19 Ocak 2025 Pazar
Bir ülkenin eğitim oranı, gelişmişlik seviyesini belirler. Kaliteli eğitim, bir ülkenin sağlam temeller üzerine inşa edilmesinin anahtarıdır. Geçmişte aldığımız eğitimi düşündüğümde, ilkokuldan liseye kadar süren eğitim yıllarımızın ne kadar kaliteli olduğunu hatırlıyorum. O dönemde lise mezunları, bugünün üniversite mezunları kadar bilgi sahibiydi. Bu, öğretmenlerimizin nitelikli eğitim verme çabalarının bir sonucuydu. Bizler eğitime aç bir nesildik. Geleceğimizi güvence altına almak için okumaktan başka bir seçeneğimiz yoktu. Okumuş insana değer veren bir toplumduk ve hedeflerimiz vardı; ailemize ve ülkemize faydalı bireyler olmak istiyorduk.
Ülkemiz, eğitimde, sanayide, kalkınmada ve üretimde birçok eksikliğe sahipti. Cumhuriyet, savaşların yorgun çocuğu olarak yeniden temelleri atılan bir devletti. Milletimiz, ülkenin kurtuluşu için her şeyini feda etmiş, tarım ve hayvancılıkla geçimini sağlamaya çalışıyordu. Ancak, yeraltı kaynakları açısından zengin, üç tarafı denizlerle çevrili, dünya ticaretine köprü olan ve eşsiz bir bitki örtüsüne sahip ülkemizin kalkınmaya ve eğitime ihtiyacı vardı.
Mavi gözlü dev adam, Mustafa Kemal Atatürk, ülkesini kurtarmak için sürekli okudu. Anıtkabir’deki kitaplarını gördüğümde, onun bir insan beyninin mükemmel algoritmasına sahip tek lider olduğunu anladım. Yabancı dillerden okuduğu kitaplar, cebir ve geometri gibi alanlarda çözümlemeler yapmasını sağladı. Ülkesinin kurtuluşunu idrak eden Atatürk, devrimci ruhuyla dehasını ispatladı. Bütün amacı, eğitimi öncelikli bir hedef haline getirmekti. Atatürk’ün vefatından sonra bu görevi İsmet İnönü devraldı ve Köy Enstitüleri’ni kurdu. Bu, eğitimde aydınlanma ve tarımda kalkınma çağımızın başlangıcıydı. Amaç, köylere hem öğretmen hem de modern üretim araçları ve tarım yöntemleri sağlamaktı. İsmail Hakkı Tonguç’un yönetiminde başlatılan bu proje, 1937 ve 1939 yıllarında çıkarılan yasalarla yaygınlaştırıldı.
Öğretmen okullarının yaygınlaşması, temel eğitimin anahtarı ve umudu oldu. Ancak bu okulların kapatılması, niteliksiz eğitimin yarattığı yıkımları günümüzde de yaşamamıza neden oldu. Osmanlı döneminde savaşlar için Askeri Tıp Fakültesi kurulmuş, 14 Mart 1827’de Sultan II. Mahmud tarafından modern anlamda ilk tıp fakültesi olan Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şahane açılmıştı. Tıp eğitimi, insan sağlığı için vazgeçilmez bir unsur olmuştur. Büyük devrimci Mustafa Kemal Atatürk, “Beni Türk hekimlerine emanet ediniz” diyerek tıp alanındaki önemi vurgulamıştır.
Günümüzde eğitimdeki deformasyon, bir ülkenin çöküşü anlamına gelir. Her yıl değişen müfredat, öğretmen kalitesinin düşmesi ve devlet okullarının yerini özel okulların alması, eğitim sistemimizi olumsuz etkilemiştir. Bu ekonomik yarışta, çocukların çoğu temel eğitimini devlet okullarından alamıyor. Bizim kuşağın aldığı eğitimin kalitesine ulaşamıyorlar. En büyük yıkımlardan biri ise ticaret ve meslek liselerinin yerini imam hatip okullarına bırakmış olmasıdır. 1970’li yıllarda okula giden çocuklar tatillerde veya sürekli olarak berber, terzi ya da tamirhanelerde çalışarak el becerilerini geliştirirdi. Ebeveynler, “Zanaat öğrenirse aç kalmaz” diyerek çocuklarını bu alanlara yönlendirirdi.
Şimdi ise yeni nesil ne eğitimden ne de zanaattan faydalanabiliyor. Örneğin, hastanelerde teşhis ve tedavi süreçleri bile üstün körü yapılıyor. Hastalara sunulan hizmet, yeterli seviyede değil. Damar yolu açmaya çalışırken kollarımızı delik deşik eden sağlık çalışanları var. Ortadoğu’dan gelen ve doktorluk yapan vasıfsız kişiler ise durumu daha da kötüleştiriyor. Tecrübeli doktorların yanında stajyer öğrenciler bulunurdu ve bu öğrenciler tıp alanında deneyim kazanırdı. Ancak günümüzde sağlık hizmetleri tamamen stajyer doktorlara bırakılmış durumda. Yıllarını insan sağlığına adayan doktorlarımız bile sistemin çürümüşlüğü içinde çaresiz kalıyor.
Cerrahi bölümlerde tecrübeye dayalı işlemler yapılmadığını düşünmek bile korkutucu. Damar yolu açamayan bir sağlıkçının ameliyat sırasında neler yapabileceğini hayal edebiliyor musunuz? Bu nedenle, tıp öğrencileri için hemşirelik okulu gibi tıp liseleri kurulmalıdır. Böylece genç yaşta zanaat öğrenip el becerisi kazanabilirler. 25-30 yaşlarında el becerisi kazanmak zorlaşıyor. Bu sistemle nitelikli sağlık çalışanları yetiştirmek zor gibi görünüyor.
Gençlerimizin meslek alanında kendilerini geliştirmek için çabalamaları bir yana, sorumsuzlukları ve boşvermişlikleri durumu daha da vahim hale getiriyor. Eğitimde kalite mi, yoksa eğitim alanların mesleklerine saygı duyması ve emek vermesi mi daha önemlidir? Günümüz doktorları, bir gün kendi ailelerine bile yetersiz kalacak ve bunun bedelini toplum olarak hep birlikte ödeyeceğiz.
ÜÇ KURUŞA İNSANLIK…
Ucuzluk sarmış Memleketi ucuzluk
Kişilikte karakterde ucuzluk
Onur silinmiş paspas olmuş
Ha tükürsen amenna diyecek olunmuş
Dostum diye diye uyutmuş yalanla
Cebinde taşıdığın bozuk para
Satan satana bu ayak oyununda
Dost’um laf’ı güzafında yok olmuş
İpekten kumaştır asalet,çağın modası neden?
Naylon kumaşa sarılmış beden
Ruh ve beden bozulmuş insanlık kayıp bilsen
Maske maske üstüne bu yüzden
Yüz kalmamış ki astarını istesen
Aile ,Anne,Baba,evlat kutsallığı entel halleri
Örf’ü Adet’i yok etmekten saymış
Cühela ayak takımı adını özgürlük koymuş
Üçüncü , beşinci cinsler Darwin teoremi
Onurlu kalanlar hayretler içinde kalmış
Ucuzluk miğde’de fesat yaratmış
Ucuzluk sarmış heyhat insanlığı ucuzluk
Kendine değer vermeyen korur mu?
İnsanlığın erdemliliğini namusunu
Yediğimiz içtiğimiz zehir yok panzehiri
Heyhat Maymunlar,Bukelamunlar
Yılan derisini değiştirirken gülmüş halimize
İnsan garibesi evriminde meçhul türeyiş
Ucuza Satılmışlık var insanlıkta koş koş
AYLA MEDİHA ESER