02 Eylül 2024 Pazartesi
Yolu mu yolcudan öğreniriz,
Yolcuyu mu yoldan?
Doğduğu yer midir,
Doyduğu yer midir,
Yoksa kalbini sevgiyi doldurduğu yer midir
bir şehri, bir ülkeyi insana vatan yapan?
Evi neresidir, yuvası neresidir, yurdu neresidir insanın?
Adresi bellidir de nereli olduğu gerçekten kesin midir?
Neden bir yerde bedeni tutukluyken, ruhunun hep başka yerlere gidesi gelir?
En huzurlu yol, üzerinde yürüdüğüm
En güzel ev, köşesinde dinlendiğim
En güzel yuva, içinde güldüğüm, eğlendiğim
En güzel şehir, sokaklarında sevdiğim insanlarla el ele, kol kola gezdiğim
En güzel ülke, ait olduğum, kendimi güvende hissettiğim diyebilmektir
Adına mutluluk dediğimiz şey budur
Bunları diyemedikten sonra
Sevinç de yok
Umut da yok
Huzur da yok insana.
Sahibi olduğumuz kendi hayatımızı başkalarından ödünç alırız
İşte çoğumuzun çoğu zaman hissettiği, bir yere sürekli ait olamamanın içimizde bıraktığı bu yetimlik duygusudur bizi kendimizden uzaklaştıran
Bunu içsel olarak hepimiz biliriz de bu gerçekle öyle kolay kolay yüzleşemeyiz, gerçekleri söyleyemeyiz,bazen kendimize bile.
Mesafeyi sadece uzaklıklardan ibaret sanırız
Kendi anahtarımızla başkasının kapısını açarken, toplumun kararıyla kendimize eş ve meslek seçerken aslında hiç ait olmadığımız şehirlerin mesleklerimiz dolayısıyla maaş karşılığı misafiri olduğumuzu, bedeni yanımızda olsa da ruhu bize yıldızlar kadar uzak insanlarla eş, dost, akraba olduğumuzu anlarız.
“Nerelisin?” diye soranlara ise ya babalarımızın, ya da kadınsak kocalarımızın nüfusa kayıtlı olduğu şehirlerin isimlerini söyleriz. O bile bizim seçiminiz değil yani.
Anlaşılan o ki herkes benzer dertlerden yaralı ama kimse oralı değil.
Hepimiz buradayız ama hepimiz buralı değil
Sahi bizler neredeniz, neredeyiz bu kayıp adreslerde?
Belli ki bu atlasta ömrümüzün dağları ruhumuzun denizine sıralı değil.
“Coğrafya kaderdir “demişiz, buna sorgusuz inanmışız bir kere
Yol ne renk, yolcu kim önemli değil.
Yolcuyu yoldan sormuşuz bir kere
Öyle değil mi?
Gönül Aksoy Altun