21 Aralık 2024 Cumartesi
Hayatını iyi ya da kötü bir biçimde yaşayan, zamanı dolunca da hiç var olmamışçasına yok olan organizmalarız biz.
Devletler de kursak, devletler de yıksak, tekerleği de icat etsek, sultan da olsak, düşkün de olsak, vaktimiz geldiğinde biz de öncekiler gibi doğumumuzla başlayan gerçeğimizi yaşayacağız.
Ne İstanbul’u fetheden Fatih Sultan Mehmet, ne Osmanlı İmparatorluğunu kuran Osman Bey, ne de son padişah Vahdettin.
Hiçbirisi yok arık.
Albert Einstein: “Ben görevimi burada bitiriyorum.” diyerek gitmiştir bu dünyadan, Kanuni Sultan Süleyman: “Ben ölünce bir elimi tabutumuzun dışına atın. İnsanlar görsün ki padişah olan Kanuni bile bu dünyadan eli boş gitmiştir” diyerek.
Bu büyük insanlar, esas sonsuzluğa bu dünyada arkalarında bırakacakları eserlerle erişebileceklerini biliyorlardı.
Atatürk: “Benim naçiz bedenim elbet bir gün toprak olacaktır ancak Türkiye Cumhuriyeti İlelebet payidar kalacaktır” derken, kendi varlığının devletin varlığının önünde olmadığını ifade etmişti.
Bedenen yok oluşunun üzerinden 86 yıl geçti.
85 yılda geldiğimiz şu nokta şimdi bizi ne kadar memnun ediyor iyi bir düşünmek lazım.
Onun bize açtığı yolda, gösterdiği hedefe hiç durmadan yürüyerek ulaşabildik mi diye sorgulamak lazım.
Dünden bugüne onu “tabu” yapanlar da oldu bu ülkede, ona “deccal” diyenler de oldu. Aslında o olağanüstü askeri ve siyasi yetenekleri olan, bu ülkenin kurucusu olan liderdi. Ve o, 85 yıl önce yapabileceklerini yapmış, söyleyeceklerini de söylemişti.
O. “Yurtta Barış ve “Dünyada Barış” demişti.
Ama ne yurtta barış oldu ne dünyada barış. Ne farklılıkların birlikte yaşayabileceği toplumsal bir yapı inşa edildi, ne de komşularla bir barış köprüsü kuruldu bu ülkede.
Ve o, “tam bağımsızlık” demişti. Ve de “Tam bağımsızlık ve tam serbestliktir” diye tanımlamıştı.,
Ama onun ölümüyle emperyalizme boyun eğildi. Ülke toprakları Amerikan ve NATO üsleriyle dolduruldu: ordusu NATO’ya bağlı, siyaseti ABD’ye bağlı, ekonomisi İMF ve Dünya Bankası’na bağlı bir ülke olundu.
-O. “Düşünceler, zorla, şiddetle, topla ve tüfekle kesinlikle öldürülmez” demişti.
Ama cezaevleri, karakollar, mahkemeler bu ülkede toplumun terbiye edildiği mekanlar oldu.
Ve yazdıkları için Nazım’ın, Kemal Tahir’in, Necip Fazıl’ın Orhan Kemal’in ve daha nice yazar, çizer, şair ve düşünürlerin mekânı olmuştu cezaevleri.
-O. “Okuyan, yazan, soran, sorgulayan bir nesil” demişti. Ve de “Gerçeği konuşmaktan korkmayınız” demişti.
Demişti ama gerçeği söylemekten korkar olundu, gerçeği görmekten çekinir olundu. Soran, sorgulayan vatan haini gibi görüldü. Ve daha vahimi: siyaset kendi gerçeğine gözerini kapatır, kendi gerçeğinden korkar oldu bu ülkede.
-O. “Fikri hür, vicdanı hür nesiller” demişti. Biz fikri bağlı, vicdanı bağlı nesiller yetiştirdik.
-O. “Ben, manevi miras olarak hiçbir doğma, hiçbir kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım bilim ve akıldır” demişti.
Biz onu tabulaştırarak bir sığınak yaptık, günümüze tercüman olan siyasal öngörüsünü okuyamaz olduk.
-O, “Beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek demek değildir: benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız, bu yeterlidir” demişti.
Biz heykeliyle, resmiyle ve rozetiyle yetindik.
O. “Türk, öğün, çalış, güven” demişti. Biz çalışmadan övündük.
Bugün Mustafa Kemal Atatürk’ün ölüm yıldönümü.
Elbette yine alışık törenler yapılacak! Yine övgüler dizilecek! Yine paylaşılmaz olacak bugün!
Yine büyük adamlar büyük sözler söyleyecek! Yine eksikliğini daha çok duyuyoruz Atam denilecek!
Ve de yine ağıtlar yakılacak!
Ve yarın yine unutulacak, dün gibi, önceki gün gibi.
Geriye heykelleri, resimleri, Atatürk köşeleri, rozetleri kalacak. Dahası, düşünceleri, fikirleri, söylemleri hatırlanmayacak.
“O” üzerine aldığı vazifesini layıkıyla yaparak ebediyete göç etti. Bundan sonra olacak hiçbir şeyden ne haberi olacak ne de etkilenecek. Bundan sonra yapacağımız her şeyin dönüşü iyi ya da kötü bizedir. Çocuklarımıza, torunlarımıza, geleceğimizedir.
O’na saldırmakla ve yıpratmaya çalışmakla kendi geleceğimizi yok etmekten öteye geçemeyiz.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü saygı, rahmet ve minnetle anıyorum.
Filiz Bahçıvan