KÜLTÜR EMPERYALİZMİ

KÜLTÜR EMPERYALİZMİ

ABONE OL
9 Mart 2024 09:23
KÜLTÜR EMPERYALİZMİ
1

BEĞENDİM

ABONE OL

    Emperyalizmin bir yöntemi olan kültür emperyalizmi en basit tanımıyla bir ülkenin kendi kültürel değerlerini ve ideolojisini başka bir ülkenin halkına benimsetmesidir. Bu, uzun soluklu bir harekettir ve nesiller boyu sürer. Buradaki temel amaç, insanların örgütlenmelerini engellemek; geleceği ve geçmişi olmayan, sadece gününü yaşamayı amaçlayan insan tipi yaratmaktır. Bu insanlar, tepkileri ve zevkleri önceden öngörülebilen, dolayısıyla kontrol altında tutulabilen kitlelerdir. .

    Çağımızda, ülkeler nadiren silahlı güç kullanılarak işgal edilmektedir. Bunun yerine egemen güçlerin kendi çıkarlarına uygun olarak ülkelerin ulusal değerlerin zayıflatılarak, dost ve müttefik yapma gayretlerinin arttığı görülmektedir.

   Bugün savaşlar yerine kültür emperyalizmi ile ülkelerin eğitim sistemlerine girilmekte, gelişim ve yenilik hareketleri adı altında kültürel ve sosyal yapıları yozlaştırılmaya başlanmakta, tarihleri unutturulmakta, yanlış yorumlarla gençliğe milli güveni kaybettirilmekte, kitle iletişim araçları yoluyla dil yapısı bozularak nesillerin arası açılmakta ve milli birliğin en önemli halkalarından olan dil unutturulmaktadır.  Tüm bunların sonucunda da ülke hiçbir direniş göstermeden sömürülmeye hazır hale gelmektedir.  

  En korkunç sömürgecilik beyinlerin, zihinlerin, gönüllerin sömürge olmasıdır. Maddi kaynak, hatta topraklar geri alınabilir, ama gönüller beyinler gittikten sonra o ülkeler ilelebet sömürge olurlar.

   Kültür emperyalizmi, günümüzde daha çok kitle iletişim araçlarıyla ve çok uluslu şirketler aracılığı ile uygulamaya geçirilmektedir. Bir ülkede resmi dilin yerine yabancı ülke dillerinin yaygın olarak kullanılması kültür emperyalizminin sonucudur.

   İngiliz dilbilimci Prof. David Crystal tarafından 2000 yılında basılmış “Dillerin Ölümü (Language Death)” isimli kitapta, bir dilin hayati tehlikeye girdiğini haber veren emarelerden, bir de yok olma yolunda geçirdiği üç aşamadan bahsediliyor;

   Birinci evre: yabancı hâkim gücün dilinin konuşulması için ağır baskısı vardır. Baskı tepeden aşağı teşvikler ve devletin kanunları yoluyla, aşağıdan yukarı halkta özenti ve moda yaratılarak olmaktadır.

   İkinci evre: çift dilli dönemdir. Milli dilin kullanım alanı azalmaktadır. Eğitim her düzeyde yabancı dilden yapılmaya başlanmış, her kesimden insanlar işi gücü bırakıp yabancı dili öğrenme yokuşuna sürülmüştür. Meslek, bilim yerine hiç gereği olmayan yerlerde bile herkes yabancı dil sınavına girmekle meşguldür.

    Üçüncü evre: gençler artık yabancı dili milli dilden daha iyi bilmektedir. Velilerle çocuklar kendi dillerinde konuşamaz duruma gelmiş, bir nesil sonra çift dillilik de kalmamış ve milli dilin yerini yabancının dili almış olacaktır.

     Ülkemizdeki gelişmelere bu açıdan bakılırsa dilimizin yozlaşmasına yönelik çabaların daha iyi anlaşılması sağlanacaktır. Unutulmamalıdır ki; “her bireysel ya da toplumsal bozulmanın ilk belirtileri dildeki yozlaşmadan başlamaktadır.”

     Kendisine çok şey borçlu olduğumuz büyük önderimiz Atatürk, Türk dilinin korunmasının gerekliliğini özellikle vurgulamış ve “Milli duygu ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin olması, milli duyguların gelişmesinde başlıca etkendir. Ülkesini, bağımsızlığını korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.” demiştir.

   Yabancı kültürlerin, kültürümüz üzerindeki olumsuz etkisi dilimiz dışında beslenme alışkanlıklarımız, giyimimiz, müziğimiz, yaşam tarzımız gibi pek çok alanda etkisini göstermektedir.    

   Bazı sömürgeci küresel güçlerin yaratmaya çalıştığı “devletin dili olmaz.” söylemlerinin amacı; birliği bozulmuş ve kolayca üzerinde kirli oyunların oynanabileceği bir Türkiye Cumhuriyeti yaratmaktır.

.

Dr. Tuğtigin ŞEN

Emekli Albay

Araştırmacı Yazar

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP