NE BİZDE ENSAR RUHU VAR NE ONLARDA MUHACİR

NE BİZDE ENSAR RUHU VAR NE ONLARDA MUHACİR

ABONE OL
12 Temmuz 2024 19:08
NE BİZDE ENSAR RUHU VAR NE ONLARDA MUHACİR
1

BEĞENDİM

ABONE OL

Mülteci olmak keyfi bir durum değil zorunluluktur bunu biliyoruz.
Suç bireyseldir onu da kabul ettik.
Peki bu kadar yoğun ve sürekli göç dalgasının yaşandığı, sıra dışı ve kontrolsüz bir sığınmacı girişinin olduğu bir ülkede asayişi temin etmek, hem vatandaşının hem mültecilerin güvenliğini sağlamak kimin sorumluluğunda?
Türkiye topraklarına girmeye başladıkları ilk günden itibaren devletimizi yönetenlerce “misafir” olarak nitelendirilip kendilerine “geçici koruma statüsü” verilen, yerleştirildikleri kampların “geçici barınma merkezleri” olarak adlandırıldığı, çocuklarının eğitim gördükleri okullara “geçici eğitim merkezleri” denilen Suriyeliler söylendiği gibi geçici olmayıp kalıcı olmaya başlayınca ülkemiz insanında da bir taaccüp, huzursuzluk ve gerginliğin meydana gelmesi normal değil mi?
Ya devleti yönetenlerin bu huzursuzluğu görmezden gelip mülteci sorununu günlük ve geçici politikalarla çözümlemeye(!) çalışmasını nasıl izah edeceğiz?
Mesela en başından göç idaresi ile ilgili başlı başına bir bakanlığın olmaması kimin hatası?
Zaman içerisinde, özellikle 2013 yılı sonrasında kamplarda kalan Suriyeli sığınmacıların oranı azalırken, şehirlerde Türkiye halkı ile iç içe yaşayanların sayısının artması; kamplarda yaşayanların oranı 2013 yılında %94 iken 2023 yılı itibarı ile bu oranın %2’ye düşmesi hangi denetimsizliğin neticesi?
Hükümetin sığınmacıların ihtiyaçlarının karşılanması için kamp odaklı bir yaklaşım yerine kentlerde serbest ikameti öngören bir politika izlemesi bugün karşı karşıya kaldığımız pek çok sorunu doğurdu.
Hatay, Gaziantep, Şanlıurfa, Mardin gibi Suriyelilerin yoğun olarak yaşadıkları; yerli nüfusa oranlarının neredeyse yarı yarıya olduğu illerimizin yanı sıra İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa gibi büyük şehirlerimizde de Suriyeli nüfusu çok arttı. Suriyeli sığınmacıların kayıtlı oldukları kentlerde yaşamamaları ve bu konudaki kontrol ve denetim eksikliği de cabası.
Sorunların çözümü vatandaşa bırakılması herkesin kendi adalet arayışını uygulamaya başlaması anlamına gelir ki bunun ülkede kaos ve kargaşa çıkaracağı aşikar.
Ya Suriyeli mültecilerin Türkiye’ye göç etmeden önce 2010 yılında Suriye’de 3,4 olan doğurganlık oranının Türkiye’de 2018 yılından itibaren 5,3 düzeyine ulaşması hangi kontrolsüzlüğün sonucu? (Türkiye’deki toplumun 2022’de tespit edilen doğurganlık oranı 1,6. Burada Türkiye’de 2022 yılında 33,5 olan ortanca yaş seviyesinin Suriyeli mültecilerde 22 olduğu gerçeğini de belirtelim.)
Suriyelilerin kendi içinde kapalı bir hayat sürüp gettolaşması tehditi nasıl meydana geldi? Bu bölgeler sosyo ekonomik yönden bizim insanımızın da düşük seyir gösterdiği yerler. Böyle olunca çatışmalar da kaçınılmaz oluyor.
Kiraların artışı, iş gücünün ucuzlaması hangi ihmalin sonucu?
Normal şartlarda bir ailenin yaşayamayacağı evlerde birkaç Suriyeli ailenin barınmasına izin verilmesi hangi kontrolsüzlüğün eseri?
“Suriyeliler olmazsa bu işleri yapacak kimse bulunmaz.” kolaycılığı yerine bir işin makul ücretinin belirlenmesi, çalışanların kayıt altına alınıp denetlenmesi hem mülteci emeğinin istismarının önüne geçip hem de halkımızda oluşan huzursuzluğu gideremez mi? Ayrıca bizdeki ara eleman yokluğu sadece iş beğenmezlikten mi kaynaklanıyor? Eğitim sistemindeki saçma sapan uygulama ve işleyişin bu açıkta hiç mi payı yok? Başta Suriyeliler olmak üzere bu sisteme kontrolsüzce dahil edilen mülteci öğrencilerin sebep olduğu yeni sorunlar neden görmezden geliniyor? Çok uzağa gitmeye gerek yok, Ankara’da mülteci öğrenci yoğunluğunun olduğu bölgelerde ufak bir inceleme yapılması bile sorunların gözler önüne serilmesi için yeterli.
80 İhtilali’nden sonra bir yolunu bulup Avrupa’ya sığınanlar, iltica ettikleri Avrupa ülkelerinde üç ay boyunca resmî kurumlarla yürütülecek işlerden tutun çöp ayrıştırmaya kadar kendilerine yoğun bir eğitim verildiğini anlatırlar. Bu süreçte dil öğrendiklerini, sosyal hayata ve görgü kurallarına dair kurslara katıldıklarını söylerler. Pek çoğu hâlâ Avrupa’da yaşıyor.
Biz de mültecileri kontrollü bir şekilde alıp onları bazı eğitimlerden geçirebilir miydik?
Başlangıçta bu yönde çabalar olduğunu biliyoruz fakat sonrasında ipin ucu öyle bir kaçtı ki tekrar yakalamak mümkün olmadı. Bu kadar yoğun ve sürekli bir göç dalgasına maruzken uyum eğitimi yapabilmek belki de imkansızdı. En doğrusu sığınmacıların kendileri için oluşturulan bölgelerde tutulması ve “şehir mültecileri” oluşumuna izin verilmemesiydi. Hem sosyal hem de ekonomik açıdan yapılması gereken buydu.
Kendi içimizde sosyal ve kültürel uyuşmazlıklar varken, kendi insanımızın ekonomik sorunları mevcutken, toplumumuzdaki pek çok davranış bozukluğuna henüz çözüm üretememişken bir de mültecileri böylesine kontrolsüz bırakmanın ülke genelinde büyük bir gerilime sebep olduğunu sade vatandaş olarak biz görüyoruz da devleti yönetenler görmüyorlar mı?
Yapmayın! Ortada yanlış yönetilen bir süreç ve yapılan büyük hatalar var. İnsanlar arasında oluşan gerginliğin fitili ateşlendi bile. Bu kadar yıllık ev sahipliğimiz ve emeğimizin karşılığında uğradığımız nankörlük gözünüzü açsın. Türkiye’yi, Ortadoğu’yu karıştırarak bu göçe sebep olan Avrupa’yı mülteci akımından koruyacak tampon bölge olmaktan çıkarın artık. Zararın neresinden dönülse kârdır. Dönün artık!

Sevgi YILDIRIM


*Yazıdaki ilmî veriler Hacettepe Üniversitesi’nde öğretim üyesi olan, mültecilerle ilgili pek çok çalışması bulunan, Prof. Dr. Mehmet Ali Eryurt’un 28 Ağustos 2023 tarihinde Fikir Turu sayfasında yayımlanan makalesinden alınmıştır.

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP