibeli arttıkça ve attıkça sabrımın nabzı
Kapını,camını
Damını bacanı indirip aşağı
Deli cesareteni giyinip üzerime
Tek solukta ismini haykırmak can havliyle
Kırk yama yüreğimin yırtıkları ile
Yama üstüne yama
Ahh ulan aşk ne soyka !
Neyse ulan neyse
Sensizliğe bir çentik daha atarken düşlerimi kutsayan geceye
Hasretin bir küf kokusu dura dursun yüreğimde
Sensizliğin yaralı bekleyişleri
Yeksan olmuş bir mülteci gibi
Zaman gergefine nakış nakış işlerken
Tekabül ediyor ömrüme özlemler
Yaka yaka
Yora yora
Kalemler kırdığım geceler ardı şiirler şahittir buna
Aşk kendinde değil, aşk aşk üstüne
Ahh aşk ne soyka!
Evcilleşmiş hasret yüreğimde
Acıya aşık olmak aşıkların nezdinde.
Neyse ulan neyse
Hasretin bir küf kokusu dura dursun yüreğimde!
Puslu iklime peydahlanmış hökelekli aşk benim
Umuda meftun hasret benim
Öyle ya
Geçmeyecekse içim aşk meyhanesine neden gireyim?
Dönmeyecekse başım aşk şarabından neden içeyim?
Kederleri kınalayıp
Delirmelerimin şerefine !
Kopsa da içimde kasvetli bir fırtına
Göğüs kafesimde şimşekler barınsa da
Her çınladıkça kulaklarımın sebebini bağlayıp sana
Hiç yüksünmeden aşka
Naz etmeden, usanmadan
Haşa!
Hasretin bir küf kokusu dura dursun yüreğimde!
Bahar Önen BÜKE

En az bir hafta öncesinden başlayan hazırlıklar
Sardı mı sizi de heyecan, tatlı telaşlar?
Aman tatlı unutulmasın, fıstıklı mı? Cevizli mi?
Sizin ki hangisi?
Aaa hiç zeytinyağlı yaprak sarması es geçilir mi?
Evlerde ummalı temizlikler
Şöyle sokağı bile buram buram saran çamaşır suyu kokusu
Doğrusu hiç bu kadar hoş kokmamıştı
Her pencerede bir kadın
Aman Allah’ım, onlar ne akrobatik gösteriler
Parlıyor o camlar, pencereler, çerçeveler
Nasıl?
Ayaklara indi mi kara sular?
Alındı mı bayram gülleri çocuklara
En güzelinden cicişler
Asıp koyduk mu başucularına
Bak, ben hala eski bayramlardayım dost
Hala aynı heyecanda, aynı telaşlarda
Hususi çarşıya kabuklu fıstık için bile gidilir mesela
Gelenekseldir
Bayram akşamları o fıstık yenilecek illaki
Ve mesela
Arefe suyuna girdi mi çocuklar?
“Aaa falancayla uzun zamandır görüşemiyorduk,
Bu bayram bir dolaşalım” diyerek geldi mi akıllara dostlar
Ey dost
Anı yaşa derler entel entel de
Sonra da “nerede o eski bayramlar” diye dert ederler
Aman ne yaman çelişki?
Sen yaşa yaşat
Sen hisset hissettir
Rafa kaldır dertini, tasanı
Güzel sebepler var
Gülümse Dost
Bugün Bayram
Gör hayrını…
Bahar Önen BÜKE

Gece indirirken siyah peçesini,
Aminlerime umutlar ekleyip düşler gördüm hadsizce,
Hayret,
Gözü kapalı buluyor yıldızlar ahengini.
Ne elzem bir his,
Göğün rahmine düşmeden bir esinti,
Üryan kalmışlığımla recm etmek düşlerin kıyılarına vuran mazimi.
Ve ne hislidir ki gecenin melali,
Pırpırlanırken yürek,
Islak kirpiklerden süzülenler öperken elmacık kemiklerimi,
Bir bukle kokunun müebbetindeyim.
Kafam bozuk,
Saatim de bozuk,
Dişleyip durduğum pilin suçu ne?
Zaman takvimden,
Ömür bedenden,
Ve geçerken sen yüreğimden,
Vurulmuş içimin kuşları tek tek,
Tek tek
Kanadı kırık düştü sevdam masum yüreğimden,
Canhıraş çırpınarak tutmaya çalıştığım yerde,
Dururken geceye el pençe,
Özenip Hacer’e kuytu köşelerde,
Suya hasret gibi beklerken gelişini,
Görülmüyor, bilinmiyordu adımlarım,
Adımları çoğaltıp koşmalarım.
Ve ben çoğalıp çoğalıp defa kez eyvallah çekerek, Vefa durağına sığınıp kaldım.
Boyumu aşan aşkımın keşkeler derinliklerinde yüzerken
Ahlar vahlar deryasında boğulduğum,
Parlak siyah gecelerin, efendisiyim.
Harı kül edip yüreğimde,
Harmanıyla savrulurken
Zebun düşmüş felahın fillahı,
Nuh Tufanı’mdan geri kalanım ile.
Demir attığım sessizliğimin yalnızlık deminde,
Kibirler dağıtırken sen,
Senin bilmediğin bir adreste,
Esamenin bile okunmadığı yerde,
Saklarken seni içimin en kuytusuna,
Sığınıp kaldım vefa durağına.
İçimin kuytusunda ki mazi kurtuluştur bana!
Vebaldir unutmak lügatımda
Bana sığındığım vefa durağı, yangınlar arasında,
Sana da kazanma bedbahtlığının vebali boynuna,
İlan ederken parlak siyah bir geceye efendiliğimi,
İçimin kuytusundaki mazi kurtuluştur bana!
Bahar Önen BÜKE

Peygamber ocağının peygamber çiçekleri
Kanlarıyla suladı her bir köklerini
Sulandıkça başkaldırdı zafere
Zafer tek menzildi
Bir an bile gözünü kırpmadı
Öldürüp ölümleri
Yaşatıp ölüp ölüp dirilmeleri
Kuşanıp 15 ‘lik eli kınalı kuzular miğferi
Dar ettiler cepheleri
Arşı titretirken meleklerin kanatları
Kan tutar hep şafakları
Kopmuş parmak, kopmuş kollar bacaklar
Vatan aşkı narkoz etkisiydi
Hissetmedi hiç biri
Tek menzili
Çanakkale geçilmezdi ve
Geçilmeyecekti
“Allah Allah
Allah Allah ya Allah”dedi
Erenler evliyalar
İlahi kudrete vatan aşkını harman etti
Yürekler çığlık çığlık
Hücuuum
Çanakkale Geçilmezdi
Çanakkale geçilemedi
Çanakkale geçilmez
Davasında hürriyet tek ülkü
Yaşasın yedi düvele nam salmış Türklüğün gücü
Çanakkale geçilmez
Ruhunuz şadolsun
Ulu hakanlar
Ruhunuz şad olsun
Şanlı tarıklar
Çanakkale geçilmez
Bahar Önen BÜKE

Naftalinleyip bohçalara sardığım anıları
Çıkarıp tek tek gönül sandığından
Havalandırdım uçuş uçuş bağrımdan
Biçimsiz,bitimsiz
Kana kan dişe ise dişsiz
Elimi kolumu bağlayan maço bir sensizlik
Sataşır durur gecelerime
Ve sataşır göz bebeklerime
Vurur da vurur yüreğime yüreğime
Kabına sığmaz, besbelli kıyamet koparacakken bu çilekeşlik
Müzayedeye çıkar o vakit hasrete bir yiğitlik
Gönlüme düşerken bir hasret yangını
Telif yemiş dilimin ucunda ki neşeli aşk şarkıları
Kirpiklerim dumanlanır
Gözlerim yanar,batar ya acı acı
Yok canım ne ağlaması?
Gözüme sigaramın dumanı kaçtı
Bir yanım anılar diyarı kalabalık
Bir yanım yalnızlık
Boncuk boncuk akarken yalnızlığım gözlerden çığlık çığlık
Huysuzluğum ele verir beni
vururken maço hasretin debdebesi
Yok canım ne ağlaması?
Gözlerime gidişin battı
Uçuş uçuş havalanırken bağrımdan anılar
Geceye hakim hüzünler
Öperken hasretini
Mahkum edip sorgular beni gecenin gardiyanları
Yok canım ne ağlaması?
Gözlerime hasret battı
Delice açmak isterken gönül bahçemde sarı saçlı nergisler
Al al gelincikler
Ve boğulmak isterken seninle
şen şakrak gülüşlerle el ele
Çok gülene ” gülme ağlarsın” dedikleri için mi
Mutluluk verdiklerini geri çekti
Mutluluğun şanı mıdır acıyı demleyip demleyip kordan tasla içirmesi?
Ya şimdi nasihat verir gibi
Her aşığa
Çok mutlu olma yanarsın mı denmeli ?
Belli ,kabına sığmaz kıyamet koparacak şimdi bu çilekeşlik
Müzayedeye çıkar o vakit hasrete bir yiğitlik
Yok canım ne ağlaması
Gözüme anıların mutluluğu battı
Hasretin bende intikali gerçekleşmiş miras gibi
Tanımış ruhlar birbirini,belli kalû beladan gelir bende ki bu sevgi
Yüreğinden edilsem de sürgün
Ama hergün
Ama bilki birgün
Naftalinleyip bastırdığım yüreğimde ki anılar sandığını
kaderimdir deyip kilitleyeceğim
Yok canım ne ağlaması
Gözlerime çaresiz bir umudun yası battı
Bak , yağmur da bastırdı
Zahmette rahmet vardır
Öyleyse
Her baktıkça yer küreye
Yağmur göğün yası olabilir mi?
Yoksa nasıl katlanır bu olup bitenlere
Mihman olduğum aşkının mahşeri bu maço sensizlik
Müzayedeye çıksa da hasrete bir yiğitlik
Anladım,Kıyameti çoktan kopmuş üstelik
Bukadarı da fazla değil mi?
Yatar durur aşk mezarlığında kimliksiz
Yok canım ne ağlaması?
Ne ağlaması ulan ne ağlaması
Kafam esti ,koptu bağrımın cingarı
Hırslandım bak ,hırslanırken zıhrlandım
Savrulurken aşkın er meydanında
Zırhlanmak için hırslanmak gerekmiş anladım
Elbet birgün kaderimdir deyip kilitleyeceğim anılar sandığını
Ve Fırlatıp atarken inleyecek uçurumların yankısı
Duyacaksın bak
Kırıp geçireceğim ayrılık denilen celladın atasını
Bak göreceksin
Yok edeceğim,söndüreceğim hasretin yakışını
İçine tükürüp lanetleyeceğim yasını
Dar ağacından inecek o gülüşlerim,
Ve inecek dar ağacından o sevinçlerim
Bekle ömrüm bekle, ölüme hemen özenme
İnanıyorum
Yaşamın şanıyla
geri gelecek yine gönlümün baharı
Kirpiklerim dumanlı
Yok canım ne ağlaması
Gözlerime maço bir sensizliğin sancısı battı
Yok canım ne ağlaması?
Gözlerime hasretin çaresizliği battı
Bahar Önen BÜKE

Dört yana kurulmuş
Kahpe kapanı
Kapış kapış kapışılan sevinçlerin pazarı
Kârdır deyip ayrılmış bir çimdik gülümseme payı
Kursakta kalan son hevesle
Puştlar meydanında kaptırmama savaşı
Şimdi sövsem alayının yedi ceddine
Şöyle ağzım köpüre köpüre
O vakit urgan ellerinde kurarlar ahlak mahkemelerini
Pabucumun ipleri
Öyle öyle
o yüzden değil mi ki
İçime ata ata, bastıra bastıra
Canım burnumda
Sormayın, anlatırsam ağlarım
Ağlarsam dağılırım
dağılırsam kesilir ümitlerim lime lime
Her bir parçamda kıvılcımlar saçar yakarım
Gördüklerime iç çekişlerimden hep dolmuş içime
İçimde çağlar azgın göz yaşlarım
Hüzünlü çehremin hüzünle bakan gözlerinin nedenini daha da sorup durma
Sorma
Vurup yaşamın doğrulmayan beline
Yalpalaya yalpalaya, acıya acıta
Dik durmak yaraşır namıma
Zıvanadan çıkmış sabrımla
Asıp isyanımı gürleyen yağmur yüklü bulutlara
Şimşekler çaktıra çaktıra
Kallavi bir isyanla
Yanlışın yandaşlarına
Başkaldırıyorum dangalaklara
Sual ettim insanlığı
kokuşmuş
Çıkmaz sokağın bir çöp konteynırı kıyısında
Angaryanın başkenti olmuş insancıklara
Ve hayatın küsüratı hemdaşlarına
Sırtlayıp hendeklere düşmeyen inancımı
Kancık bir gecenin sabah ayazında
Puslu havanın çakallarına
Baş kaldırıyorum acımasızlara
Çıkarıp üstümden fazla tevazunun aptallığını
Menfaat uğruna duygu sömüren
Fesat dalkavuklara çıldırdım
Ağrıyacaksa ağrısın başım
Kokmuş karakterlerden tiksindim
Tiksindim dinden talkım verip salkım yutanlardan
Edepsizin diline dolanmış edep
İftiracıların şerrinden irkildim
Cahilin cüretinden bezdim
Hür general yüreğimle
Dik durmak yaraşır namıma
Nasıl bir zamandır bu ya Rab
Aman aman
Dünyaya suç atmayın ulan
çivisi çıkmış insanlığın
Başkaldırıyorum insafsızlığına
İnsanca yaşayanların dik başları hatrına
Baş kaldırıyorum dilsiz şeytanlara
Bahar Önen BÜKE

Yağmur düşüyor karanlık şehrin sisli, puslu sokaklarına
Ve siyah mantolu bir kadın sokaklarda,bir başına
Rüzgar okşuyor saçlarını ,yürürken kaldırımda
Gözlerinden yaşlar süzülüyor, öpüyor yanaklarını
Arada titreyen elleriyle silsede
Gözleri oldukça ısrarlı.
Dindiremiyor acısını,ne saçlarını okşayan rüzgar,ne yanaklarını öpen göz yaşı
Yağmur şehre, gözden akanlar içine
Yağdıkça yağıyor, yağdıkça yağıyor
Ah kırık kalbin vaveylası
Kalbi titriyor
Acısı büsbütün ele geçirmiş bedenini
Öylece, sessizce uzaktan gizlendim de seyrettim
Zaten ne yapabilirdim
Acısı haykırıyordu şehre,şehir yankılanıyor
Hepsini işittim.
Aheste aheste atarken adımlarını.
Ah siyah mantolu yalnız kadın
Yağmurdan değil bu tavır
Soğuktan değil inandım,işledi içime
Ah o istisnalar ukala,kaba, acımasız istisnalar
Canınız cehenneme
Biraz sonra duruyor,irkiliyor
Belli ki hesaplaşma bitti,sabahı bekleyemez di
yatsı namazına müteakiben defnetti içindekilerini
Dik durmak Onun asil şahsiyetiydi
Karanlık şehre yağmur ısrarla yağıyor
Sağa sola bakıyor
Öyle mahmur öyle de gururlu
Duymasın kimse sessiz çığlığını
Bilmesin kimse
Siyah mantolu bu kadın neden ağlıyor?
Üstelik dünya kadınlar gününe de az kaldı
Ağlatılan, dövülen, öldürülen kadınların günü
Sosyal medyada yine methiyeler düzerler,
Sahi
Siyah mantolu kadının gözleri neden yağmurla yarışıyor?
Ve sonra
Yağmurlu şehrin, karanlık kalabalık sokaklarına karışıyor
Mücadele diyorum kendi kendime
mücadele,belki de kadının ta kendisiydi ve bir kadına ne de çok yakıştırılıyor
Hiç tanımadığım, acının şah damarından öpen siyah mantolu güçlü kadın
Mücadelenin alnından öpüyorum
İçime işlerken acını
Dua ile seni göz izahımdan uğurluyorum
Güçlü kal…. Hoşça ! Kal
“Bu hikaye asla bir hayal ürünü değildir. Ve unutma,her hikayenin bir ruhu vardır.O ruha ancak kalp gözü ile erişilir. Açın kalbinizin gözünü! Açın ki dünya güzelleşsin, açın ki dünyanız güzelleşsin”
Bahar Önen BÜKE/”Siyah Mantolu Kadın” şiir kitabının yazarı