02 Eylül 2024 Pazartesi
Kişisel gelişim ya da kişisel dönüşüm, adına her ne denilirse densin, konuyu çok yanlış anladığımızı, çok yanlış yansıttığımızı düşünüyorum.
Gerek negatifliğe, gerek pozitifliğe; hangi yöne olursa olsun, yadsınamaz bir abartma tozu kullanma becerimiz olduğu muhakkak. Yani bir bakıma, her şeyin suyunu çıkarmak bize özgü.
Kişisel gelişim konusunda birkaç kitap okuyan, birkaç video izleyen, birkaç meditasyon öğrenen, birkaç olumlama cümlesi ezberleyen herkes, kişisel gelişimini tamamlamış olmanın özgüveni içinde davranıyor; daha doğrusu özdeğer eksikliği içinde.
Olay hiç de sanıldığı, göründüğü, sunulduğu kadar basit değil…
Hemen her öğretide olduğu gibi, bu konuda da insan sözleriyle değil, eylemleriyle test ediliyor. Kendini gördüğü yerden daha fazlası, toplum içinde ya da ikili ilişkilerde diğerlerinin onu gördüğü yer oluyor.
Bu çalışmayı yaparken cümlelerden, öğretilerden kendine de olumlu bir pay çıkarmayı ihmal etmiyor tabii.
“Kendini sev” dediklerimiz, sadece kendini sevip kendinden başka hiç kimseyi sevmiyor, sevmek istemiyor.
“Herkese, her şeye karşı sevgi dolu, anlayışlı ol” ifadesini, kendini değersizleştirmek, hiçbir insana tepki göstermemek, bir arada yaşamaya mecbur kalmak zannediyor.
“Herkesi affet” denilince, “Herkesi affetmeliyim, tüm duygularımı sıfırlamalıyım, sevmesem de sever gibi görünmeliyim” diye oldukça yüksek basınçla hem kalbini, hem geçmişini, hem geleceğini yumrukluyor.
“Olumlama ve meditasyon yapıyorum” sanarak, bir dersin sınavına çalışır gibi cümleler ezberleyip Nirvana’yı bekliyor.
“Güçlü Kadın”, “Erkek Gibi Kadın” olmayı o kadar yücelttik ki ortalıkta kadın olarak yaratıldığını neredeyse unutmuş, cinsiyetli küfürlerle avaz avaz bağıran kadınlar dolanıyor. Ellerinde bir tespihleri eksik.
Erilliğin ve dişilliğin canına okuduk bildiğimiz, bulduğumuz her yöntemle.
Adamlığını soyunmuş bir sürü erkek, Saydamlığını soyunmuş bir sürü kadınla çılgınlar çağında yaşıyoruz. Çılgınlar gibi kişisel gelişerek.
Artık bütün davranışlarımızla tozunu dumana kattık zamanın, dünyanın ve insanın. Abartma tozumuzla yüksek dereceli bir fırında kabardıkça kabarıyoruz.
Sonra birisi, hiç ummadığımız anda gelip fırının kapağını açıyor; aniden içimize çöküyoruz, hamurlaşıyoruz, kimyamız da fiziğimiz de bozuluyor, hayatın sunum tabağında kendimize yer de bulamıyoruz, kendimizi de bulamıyoruz.
Hem de, Kendi ellerimizle, Kendi mikserimizle, Kendi malzememizle, Kendi evimizde, Kendi fırınımızda. “Kişisel Gelişim”e yetişememekten İşte böyle kekleniyoruz.
Galiba biz, abartma tozunu ne kadar kullanacağımızı ölçmeyi bilmiyoruz.
Tozunu da, dozunu da…
Gönül Aksoy Altun