SUYA SABUNA DOKUNCAĞIZ -1

SUYA SABUNA DOKUNCAĞIZ -1

Zafer Güler kaleme aldı...

ABONE OL
20 Kasım 2025 08:55
SUYA SABUNA DOKUNCAĞIZ -1
0

BEĞENDİM

ABONE OL

1993 başlarında bizim mahallede Drej Ali ve Kürşat Yılmaz’ın “kabadayılığı” üzerine Alaattin Çakıcı, Ülkücüleri mafyalaştırırken; karşı mahallede Dursun Karataş, sol gruplara ayar veriyor ve hepsini tasfiye ederek DHKP-C’yi kuruyordu…

Çünkü devlet aklı öyle istiyordu.

İlginçtir, Necip Fazıl silsilesi İBD, İBDA-C dönüşümüyle siyasi İslam örgütleniyordu. Doğu yakasında İBDA-C her ne kadar rahat hareket etse de, şartlar gereği Aczmendiler ve Hizbullah da sahaya sürülüyordu…

Bu arada Soros, FETÖ eliyle “ülkücülerin mürekkep yalamış kalem ve kelam erbabını” Hizmet Hareketi adı altında devşirirken, akıncıları da perşembe, cuma sohbetlerinde dönüştürüyordu…

Her ne kadar birbirleriyle sürtüşseler de, zamanlamadaki ayniyet kadar iç ve dış siyasete dokunuşları Büyük Britanya parmağıyla yapmaları da ayniyet gösteriyordu.

12 Eylül darbesinde 650 bin kişi göz altına alınmış, 230 bini Sıkıyönetim Mahkemeleri’nde (SYM) yargılanmış, ancak bu mahkemelerin akıbeti hakkında bir kayıt yoktur. Sanıkların birçoğu beraat ettiği iddiasıyla dolaşıyor, siyaset arenasında.

Ankara yerleşkesinden birkaç darbe mağdurundan “Bize istihbarat ajanlığı teklif edildi” ifadesini defalarca duymuşumdur.

Bu sorgulamadan geçenlerin bugün sağdan sola siyaset arenasında boy gösterdiklerini dikkate aldığınızda, vereceğiniz yanlış hüküm sizi de vebal altına sokacaktır.

Binlerce ülkücü hastalığa, yokluğa ve sefalete gark edilirken, Namık Kemal Zeybek, Yaşar Okuyan ve Halil Şıvgın’ın nasıl ve neden bakan yapıldığını kimse sorgulamadı…

Oysa Namık Kemal Zeybek sözüm ona “Baş Öğretmen”, Halil Şıvgın ve Yaşar Okuyan, rahmetli Türkeş’i cuntadan kaçırıp üç gün saklayan ekibin içerisindeydi.

Yine Susurluk’ta Abdullah Çatlı’nın yanındaki ne Hüseyin Kocadağ’ın, ne Sedat Bucak’ın, ne de Gonca Us’un varlığını sorguladık.

Devlet Bahçeli’nin bırakın tutuklanmasını, ifade bile vermemesinin nedenini sorgulamadığımız gibi…

Sorgulamadan kendimizce hikâyeler yazdık, masa başında. İşin kötüsü, kendi yazdığımız hikâyelere inandık, hakikat diye. Bu veba hastalığı kronikleşti. “Hıyarım var” diyene tuz alıp koşuyoruz… Her seferinde de hayal kırıklığı yaşıyoruz.

1978’de hem solcu hem de sağcı gençlik hareketlerinde kırılmalar, yeni tasniflerin ve tasfiyelerin yapıldığı derin operasyonlar yaşanmıştı. Ülkücüler arasında İslamcı tasnifi iyice belirginleşirken, solda “Apocular” olarak sembolize edilen Kürt asıllı Marksist solculara Abdullah Öcalan önderliğinde PKK kurdurulmuştu…

Bugün Devlet Bahçeli’nin Öcalan’a “Kurucu Önder” demesinin kıymet-i farikası da buradan gelse gerek.

Bir hareketin siyasi boyutu, toplumsal (sosyal) boyutunu baskı altına aldığı zaman o hareket, sivilliğini yitirerek bürokratik oligarşinin bir parçası olur. Bugün Milliyetçi-Ülkücülerin yaşadığı fetret, bu teslimiyet ve ikilemin bir neticesidir.

Kamunun neredeyse, TSK’sı ve MİT’i dahil tüm kurumları kısmen ve/veya tamamen özelleştirilirken, Milliyetçi-Ülkücüler maalesef kamulaştırılmıştır.

28 Şubat sürecinin başlattığı kaosta kurulan “icazet masası” çok yönlü çalışmalarına devam ederken, 1998 yılı son çeyreğinden itibaren yarı gizli, iki eksenli manipülasyon diplomasisi sürdürülmeye başladı:

  1. Siyasi İslamcılara yol verecek geçiş hükümeti
  2. APO’nun Türkiye’ye “kargolanması”…

Bu sürecin en aktif devlet figürleri ise Şenkal Atasagun ve Devlet Bahçeli’dir. İngiltere’deki “görevi” ya da “eğitimi” sonlandırılarak 11 Şubat 1998’de MİT Müsteşarı yapılmıştı. Uzmanlık alanı: Karşı Casusluk ve Manipülasyon…

Hükümet oluşumu için bizim mahallede Muhsin Yazıcıoğlu dahil herkese teklif götürülüyor, ancak bu teklifin muhtemelen kabul edeninin Devlet Bahçeli olabileceği ihtimalini biz, 1999 Ocak ayında Amsterdam’da Muhsin Başkan’ın “Ben kabul etmedim, Devlet Bey’e gidecekler, inşaallah milli hassasiyetleri ötelemez” temennisinden öğreniyoruz.

Devlet Bahçeli, milli hassasiyetleri öteleyecek ve kendisini bile şaşırtan bir oy oranıyla %18,5 vesayet hükümetine ve Türkiye siyasetinin kilit noktasına taşınacaktı. Diğer bir ifadeyle, selefi Alparslan Türkeş Bey’in yanına bile yaklaşamadığı seçim barajını aşmak bir yana, adeta patlatarak…

Çünkü 11 Şubat 1999’da KARGO teslim alınmış ve anlaşmanın hayata geçirilmesi için siyasi süreç başlatılmıştı.


NOT: DEVAM EDECEK…

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


    HIZLI YORUM YAP