ÖYLE YIKMA KENDİNİ

ÖYLE YIKMA KENDİNİ

Banu Sancak kaleme aldı...

ABONE OL
16 Haziran 2025 02:57
ÖYLE YIKMA KENDİNİ
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Tükenmişlik sendromu (Burnout Sendromu), ilk olarak Alman Psikolog Herbert J. Freudenberger tarafından 1974 yılında “yorgunluk, enerji ve güç azalması, başarısızlık, içsel kaynaklı karşılanamayan beklentiler sonucu ortaya çıkan tükenme durumu” olarak nitelendirilmiştir ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından iş hayatında süreklilik arz eden yoğun iş yükünün ve beklentiyi karşılamayan mesleki koşulların getirdiği stres ve kalıcı yorgunluk durumu olarak tanımlanmıştır.

Sanayi devrimi sonrası toplumsal dinamiklerin değişmesiyle birlikte düzenlenen ağır disiplinli çalışma koşulları ve şehir hayatı; sosyal, demografik ve teknolojik değişim ve dönüşümler; hızlı yaşam formu, modern yaşama uyum sağlama çabaları; uzun süreli kaygı, mobbing, iş-özel hayat dengesizliği, sosyal ve ekonomik sorunların çözümlenemez hale gelmesiyle birlikte ortaya çıkan tükenmişlik hissinin bir sonucu olarak kişinin duygusal, ruhsal, fiziksel ve zihinsel olarak yıpranması ve sağlıklı düşünememesi, iş hayatına ve özel yaşamına adapte olamaması, gelecekle ilgili plan ve proje üretme ve sorun çözme yetisini kaybetmesi durumu, psikologların bu alanda yeni araştırma ve çalışmalara yönlenmesine neden olmuştur.

Psikologlara göre, ağır iş yükü ve olumsuz yaşam şartlarının tetiklediği tükenmişlik sendromu; enerji kaybı, bitkinlik, uyku bozuklukları, fiziksel ağrılar, kalp, mide ve dolaşım sistemi hastalıkları, duyarsızlaşma veya aşırı duygusal hassasiyet, konsantrasyon bozukluğu, motivasyon kaybı, dikkat dağınıklığı, umutsuzluk, öfke nöbetleri ve anksiyete başta olmak üzere birçok fiziksel ve psikolojik hastalığa ve duygu durum bozukluğuna yol açmaktadır. Tükenmişlik hissi yaşayan kişinin profesyonel destek almaması, iş hayatında, aile ve sosyal ilişkilerinde telafisi olmayan başarısızlıkların ve olumsuzlukların temelini oluşturmaktadır…

Psikologlar, bu olumsuz hisleri aşabilmenin çözümü noktasında; fiziksel egzersiz, sağlıklı beslenme, arkadaşlarla ya da aileyle kaliteli vakit geçirme, sanat, müzik, resim, kitap okuma vb. gibi çözümler önermekteyse de, tükenmişlik sendromuna zemin hazırlayan temel sosyo-ekonomik sorunlara ve iş ve şehir hayatındaki sistem bozukluklarına yönelik çözüm odaklı devlet politikalarının eksikliği ve yetersizliği açıktır.

Hemen her insanın hayatının bir döneminde yaşadığı, son yıllarda hızla artarak yayılan ve çağın pandemisi olarak nitelendirilen tükenmişlik sendromunun ana kaynağının insanın doğal yaşamından, dolayısıyla fıtratından uzaklaşması neticesinde ortaya çıktığını düşünüyorum. Zira inanışlarımıza göre insanın fıtratından uzaklaşması; kendine ve yaşadığı topluma yabancılaşması, dengesini, yaşama sevincini, umudunu ve iç huzurunu kaybetmesi demektir. Nitekim dünya üzerindeki farklı inanışların, psikologların ve felsefecilerin bu konudaki çalışmaları ve açıklamaları da bu yöndedir.

Filozof-yazar Byung-Chul Han, “Yorgunluk Toplumu” adlı eserinde; “tükenmişliğin bir sonucu olan depresyon, modern insanın kendi olmak hususundaki başarısızlığının dışa vurumudur” der ve kapitalizmin ve yeni dünya düzeninin insanı nasıl yavaş yavaş tüketerek yok ettiğini anlatır.

İş yükünün yanı sıra şehir hayatının ve yaşam şartlarının zorlukları, sosyal eşitsizlik, adaletsiz gelir dağılımı, ekonomik sıkıntılar, işsizlik vb. gibi sorunlarla küresel çarkın öğüttüğü ve tükettiği hassas yüreklere ve güzel bir dünya için umudunu yitirenlere, merhum şair Ahmet Arif’in Anadolu isimli şiirinden birkaç dizeyle sesleniyorum:


“…Öyle yıkma kendini,
Öyle mahzun, öyle garip…
Nerede olursan ol,
İçerde, dışarda, derste, sırada,
Yürü üstüne – üstüne,
Tükür yüzüne celladın,
Fırsatçının, fesatçının, hayının…
Dayan kitap ile
Dayan iş ile.
Tırnak ile, diş ile,
Umut ile, sevda ile, düş ile…”


En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP