ÖZ ELEŞTİRİYE DAİR

ÖZ ELEŞTİRİYE DAİR

Banu Sancak kaleme aldı

ABONE OL
30 Ocak 2025 01:17
ÖZ ELEŞTİRİYE DAİR
2

BEĞENDİM

ABONE OL

Ölçmediğini değerlendiremezsin, değerlendirmediğini geliştiremezsin… Ölçme genel olarak objektiftir, değerlendirme ise daha ziyade kişisel görüş ve kanıtlara dayanır. Bu noktada, metodolojik olarak; sosyal, siyasi, iktisadi ve hukuki zeminde devletin tüzel kişiliği, kurum ve kuruluşları, toplum ve bireyler kritik, eleştiri ve öz eleştiriye ne kadar açık ve yeterlidir? Ve buna bağlı olarak ölçme ve değerlendirmenin standardı ve üslubu nasıl olmalıdır?

Hatanın farkına varmanın yolu öz eleştiridir. Sorgulamayan öz eleştiri yapamaz. Bireysel ya da kurumsal olarak yapılan hataların ve eksikliklerin sorumluluğunu başkalarına yüklemek ve başkalarını suçlamak; sorumsuzluk ve yetersizliktir. Hatayı sahiplenmek ve özür dilemek ise erdemdir. Ötekileştirmeden, ayrıştırmadan ve kırmadan hatayı düzeltme ve telafi yoluna gitmek ise faziletli olmaktır. Bütün topluluklarda, siyasette ve örgütlenmelerde kayıtsız ve şartsız biat kültürü ile harmanlanmış fanatizm ve partizanlık, feraseti ve basireti kör eden tehlikeli unsurlardır. Farklı fikir ve eleştirileri tehdit olarak görmemek ve öz eleştiri kültürünü geliştirmek, adaletin, tekâmülün, büyümenin ve gelişmenin anahtarıdır.

İslam dini, kul hakkını her hakkın üzerinde tutarken; hatalarını sorgulayarak öz eleştiri yapanlara, düzeltme ve telafi cihetine gidenlere ve tövbe eden nefislere değer verir… Hata yapmak insana mahsustur. Kibre ve gaflete düşüp bilerek ya da bilmeyerek yapılan hataların ve işlenen günahların affı ve telafisi; tövbe, istiğfar, tezkiye ve tezekkür yoluyladır ve dahi Kur’an-ı Kerim’in birçok suresinde (Bakara/Yunus/Enbiya/Tövbe/Hucurat/Münafikun); peygamberler ve sahabeler hakkında, iman ve ibadet konularında birçok eleştiri ve öz eleştiri ayeti vardır. Örneğin Enbiya suresi 87. ayette geçen Hz. Yunus’un duası gibi; «Senden başka hiçbir tanrı yoktur. Seni tenzih ederim. Gerçekten ben zalimlerden oldum!»… Öz eleştiri kavramını tasavvufi açıdan ele aldığımızda, nefs-i emmareden nefs-i levvameye geçiş süreci ile ilişkilendirilebilir. Ancak mutmain makamı, eleştiri ve öz eleştiriye konu olan maddi veya manevi hakların sahibine teslimi ile mümkündür.

Türk edebiyatında eleştiri ve öz eleştiri dediğimizde akla gelen ilk isim; çalkantılı olan siyasi, içtimai ve şahsi hayatıyla, Babıali, Raporlar, Hesaplaşma, Müdafaalarım, Hücum ve Polemik, Edebiyat Mahkemeleri ve Hadiselerin Muhasebesi adlı kitaplarıyla merhum Necip Fazıl Kısakürek’tir… Üstad Necip Fazıl, nefis muhasebesiyle yaptığı bir öz eleştiride şöyle sesleniyor:
“Anlıyorum ki büyük ve ulvi manasıyla değil de kaba ve süfli haliyle ben, kapısı açılmaz bir yalnızlık içindeyim. Herkesi ve her şeyi inciten, ürküten, kaçıran bir insanım. Hata gördüğü veya gördüğünü sandığı yerde susmayı, nabza göre şerbet vermeyi, insanları ve zümreleri idare etmeyi bilmeyen bir beceriksizim. Dikenli, pürüzlü, zehirli… Bu halimle, noksanlarımı bile bile mutluyum. Çünkü sadece hak ve hakikate istekli olmak davasındayım.”

Dünyada ve ülkemizde toplumsal çürüme ve bozulmaların, kültür ve ahlak erozyonunun, narsizm başta olmak üzere birçok psikolojik hastalığın pik yaptığı bu çağda, öz eleştirinin ne kadar büyük bir kurtarıcı güç olduğunu hatırlatmak istedim… En nihayetinde kendini muhakeme etmeyen toplumlar ve bireyler, muhasebe de edemez. Stoacı filozof Epiktetos’un dediği gibi:
“Günün sonunda bütün yaptıklarımızı gözden geçirmeden uyku girmesin kapanan gözlerimize. Neler eksik kaldı, neleri yaptık, neleri yapmadık? Hepsini baştan sona inceledikten sonra hatalarımızı kınayalım, doğrularımıza sevinelim.”

Banu Sancak


En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.
Tüm Yorumlar (1)





HIZLI YORUM YAP