OKU

OKU

Banu Sancak kaleme aldı...

ABONE OL
28 Mart 2025 08:52
OKU
1

BEĞENDİM

ABONE OL

Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’in ilk ayeti; “İkra’ bismi rabbike”dir. (Yaratan Rabbinin adıyla oku). Okumak ve düşünmek, insanı hayvanlardan ayıran ve “eşref-i mahlûkat” sıfatıyla şerefli bir kul olma şuurunu taşıyabilmenin, yaratılış gayemizi, nereden gelip nereye gittiğimizi, yüce Rabbimizin sonsuz lûtfu ve keremini anlayabilmenin en önemli unsurudur.

Kitap okuyan insanın; dinleme, kavrama, anlama, anlamlandırma ve anlatma noktasında olayları ve durumları doğru okuyabilme, tahlil ve tevil edebilme ve kendini ifade edebilme yetileri gelişir. Aynı zamanda kelime hazinesi artar ve güzel konuşur. Sinirbilim uzmanlarına göre beynimizdeki temporal lob ve prefrontal korteks, işitme ve konuşma yeteneğimizle birlikte, okuma sırasındaki stratejileri ve odaklanmayı yönetir. Kitap okurken, beynimizin sol lobu bilgileri kayda almakta, sağ lobu ise alınan bu bilgileri estetik, hayal ve duygu ile destekleyerek zekâyı geliştirmekte ve hafızamızı güçlendirmektedir. Bu bilgilerle; görsel ve işitsel yayın yapan teknolojik cihazların ve dijital oyun bağımlılıklarının, çocukların zihinsel gelişimini nasıl yavaşlattığını, yaratıcılıklarını körelttiğini, dikkat eksikliğini tetikleyerek odaklanmalarını zayıflattığını, yaşlılarda ise Alzheimer ve demans gibi hastalıkların hızlı ilerlemesine neden olduğunu daha iyi anlıyoruz.

Okuma Oranlarımız ve Kütüphanelerimiz Ne Durumda?

OECD’nin yaptığı bir araştırmada “Okuma Yeterliliği” konusunda 65 ülke arasında Türkiye 42. sıradadır. Birleşmiş Milletler İnsani Gelişim Raporu’na göre kitap okuma sıralamasında da Türkiye 86. sırada yer alıyor. Japonya’da toplumun %14’ü, Amerika’da %12’si, İngiltere ve Fransa’da %21’i düzenli kitap okurken, Türkiye’de yalnızca on binde bir kişi kitap okuyor. “Türkiye’nin Okuma Alışkanlığı” isimli çalışmaya göre, Türkiye’de ihtiyaç maddeleri sıralamasında kitap 235. sırada yer alıyor.

II. Dünya Savaşı’ndan sonra ülkemizde yaygınlaşan “gezici kütüphane” projeleri, ilk yıllarda kırsal kesimde yaşadığı için kitaba ulaşamayan halka, çeşitli binek hayvanlarının taşımacılığı ile uygulanırken, motorlu araçlarla dağıtım yapan ilk gezici kütüphane 1963 yılında hizmet vermeye başlamıştır. Gezici kütüphane uygulamaları; yerleşik kütüphanelerimizin sayısının artması, ayrıca PDF, sesli ve dijital kitap teknolojisinin yaygınlaşarak her kesimden insanın kitaplara ulaşmasının kolaylaşması ile birlikte, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca eskiye oranla sembolik düzeyde devam etmektedir. Günümüzde sayısı 1500’ü bulan halk kütüphanelerimiz, ağırlıklı olarak öğrenciler tarafından kaynak araştırma ve ders çalışma mekânları olarak kullanılırken, sadece okuma amaçlı gidenlerin sayısı yok denecek kadar az. Bu tabloya baktığımızda, yetkili mercilerin, sivil toplum kuruluşlarımızın ve eğitimcilerimizin ürettikleri ve uygulamaya koydukları çok sayıda kitap okuma ve kütüphane kurma projelerine rağmen, dünya geneline göre Türkiye’de kitap ve gazete okuma oranının oldukça düşük olması, sosyolojik ve kültürel gelişimimizin ve bilgi çağına geçişimizin önünde engel oluşturan ciddi bir tehdittir.

Okuma Alışkanlığı ve Okuma Teknikleri

Eğitimciler, düzenli kitap okuma aktivitesinin okuma alışkanlığı ile disipline edilebileceğini belirtiyor ve okuma alışkanlığının nasıl kazanılacağını başlıca şu maddelerle açıklıyor:

  1. Hedef belirlemek,
  2. Kitap listesi yapmak,
  3. Günde en az 10-20 sayfa okumak,
  4. Okuma arkadaşı bulmak veya okuma grubu oluşturmak,
  5. Kitap seçiminde ilgi alanlarını göz önünde bulundurmak.

Dil bilimcilerin ve diksiyon eğitmenlerinin, doğru ve etkili kitap okumak için hızlı, sesli, sessiz, tarama, not alma, altını çizme vb. gibi birçok okuma tekniği üzerinde farklı görüş ve önerileri olsa da; ortak paydada, analiz yapma, dikkat ve odaklanmayı artırma, zaman yönetimi, anlama ve yorumlama becerisi gibi birçok zihinsel, kişisel, sosyal ve kültürel gelişim alanlarında okumanın ne denli önemli olduğu hususunda hemfikirdir.

Kitap Okumak Zekâyı Kibarlaştırır

Fikir insanı ve yazar Cemil Meriç’e göre; kitap okumak zekâyı kibarlaştırır. Cemil Meriç için okumak; gözlerini kaybetmeyi göze almak ve cebindeki son kuruşla kitap almaktır. Okumak, iki ruh arasında âşıkâne bir mülakattır, meçhule açılan bir kapıdır, yani masala, esrara ve sonsuza. Gerçek olan tabiat değil, kitaplardan görülen rüyadır. Cemil Meriç’e göre; insanlar birçok kitabı okumuş olmak, hatta okumuş görünmek için okuyordu. İnsanlar kırıcı ve kıyıcıydı, bu yüzden kitaplara kaçmıştı. Onun için kitap bir limandı. Bu nedenle kitaplarda yaşadı ve kitaptaki insanları sokaktakilerden daha çok sevdi. Üstad Cahit Zarifoğlu’na göre; “Oku” emri, anlamını bilmeden okumak olmamalıydı. Anlamı kavranmadan okunacak bir şey hayata uygulanamaz, yaşanamazdı. Yine merhum mütefekkir Nurettin Topçu; “Okuyacaksınız, okutacaksınız; kürsüde, minberde, mektepte ve üniversitede. İlmin en büyük ibadet olduğunu halka öğreteceksiniz” diye sesleniyordu İslâm ve İnsan / Mevlâna ve Tasavvuf kitabında.

Kıraathane Kültüründen Kitap Kafelere Geçiş Sürecimiz

Kıraathanelerin isim kökeni, “okumak, okuyuş” anlamına gelen Arapça kökenli “kıraat” kelimesinden gelmektedir. “Okuma evi” olarak da anılan kıraathanelerin tarihi 1800’lü yıllara dayanmaktadır. Kıraathaneler, 1600’lü yıllarda çoğalmaya başlayan ve sonraki yıllarda uygulanan devlet politikalarıyla birçok kez kapatılan ve tekrar açılan kahvehane kültürünün bir devamı olarak hizmet vermeye başlamıştır. Kahvehanelerden biraz daha farklı olarak, kültür muhteviyatlı hizmet anlayışını benimseyen kıraathaneler, halkın bilgi düzeyinin artmasını ve sosyalleşmesini sağlardı. Sanattan, edebiyattan, ticaretten, siyasete kadar her türlü bilgi paylaşılan ve okumalar yapılan bu mekânlarda, kitap, gazete ve mecmuaların okur-yazar olmayanlara da okunması vesilesiyle iletişim artar, konuşulur, tartışılırdı.

Bu kıraathanelerin en ünlüsü ise 1900’lü yılların başından 1960’lı yıllara kadar bir “edebiyat ocağı” olarak faaliyet gösteren, Yahya Kemal ve arkadaşlarının Dergâh mecmuasını çıkardıkları mekân olan İkbal Kıraathanesi’ydi. İkbal Kıraathanesi, Ahmet Haşim, Sait Faik Abasıyanık, Tarık Buğra, sonraki yıllarda Orhan Kemal, Hasan Ali Yücel gibi dönemin birçok önemli şair ve yazarının uğrak yeri ve buluşma noktasıydı. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Kaç nesil ve kaç terbiye burada birleşirdi” dediği kıraathaneler, öğrencileri, hocaları, şairleri, yazarları ve gazetecileri bir araya getiren bir kültür merkezi olarak hizmet verirdi. Yakın tarihimizde, kahvehane kültürünün Anadolu’da yaygınlaşması ile birlikte, kıraathanelerin tekrar kahvehanelere dönüşmesi kaçınılmaz oldu.

Günümüzde kıraathane kültürünü, cinsiyet ayrımı ve yaş sınırı olmaksızın, kadın, erkek ve çocukların kitap okuduğu, kitap satın aldığı, sosyalleştiği, şair ve yazarların kitap tanıtımı ve okur-yazar buluşmalarını tertip ettiği mekânlar olan “kitap kafe”ler devam ettirmektedir. Ah bir de çayın fiyatı makul olsa!

Kitap Yüklü Eşek

Alman filozof Arthur Schopenhauer, Batı ve Rus filozoflarının ve edebiyatçılarının hemen hepsinden farklı düşünerek, çok kitap okumanın insanı köreltip ahmaklaştırdığını iddia ediyor ve kitap müptelalarını aşağılıyordu. Schopenhauer’in anlam vermekte zorlandığımız bu marjinal söylemleri ile aslında ne anlatmak istediğini, Okumak, Yazmak ve Yaşamak isimli kitabındaki açıklamalarından daha iyi anlıyoruz. Schopenhauer kitabında; okumayı yadsırken, esasen düşünmeden, tecrübe ve tahlil etmeden okumanın bir değeri olmadığını vurgulamaktadır. Ona göre insan, ancak yaşayarak özümsediği şeyler hakkında gerçek bir bilgiye ulaşabilir. Çünkü bilgi, sadece teorik birikimlerden ibaret değil, aynı zamanda duygularla, gözlemlerle, yaşanmışlıklarla, empatiyle ve deneyimlerle şekillenen bir alandır. Dahi düşünme yeteneğimizin artması ve kişisel gelişimimiz için doğru kitap seçimi de çok önemlidir.

Nitekim, Kur’an-ı Kerim’deki Cuma Suresi’nin 5. ayetinde; ilmiyle amel etmeyenler için yapılan “kitap yüklü eşek” benzetmesinin, yine halk arasında, irfandan, tevazudan ve tefekkürden nasiplenmemiş ilmin, ilim sahibine kibirden ve yükten başka bir getirisi olmayacağını anlatan bir deyim olarak kullanılmakta olması, Schopenhauer’in bu konudaki düşüncelerini kısmen de olsa tahlil etmemizde faydalı olacaktır.

Oku! Okumak özgürleşmektir. Okumak; esarete, cehalete, atalete, rehavete, gaflete, zulmete, dalalete, sefalete, hakarete, vahamete ve musibetlere karşı koyacağımız en erdemli eylem ve en insani duruştur.


En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.





HIZLI YORUM YAP