Değerli okuyucularım,
Paylaşmanın, empatinin ve hoşgörünün en derinden hissedildiği mübarek Ramazan ayına kavuştuk. Asıl meselenin aç kalmak olmadığına değinerek, kinimizi, nefretimizi ve küskünlüklerimizi bir kenara bırakmanın anahtarı olan Ramazan ayına ve oruç tutmanın faziletlerine değineceğiz.
Ramazan ayından bahsettikten sonra, geçtiğimiz hafta trafikte motorlu kuryeler konusuna değinince, aslında trafikte kullanıcı hatası kadar önemli olan başka bir konu daha gündeme geldi: “Otoyollarda bulunan katil bariyerler”.
Son olarak ise, son 3-4 aydır dünyada gelişen politik gelişmeler ve ülkemize yansımalarını konuşacağız.
Hoş Geldin Ya Şehri Ramazan
Her yıl olduğu gibi bu yıl da 11 ayın sultanı Ramazan-ı Şerif’e kavuştuk. Bir ay boyunca bir nevi manevi arınmanın, iç huzurun ve nefsinle mücadelenin yaşandığı bir sürece girdik.
Ramazan ayı, Müslümanlar için sadece oruç tutmak ve ibadet etmekle sınırlı kalmayan; aynı zamanda manevi bir derinliğe sahip, toplumsal dayanışmanın ve hoşgörünün pekiştiği bir dönemdir. Bu ay, insanların ruhsal arınmasını sağlarken, aynı zamanda sosyal ilişkileri güçlendirme fırsatı sunar.
Oruç, bedensel bir tutumdan çok daha fazlasıdır. Açlık ve susuzluğun getirdiği zorluklar, bireyin dayanışma duygusunu artırır. İhtiyaç sahiplerini anlama ve onların halleriyle empati kurma imkânı tanır. Bu bağlamda, Ramazan ayı sadece bireysel bir ibadet değil, aynı zamanda toplumsal bir sorumluluğun hatırlanmasıdır. Her bireyin, toplum içerisinde daha duyarlı ve yardımlaşmaya açık hale gelmesi gereken bir süreçtir.
Hoşgörü, Ramazan ayının en önemli erdemlerinden biridir. Farklılıklarımızla bir arada yaşamanın, kardeşliğin ve anlayışın ön planda tutulması gereken bu özel zaman diliminde, dini ve kültürel çeşitliliklerin zenginliğini kabul etmek büyük bir önem taşır. Ramazan ayında yapılan iftar sofraları, farklı toplum kesimlerinin bir araya gelip paylaşımda bulunmalarını sağlar. Bu paylaşımlar, komşuluk ilişkilerini ve toplumsal bağları güçlendirirken, önyargıların kırılmasına da katkıda bulunur.
Ramazan, aynı zamanda bireylerin kendilerine dönüp bakmaları için bir fırsattır. Nefsi terbiye etme, kötü alışkanlıklardan arınma ve daha iyi bir insan olma hedefi belirleyen bu süreç, manevi olarak da güçlü bir yeniden doğuşu müjdeler.
Ramazan ayı, manevi bir dönüşümün yanı sıra, hoşgörü, empati ve dayanışma duygusunun da pekiştiği bir dönemdir. Bu ay boyunca, birbirimizin farklılıklarını kabul edip, daha sevgi dolu ve anlayışlı bir toplum oluşturma çabaları içinde olmalıyız. Zira, Ramazan sadece bir ay değil, diğer aylara da yansıması gereken bir yaşam biçimidir.
Ramazan ayında oruç tutan kadar tutmayanlara da aynı hoşgörüyü sergileyip, yargılamak ve yadırgamayı bir kenara bırakıp, yaratılanı yaratandan ötürü sevmemiz gerektiğini unutmayalım.
Ayrıca, Fatih Sultan Mehmet Han’ın söylediği rivayet edilen ve insanlara Allah’ın soracağı “Dinin nedir? Namaz kılıyor musun? Oruç tutuyor musun?” gibi soruların sorulmadığı, kulun kula sorması gereken “Aç mısın? Bir şeye ihtiyacın var mı?” gibi soruların sorulduğu bir süreç olsun.
Hoşgörüyü ön plana çıkardığımız, sevgiyi paylaştığımız ve birlikte büyüdüğümüz bir Ramazan geçirmek dileğiyle…
Otoyolda Katil Bariyerler
Geçtiğimiz hafta trafikte motorlu kuryeler sorunundan bahsedince, bu konu ile ilgili motosiklet sürücülerinden çok fazla mesaj aldım. Anlatılanları duyunca ve biraz araştırma yaptığımda, aslında çok da haksız olmadıklarını gördüm.
Trafikte kazaların büyük bir kısmının sürücü hatalarından oluştuğu bilinen bir gerçek. Fakat sadece sürücülere bağlanamayacak ciddi sorunlar da var, dikkat edilmesi gereken.
Otoyollarda sık sık gördüğümüz 3 parçadan oluşan metal bariyerler var. Bu bariyerler, araçların olası kazalarında kazaların şiddetini azaltmak ve yoldan dışarıya çıkmalarına engel olması amacıyla düşünülmüş bir sistem.
Düşüncesi olumlu fakat uygulaması o kadar da masum değil, maalesef. Yerden yükseklikleri ve ara boşlukları otomobiller için tasarlandığından, motosikletler kazaları düşünülmemiş ve göz ardı edilmiş.
Unutulmamalıdır ki, motosiklet kazaları normal araç kazalarından farklıdır. Olası bir trafik kazasında, otomobilde bulunan bir şahıs emniyet kemeri takarsa dışarı fırlama riskini ortadan kaldırmış olur. Fakat aynı şey motosiklet kullanıcıları için geçerli değildir. Olası bir kazada, motosiklet sürücüsünün savrulma riski ve hızına bağlı kontrolsüz sürüklenme riski yüksektir.
Savrulmaya karşı emniyet kemeri gibi herhangi bir güvenlik aparatı olmayan motosiklet sürücülerinin, savrulmaya bağlı katil bariyere çarpması sonucunda uzuv kaybı oluşabilmektedir. Bu şekilde gerçekleşen onlarca kaza örneğine rastlamak mümkün.
Özellikle bariyerlerin zeminle bağlantısını sağlayan ara parçaların keskin kısımları, bu yaralanmalarda maalesef en büyük sebep olarak karşımıza çıkmaktadır.
Motosiklet kullanıcılarının “giyotin” diye adlandırdıkları bu katil bariyerler, daha önce gündeme gelmiş, hatta dönemin Ulaştırma Bakanı tarafından bizzat açıklama da yapılmıştı.
Çözüm olarak, katil bariyerler yerine giyotin etkisinin azalacağı sert plastik bariyerlerin daha az tahribat yaratacağı ve ölüm oranlarını düşüreceği şeklinde düşünceler mevcut. İnsan sağlığının bu denli önemli olduğu bir ortamda, yetkililerin bir an evvel bu soruna eğilerek çözüm bulmaları, motosiklet sürücülerinin en büyük beklentilerinden biridir.
Son olarak, motosiklet sürücülerine de bir tavsiyede bulunmakta fayda var. Elbette devlet sizler için tedbir almalı, ama sizler de motosiklet kullanırken darbe ve sürüklenmelere dayanıklı, darbe emici koruyucu kıyafet kullanmaya özen gösterelim.
Yeni Dünya Düzeni Mi?
Son dönemlerde Türkiye özelinde ve dünya genelinde ilginç gelişmeler yaşanıyor. Asla yan yana gelmez denilen insanların bir araya gelmesi ve birlikte fotoğraf vermesi, toplumda şaşkınlıkla karşılanmış, gelişmeler merakla bekleniyordu.
Yıllardır devam eden Suriye savaşının bir gecede sona ermesi ve Esad’ın devrilmesi gündeme bomba gibi düşmüştü. Madem savaşın sona ermesi bu kadar kolaydı, madem Esad bir gecede devrilecekti, neden bu kadar beklendi ve yıllarca devam eden savaşta binlerce insan hayatını kaybetti?
Esad’ın devrilmesinin hemen ardından İsrail’in Suriye sınırına yerleşmesi ve Ortadoğu’da yayılmacı politikasında bu kadar rahat hareket etmesine hiç kimsenin sesinin çıkmaması garip bir durumdu.
Donald Trump’ın ABD başkanı seçilmesinin ardından, uzun süredir aralarında soğuk savaş olan ABD ve Rusya arasında sıcak ilişkilerin yaşanması şaşkınlıkla karşılanmıştı. Hemen akabinde Beyaz Saray’da gerçekleşen Trump ve Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski arasındaki mahalle kavgasını andıran görüntülerde, Trump’ın Zelenski’yi açık açık “Ya istediklerimizi yaparsın ya da sonucuna katlanırsın” manasındaki tehditlerini dünya izlemişti.
Dünyada bunlar yaşanırken, ülkemizde de hayli hareketli günler yaşanıyordu. Cezaevinden mektuplar geliyor, basın açıklamalarında okunup artık terör örgütünün kendisini lağvetmesi isteniyordu.
Aslında,
Yıllardır iktidarı bırakmayan Esad’ın bir gecede devrilmesi ve en büyük destekçisi Rusya’nın bu olaya sessiz kalması,
İsrail’in Suriye’ye konuşlanması sonrası yine sessiz kalan Rusya’nın durumu,
Rusya-Ukrayna savaşında ABD’nin Rusya tarafında olması ve Beyaz Saray’da açık açık Zelenski’yi tehdit etmesi sonucu, yıllardır meydanlarda Ukrayna lehine gösteri yapan birçok Avrupa ülkesinin sessiz kalması,
Türkiye’de cezaevinden terörün lağvedilmesini isteyen mektubun okunması…
Parçaların hepsini bir araya getirdiğimizde, sanki yeni bir dünya düzenine geçilecek gibi bir izlenim hakim.
Temennimiz, bu yeni düzende Türkiye’nin jeopolitik pozisyonunu sağlamlaştırıp, bölgede oyun kurucu pozisyonunda olmasıdır.
Bekleyip göreceğiz.
Mutlu haftalar,
Keyifli okumalar.
Selim Günay
KÖŞE YAZILARI
19 saat önceGENEL
19 saat önceGENEL
19 saat önceMAGAZİN
19 saat önceGENEL
19 saat önceGENEL
19 saat önceSPOR
19 saat önce
bir solukta okudum gerçekten selim abi. Çok güzel noktalara değinmişsin gerçekten.Altının düşüşü ile alakalı fikirlerini de merak ediyorum.