

Normsuzluk (anomi) kavramı, Fransızca “anomous” kökünden gelmektedir ve toplumda kuralsızlık, düzensizlik anlamlarına gelen yasasızlığı ifade eder. Normsuzluk, sosyolog Emile Durkheim’e göre, hukukî ve eşitlikçi standartların, insanî ve ahlaki değerlerin yokluğu veya azalmasıyla ortaya çıkar ve bireylerin doğruluk algılarını ve ahlaki değerlerini zafiyete uğratarak aidiyet duygusunu zedeler, yaşadığı topluma yabancılaştırır, insanlara ve otoritelere olan güvenini yok eder ve nihayetinde bencilleştirir.
Ülkemiz, modernleşme sürecini sancılı bir biçimde sürdürürken, zamanla toplumsal normların dönüşüm ve çatışma alanı hâline gelmiştir. Siyasi tarihimiz boyunca uygulanan politik ve ekonomik sistemlerin istikrarsızlığı, gelir dağılımındaki denge bozuklukları, toplumsal kimliklerin yeniden inşası ve kuşaklar arası değer çatışması, ülkemizdeki normsuzluk olgusunu yalnızca bireysel bir yönelim değil, aynı zamanda yapısal bir gerçeklik hâline getirmiştir.
Ahmet Hamdi Tanpınar; ironiyle ve mizahi bir dille yazdığı “Saatleri Ayarlama Enstitüsü” adlı romanında, Türk toplumunun, Tanzimat’tan itibaren modernleşme sürecinde doğu-batı kültürü arasında sıkışmışlığını, çelişkilerini ve bireylerin bu normlara karşı yaşadıkları kimlik bunalımını, toplumun değişen normlarına uyumsuzluğunu, özetle şöyle ifade etmiştir: “Saatleri ayarlamak, insanı düzene sokmak demektir. Ama ya saatler bozuksa?”
Türkiye’nin yakın siyasi tarihine bakıldığında, devletin ideolojik yöneliminin sık sık değiştiği, kurumların tarafsızlık ve süreklilik niteliklerini zaman zaman yitirdiği görülmektedir. Yargı bağımsızlığı ve kamusal alanda oluşan eşitsizliklerin, hukukî ihlallerin ve ahlaki tutarsızlıkların, eğitim sisteminde sık sık değiştirilen başarısız reformların bir sonucu olarak, toplumsal kutuplaşmaların derinleşmesiyle birlikte, normatif belirsizliğe sürüklenen toplumsal kimliklerin; yerli ve millî, elitist veya batıcı, laik-dindar, küreselci-milliyetçi, modern-gelenekçi gibi ikilikler etrafında parçalanarak bölünmesi, politik alandaki normsuzluğun temelini oluşturmuştur.
Normsuzluk, meşru yollarla başarıya ulaşamayan bireyleri fırsatçılığa, yolsuzluğa ve kriminal faaliyetlere yönlendirmeye zemin hazırlar. Bu noktada, kuralsızlığın ve yasa dışı fiillerin faillerinin cezasız kalması, etik davranışların anlamını sorgulatır ve toplumu “her şey mubah” anlayışına iter. Örneğin: Bir yandan ahlak adına baskılar yapılırken, diğer yandan yolsuzlukların, liyakatsizliklerin ve hukuksuzlukların görünür hâle gelmesi, bireylerde derin bir gelecek kaygısı ve değer boşluğu yaratmaktadır… Kamusal personel alımlarında ve terfi ve atamalarda; ehliyet ve liyakat gözetilmeksizin, nepotizm, politik tercih veya ilişkiler temelinde karar verildiği yönündeki algılar, toplumsal normların işlemediği fikrini pekiştirmekte, bireylerde aidiyetsizlik hissine ve motivasyon kaybına, umutsuzluğa, depresyon ve anksiyete gibi psikolojik hastalıklara yol açmaktadır.
Bu noktada; “İyi bir eğitim alırsan, gayret edersen, emek verirsen, dürüst olursan ve çalışırsan başarırsın” gibi ilkeler ve normlar, toplum nezdinde geçerliliğini yitirmekte ve toplumsal bağların hem de içsel değer sisteminin kaybedilmesine neden olmaktadır. Otoriteye olan inancı sarsılan bireyler ise, “Eğitimli insanlar emeğinin karşılığını neden alamıyor? Neden okuyorum? Neden emek veriyorum? Hak eden ve liyakat sahibi olan değil, yolsuzluk ve usulsüzlük yapan, güç odakları ile bağlantısı olan kazanıyorsa ve emek hırsızlarına herhangi bir yaptırım uygulanmıyorsa, bu sistemde çalışmanın anlamı ne?” sorularına cevap aramaktadır.
Türkiye’deki normsuzluk (anomi) sorunu, toplumsal normların yeniden inşasıyla mümkündür. Eğitim, ekonomi, siyasi, hukukî ve kamusal alanda oluşturulacak normlar, geleneksel, millî, manevi ve ahlaki değerler ve etik kültür üzerinden yeniden ele alınmalıdır. Bu süreç, toplumun birlik ve beraberliği ve demokrasinin işlerliği için hayati önem arz etmektedir.
İnsanı insan yapan ölçü, norm sahibi olmasıdır. Eğer bir toplumda ahlak, hukuk, gelenek ve manevi değerler ortadan kalkarsa, o toplumda infial ve kaos oluşur, akabinde insanlar hayvanî bir hayata sürüklenir. Bu minvalde normsuzluk sadece bir ahlak sorunu değil, varoluşsal bir -medeniyet krizi- olarak tanımlanabilir…
SPOR
Az önceSPOR
Az önceDÜNYA
Az öncePOLİTİKA
Az önceGENEL
Az önceDÜNYA
Az önceGENEL
Az önce