Nurgül AKTÜRK

Nurgül AKTÜRK

22 Mart 2025 Cumartesi

    BU KARGAŞA NEREYE?

    BU KARGAŞA NEREYE?
    1

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Tahminen otuz yıl kadar önce, yerel bir gazetenin köşesinden seslenmiştim: “BU KARGAŞA NEREYE” başlıklı yazımla. Ve bugün, tekrar aynı başlık altında toplama gereği duydum yazmak istediklerimi.
    Evet, bu “Bu Kargaşa Nereye?” dediğim o dönemde, meclis kürsülerinde ve toplantılarında siyasiler tarafından yapılan kavgaların toplum üzerindeki olumsuz etkilerine dikkat çekmek istemiştim, genç bir yazar olarak.
    Bugün ise bir anne, sade bir vatandaş olarak diyorum ki; gerçekten “bu kargaşa nereye?” Çünkü siyasetin bile rengi değişti. O dönemde siyasiler arasındaki çekişmelere, kavgalara şahit olmuştuk; fakat hiç bu kadar kirli değildi. Yumruk yumruğa kavgalar, küfürler, hakaretler, tehditler, şantajlar… Ben, medeni ve hukuk devleti siyasilerine bu tip gangster havalarında, düşük seviyede siyaset yapılmasını yakıştıramıyorum. Ayrıca bu durum, topluma ve gençlerimize kötü örnekler teşkil ediyor. Sokak kavgaları, insanların hiç utanmadan, çekinmeden birbirlerine karşı hakaret ve küfürlerinin artış sebebidir. Siyasiler, halkı temsil eder ve örnek teşkil eder. Bilhassa bunun için üslup, hareket, konuşma; her şeye dikkat etmeleri gerekir. Aksi takdirde, toplumun huzur ve güvenliğini bozan bireyler çoğalacaktır.
    Unutmamalı ki, edep ve ahlaktan vazgeçmediğimiz sürece her şeyin çaresi vardır; yeter ki ahlak ve edebimize sıkıca sarılalım. Umarım siyasiler, bu davranışların toplumda bir ahlak yıkımı meydana getirdiğini fark eder.

    Geçtiğimiz bu zor dönemde, gerginlikler yerine çareler bulmak, güzellikler görmek hepimizin ihtiyacı, isteği ve hakkı. Her dönem iyi ve kötü olmuştur elbette; fakat verdiğimiz çaba, adalet, ahlak, merhamet, sağduyu ve insanlığın kaybolmaması içindir.

    İçinde bulunduğumuz çağın aydınlık olduğu ümidini yitirmemeniz dileklerimle, 1870 yılında vefat eden Charles Dickens’in yazmış olduğu “İki Şehrin Hikayesi” adlı romanından şu satırları ekliyorum:
    “Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü, hem akıl çağıydı hem aptallık, hem inanç devriydi hem de kuşku, hem aydınlık mevsimiydi hem karanlık, hem umut baharı hem de umutsuzluk kışıydı, hem her şeyimiz vardı hem hiçbir şeyimiz yoktu.”
    İşte bu kadar karmaşık duygular arasından dahi, en aydınlık olanını seçmek gerek.

    Devamını Oku

    HER KADIN KUTLAMALI

    HER KADIN KUTLAMALI
    5

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Evet, her kadın kutlamalı 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü. Her kadın layıktır kutlamaya, kutlanmaya. Ayrıca bir toplumun temel taşıdır kadın ve yeri çok önemlidir. Ben birçok yazımda vurgulamışımdır, kadın toplumun bireylerini yetiştirir. Elbette eğitimli, bilgili ve mutlu kadınlar topluma daha sağlıklı, daha faydalı bireyler yetiştireceklerdir. Bir kadın özgür ve mutlu olmalı ki ışığı hem kendini hem de etrafındakileri aydınlatabilsin. Unutmayalım ki ışığı kendine yetmeyen kadın etrafına ışık saçamaz.

    Gelişmiş ülkelere baktığımızda genelde Avrupa ülkelerini görürüz. Kadınları daha değerli, eğitim düzeyleri yüksek, bilgili, kültürlü ve özgürdür. Hiç gelişemeyen, hep geri kalan ülkelere baktığımız zaman genelde Arap ülkelerini görürüz. Kadına değer vermeyen, erkek egemenliğini sürdürürken kadını ikinci sınıf olarak görürler. Sadece erkek hizmetinde kullanılır, çocuk doğurur, cinsel obje olarak görülür, değersizdir yani. Elbette böyle bir anne de o topluma sağlıklı ve faydalı bir birey yetiştiremez. Dedik ya, önce kadın ışık saçmalı ki etrafı aydınlansın.

    Bizim toplumda da maalesef ki Arap kültürüne bir özenti var, çözemediğim. Oysa akıl üstünlüğü galip gelse, doğruyu yanlıştan ayırt etmek o kadar da zor değil.
    Ben bu güne özel belirtmeden geçmeyeceğim elbette Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kadınlar hakkındaki sözlerini! Şöyle demişti:
    “EY KAHRAMAN TÜRK KADINI, SEN YERLERDE SÜRÜNMEYE DEĞİL, OMUZLAR ÜZERİNDE GÖKLERE YÜKSELMEYE LAYIKSIN.”
    Öyle ya, Türk kadını ayrıca cefakârdır. Girdiğimiz bütün savaşlarda en az erkekler kadar katkı sağlamış, onlarla omuz omuza mücadele etmiştir. Bebeğini beşikte bırakarak şehit olan eşinin silahını alıp cepheye giden Nene Hatunlarımız, kahraman Kara Fatmalarımız ve daha nice kahraman kadınlarımız var. O yüzden kadını, sevgiyi, saygıyı daha çok hak eden toplumdur benim için de.

    Fakat maalesef ki bu konuda hep sınıfta kalan, bir türlü geçemeyen bir toplumuz ve bu bizim en çok kanayan yaralarımızdan. Değişmesi çok zor olsa da, gelecek için daha aydın, özgür ve mutlu kadınlar görmemiz dileğiyle bu gün için yazmış olduğum satırları eklemek istiyorum.

    SAHİ
    Kadın dediğiniz neydi ki?

    Birinin anası,
    Birinin ablası ve ya kız kardeşi,
    Birinin kızı, birinin eşi,
    Birinin teyzesi, halası,
    Yani canından bir parça.
    Yaradılışı erkekten daha narin olan,
    El üstünde tutulması gereken,
    Üstün varlıkları belki.

    Oysa kadın,
    Bir başkası hizmetinde kullandı,
    Bir başkası itaat ettirip
    Erkeklik egosunu tatmin etti.
    Bir başkası cinsel obje olarak gördü,
    Bir başkası namusuna göz dikti.
    Bir başkası sahiplendiği bir hayvan yerine koydu,
    Bir başkası psikolojik,
    Bir başkası fiziksel şiddet uyguladı.
    Bir başkası bedenini,
    Bir başkası ruhunu öldürdü.
    Vesselam,
    Çok az kadının sevgi gördüğü
    Bu coğrafyada
    Kadınların günü kutlu mu olsun?

    Nurgül Aktürk

    Devamını Oku

    SOSYOLOJİK ÇÖKÜŞ

    SOSYOLOJİK ÇÖKÜŞ
    3

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Bir millet sadece savaşta kaybederek yok olmaz. Hiç savaşa girmeden de yok edilebilir. Yok etmek istediğin milletin milli ve manevi değerlerini gasp edip ahlakını çökertirsen, o millet sosyolojik çöküntü ile yok olur. Eğer bir toplumda ahlak çöker, zulüm hakim olursa, o millet çöker, biter, yok olur.

    Ahlaksızlığın normalleştiği yerde rüşvet, hırsızlık, yolsuzluk, hukuksuzluğun hakim olduğu çarkta en önemli olan ise işin ehline verilmemesidir. Bu aslında sanıldığından da mühim bir konudur. Bugün sorsam: “Şoförün ehliyeti yok, araç kullanmasını da bilmez ama kendisi dindardır, bütün ibadetlerini de yapar. Arabasına biner misiniz?” Eminim ki kimse binmek istemez. Çünkü başına geleceği az çok tahmin eder. Oysa bu kamu kurumlarında daha titizlikle yapılmalı, çünkü mevzu bahis olan koca bir toplum. Ne siyasi görüşüne ne de dini inancına bakılmaksızın, işin ehline verilmesi gerekir. Bu ayrıca İslami bir kuraldır zaten. “İş ve emanetler ehline verilmezse kıyameti bekleyin” der Kuran-ı Kerim’de. İşi ehline değil de dindar diye birine vermek din değil, dinsizlik olur. Madem hem dinsizlik hem ahlaksızlık hem bir milletin çöküşüne neden sebebiyet verilir, özellikle son dönemlerde? Biraz düşünmek, sorgulamak gerekmez mi?

    İşin ehline verilmediğinde işte “Passolig’in ne olduğunu bilmeyen spor bakanı, bir ineğin yılda 15-20 buzağı verdiğini zanneden tarım bakanı, jelibonun bir maden olduğunu zanneden belediye başkanı vs. vs. olur da olur. Bunların topluma yansıması ise çöküştür.

    Nurgül Aktürk

    Devamını Oku

    İŞİNİ EN İYİ YAPMAMAK

    İŞİNİ EN İYİ YAPMAMAK
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    “VATANINI EN ÇOK SEVEN, İŞİNİ EN İYİ YAPANDIR,” demiş Gazi Mustafa Kemal Atatürk. Ve ben yazıma bu sözle başlamak istedim.
    Bu konuda şöyle bir düşünecek olursak, önceki yıllara nazaran günümüzde çok fazla arttı görevini iyi yapmayan ya da kötüye kullananların sayısı.

    İşini iyi yapanların sayısının azalıp, işini iyi yapmayanların sayısında çoğalma görülmesi, belki de bunun sorgulanmaması. Yani işini iyi yapmayanların sorgulanması gerekirken sorgulanmıyor.

    Belki liyakatsizlik sonucu hak edilmeyen koltukların işgal edilmesi sonucu oluşan bir sorun, belki planlı programlı bilmiyorum, fakat orası ayrıca konuşulması gereken bir konu.

    İşini iyi yapmayan doktor, elindeki hastayı öldürebilir. İşini iyi yapmayan müteahhit, deprem, yangın vb. gibi durumlarda birçok insanın ölümüne sebep olabilir. Yakın zamanlarda da görüp şahit olduğumuz gibi. İşini iyi yapmayan memur, toplumun ahlakını, canını, malını tehlikeye atabilir. Görevini iyi yapmayan öğretmen, topluma aydın değil, cahil birey yetiştirebilir. Görevini iyi yapmayan, kötüye kullanan ya da çıkarları doğrultusunda kullanan yargılanıp ceza almalı. Örneğin, sağlam yapılmamış olan bir binaya rüşvet alıp ruhsat veren memur ceza almalı. Buna daha bir sürü örnek verebiliriz. Vesselam, görevini iyi yapmamak hem vatan hainliği hem de ahlaksızlıktır ve bana göre en büyük suçlardan biri.

    İşini iyi yapmayan, önce ahlaktan mahrum oluyor, sonra topluma, insana ve insanlığa zararlı bir varlık haline geliyor.

    Nurgül Aktürk

    Devamını Oku

    KRALDAN ÇOK KRALCILIK

    KRALDAN ÇOK KRALCILIK
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    “Kraldan çok kralcılık.” Şöyle baktığınız zaman belki klasik bir deyim ve son zamanlarda çok kullanılan bir cümle gibi duruyor. Ne yazık ki toplum, ahlaki değerlerini bununla kaybetti. Benim bu konuyla ilgili daha önce yazdığım bir şiir vardır, “Kraldan çok kralcı bunlar” başlığı ile. Bugün ise bu konuya zaruriyetle değinmek isteme sebebim şu:

    Evet, birçok sağduyulu insan gibi ben de görüyor ve şahit oluyorum kraldan çok kralcılığı. Fakat geçtiğimiz günlerde hayvanseverlerin düzenlediği bir basın toplantısında duyduğum bir cümle, bana durumun nasıl özgüvenli hale geldiğini düşündürdü, derinden üzülerek.

    Konu şu: Belki birçoğunuz biliyor. Basına da geniş çaplı yansıdı. Olay mahalinde çekilen video ve görüntülerle yüreğimizin ağladığı, acıdığı ve tüm merhametli insanlara travma yaşatan bir konu bu: Mamak barınağındaki acımasız hayvan katliamı. Bundan tahminen bir ay kadar önce izledik o barınaktaki canların katlini. Vicdanları ve insanlığı sorgulamamıza sebep olan bu olayda, bir avuç merhametli hayvansever, kışın soğuğuna aldırmadan oradaki canlar için yaşam nöbetine başladılar. Her gün, gece gündüz nöbetleşe barınağın önünde beklediler, nöbet tuttular; verilen sözlerin yerine getirildiğini ve o canların yaşam şartlarının iyileştiğini görmek için. Onları yıldırmak için yapılan tüm girişimlere rağmen mücadelelerinden vazgeçmediler.

    Fakat aradan geçen bir ayı aşkın sürede gördüler ki hiçbir şey değişmiyor, çalışanlar dahi aynı. Bu sefer belediye başkanlığının önünde toplanıp bir basın açıklaması talep etmişler yetkililerden. Olayın yakın takipçisi olarak, beni bu durum çok üzdü. Sanki iyi ile kötünün savaşı gibi. Oysa o seçilmişlerin kötü olma gibi bir lüksleri yoktu. Neyse, konumuza dönmek gerekirse, işte tam da burada başlıyor mesele.

    Bazı yayın organlarının da bulunduğu Mamak Belediye binasının önünde toplanan hayvansever (iyi) insanlar, belediye başkanından açıklama beklerken, içeri dalmasınlar diye kapıya duvar ören güvenlik güçleri onlara izin vermiyor, dağıtmaya çalışırken arbedeler yaşanıyor. İzlediğim görüntülerde, kolluk kuvvetlerinden bir ses yükseliyor; biri hayvanseverlere karşı haykırıyor: “Sen CHP’li değil misin, sen oy vermedin mi bunlara, şimdi niye şikâyet ediyorsun?”

    Bu cümlede düşünecek ve üzülecek o kadar çok şey var ki… Ben ilk şunu düşündüm: Orada Allah’ın yarattığı savunmasız, dilsiz canların haklarını savunmak için bulunan vicdanlı ve merhametli, insanlık vasıflarını taşıyanlar CHP’li mi olmak zorunda? Diğer partililer demek ki vicdansız, merhametsiz mi anlamına geliyor? Hani seviyorduk ya yaratılanı Yaradan’dan ötürü?

    Üzülmemiz gereken bir diğer mevzu ise şu: “Sen oy verdiysen, ne yaparsa yapsın her yaptığını doğru bulup ‘Padişahım çok yaşa’ diyeceksin” anlamına geliyor. Ne yazık ki zaten çoğunluk da böyle düşündüğü için adil bir düzen kalmadı; hak, hukuk kalmadı; adaletin çarkını bozdular. Siz, “Nasılsa ben oy verdim, her yaptığı doğru” diye düşünüp yanlışlara da alkış tutar, kraldan çok kralcı olursanız, bütün ahlaksızlıklara geçiş izni vermiş oluyorsunuz. İşte bu ahlaksızlığın çürüttüğü toplum, sizin torunlarınıza ve çocuklarınıza bırakacağınız miras olacaktır: ahlaksızlık. Ve bunda payı olanlar da bir gün üzülerek bedelini öder.

    Dinimizin dediği gibi, insanlık da adaletten yana olun diyor. O zaman kraldan yana olmak niye? Eğer haktan, adaletten yana olamıyorsak, bizi ne din kabul eder ne de insanlık.

    Nurgül Aktürk

    Devamını Oku