STK’lar kapatılsın

STK’lar kapatılsın

ABONE OL
24 Ocak 2024 07:49
STK’lar kapatılsın
2

BEĞENDİM

ABONE OL

Tarikat, genellikle bir dinin veya mezhebin kurallarına bağlı kalmadan, kendine özgü bir yorum ve uygulama getiren, bir şeyh veya lider etrafında toplanan dini bir cemaattir. Tarikatlar, tarihte pek çok dinde ve kültürde görülmüştür. İslam dininde de tarikatlar, özellikle tasavvuf akımının yaygınlaşmasıyla birlikte ortaya çıkmış ve çeşitlenmiştir. Tarikatlar, genellikle dini duyguları sömürerek, insanları kendilerine bağlamaya, onlara maddi ve manevi yönden hükmetmeye çalışırlar. Bazı tarikatlar, devletin ve toplumun düzenini bozmaya, kendi çıkarları doğrultusunda siyasi ve ekonomik güç elde etmeye, hatta terör eylemlerine kalkışmaya kadar varan tehlikeli faaliyetlerde bulunabilirler.

Ülkemizde de son yıllarda, tarikatların kirli yüzü birçok skandal ve olayla ortaya çıkmıştır. Bunlardan en bilineni, 15 Temmuz 2016’da gerçekleşen hain darbe girişimiyle bağlantılı olan Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ)’dür. FETÖ, dini istismar ederek, İslam diniyle alakası olmayan yeni bir siyasi, ekonomik ve toplumsal düzen kurmayı amaçlayan yasadışı bir yapılanmadır. FETÖ, yıllarca devletin kritik kurumlarına sızarak, paralel bir devlet yapısı oluşturmuş, yargı, emniyet, askeriyede ve eğitimde etkin bir konuma gelmiştir. FETÖ, ayrıca yurt içi ve yurt dışında açtığı okullar, vakıflar, dernekler, medya kuruluşları, bankalar, şirketler aracılığıyla büyük bir servet ve nüfuz elde etmiştir. FETÖ, 17-25 Aralık 2013’te yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarıyla hükümete karşı ilk darbe girişiminde bulunmuş, ancak başarılı olamamıştır. FETÖ, 15 Temmuz 2016’da ise askeri darbe teşebbüsünde bulunmuş, ancak Türk halkının demokrasiye sahip çıkması ve direnmesi sayesinde püskürtülmüştür. FETÖ, bugün uluslararası bir terör örgütü olarak tanınmakta ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından en büyük düşman olarak görülmektedir.

FETÖ, tarikatların kirli yüzünü gösteren en büyük örnek olmakla birlikte, tek örnek değildir. Ülkemizde faaliyet gösteren başka tarikatlar da çeşitli skandallara ve suçlara karışmıştır. Bunlardan biri de Ensar Vakfı’dır. Ensar Vakfı, 1979 yılında kurulmuş, eğitim, kültür, sosyal yardım gibi alanlarda faaliyet gösteren bir sivil toplum kuruluşu olarak tanımlanmaktadır. Ancak Ensar Vakfı, 2016 yılında Karaman’da ortaya çıkan tecavüz skandalıyla gündeme gelmiştir. Bu skandalda, Ensar Vakfı ve Karaman Anadolu İmam Hatip Lisesi Mezunları Derneği’ne (KAİMDER) ait evlerde kalan çocukların cinsel istismara ve tecavüze maruz kaldığı ortaya çıkmıştır. 2012-2015 yılları arasında, 9-10 yaşlarında çok sayıda çocuğa tecavüz ettiği polis raporuyla belgelenen 54 yaşındaki Muharrem Büyüktürk adlı öğretmen 4 Mart 2016 tarihinde tutuklanmıştır. Muharrem Büyüktürk, “çocuğa nitelikli cinsel istismar, hürriyeti tahdit, kasten yaralama ve müstehcen görüntüleri izletme” suçlarından 508 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırılmıştır. Bu olay, Ensar Vakfı’nın çocuklara yönelik eğitim faaliyetlerinin ne kadar tehlikeli olduğunu gözler önüne sermiştir.

Ensar Vakfı’nın bu skandalı, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in Meclis’te yaptığı bir açıklamayla daha da büyük bir tepki çekmiştir. Bakan Tekin, bütçe görüşmelerinde yaptığı açıklamada, “Sizin tarikat dediğiniz, bizim STK dediğimiz yapılarla toplasanız 10 protokolümüz vardır. Ben bu protokollerle bize destek olanlara da teşekkür ediyorum. Onlarla protokol yapmaya da devam edeceğiz, çünkü onlar çocukların dağa çıkmasını engelliyor, çocukların dağa çıkmaması için, sizin insan kaynağınıza insan yetiştirmemek için buradan devam edeceğim.” demiştir. Bu açıklama, tarikatların eğitim sistemine nasıl sızdığını ve devletin bunlara nasıl göz yumduğunu göstermesi bakımından büyük bir skandaldır. Bakan Tekin, tarikatları STK olarak tanımlayarak, Anayasa’nın laiklik ilkesine aykırı bir tutum sergilemiştir. Ayrıca, tarikatların çocukların dağa çıkmasını engellediğini iddia ederek, terör örgütü PKK ile tarikatlar arasında bir tercih yapmaya zorlamıştır. Bu açıklama, halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmektedir. Bakan Tekin, bu açıklamasıyla, tarikatların suçlarını ve suçlularını övmüş, görevini kötüye kullanmış ve Anayasa’yı ihlal etmiştir. Bu nedenle, İzmir Barosu tarafından Bakan Tekin hakkında suç duyurusunda bulunulmuştur.

Bu açıklamayı duyan her akıllı ve vicdanlı insanın, Bakan Tekin’e şu soruyu sorması gerekir: “Sayın Bakan, sizin tarikat dediğiniz, bizim STK dediğiniz yapılar, çocukların dağa çıkmasını engelliyor da, çocukların tecavüze uğramasını niye engellemiyor? Sizin tarikat dediğiniz, bizim STK dediğiniz yapılar, çocuklara insan yetiştirmek için mi, yoksa hayvan yetiştirmek için mi uğraşıyor? Sizin tarikat dediğiniz, bizim STK dediğiniz yapılar, çocuklara dini değerleri mi, yoksa sapkın değerleri mi öğretiyor? Sizin tarikat dediğiniz, bizim STK dediğiniz yapılar, çocukların geleceğini mi, yoksa geçmişini mi inşa ediyor?” Bu soruların cevabını, Bakan Tekin’in verebileceğini sanmıyorum. Çünkü Bakan Tekin, tarikatların etkisinde kalmış, akıl, vicdan ve irade yoksunu bir bakan olarak görev yapmaktadır. Bakan Tekin, eğitim sistemini tarikatların eline teslim etmiş, çocukların ve gençlerin zihinlerini bulandırmış, ülkenin geleceğini karartmıştır. Bakan Tekin, bu yaptıklarıyla, eğitim tarihine kara bir leke olarak geçmiştir.

Tarikatların kirli yüzü sadece eğitim ve siyaset alanında değil, toplumun diğer kesimlerinde de görülmektedir. Örneğin, Murat Kurum’un aday olarak açıklanmasının ardından, bazı medya kuruluşlarında, Kurum’un hangi tarikatın desteklediği ve niçin aday gösterilmiş olabileceği yönünde spekülasyonlar yapılmıştır. Murat Kurum, 1976 yılında Elazığ’da doğmuş, İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü’nden mezun olmuş, 2003 yılında TOKİ’de çalışmaya başlamış, 2018 yılında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Müsteşarlığı’na getirilmiş, 2019 yılında ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından Çevre ve Şehircilik Bakanı olarak atanan bir siyasetçidir. Murat Kurum’un adaylığı, AK Parti içindeki farklı görüşleri yansıtan bir tercih olarak yorumlanmıştır. Bazı kaynaklara göre, Murat Kurum, AK Parti’nin kurucu kadrolarından olan ve 2019 yılında partiden istifa ederek Gelecek Partisi’ni kuran Ahmet Davutoğlu’nun yakın çalışma arkadaşıdır. Bazı kaynaklara göre ise, Murat Kurum, Süleymancılar tarikatının desteklediği bir isimdir. Süleymancılar, 1950’li yıllarda Süleyman Hilmi Tunahan adlı bir şeyh tarafından kurulmuş, eğitim ve kültür faaliyetleriyle tanınmış, ancak zamanla siyasi bir güç haline gelmiş bir tarikattır. Süleymancılar, AK Parti’ye yakın bir duruş sergilemekte, ancak parti içindeki bazı çekişmelerden de etkilenmektedir. Murat Kurum’un Süleymancılar tarafından desteklenmesinin nedeni, tarikatın eğitim alanındaki etkinliğini artırmak ve siyasi çıkarlarını korumak olabilir.

Bu spekülasyonlar, Murat Kurum’un ne kadar liyakatli ve başarılı bir siyasetçi olduğunu göstermektedir. Murat Kurum, hem Davutoğlu’nun hem de Süleymancıların güvenini kazanmış, hem de Erdoğan’ın takdirini almıştır. Murat Kurum, hem eğitimli hem de dindar bir bakan olarak görev yapmıştır. Murat Kurum, hem çevre ve şehircilik alanında hem de siyaset alanında büyük işler başarmıştır. Murat Kurum, kısacası, ülkemizin ve milletimizin gururu olmuştur. Bu yüzden, Murat Kurum’un adaylığı, herkes tarafından alkışlanmalı ve desteklenmelidir. Murat Kurum, ülkemize ve milletimize hayırlı olsun.

Bu örnekler, tarikatların ülkemizde ve dünyada nasıl bir tehdit oluşturduğunu göstermektedir. Tarikatlar, dini istismar ederek, insanların akıl, vicdan ve iradelerini ele geçirmeye, onları kendi çıkarları için kullanmaya çalışmaktadır. Tarikatlar, devletin ve toplumun düzenini bozmakta, hukukun ve demokrasinin işleyişini engellemekte, eğitim, siyaset, ekonomi gibi alanlarda yozlaşmaya ve baskıya neden olmaktadır. Tarikatlar, ayrıca terör eylemlerine kalkışmakta, insan hakları ihlallerine sebep olmakta, çocukların ve kadınların cinsel istismarına ve şiddetine maruz bırakmaktadır. Tarikatlar, kısacası, ülkemizin ve milletimizin geleceğini karartmaktadır.

Peki, bu durum karşısında ne yapmalıyız? Nasıl bir tavır sergilemeliyiz? Bu soruların cevabını, bir fıkra ile vermek istiyorum. Fıkrada, bir adam, bir tarikata katılmak ister. Tarikatın şeyhi, adama, “Sen bizim tarikata katılmak istiyorsun, ama bizim tarikatın kuralları çok ağırdır. Bizim tarikatta, namaz kılmak, oruç tutmak, zekat vermek, hacca gitmek yoktur. Bizim tarikatta, sadece şeyhe itaat etmek vardır. Şeyh ne derse o yapılır. Şeyh, seni bir yere gönderir, sen gidersin. Şeyh, seni biriyle evlendirir, sen evlenirsin. Şeyh, senin malını ister, sen verirsin. Şeyh, senin canını ister, sen verirsin. Bizim tarikat böyledir. Sen buna razı mısın?” diye sorar. Adam, şaşkınlıkla, “Ama bu nasıl tarikat? Bu, dinin emirlerine aykırı değil mi? Bu, insanın hürriyetine ve haysiyetine dokunmaz mı? Bu, akla ve mantığa sığar mı?” diye sorar. Şeyh, gülümseyerek, “Sen merak etme, bizim tarikatta akıl da yok, mantık da yok. Bizim tarikatta, sadece şeyh vardır.” der.

Bu fıkra, tarikatların ne kadar saçma ve tehlikeli olduğunu anlatmaktadır. Biz, tarikatların bu saçmalığına ve tehlikesine karşı, akıl, vicdan, irade, hukuk, demokrasi, laiklik, insan hakları gibi değerleri savunmalıyız. Biz, tarikatların baskısına ve yozlaşmasına karşı, eğitim, bilim, sanat, kültür, medeniyet gibi alanlarda ilerlemeliyiz. Biz, tarikatların istismarına ve şiddetine karşı, çocuklarımızın, kadınlarımızın, gençlerimizin, yaşlılarımızın, engellilerimizin, azınlıklarımızın haklarını korumalıyız. Biz, tarikatların karanlığına karşı, aydınlık bir gelecek için mücadele etmeliyiz.

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP