Pazartesi Notları

Pazartesi Notları

ABONE OL
16 Eylül 2024 09:38
Pazartesi Notları
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Kıymetli okurlarım,

Her hafta pazartesi günleri gündemi ele aldığımız ve kendimizce değerlendirmelerde bulunduğumuz köşe yazımızda bu hafta ne iktidarın ne muhalefetin ne de vatandaş olarak bizlerin dile getirmediği bir konu olan yurtdışı seçmen konusuna değineceğiz. Evi, işi, ikameti yurtdışında olan yılda sadece 1 ay Türkiye’de bulunanların kullandıkları oylar ile ülkenin kaderi arasındaki ilişkiyi açığa çıkartacağız bu hafta.

Yurtdışı seçmen konusuna değindikten sonra kendisi cennet yaşaması cinnet güzel ülkemde meydana gelen akıllara zarar olaylar dizisinde daha 8 yaşındaki Narin’in acısı yüreğimizdeyken Tekirdağ’ın Malkara ilçesinde 2 yaşındaki Sıla bebek ile ilgili yaşanılanlar üzerine vatandaşın tepkisi ve beklentilerine değineceğiz.

Son olarak ise artan vergiler ile ekonomik anlamda iyice zorlaşan yaşam koşulları üzerine araştırma yaparken tesadüfen karşıma çıkan ve vergi ile ilgili önemli tespitler içeren eski başbakanlardan Prof. Dr. Necmettin ERBAKAN’ın bizzat kaleme aldığı “Adil Ekonomik Düzen” isimli kitap ve kitapta dikkatimi çeken bazı hususlardan söz edeceğim sizlere

Yurtdışı Seçmen

Ülkemizde her seçimin ertesi günü başlar bir sonraki seçime dair senaryolar.  Kaybeden “bu defa olmadı ama bir sonraki seçim garanti”, kazanan ise “halkımız tercihini bizden yana kullandı. Bir sonraki seçimde bize oy vermeyenlerinde gönlüne gireceğiz” gibi söylemlerde bulunur genelde.

Vatandaş olarak bizlerde seçimlere dair yorumlar yapıp birtakım değerlendirmelerde bulunuyoruz elbette ama hiçbirimiz yılın büyük bölümünü yurtdışında yaşayıp da sadece kimliklerinde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı oldukları için oy kullananlara dair bir söylemde bulunmuyoruz.

Öncelikle onlarda bizim vatandaşımız, başımızın tacı ama yılda üç beş hafta uğrayıp “bir arkadaşa bakıp çıkacağım” edasıyla gelip gidenlerin bizim ve ülkemizin kaderiyle oynaması mantıklı gelmiyor insana. Üniversite öğrencisine sırf zamanında kaydını aldırmadı ya da süresi geçti diye oy kullandırmayan yetkililer, 11 ay memlekete ayak basmayanlara büyükelçiliklerde, konsolosluklarda ve havalimanlarında özel sandık kuruyorlar. Peki ayağına kadar sandık kurulan gurbetçilere bu hizmet yapılırken evinde yatan tekerlekli sandalye ile oy kullanmaya gitmek zorunda kalan vatandaşın suçu ne diye sormadan geçemiyor insan.

Demokrasinin gereği vatandaş istediği yere oyunu vermekte özgürdür, herhangi bir baskı söz konusu değildir. Fakat öyle zamanlar oluyor ki yerel seçimler ya da milletvekilliği seçimlerinde kafa kafaya giden seçimler tekrar tekrar sayılan oylar oluyor hatta iki rakamlı farklarla seçimi zar zor kazanan adaylar ve yurtdışı seçmen oylarıyla meclise giren milletvekili bile oluyor seçimlerde.

Londra’da Keyif içerisinde yaşayan, kazandığı poundlarla yazın 1 ay dilediği gibi en güzel otellerde ülkemizde tatil yapan bir gurbetçi vatandaşımızın kullandığı oy, Kars-Sarıkamış’ta, Mersin-Erdemli’de ve İstanbul-Silivri’de yaşayan vatandaşımızın yaşam kalitesini etkilemektedir.

Yılın 12 ayı iyi ya da kötü şartlarda yaşayan vatandaşımızın kendi isteğiyle verdiği oyu kimsenin sorgulama hakkı yok, ama 11 ay yurtdışında yaşayıp vereceği 1 oy ile benim kaderimi etkileyenlerin oyu sorgulanmalıdır bu ülkede!

Kendisi Cennet Yaşaması Cinnet ülkem Türkiye!

Geçen hafta yaşanan ve hala acısını yüreğimizde hissettiğimiz 8 yaşında hayattan koparılan Narin’den sonra yine halkımızı isyan ettiren ve yok artık dedirten bir olay daha yaşandı maalesef. Bu defa kurban küçücük, savunmasız dünyadan bihaber 2 yaşındaki Sıla bebek.

Bu olayda da yine şüpheli en yakınındakiler. Anne, sonra üvey baba, komşular, komşu çocukları vesaire. Bir olayda şüpheli sayısı ne kadar fazla ise maalesef yaşanılan olayların bir organizasyon olduğu şüphelerini arttırıyor.

2 yaşında daha dünyanın ne olduğu bilmeden cinsel istismara uğrayan 2 yaşında bir çocuktan bahsediyoruz. Önce istismar ardından şiddet ve neticede küçücük yavru entübe edildi.

İnsan bu haberleri okudukça kime nasıl güveneceğini bilemiyor. Bu kadar ahlaksızlığın olduğu, toplum olarak yozlaştığımız bir dönemde artık bir şeyler yapmanın vakti gelmiştir.

Bir toplumun;

Savunmasız kadınlara,

Masum çocuklara,

Kimsesiz hayvanlara karşı bakış açısı o toplumun gelişmişlik seviyesini gösterir.

Şimdi herkes birkaç saniye gözünü kapatsın ve ne kadar gelişmiş olduğumuza kendisi karar versin.

Adil Ekonomik Düzen

Son dönemlerde ağır ekonomik şartlar ve etkisini her gün daha fazla hissettiğimiz yüksek enflasyon belasının devletin kasası olan maliyede yarattığı açığın kapatılmasının tek yolu vatandaştan alınan vergiler olarak görülmektedir.

Tüm dünyayı derinden sarsan ve aylarca eve kapandığımız, birçok ticari faaliyetlerin sekteye uğradığı, dünya ile ekonomik ilişkilerin minimize olduğu pandemi döneminden beri bir türlü istikrarı yakalayamadık.

O dönemden beri 4 Maliye Bakanı 4 Merkez Bankası başkanı değişti ama bir türlü arzu edilen seviyeye gelemedi ekonomik göstergeler.

Ekonomi, vergi, maliye gibi konular ile ilgili bilgi sahibi olma adına araştırma yaparken karşıma eski başbakanlardan merhum Necmettin ERBAKAN’ın bizzat kaleme aldığı ve 1991 yılında yayımlanan “Adil Ekonomik Düzen” isimli kitabı dikkatimi çekti.

Tamamını henüz okumadım ama özellikle bilgi sahibi olmak istediğim ve ilgimi çeken vergi konusu ile ilgili kitaptaki ifadeler bir hayli ilginç.

Mesela kitapta vergi ile ilgili:

“Adil Düzen’de devlet aklına estiği gibi vergi kanunu çıkartamaz, vergi alamaz. Devletin geliri sadece yaptığı hizmetler ve sahip olduğu kıymetler karşılığında “Hak ölçülerine uygun olarak kendi hakkını alması suretiyle teşekkül eder. Devletin bu hakkının dışında hiçbir vergi koyması söz konusu değildir” deniyor, kısacası diyor ki devlet kafasına göre vergi koyamaz, vergiler hakkaniyet ölçüsünde olmalıdır diyor.

Başka ilginç bir tespit ise, adil düzende vergi olmadığını, sadece devletin vatandaşına hizmet karşılığı hizmet bedeli alacağından yani devlet vatandaşından alacağı vergiler ile bir gelir kapısı olarak görmemesi ve sadece hizmetinin karşılığını alması gerektiğinden bahsedilmektedir.

Ayrıca vergilerin vatandaşın beyan esasına göre alınması ve herkesin ödediği vergi kadar devlet nezdinde kredi itibarının olacağından söz ediliyor kitapta. Aslında vatandaştan zorla vergi almaya dayalı bir sistemden ziyade, gönüllü olarak vergi vermeye teşvik eden bir sistemden bahsediliyor. Kim fazla vergi verirse devlette o kadar itibarı olacak ve  vergisi kadar maddi destek alabileceği bir yapı.

Son olarak ise faize dayalı düzende vergilerin çalışanlara, fakir fukaraya ödetildiği fakirlerin daha fakir, zenginlerin daha zengin olduğu, böylece gelir dağılımının bozulduğu ve neticede de sosyal patlamalara gidildiğinden bahsedilmiş.

Genel anlamda bakıldığında ilginç tespitler var aslında. Tamamını okumasam da ilk izlenimim önemli tavsiyeler var kitapta, ekonomi ve maliyeye kafa yoranların ve ilgi duyanların okuması gerektiğini düşünüyorum.

Bu haftalık bu kadar, umarım masum çocukların ölmediği, kadınların şiddete uğramadığı bir hafta olur, başka da bir şey yazmak gelmiyor insanın içinden.

Selin GÜNAY

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.
Tüm Yorumlar (1)
  • Şükran Kılbaş

    Ne yazık ki degindiginiz konular çok önemli ve yaşamsal. Toplumsal ahlak çöküşü can sıkıcı. Yurt dışı oylar ürkütücü. Kolaylıklar diliyorum.

    Yanıtla
    +0
    -0


HIZLI YORUM YAP