

Sivas’tı.
2 Temmuz 1993.
Bir otelin önünde toplanan kalabalık, “yakın, yakın” diye bağırıyordu.
İçeride kimler mi vardı? Şairler, yazarlar, ozanlar…
Birlikte türkü söylemiş, kitap imzalamış, memleket üzerine kafa yormuş insanlar.
İçeriden çıkan son cümle, “Kapıları tutun, buradan çıkış yok,” olmuştu.
Madımak Oteli’nin dumanı göğe yükselirken, yalnızca canlar değil, bu memleketin aklı da tutuşmuştu.
O günkü yangını “öfke”, “hassasiyet”, “dini vecd” diye açıklamaya çalışanlar, aslında devletin gözü önünde örgütlü bir cehaletin harcını karıyorlardı.
Ve şimdi, o günden tam 32 yıl sonra, biz hâlâ aynı harçla örülen bir duvarın önündeyiz.
Dün, bir türküye tahammül edemeyenlerin torunları, bugün bir karikatür karşısında öfkeyle köpürüyor.
İkisi arasında zaman var, ama zihniyet aynı.
O zaman bağlama vardı, şimdi bantlı bir karikatür.
Ama dert değişmedi: “Benim kutsalıma dokundun!”
Geçen hafta Leman dergisi bir karikatür yayımladı.
Karikatürde, bir yanda “Muhammed”, diğer yanda “Musa” yazılı iki kişinin mezar taşı yer alıyordu. Yanında sağında solunda peygamber olduğuna dair bir bilgi yok.
İkisinin de mezarının üstüne bomba düşmüştü.
Ve üstlerinde “Ölen hep siviller oluyor” temalı bir yazı.
Yani aslında, savaşta inancına, etnik kimliğine, ismine bakmadan insanların öldüğünü söylemeye çalışmışlardı.
Ama gelin görün ki, bu memlekette bağlam kurmak, atomu parçalamaktan daha zor.
Karikatürü gören bazı gazeteler — özellikle Akit türü haber mutasyonları — hemen “Peygambere hakaret var” manşetleri attılar.
Ardından organize bir kalabalık Leman dergisinin önüne toplandı.
Sloganlar, tehditler, “burayı yakarız” nidaları havada uçuştu.
Bir noktada mesele çizgi olmaktan çıkıp, ısırmaya hazır bir sürü halini aldı.
Ve herkes sustu.
Polis sadece izledi.
Devlet “biz ilgileniyoruz” dedi ama linç çığlığına karışmadı.
Sadece seyreden bir demokrasiye sahip olduğumuzu tekrar öğrendik.
Bu arada, karikatürün içeriğindeki asıl konuya gelelim.
Orada verilmek istenen mesaj, ne bir peygamberi küçümsemekti, ne bir dine saldırmak.
Verilmek istenen mesaj, İsrail’in Gazze’de sivilleri, çocukları, yaşlıları ayırt etmeksizin bombalamasına dair bir eleştiriydi.
Yani “öldürülen sadece Filistinli değil, insan” demekti.
Bu kadar.
Ama burada durmuyoruz.
Duramıyoruz.
Çünkü artık Türkiye’de bir fikri savunmak değil, bir fikri anlamaya çalışmak bile linç sebebi.
Sorgulayan herkes hain.
Karikatürü beğenmesen bile “Durun bakalım, burada gerçekten hakaret var mı?” dersen, seni de yakmak istiyorlar.
Hatırlayın, Danimarka’da bir karikatür krizi yaşandığında, bütün İslam dünyası ayağa kalktı.
Ama orada gerçekten Hz. Muhammed’in karikatürü çizilmişti.
Burada ise “Hz. Muhammed” ismini koyup, “İnsanlar ölüyor” diyen bir karikatür var.
Ve “Hz. Musa” da yanında.
Ama kimse onu konuşmuyor.
Neden?
Çünkü mesele aslında karikatür değil, öfkeye bahane.
Herkesin kutsalı var, evet.
Ama kutsalın varsa aklın da olsun.
Linç kültürünün İslami ya da millî hiçbir yönü yoktur.
İnsan kendi dinini, kendi devletini çetelere temsil ettirmez.
Temsil ettirirse, sonunda ne olur?
Madımak olur.
Bir otel olur, bir karikatür olur, bir tweet olur — ama sonuç hep aynı olur:
Küller.
İsrail’in Filistin’e yaptığı zulmü anlatan bir çizime, “Bu bizim peygamberimize hakaret” diye tepki verenler, aslında Filistin’e değil, İsrail’in eline oynuyor.
Çünkü İsrail’in istediği tam da bu:
Düşünmeyen, bağıran, kendi içinde çatışan, kendi düşmanını içinden çıkaran bir İslam coğrafyası.
Sen bu tuzağa düşersen, İsrail bombayla yıkar, sen kendi kendini içerden çökertirsin.
Ve bu çöküşün adı da her zaman “kutsal öfke” olur.
Bir gün karikatür, bir gün heykel, bir gün konser…
Ama öfke hiç değişmez.
Çünkü besleniyor: cahillikten, hoşgörüsüzlükten, devletin arada bir sırt sıvazlamasından.
Bakın, bu ülke kötü bir karikatürle batmaz.
Ama kötü niyetli bir kalabalığın hukuk yerine geçmesiyle batar.
Düşünün: eğer Leman’a saldıranlar içeri girip iki kişiyi öldürseydi, bugün ne konuşuyor olurduk?
Madımak’ı tekrar.
Yani bu ülke, aynı sayfayı bir türlü çeviremeyen bir tarih kitabı gibi.
Okudukça kanıyor.
Şimdi soralım:
Nasıl bir ülkede yaşamak istiyoruz?
Karikatür beğenilmedi diye dergi basılan, konser verilmedi diye sahne yakılan bir ülkede mi?
Yoksa herkesin kutsalına, fikrine, tercihlerine rağmen hukuk içinde yaşayabildiği bir ülkede mi?
Benim tarafım net:
Ben mizahı severim, anlamadığımda sorarım, rahatsız olduğumda şikâyet ederim.
Ama yakmam.
Yakmak barbarlıktır.
Ve ben barbar değilim.
Müslüman olmak, öfkene secde ettirmek değildir.
Türk olmak, kalabalığın gazına gelip kendi devletini yıkmak değildir.
Madımak’ın dumanı hâlâ tüterken, birileri hâlâ kibritle dolaşıyor.
Bu yüzden uyanık olacağız.
Çünkü biz bir karikatürden değil, cehaletin örgütlenmesinden korkmalıyız.
Kutsal olan tek şey, birlikte yaşama iradesidir.
Onu yakarsak…
Geriye sadece duman kalır.
Ve bir kez daha, biz yanarız.
SPOR
Az önceSPOR
Az önceDÜNYA
Az öncePOLİTİKA
Az önceGENEL
Az önceDÜNYA
Az önceGENEL
Az önce