20 Ocak 2025 Pazartesi
2006 yılında Türkiye’nin Elazığ şehrinde düzenlenen “Hazar Şiir Akşamları” etkinliğinde tanışma fırsatı bulduğum Ali Akbaş, Türk şiirinin önemli isimlerinden biridir. O zamana kadar şairin “Şehriyar’a Veda” ve “Göygöl” gibi eserleri aracılığıyla tanıyordum. Ali Akbaş, Azerbaycan’ı derin bir sevgiyle seven ve ülkemizi iyi tanıyan bir şair olarak dikkat çekiyor.
Ali Akbaş, derin yeteneği ve mükemmel yaratıcılığıyla tanınırken, tevazuuyla da gönülleri fethetmektedir. Elazığ’daki birkaç günüm boyunca, onunla yaptığım tatlı sohbetler ve Azerbaycan hakkında paylaştığı anılar beni derinden etkiledi. Ali Akbaş’a, Azerbaycan’ın ustad şairlerinden Məhəmmədhüseyn Şəhriyar’a adanmış en güzel şiirin onun kaleminden çıktığını söylediğimde, o mütevazı bir şekilde bu fikre katılmadı. Ancak, “Şehriyar’a Veda” şiirinin birkaç dizesini paylaşarak düşüncemi kanıtlamak istiyorum.
Şairin eserlerinde dile getirdiği derin duygular, edebi estetiği ve özgün yaklaşımıyla, Şehriyar’a duyulan özlemi ve onun sanatkârlığını mükemmel bir şekilde yansıtmaktadır. “Dâhîlere dünya dar geliyor, dar” gibi dizeler, sanatın evrenselliğini ve şairlerin ruh hallerini öne çıkarıyor. Bu dizelerle, Ali Akbaş’ın sadece bir şair değil, aynı zamanda bir düşünür olduğunu da görüyoruz.
Ali Akbaş’ın kalemi, Türk edebiyatında önemli bir yer tutuyor ve Azerbaycan’ın kültürel zenginliğine yaptığı katkılarla da dikkat çekiyor. Bu vesileyle, Ali Akbaş’a cansağlığı diliyor, Şehriyar’a da rahmet niyaz ediyorum. Şiirleriyle hayatımıza dokunan bu değerli sanatçılar, her zaman hatırlanacak ve gelecek nesillere ilham verecektir.
Şehriyar’a Veda
Tebriz’e gidelim yol hara dağlar
Babası ölürse el kara bağlar
Akbaş ölsün, yalnız anası ağlar
Şehriyâr ölürse bir diyar ölür.
Ali Akbaş’ın “Şehriyar’a Veda” şiirindeki bu dizeler, derin bir hüzün ve kaybetme duygusu taşıyor. “Akbaş ölsün, yalnız anası ağlar” dizesi, bireysel bir acıyı evrensel bir kayıpla harmanlayarak, sanatın ve sanatçının değeri üzerine düşündürüyor. Son dize ise, Şehriyar gibi büyük bir sanatçının kaybının sadece bireyler için değil, bir kültür ve diyar için de yıkıcı etkilerini vurguluyor. Bu şiir, hem kişisel bir veda hem de bir ulusun kültürel kimliğine yapılan bir saygı duruşu niteliğinde…
Göygöl Şiiri
Şairin Azerbaycan hakkında yazdığı bir diğer şiir ise “Göygöl” şiiridir.
Bir seher vaktinde vardık Göygöl’e
Burada kızlar gül takıyor kâküle
Alev alev bir gül attım su yandı
Sunam derin uykusundan uyandı
Yavaş yavaş araladı perdeyi
Gönlüm göle düşmüş yaban ördeği
Giyinip kuşanmaya erinmiş Göygöl
İpekten tüllere bürünmüş Göygöl
Ali Akbaş’ın “Göygöl” şiiri, doğanın güzelliklerini ve bu güzelliklerin insana sağladığı huzuru muhteşem bir dille aktarıyor. “Bir seher vaktinde vardık Göygöl’e” dizesiyle başlayan şiir, sabahın erken saatlerinde doğanın tazeliğini ve canlılığını hissettiriyor. Kızların kâkülüne gül takması, bölgenin kültürel zenginliğini ve kadınların zarafetini simgeliyor.
“Sunam derin uykusundan uyandı” dizesi, doğanın uyanışıyla birlikte insan ruhunun da uyanışını sembolize ediyor. Bu, hem fiziksel hem de duygusal bir yenilenme anıdır. “Gönlüm göle düşmüş yaban ördeği” ifadesi ise, aşkın ve doğanın iç içe geçmişliğini ve kişinin ruh halini doğayla özdeşleştirdiğini vurguluyor.
Şiirin devamındaki “Giyinip kuşanmaya erinmiş Göygöl” ve “İpekten tüllere bürünmüş Göygöl” dizeleri, Göygöl’ün doğasını betimleyerek onu adeta bir gelin gibi süslü ve zarif tasvir ediyor. Ali Akbaş, kelimeleriyle okuyucuyu bu büyülü mekâna davet ediyor ve oradaki güzellikleri derin bir sevgiyle paylaşıyor. Bu şiir, hem doğaya hem de insan ruhuna dair derin bir anlayış sunuyor.
Göygöl’de Sonbahar
Şimdi yaylaların sonbaharıdır
Dağları kaplayan süt buharıdır
Yapayalnız kalmış kuğulu Göygöl
Ağlayan göz gibi buğulu Göygöl
Uzar kıyısında bir sarı kamış
Kendini seyreder sularda yaz kış
Şimal küleğiyle kar geliyor kar
Sunamı tufandan koruyun dağlar.
Ali Akbaş’ın “Göygöl” şiirinin bu bölümü, sonbaharın getirdiği melankoli ve doğanın dönüşümünü derin bir duygusallıkla aktarıyor. “Şimdi yaylaların sonbaharıdır” dizesi, mevsimlerin geçişinin ve doğanın ruh halinin bir yansıması olarak öne çıkıyor. Dağların süt buharı ile kaplanması, doğal güzellikleri ve mistik bir atmosferi sembolize ediyor.
“Yapayalnız kalmış kuğulu Göygöl” ifadesi, yalnızlığın ve hüzünlü bir güzelliğin birleşimini hissettiriyor. Kuğular, zarafetin ve asaletin simgesi olarak, Göygöl’ün huzurunu ve aynı zamanda yalnızlığını vurguluyor. “Ağlayan göz gibi buğulu Göygöl” dizesi, suyun derinliği ve duygusal yoğunluğu ile şairin içsel dünyasını bir araya getiriyor.
“Uzar kıyısında bir sarı kamış” dizesi, doğanın detaylarına dikkat çekerek, gölün çevresindeki sade ama etkileyici manzarayı betimliyor. Kamışın sularda kendini seyretmesi, doğanın öz benliğiyle yüzleşmesini simgeliyor.
Son dizedeki “Sunamı tufandan koruyun dağlar” ise, doğanın koruyuculuğunu ve insanın doğa ile olan ilişkisini ön plana çıkarıyor. Bu, sadece bir mekânın değil, aynı zamanda bir duygunun korunmasına dair bir çağrıdır. Ali Akbaş, bu şiirle doğanın değişkenliğini ve insan ruhundaki yankılarını ustalıkla ifade ediyor.
Azerbaycan’ı Seven Şairlerin Duyguları
Azerbaycan’ı seven Türk şairlerinin duyguları, iki kardeş ülkenin kültür ve dil yakınlığı ile doludur. Bu şairler Azerbaycan’ı, onun zengin mirasını, güzelliğini ve halkını ilham kaynağı olarak görmüşler ve derin sevgi ve saygıyla yazmışlardır. Bu şairlerin eserleri sadece edebiyatın güzelliğini değil, aynı zamanda iki halkın birbirine olan sevgisini ve bağlılığını da simgelemektedir.
Ali Akbaş, Azerbaycan’ı sembol olarak seçerek kardeşliğin, dostluğun ve kültür birliğinin önemini vurguluyor. Zamanla derinleşen bu aşklar iki ülke arasında kopmaz bir bağ oluşturmuştur.
Ali Akbaş’ın eserleri okuyucunun Azerbaycan sevgisini, onun değerlerini ve güzelliklerini daha yakından tanımasına olanak tanıyor. Şair, yaratıcı ruhuyla iki kardeş halk arasındaki sevgi ve anlayışı güçlendirmeye çalışır. Bu da onun şiirlerinin sadece edebiyat alanında değil, aynı zamanda kültürlerarası diyalogda da önemli bir rol oynamasını sağlar.
Resul Mirhaşimli