Nurgül AKTÜRK

Nurgül AKTÜRK

18 Eylül 2024 Çarşamba

HUKUKSUZLUĞUN PENÇESİNDE MİYİZ?

HUKUKSUZLUĞUN PENÇESİNDE MİYİZ?
1

BEĞENDİM

ABONE OL

“ADALET”, evet, adalet hem dinimizin temel unsurlarından biridir, hem de milletimizin huzur ve güvenliği için asayişin sağlanmasında zaruridir. Adliye koridorlarında da hep yazdığı gibi: “Adalet Mülkün Temelidir.”

Bir milletin huzur ve güvenliğini temin eden düzeni sağlayan mekanizma adalettir. Bu mekanizma bozulduğunda, o milletin ahlakı çöker. Ahlak çöktüğünde ise millet çürümeye başlar. Ne dini ne de insani değerler kalır; gücün hâkim olduğu bir harami düzen ortaya çıkar. Bugün adalet sistemini bozanlar, yarın o harami düzenin çarkında nesilleriyle beraber ezilir. Bugünün hukuksuzluklarını kanıksayan, yarının ahlaksızlıklarının sebebidir. “İNSAN” olmanın yolu da “HAK”kın yolu da taraf değil, adil olmaktan geçer.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün vurguladığı gibi: “İstiklal, istikbal, hürriyet; her şey adaletle kaimdir.”

Bu konuda Volodimir Zelenskiy’nin de anlamlı bir sözü vardır. Ukrayna Devlet Başkanı olduğunda şöyle demiştir: “Devlet dairelerine benim fotoğrafımı asmayın. Ben bir idol ya da ikon değilim. Çocuklarınızın fotoğrafını asın ve ne karar verecekseniz, çocuklarınızın gözlerinin içine bakarak karar verin.” Zelenskiy’nin bu sözü ne kadar yerinde, hepimiz takdir etmişizdir. Doğru ya, insan evladının gözlerine bakarak menfaati uğruna nasıl yanlış bir karar verebilir ki? Yanlış bir karar verdiğinde, doğru bir insan, evladının yüzüne bile bakamaz.

Adaletle ilgili, Ömer Hayyam da kısa ve öz şekilde “Adalet kainatın ruhudur” demiştir. Yusuf Has Hacib ise derin bir anlam taşıyan bir cümle ile adaleti şöyle ifade etmiştir: “Adalet, göğün direğidir; yıkılırsa gökyüzü yerinde durmaz.” Bu, en güzel vurgulardan biridir.

Evet, belki adaletsizlik insanlık var olduğundan beri mevcuttur, fakat yaşadığımız dönemdeki kadar yoğun olmamıştır. Çok üzücü bir şekilde, hukuksuzluğun pençesinde yaşam mücadelesi veriyoruz. Evet, belki adaletsizliği tamamen değiştirmeye gücümüz yetmez, fakat gördüğümüz her adaletsizlik karşısında tepkimizi göstererek duruşumuzu değiştirebiliriz. Adil bir insan olarak, hak ve adaletten yana olduğumuzu açıkça beyan edebiliriz.

Nurgül Aktürk

Devamını Oku

YENİ EĞİTİM YILI BAŞLARKEN

YENİ EĞİTİM YILI BAŞLARKEN
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Yeni eğitim ve öğretim yılı başlarken, tüm öğretmen, öğrenci ve velilerimiz için en güzel dileklerimi sunarken, düşünmeden edemedim: Acaba kaç öğrenci yeni eğitim öğretim yılına başlayabildi? Kaç öğrenci, ailelerinin eğitim giderlerini karşılayacak durumu olmadığı için maddi imkansızlıklar nedeniyle eğitimden koptu?

Malum, 2023 yılında eğitimden koparak çalışma hayatına atılan öğrenci sayısı hiç de göz ardı edilecek bir seviyede değil; hatta rekor denilebilecek düzeyde. 2023 yılında, 5 milyon çocuk maddi imkansızlıklar yüzünden okulu bırakıp çocuk işçiliğine yönelmek zorunda kalmış. Çocuk işçi yaşı 10’un altına kadar inmiş. Temel beslenme maliyetleri, kırtasiye ihtiyaçları, ulaşım gibi masraflar derken, birçok çocuğumuz mecburen okulu bırakıp çalışmaya başlamış. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, 15-17 yaş arası çalışmaya yönelen çocuk sayısında, önceki yıllara kıyasla 2023 yılında büyük bir artış yaşanmış. Örneğin, 2020 yılında iş gücüne katılan çocuk sayısı %16,2 iken, bu oran 2023 yılında %22,1 ile zirveye yükselmiş. Son 10 yılın en yüksek rakamlarına ulaşılmış ve resmi verilere göre çocuk işçi sayısı 853 bin olarak belirlenmiş. Uzmanlara göre, kayıt dışı olanlarla birlikte bu sayı 2 milyonun üzerine çıkmakta.

Bizler ebeveyn, insan ve vatandaş olarak istiyoruz ki, çocuklarımız küçücük bedenleriyle iş sahasına katılmasınlar. Onların yeri okul, onlar okullarına devam etsin. Eğitimden mahrum kalmasınlar. Onlar bizim bugünümüz; yarınlarımız onlara emanet. Her çocuğun okuma ve eğitimini tamamlama hakkı vardır. Bunun için ne gerekiyorsa yapılmalı. Bir tostun öğrenciye dışarıdakinin iki katı fiyatına satan kantinciden tutun da fiyatları denetlemeyen, enflasyonla ilgilenmeyen devlet görevlilerine kadar hepimiz, eğitimine devam edemeyen bir çocuğun aydınlık geleceğinin elinden alınmasından sorumluyuz.

Nurgül Aktürk

Devamını Oku

ÇOCUKLARIMIZI KORUYAMIYORUZ!

ÇOCUKLARIMIZI KORUYAMIYORUZ!
2

BEĞENDİM

ABONE OL

Özellikle son yıllarda artarak devam eden çocuk ölümleri, çocuk istismarları, tacizler, tecavüzler ve çocuğa karşı şiddet “artık yeter” dedirtecek seviyeye geldi diyebiliriz. Maalesef, sıklıkla aldığımız üzücü haberler arasında şiddete maruz kalan, tacize, tecavüze uğrayan, öldürülen çocuklarımızın haberleri hepimizi derinden üzmekte. Bu, acilen çözülmesi gereken, yüz karası sorunlarımızdan biridir. Çocuklarımızın bir meta olarak kullanılması ve küçük yaşta evliliklerin normalleşmesi bunda büyük rol oynarken, bu suçları işleyenler için yeterli cezai işlem uygulanmaması da en büyük sebeplerden biri olabilir.

Tıpkı kadınlarımızı korumak için suçluya yeterli ve caydırıcı cezalar olmadığı gibi, çocuklarımızı korumakta da kanunlar yeterli değil. Bir de bu suçluların cezalarında indirim uygulanması, bu suçları işlemeye teşvik etmektedir. Cezai indirimler, aflar, iyi hal indirimleri gibi cezaların azaltıldığı alanlarda suç işleme oranı artmakta, çocuğa yönelik suçlarda da artış gözlenmektedir. Buna yetkililerin bir an önce el atması, bizlerin de yardımcı olması gerekmektedir. Bu sorun, ciddi anlamda ülkemizin yüz karasıdır. Sorunu çözmek için yetkili idareciler, yetersiz gelen cezalar yerine acilen yeni kanun tasarıları getirmelidir.

Aynı zamanda ebeveynler de sorumluluk almalı, çocuklarımızı korumak için üzerlerine düşen görevi yapmalıdır. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bu konuda büyük sorumluluk düşmektedir. Öncelikle anne babaları bilinçlendirmek için seminerler düzenlenmeli, ailelerin çocuklarını toplumsal suç ve şiddete karşı nasıl korumaları gerektiği öğretilmelidir. Geleceğimizin teminatı yavrularımızı sağlıklı bir geleceğe hazırlamak için onlarla önce doğru iletişim dilini öğrenmemiz gerekmektedir.

Çağ farkından dolayı birbiriyle anlaşamayan ebeveynler ve çocuklar arasında da iletişim eksikliğinden birçok sorun yaşanmaktadır. Benim hep vurguladığım gibi: “Anlamak için dinlemek, dinlemek için de anlamak gerek.” Dinlemeden anlayamazsınız ve anlamak için dinlemek gerekir. Çocuklarımızla doğru iletişimi kurabilirsek, onlar da bizimle hem sorunlarını hem de fikir, düşünce ve duygularını paylaşırlar. Biz de onları ne kadar iyi anlar ve tanırsak her konuda, her sorunlarından haberdar olur, yanlarında olup doğru yola yöneltiriz.

Çocuklara yönelik suçların işlenmesini engellemek için ikinci olarak, çocuklara bu konuyla ilgili eğitimler verilmelidir. Dışarıdan gelebilecek herhangi bir tehlikeye, kötülüğe karşı kendilerini nasıl korumaları gerektiği öğretilmelidir. Maalesef çocuk politikasında devletin de onları korumaya yönelik yeterli, olumlu bir politikası yok. Çocuklarımız savunmasız durumdalar. Buna cehalet, ailelerin eğitimsiz olması ve ekonomik zorluklar da eklenince bu suçlara daha fazla zemin hazırlanmaktadır. Her ne sebeple olursa olsun çocuklarımız hiçbir şekilde ihmal edilmemelidir. Bu sorumluluğu taşıyamayan, çocuklarını ihmal eden ailelerin elinden çocuklar devlet korumasına alınmalıdır.

Ülkemizde bu tür suçların cezaları yeterli olmadığı için yeni caydırıcı ceza yaptırımları uygulanmalıdır. Bu suçları işleyenler hiçbir şekilde af ya da iyi hal gibi indirimlerden faydalandırılmamalıdır. Caydırıcı cezalar şarttır.

Nurgül Aktürk

Devamını Oku

ACABA DOĞRU MU ANLATILMIYOR?

ACABA DOĞRU MU ANLATILMIYOR?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Benim ve belki çoğunuzun da düşündüğü gibi, “Acaba İslam dini doğru anlatılmıyor mu?” Çünkü ne kadar din üzerine eğilim olduysa, bir o kadar da ahlak bozuldu. Örneğin, kadının etek boyu veya saç teli kadar faizin haram olduğu anlatılıyor mu? Kadın, cinsellik, cennetteki huriler gibi konular kadar kul hakkı, vicdan ve merhametin önemi de din görevlileri tarafından vurgulanıyor mu?

Özellikle son yıllarda dinlerin, özellikle İslamiyet’in, yaşanmasından ziyade kullanıldığını düşünmekteyim. Dini doğru yaymayı bir kenara bırakan, dinin temel kurallarını ihlal ederek kazanç kapısı haline getiren ve mevki makam elde eden sahte dinciler oldukça çoğaldı. Tabii ki istisnalar vardır, ama onlar da klasik bir deyimle kaideyi bozmaz. Yakın zamanda da örneklerini sosyal medyada gördük ve tanıdık.

Din üzerinden bu kadar kazanç ve menfaat sağlanması, toplum ahlakının da dibe vurmasına sebep olmaktadır. Dernekler, cemaatler, tarikatlar veya camilerde yardım adı altında toplanan paraların denetimsiz olması, belki de insanların dini duygularını sömürerek kazanç elde etmeye biraz daha teşvik ediyor, benim kanaatimce.

Yaklaşık 40 yıl kadar öncesini hatırlıyorum, çocuk yaşlarımdan. Ağzından dua eksik olmayan, ibadetinde, kılığı kıyafeti de İslamiyet’e uygun olan birine herkes inanır, güvenir, sever ve saygı duyardı. Şimdilerde ise böyle birini görünce, “Acaba bu da mı bir amaç uğruna dini kullanıyor?” diye insan düşünmeden edemiyor.

Okuma oranı çok düşük bir millet olduğumuz için, maalesef dinimizi de doğru kaynaklardan bulup kitaplardan okuyarak öğrenmediğimiz için hep kulaktan dolma, bazen de çarpıtılmış anlatıları doğru kabul ediyoruz. Yalanı yanlışı da doğru kabul ediyoruz. Şöyle bir düşünecek olursak; imam hatiplerin, Kur’an kurslarının ve dini eğitim veren birçok vakıf vs. en çok olduğu dönemde, hele de camilerin 89,817 olduğu bir yerde hırsızlık, arsızlık, yalancılık, dalkavukluk, rüşvetçilik, vicdansızlık, küfürbazlık, kibir, benlik, adaletsizlik gibi bu kadar ahlaksızlığın olması olur şey mi? Bu, akıl sahibi olan herkesi düşündürür. “Camiler çoğalırken neden ahlak azalır?”

Sanırım İslamiyet’e en çok zarar veren de İslamiyet’i işlerine geldiği gibi anlatıp kullanan sahte din adamları oluyor. Dini ticari bir araç olarak kullanıp inançlı insanların duygularını sömürerek, hatta o duygular üzerinden mevki makam ve para sahibi olanları çok sık görüyor ve şahit oluyoruz, maalesef. Bazı sözde din adamlarına baktığınızda, hiçbir eğitimleri, vasıfları, işleri veya meslekleri olmadığı halde çok ciddi mal varlıklarına sahip olduklarını görürsünüz ve bu da düşündürücüdür.

Oysa hiçbir din ticari amaçla kullanılamaz. Dini doğru anlatmak, doğru anlamak ve doğru yaşamak gerek. İşte o zaman ne kötülük ne de ahlaksızlık olur.

Nurgül Aktürk

Devamını Oku

DOĞRU BİLDİĞİMİZ YANLIŞLAR

DOĞRU BİLDİĞİMİZ YANLIŞLAR
0

BEĞENDİM

ABONE OL

 İllaki vardır, hepimizin  doğru bildiği yanlışlar ve yahut  yanlış bildiğimiz doğrular…Bu olguyla yola çıkarak, bizim duygu ve düşüncelerimize zıt olan düşüncelerin de doğru olabileceğini ve yanılma ihtimalimizi göz önünde bulundurmak gerekir.

Bazen toplum içinde rastlıyoruz; kendi savunduğu fikirleri veya bir siyaset tartışmasında partinin faaliyetlerini överek, karşısındakine dayatmacı bir şekilde benimsetmeye çalışıyorlar. İşte burada yanlışlar, bazı kırılmalar, kırgınlıklar, dargınlıklar veya tartışmalar başlıyor. Bu zıt fikirler, genellikle siyaset mevzu bahis olunca tartışmalar ve kavgalarla sonuçlanıyor. Hatta bu konuda yakın zamanda Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında yaşanan vekil ve idarecilerin kavgalarına bile üzülerek şahit olduk. Benlik, ego ve menfaat kavgaları sanki normalleşti.

Benimle aynı fikirdeysen tamam, aynı fikirde değilsen “kötüsün”, “vatan hainisin” gibi ucuz klişe etiketler yapıştırma çabasındalar. Bu denli dayatmacı ve ayrıştırıcı bir tutum yayıldı ve ne yazık ki bu yanlış bireysel çerçevede kalmayıp topluma zarar veriyor. Özellikle siyaset konu olunca.

Bazen bakıyorum, insanlar birbirini dinlemiyor bile. Sanki sadece cevap vermeye odaklılar. Oysa anlamak için dinlemek gerek. Dinlemeden anlayamazsınız. Zaten bütün kavgalar da anlamadığımız noktalardan başlıyor. Halbuki hak, haklılıktır; fakat kimin haklı veya haksız olduğunu inandığımız doğrular belirlemez. Her inandığımız hakikat olmayabilir. Ben de dahil, belki birçoğunuz doğru bildiği yanlışlarla karşılaşmıştır.

Hakikatler sadece bizim bildiklerimizden ibaret değildir elbette. Herkesin fikrine ve doğrularına saygı duyarak, kendi doğrularımızı başkalarına dayatma gibi zorbalıklardan uzak durmalı; inandıklarımızın dışına çıkarak sürekli araştırma, soruşturma ve sorgulama yoluna giderek gerçek hakikatlere ulaşmalıyız. Bir düşünelim: “Ya doğru bildiğimiz yanlış ise?”

Nurgül Aktürk

Devamını Oku