Osmanlı Torunu mu, Osmanlı Torpillisi mi?

Osmanlı Torunu mu, Osmanlı Torpillisi mi?

ABONE OL
23 Şubat 2024 22:32
Osmanlı Torunu mu, Osmanlı Torpillisi mi?
3

BEĞENDİM

ABONE OL

Geçtiğimiz günlerde II. Abdülhamid’in torunu Orhan Osmanoğlu’nun kızı Berna Sultan Osmanoğlu’nun düğününe katılan eski Refah Partili milletvekili ve Yeni Akit yazarı Şevki Yılmaz, eline mikrofonu alıp Atatürk’e ve cumhuriyete hakaret eden bir konuşma yaptı. Düğünün diğer nikah şahidi olan tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı ise bu sözlere tepki göstererek “Düğün, gelin ile damadındır. Mesaj verme yeri değildir” dedi.

İlk etapta Şevki Yılmaz’ın bu düğüne neden davet edildiği hatta nikah şahidi olarak kendisinin uygun görüldüğü akıllarda soru işaretleri bırakabilir. Zira şahitlerden bir diğeri İlber Ortaylı idi ve onun Atatürk’le ilgili düşüncelerinin ne olduğunu anlatmaya gerek bile yok. Zira şuana kadar yazılmış en iyi Atatürk kitabının yazarıdır. Düğün sahipleri ve organizatörlerin konuyla ilgili bir açıklaması olmaması ve özel bir konu olduğu için bu soruları zamana ve kişilerin insifiyatine bırakmak en doğrusu.

Biz yaşanılan hadiye ve geçmişine dönelim.Bu olay, hem Osmanlı hanedanının Türkiye’deki durumu hem de Atatürk düşmanlığının kaynağı ve amacı hakkında birçok soruyu gündeme getirdi. Şevki Yılmaz’ın konuşmasında kullandığı ifadeler, Osmanlı’yı yıkan “soysuzlar”ı lanetlemek, saltanatın geri gelmesini istemek ve Atatürk’ü din düşmanı olarak göstermek şeklinde özetlenebilir. Bu sözler, hem tarihi gerçeklerle hem de Osmanlı hanedanının kendi görüşleriyle çelişmektedir.

Öncelikle, Osmanlı’yı yıkan soysuzlar kimdir? Şevki Yılmaz bunu açıklamadı ama muhtemelen kastettiği kişiler, Osmanlı Devleti’ni parçalayan emperyalist güçler ve onların işbirlikçileridir. Bu durumda, Şevki Yılmaz’ın unuttuğu veya görmezden geldiği bir nokta vardır: Osmanlı Devleti’ni kurtarmak için emperyalizme karşı savaşan, bağımsızlık mücadelesi veren ve yeni bir devlet kuran kişi Atatürk’tür. Atatürk, Osmanlı’nın son döneminde yetişmiş, Osmanlı ordusunda görev yapmış, Osmanlı meclisinde milletvekili olmuş bir Osmanlı vatandaşıdır. Atatürk, Osmanlı’yı yıkmak değil, onun mirasını yaşatmak için mücadele etmiştir.

İkinci olarak, saltanatın geri gelmesini istemek ne anlama gelir? Şevki Yılmaz, Osmanlı hanedanının Türkiye’ye dönüşünü ve eski ihtişamını yeniden kazanmasını mı arzuluyor? Eğer öyleyse, bu arzusunun Osmanlı hanedanının kendisi tarafından paylaşılmadığını bilmelidir. Zira Osmanlı hanedanı, 1924 yılında Türkiye’den sürgün edildikten sonra, 1974 yılında Türkiye’ye giriş yasağının kaldırılmasıyla birlikte, Türkiye’ye dönmeye başlamıştır. Ancak bu dönüş, saltanatı geri getirmek için değil, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak için yapılmıştır. Osmanlı hanedanının en yaşlı üyesi olan Osman Ertuğrul Osmanoğlu, 2004 yılında Türk vatandaşı olmuş ve “Biz Osmanlı hanedanı olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk’e saygı duyuyoruz. Bizim için önemli olan Türkiye Cumhuriyeti’nin devamıdır” demiştir. Osman Ertuğrul Osmanoğlu, 2009 yılında vefat ettiğinde, Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından devlet töreniyle uğurlanmıştır.

Üçüncü olarak, Atatürk’ü din düşmanı olarak göstermek hangi mantığa dayanır? Şevki Yılmaz, Atatürk’ün İslam’ı tahrip ettiğini, hilafeti kaldırdığını, ezanı Türkçeleştirdiğini, din eğitimini yasakladığını ve laikliği getirerek dini devletten ayırdığını iddia ediyor. Bu iddiaların hepsi, hem tarihi hem de dini açıdan yanlıştır. Atatürk, İslam’ı tahrip etmek değil, onu akla ve bilime uygun bir şekilde yorumlamak ve yaşatmak için çalışmıştır. Atatürk, hilafeti kaldırmakla, Osmanlı Devleti’nin yıkılmasından sonra ortaya çıkan siyasi bir sorunu çözmüş, Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını ve egemenliğini güvence altına almıştır. Atatürk, ezanı Türkçeleştirmekle, ezanın anlamını ve önemini halka daha iyi anlatmış, ezanın sadece bir ritüel değil, bir ibadet olduğunu vurgulamıştır. Atatürk, din eğitimini yasaklamak değil, onu devlet kontrolü altına almak ve çağdaş bir şekilde vermek için düzenlemiş, dinin istismar edilmesini ve yozlaşmasını önlemiştir. Atatürk, laikliği getirerek, din ile devlet işlerini birbirinden ayırmış, din özgürlüğünü sağlamış, dinin siyasete alet edilmesini engellemiştir.

Bu noktada, Şevki Yılmaz’ın Atatürk’e saldırmasının gerçek sebebi ortaya çıkmaktadır. Şevki Yılmaz, Atatürk’e değil, Atatürk’ün temsil ettiği değerlere saldırmaktadır. Şevki Yılmaz, Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’ne, onun ilke ve devrimlerine, onun getirdiği çağdaş ve laik düzene, onun yarattığı Türk kimliğine ve milli birliğine düşmandır. Şevki Yılmaz, Atatürk’ün yaptığı devrimleri geri almak, Türkiye’yi geriye götürmek, Türkiye’yi emperyalizmin oyuncağı yapmak istemektedir. Şevki Yılmaz, Atatürk’ün yükselttiği kadınların, Atatürk’ün eğittiği gençlerin, Atatürk’ün özgürleştirdiği halkın, Atatürk’ün güçlendirdiği devletin düşmanıdır.

Peki, Şevki Yılmaz’ın bu düşmanlığı kimlerin işine gelir? Bu sorunun cevabı çok açıktır: Türkiye’nin içindeki ve dışındaki bütün gerici, bölücü, yobaz ve işgalci güçlerin işine gelir. Şevki Yılmaz’ın bu düşmanlığı, Türkiye’yi parçalamak, Türkiye’yi yoksullaştırmak, Türkiye’yi bağımlılaştırmak isteyenlerin ekmeğine yağ sürer. Şevki Yılmaz’ın bu düşmanlığı, Türkiye’nin kendi ayakları üzerinde durmasını, kendi kararlarını vermesini, kendi çıkarlarını savunmasını istemeyenlerin hizmetine girer.

Buna karşı neler yapılabilir? Bu sorunun cevabı da çok basittir: Atatürk’ün izinden gitmek, Atatürk’ün eserine sahip çıkmak, Atatürk’ün emanetine layık olmak. Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’ni, onun ilke ve devrimlerini, onun getirdiği çağdaş ve laik düzeni, onun yarattığı Türk kimliğini ve milli birliğini korumak ve geliştirmek. Atatürk’ün yükselttiği kadınların, Atatürk’ün eğittiği gençlerin, Atatürk’ün özgürleştirdiği halkın, Atatürk’ün güçlendirdiği devletin haklarını ve sorumluluklarını yerine getirmek. Atatürk’ün yaptığı devrimleri sürdürmek, Türkiye’yi ileriye taşımak, Türkiye’yi emperyalizmin karşısında tutmak.

Bu yazıyı okuyanlar, belki de bana “Sen kimsin de Atatürk’ü savunuyorsun?” diye sorabilirler. Ben, Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin bir vatandaşıyım. Ben, Atatürk’ün eğittiği Türkiye Cumhuriyeti’nin bir gazetecisiyim. Ben, Atatürk’ün özgürleştirdiği Türkiye Cumhuriyeti’nin bir yazarıyım. Ben, Atatürk’ün güçlendirdiği Türkiye Cumhuriyeti’nin bir savunucusuyum. Ben, Atatürk’ün izinden giden Türkiye Cumhuriyeti’nin bir neferiyim. Ben, Atatürk’ün eserine sahip çıkan Türkiye Cumhuriyeti’nin bir evladıyım. Ben, Atatürk’ün emanetine layık olmaya çalışan Türkiye Cumhuriyeti’nin bir borçlusuyum.

Ve ben, Atatürk’ün sözünü unutmayan Türkiye Cumhuriyeti’nin bir yoldaşıyım:

“Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.”

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP