Türkiye’de Öğretmen Olmak

Türkiye’de Öğretmen Olmak

Selim GÜNAY kaleme aldı...

ABONE OL
14 Nisan 2025 22:13
Türkiye’de Öğretmen Olmak
6

BEĞENDİM

ABONE OL

Türkiye’de eğitim sistemi ve eğitimin niteliği, her dönem tartışılan ve eleştirilerin odağında olan bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Değişen eğitim sistemleri, güncellenen müfredatlar, öğretmen yetiştirme ve atama yöntemleri, son dönemlerde bu eleştirilerin odağındaki konular olarak dikkat çekmektedir.

Biz de bu hafta köşemizde, eğitimin olmazsa olmazı öğretmenlerimizin yetiştirilme sistemi, özlük hakları ve toplumdaki sosyal statülerini ele alacağız. Ayrıca, atanamayan öğretmenlerimiz için ayrı bir paragraf açarak yaşadıkları zorluklara değineceğiz.

Öğretmenlik Mesleğinin Temelleri

1923 yılında Cumhuriyet’in ilanından sonra, toplumsal hayatta yapılan birçok yenilik ve olumlu gelişmeden eğitim sistemi de etkilenmiş ve 3 Mart 1924 tarihinde Tevhid-i Tedrisat Kanunu çıkarılmıştı.

Kanunla tüm okullar devlet kontrolüne alınmış, eğitimde yeknesaklık sağlanmış; medrese, tekke gibi eğitim veren kurumların sunduğu eğitim çeşitliliği sona erdirilmişti. Eğitim sisteminin daha modern bir yapıya kavuşması için yapılan bu uygulama ile tüm eğitim kurumları Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlanmıştır.

Cumhuriyet’ten sonra öğretmen ihtiyacının karşılanması için ilk olarak kız ve erkek öğretmen okulları açılmış, daha sonra 1940’lı yıllarda köy enstitüleri ile öğretmen yetiştirme faaliyetleri devam etmiştir. Eğitim Enstitüleri, Öğretmen Okulları gibi farklı isim ve sistemlerle bugünlere kadar gelen öğretmen yetiştirme sistemi, halihazırda Yükseköğretim Kurulu’na (YÖK) bağlı üniversitelerde, 4 yıllık eğitim fakülteleri vasıtasıyla yerine getirilmektedir.

Buraya kadar her şey normal. Aslında hikâye burada başlıyor. Son günlerde eğitim camiasında tartışılan bir konu var: Öğretmen olarak göreve başlamak, neredeyse deveye hendek atlatmaktan daha zor gözüküyor.

Öğretmen olmak istiyorsanız, öncelikle üniversite sınavına girerek yeterli puanı almanız gerekiyor. Yeterli puanı aldınız ve istediğiniz bir üniversitenin öğretmenlik bölümüne yerleştiniz. Alanında uzman öğretim üyelerinden dersleri aldınız, Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlı okullarda gözlem ve staj uygulamalarını yaptınız. Bir de öğretmenlik mesleğinin olmazsa olmazı pedagojik formasyon derslerini başarıyla tamamlayarak eğitim fakültesinden mezun oldunuz.

Peki, şimdi öğretmen olarak atanabiliyor musunuz? Elbette hayır. Henüz maratonu tamamlamadınız.

Şimdi de ÖSYM’nin yapacağı Akademik Giriş Sınavı’na (AGS) girip başarılı olmanız gerekecek. Bu sınavı da geçerseniz, 3-4 dönem (yaklaşık 11 ay) sürecek olan bir eğitime tabi tutulacaksınız ve ardından tekrar yapılacak sınavlarda başarılı olursanız, nihayet öğretmen olacaksınız.

Kısacası, öğretmen olmayı düşünenleri, okurken bile bizleri yoran bir süreç bekliyor.

Millî Eğitim Akademisi

Millî Eğitim Bakanlığı tarafından açıklanan ve 2025 yılı itibarıyla uygulanmaya başlayacak Millî Eğitim Akademileri, son dönemlerde üzerinde en çok tartışılan konuların başında gelmekte. Öncelikle, Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde böyle bir akademinin kurulması gerekli ve önemliydi. Özellikle mesleğe girdikten sonra çağın gereksinimlerine ayak uyduramayan, bilgi teknolojilerini sınıflarında uygulamayan ve branşı ile ilgili gelişmeleri takip etmeyen öğretmenlerin eğitimi için son derece önemli ve yerinde bir adım.

“Nasıl olsa atandım, emekli olana kadar bir şey yapmasam da olur” mantığıyla çalışan öğretmenlerimize, zaman zaman verilecek güncelleme eğitimler ile hizmet içi eğitimin gereği tam olarak yerine getirilir diye umuyoruz. Burada asıl tartışılan kısım, yeni atanacak öğretmenlerle ilgili uygulama.

Yıllarca öğretmenlik eğitimi alan, yeni mezun olmuş, bilgileri taze öğretmenleri tekrar bu akademilerde yeni bir eğitime almak ne kadar doğru, tartışılır. O öğretmenleri yeniden eğitime almaktansa, üniversitelerle iş birliği yapılarak eksik görülen hususlar giderilerek, özellikle eğitimin son yılında uygulamalara ağırlık verilerek, tecrübe anlamında öğretmen adaylarına daha fazla imkân sunulmuş olur.

Burada akıllara takılan birtakım soru işaretleri var:

  • Akademide eğitim almak için hak kazanan biri başarılı olamazsa ne olacak?
  • Eğer öğretmen akademilerinde eğitimleri üniversite hocaları verecekse, üniversitedeki derslerden farkı ne olacak?
  • Ayrıca, 4 yılda üniversitelerde verilemediği düşünülen eğitimlerin 500 saatte verilmesi mümkün olacak mı?

Yeni bir sistem, soru işaretleri ve bilinmezleriyle beraber gelecek elbette. Uygulama ve sonuçlarını görmeden çok fazla fikir yürütmek doğru değil gibi. Hep birlikte bekleyip göreceğiz.

Öğretmenlerin Toplumsal Statüleri ve Özlük Hakları

Birçok gelişmiş ülkede bilim insanı olarak görülen öğretmenler, neredeyse en üst düzeyde maaş almaktadır. Fakat ülkemizde, geleceğimizin teminatı olan evlatlarımızı emanet ettiğimiz öğretmenlerimizin özlük hakları anlamında maalesef pek de iç açıcı bir durumları yok.

Ülkemizin geleceği için en önemli misyona sahip olan öğretmenlerin geçim sıkıntısı içinde yaşaması, taşımış oldukları sorumlulukla bağdaşmamaktadır.

Ekonomik anlamda sıkıntılarla mücadele eden öğretmenlerimizin, ne yazık ki toplumda hak ettikleri saygıyı görmedikleri de bir gerçek. Düşük maaşlar, yetersiz sosyal haklar ve üzerlerinde taşıdıkları ağır sorumluluklar, öğretmenlerin motivasyonunu olumsuz etkilemektedir. Eğitim sisteminin kalitesi, öğretmenlerin mesleki tatmini ile doğrudan ilişkilidir. Dolayısıyla, öğretmenlere olan saygının ve değerin artırılması, sadece öğretmenlerin değil, dolayısıyla öğrencilerin ve toplumun da yararınadır.

Öğretmenlerimiz, geleceğimizin mimarlarıdır. Onların titiz çalışmaları, fedakârlıkları ve özverileri, toplumun her kesiminde hissedilmektedir. Ancak, öğretmenlerimize gereken değeri vermek, onların çalışma koşullarını iyileştirmek ve psikolojik olarak desteklemek, toplum olarak hepimizin sorumluluğudur. Unutmayalım ki, bir eğitimciye yapılan yatırım, tüm toplumun geleceğine yapılan bir yatırımdır. Öğretmenlerimize hak ettikleri değeri verirsek, aydınlık bir geleceği birlikte inşa edebiliriz. Eğitim-öğretim sürecinin kalitesini artırarak, genç kuşakları sağlam bireyler olarak hayata hazırlamak için öğretmenlerimize destek olmalıyız. Bu, kesinlikle sadece öğretmenlerimizin değil, toplumsal refahımızın da bir gereğidir.

Atanamayan Öğretmenler

Eğitim fakültelerinden mezun olan öğretmen adaylarının sayısı her yıl artmasına rağmen, öğretmen atama süreçlerinde yaşanan sıkıntılar, pek çok gencin hayalini yarıda bırakmaktadır. Üniversiteyi başarıyla bitiren, pedagojik formasyon almış ve öğretmenlik mesleğine yürekten bağlı olan binlerce aday, yıllarca beklemek zorunda kalmakta; bu durum, hem bireysel hem de toplumsal açıdan önemli bir sorun haline gelmektedir.

Doğru planlama ile mezun olanın işsiz kalmadığı Avrupa ülkelerinde, öğretmenlik mezunu birinin markette, manavda ya da bir şirkette çalıştığını görmek neredeyse imkânsız. Mesela, ülkemizde olduğu gibi asayişi sağlamakla görevli bir polis memuru öğretmenlik mezunu değildir ya da orduda görevli bir subay eğitim fakültesi mezunu değildir. Çünkü Avrupa ülkelerinde, doğru planlamalar yapılarak ihtiyaca göre öğretmen adayının alındığı bir sistem mevcut.

Eğitim fakültelerinden mezun olan öğretmenler, geleceğin nesillerine yön vermek amacıyla çaba göstermekte ve bu doğrultuda yetkinlik kazanmaktadır. Ancak, mezuniyet sonrası karşılaştıkları atama sorunları, bu olumlu niyetleri ve hayalleri büyük ölçüde gölgede bırakmaktadır. Yıllarca emek verip aldıkları diplomalar, atama işlemleri sürecinin belirsizlikleriyle birlikte çoğu zaman anlamını yitirmektedir. Bu durum, yalnızca bireylerin geçmişteki emeklerine değil, aynı zamanda ülkenin eğitim sisteminin kalitesine de olumsuz etkide bulunmaktadır.

Atanamayan öğretmenlerin yaşadığı duygusal ve psikolojik etkiler de dikkate alınması gereken bir diğer önemli nokta. Hayallerinde öğretmen olma isteğiyle yetişen bu gençler, iş bulamadıklarında kendilerini başarısız ve umutsuz hissedebiliyorlar. Eğitimdeki belirsizlik, kişisel gelişimlerini baltaladığı gibi, toplumsal sorunlar karşısında duyarsızlaşmalarına da yol açmaktadır. Gençlerin kariyer hedeflerini gerçekleştirememesi, toplumda istihdam sorunu ve dolayısıyla sosyal huzursuzluk yaratmaktadır.

Bu sorunun temel nedenine inilmesi ve çözüm yollarının bulunması, yalnızca öğretmen adayları için değil, eğitim sisteminin genel işleyişi için de elzemdir. İlk etapta, öğretmen atama süreçlerinin daha şeffaf ve adil bir şekilde gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Atama sisteminin yeniden gözden geçirilerek, ihtiyaç duyulan alanlarda öğretmen alımının artırılması, hem eğitim sorunlarını azaltacak hem de mezun olan öğretmen adaylarının umutlarını yeşertecektir.

Atanamayan öğretmenler sorunu, eğitim sistemimizin en çözülmesi gereken acil meselelerinden biridir. Yüzlerce gencin ve bu gençlerin hayallerinin yok olmasına neden olan bu sorun, sadece bireylerle sınırlı kalmayıp, tüm toplumun geleceğine etki eden bir meseledir. Eğitime yapılan yatırım, geleceğe yapılan bir yatırımdır. Eğitim sisteminde kalitenin artırılması, öğretmen adaylarının hayallerine ulaşmasına yardımcı olmak için bizler de sesimizi yükseltmeli ve bu konuda gereken adımları atmalıyız. Unutulmamalıdır ki, eğitimdeki her sağlıklı adım, toplumumuzu daha aydınlık yarınlara taşıyacaktır.

Mutlu Haftalar, Keyifli Okumalar.


En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.
Tüm Yorumlar (1)





HIZLI YORUM YAP