14 Aralık 2024 Cumartesi
Rahmetli annemin kabrini ziyaret etmek için Buca Yeni Mezarlığı’na gitmiştim. Dönüşte, Buca Eski Mezarlık’ta bulunan şehit kabri olan Ülkücü dava adamı Saffet Çelik abimizin mezarına da uğradım. Kabri başında dualarımı ettikten sonra mezar taşına baktım; her şey aslında orada yazılıydı. Allah (C.C.) razı olsun, büyüklerimiz mezarını yaptırmış ve taşını yenilemişler.
Böyle vatan kahramanlarını yad etmek, unutmamak lazım. Allah onlardan razı olsun. Onların bıraktığı yoldan ilerleyeceğiz; al bayrağı hep dik tutacağız, indirtmeyeceğiz; Ezan-ı Muhammediye’yi susturmayacağız. Her ülkücü bir neferdir.
Peki, Saffet Çelik abimiz kimdir? Kısaca anlatayım.
Ülkücü Şehit Saffet Çelik, Artvinlidir. İzmir Buca Eğitim Enstitüsü’nde okuyor, aynı zamanda İzmir Tariş İplik Fabrikası’nda çalışıyordu. İzmir Ülkücü Gençlik Derneği İkinci Başkanlığı görevini yürütüyordu.
14 Haziran 1980 günü, Buca Ufuk Mahallesi’nde saat 15.00 sıralarında, son durakta belediye otobüsüne binen 6-7 kişilik devrimci solcu militanlar, ülküdaşlarımız Saffet Çelik ve Nurettin Temiz’e kurşun yağdırdı. Çıkan kargaşadan faydalanarak kaçtılar. Ülküdaşlarımız orada şehit oldular.
Buradan sonrasını Alper Aksoy çok güzel anlatmış:
“Ramazan Bayramı’nın birinci ve ikinci günü sizin olsun Devlet’lüm, üçüncü günü bana verin, daha doğrusu benim söylediğim yanık türkünün güftesini yazan, bestesini yapan yiğitlere verin. Nasıl olacak bu iş? Anlatayım onu da: İzmir’de bir Saffet Çelik vardı, Devlet’lüm… Şehit olduğu gün hanımı hamileydi. Saffet’im, bağrına basamadı oğlunu. Akrebin kıskacında yüreğini kızıl kurşunlar dağladı. İzmirli ülküdaşları, cenaze taşımaktan nasırlaşmış omuzları ile girdiler salına. Saffet’im toprağa verildi.
Sonra, onun bedeni çürümeye yüz tuttuğunda bir oğlu dünyaya geldi. Ona da Saffet adı verildi!.. Yengem saçını süpürge etti, büyüttü ikinci Saffet’imizi. Meral yengemiz gençti, evlenmeyi düşünebilirdi ama düşünmedi… Geçenlerde, iş aramak için bir Saffet Çelik gelmiş Davut Haskırış’ın iş yerine… İkisi de birbirini tanımaz. Ama Yusufiye alpereni:
Bre! demiş, benim bir can gönüldaşım vardı, adı soyadı seninkinin aynısı. Nereden geldin? İş istemenin sırası mı şimdi? Acımı depreştirdin yıllar sonra!
Civan yiğidin gözlerinden yaşlar damlamış o an:
Amca, demiş, ben işte o Saffet Çelik’in oğluyum!.. Benim de adım Saffet Çelik!
Davut bir sarılmış o an, bir sarılmış sıcacık… Gözleri bir pınar olmuş, kolları bir kartal kanadı, göğsü bir Ergenekon olmuş, yüreği yanık bir volkan… Dili tutulmuş Davut yiğidin. ‘Vay be Saffet’im,’ dermiş de bir başka şey söyleyemezmiş…”
Saffetler ölmez, vatan bölünmez. Şehitlerimizin ruhuna el-Fatiha.
Murat GÜLŞAN