YARA…
2

BEĞENDİM

ABONE OL

Lisede okuduğum yıllardı. Pansiyonda kalıyordum. Benim durumumda olan her öğrenci gibi köyüme gidip gelebilmek için hafta sonlarını iple çekiyordum. Cuma günü ders bitimi sonrasında bayrak töreni tamamlanır tamamlanmaz beni bir an önce sürükleyen hızlı adımlarla odaya çıkıp önceden hazırladığım çantamı sırtlayarak pür heyecan içerisinde çarşının yolunu tuttum. Bu heyecanı öğrenciliğim boyunca hep duydum. Anne huzuru sıcaklığı başka bir şeydi. Dünyada insanı sorgusuz sualsiz bağrına basabilen aileden daha değerli şey yoktu. Akrabalarımızın burada ikameti dolayısıyla “içimiz daha rahat olur.” diye köyümün bağlı bulunduğu ilçeye yakın başka bir ilçede babam beni liseye kaydettirdiği için durakta yolcu bekleyen minibüsleri kaçırdığımda o hafta eve gidememenin korkusunu yaşardım. Benim de yolum gözleniyordu çünkü.

Çantam elimde hızlı adımlarla yürüyüp minibüse yetişeyim diye çarşı merkezine doğru gelirken bir kahvehanenin önünde iki grup insanın birbirlerine bağırdıklarını, küfrettiklerini gördüm. Mezun olmama bir yıl kalmıştı artık. Halkı, esnafı az çok tanıyordum. Kavgaya tutuşan iki taraf da esnaftı. Belediyenin çevrelediği avlu içerisinde karşı karşıya bakan dükkânları vardı. Hayatın rutin akışı içerisinde ilişki ve iletişimleri nasıldı bilmiyorum ama şimdi her nedense kavgaya tutuşmuşlardı. Araya girenler bıraksa birbirlerini iyi hırpalayacakları belliydi. Kavga etmek evet kötüydü ama insanlar arasında şu veya bu nedenle vuku bulması olağandışı değildi. Benim dikkatimi asıl çeken, bu kavga ortamında farklı bir meseleydi. Sinirden gözlerin kan çanağına döndüğü bir vakit, taraflardan birinin oğlu olduğu ve il merkezinde mühendislik yaptığını sonradan öğrendiğim otuzlu yaşlarının başında bir genç, babasıyla karşı taraf arasında kavgaya taraftar olmayıp onları yatıştırmak üzere saf bir niyetle karşı tarafa yöneldi. Babası yöneldiğini fark etmemişti muhtemelen. “İkinizin de yaptığı ayıptır. Yılların komşususunuz. Yaşınızı başınızı aldınız. Nedir alıp veremediğiniz? Sizlere yakışmıyor!” diye söylenip karşı tarafa tam yanaştığı esnada kendisinden beklemediği bir hamleyle “amca” dediği adam kaptığı iskemleyi kafasına indirdi. Genç, afalladı. Kaç dakika sonra alnından yüzüne doğru kan süzüldü. İki taraf arasında kavga kızışacağa benziyordu bu hâl üzere ama araya girenler daha fazla büyümeden tarafları ayırıp yatıştırdı. Hastane yakındı. Genç mühendis hastaneye götürüldü yakınları tarafından. Kavga mahallinden ayrılıp durağa vardığımda minibüs hareket halindeydi. Araç içerisinde ayakta dursam da mutluydum. Yolun sonu huzurdu. Ailem vardı yolun sonunda.

Akıbeti ne oldu diye merakla sorup öğrendiğimde şikayetçi olması için ısrar etmişlerse de genç mühendis buna tevessül etmemişti. “Her gün birbirinizin yüzüne bakıyorsunuz siz, barışın, birbirinizle iyi olun; ben iyileşirim” demiş.

Hayat deneyimlerimizden ibaretti ve yanlış veya hatalı olandan sağalıp doğru olana yönlendirmek üzere deneyimlediğimiz her yaşantı bizi biz yapma yolunda varlığımıza katılmış birer olgunluk harcıydı.

Yıllar sonra düşünüyorum şimdi. Mühendis genç ve dinçti. Pek âlâ kendini savunabilir, kavganın tarafı olup darbeye karşı darbe ile de cevap verebilirdi; ancak bunu yapmamış; sulh yolunu, iletişimi ve insani olanı seçmişti. Hayat dediğimiz seçimlerimiz değil miydi zaten? Onun yarası kafasının dış kısmında, derisinin üstündeydi. Zor olan esas yara, kafaların içinde, derinin altında olandı ki iyileşmesi hayli zaman alırdı. Yüce Kitabımızın terbiye etmek üzere muhatap aldığı insana yönelik ilk hitap cümlesiyle murat ettiği irfanî anlamda okumanın, mektep sıralarında uzun müddet mürekkep ile hemhal olup yaşından önce olgunlaşmış olmanın en büyük faydalarından biriydi bu. On dört asır evvelinden, ehl-i beytin mübarek evladı Hz. Hasan’ın yaşam öyküsünden haberdar mıydı bilmiyorum ama; genç mühendis, umumun yararı için yarasından vazgeçmişti.

Fuat OSKAY

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.
Tüm Yorumlar (3)
  • Saide

    Çok güzel olmuş kaleminiz velûd olsun.

    Yanıtla
    +0
    -0
    • Fuat OSKAY

      Teşekkür ederim Saide Hanım. eksik olmayın. Selam ve saygılarımla..

      Yanıtla
      +0
      -0
  • Mehmet ÇALIŞKAN

    Ne mutlu umumin yarari için yarasından baz gecenlere.Kalemine sağlık.

    Yanıtla
    +0
    -0


HIZLI YORUM YAP